Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Hz. Zeyd (r.a.), Hz. Hubeyb’le birlikte müşriklerce yakalanıp Mekke’ye götürü­len iki mazlumdan birisidir. Mekke’ye varınca, Safvan bin Umeyye, “Bedir’de öldürülen babasının intikamını almak” düşüncesiyle Hz. Zeyd’i, 50 deve karşılı­ğında satın aldı.
Safvan, Hz. Zeyd’i zincire vurup hapsetti. Bir müddet işkenceden sonra, idam etmek üzere Ten’im mevkiine götürdü.
Hz. Zeyd, Hicret’ten sonra Müslüman olmuştu. Hazreç kabilesinin ileri ge­len­le­rin­den, Ensar’ın büyüklerinden ve Suffe’de Peygamberimizin talebeliğinde bulunmuş bahtiyar zatlardan birisiydi. Hicret’ten sonra Peygamberimiz, Hz. Zeyd’i Muhacirlerden Hâlid bin Bükeyr (r.a.) ile kardeş yapmıştı. Hz. Hâlid, bu irşat heyetinde vazife almış, müşrikler tarafından şehit edilen yedi kişi arasın­daydı. Hz. Zeyd, Bedir ve Uhud’a katılmış, kahramanlıklar göstermişti.
Müşriklerin büyük başları toplanmışlardı. Hz. Zeyd’i idam etmek için bir hur­ma gövdesi diktiler. Hz. Zeyd, Allah’ın huzuruna son defa çıkmak üzere müsaa­de istedi ve iki rekât namaz kıldı. Rabb’ine alnı açık, kalbi pak ve ruhu berrak olarak kavuşuyordu. Darağacı onun için ahiret menziline gitmeye vasıtadan başka bir şey değildi. Küfrün cehennemî işleri müşriklerin suratlarını öylesine karartmıştı ki, insanlık elbisesinden çoktan soyunmuşlardı. İntikam hırsından kızaran gözleri kan çanağına dönmüştü.
Daha sonra Hz. Zeyd’i tutup kuru hurma bedenine bağladılar.
Müşrikler idam ettikleri her Müslüman’a yaptıkları mahut ve iğrenç teklifleri­ni Hz. Zeyd bin Desinne’ye de yaptılar. “Gel, sonradan çıkmış olan bu dinden vazgeç, bizim dinimize gir de, seni serbest bırakalım.” dediklerinde, Hz. Zeyd, ısrarlı ve ciddi kararını vakur bir şekilde müşriklerin suratına haykırdı: “Hayır! Vallahi hiçbir zaman imanımdan olmam, dinimden dönmem!”
Bu sefer Ebû Süfyân yaklaşarak Hz. Zeyd’e sordu: “Ey Zeyd, Allah’ını sever­sen doğru söyle! Şimdi burada senin yerine Muhammed bulunup da, onun boy­nunu vurmamızı, sen de çoluk çocuğunun arasında sağ salim yaşamayı arzu et­mez miydin?”
“Anam babam sana feda olsun!” diye Peygamberleri uğrunda en çok sevdik­lerini feda etmekten çekinmeyen sahabiler, “Sizden hiçbiriniz, ben, kendisine çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman et­miş sayılmaz.” hadisini kan ve damarlarına nakşederek, hayatlarının bütün saf­halarında açıkça göstermişlerdi. Ebû Süfyân’ın bu nakaratına Hz. Zeyd şu cüm­leyle cevap verdi:
“Vallahi ben ailem içinde rahatça oturup da Peygamberim Muhammed Aleyhissa­lâ­tü Vesselâm, değil sizin yanınızda, hattâ şimdi bulunduğu yerde bile bir dikenin ayağına batıp incitmesine gönlüm razı olmaz!”
Bu susturucu sözler karşısında şaşkına dönen Ebû Süfyân, “Ben insanlar için­de, Muhammed’in Ashâbının, Muhammed’i sevdikleri kadar, hiç kimsenin hiç­bir kimseyi sevdiğini görmedim.” demekten kendisini alamadı.
Bu konuşmalardan sonra müşriklerin kararı iyice kesinleşti. Safvan bin Umeyye, azatlı kölesi Nistas’a işaret ederek, Hz. Zeyd’i öldürmesini istedi. Nistas mızrağını Hz. Zeyd’in göğsüne saplayarak sırtından çıkardı. Böylece, Pey­gamber âşığı Hz. Zeyd, cennetteki makamına yükseldi.
Hz. Zeyd’in şehadetini haber alan Peygamberimiz ona dua buyurdu.
Peygamberimizin gönderdiği irşat heyetinin hunharca öldürülüşünü fırsat bilen münafıklar, bu hadiseyi istismar ederek ortalığı karıştırmak istediler. Medineliler arasında dolaşarak fesatçılığa başladılar: “İşkenceye uğratılarak öldürülen zavallılara yazık oldu! Onlar ne çoluk ço­cuklarının içinde rahatça oturabildiler, ne de adamlarının elçiliğini yerine getirebildiler.” gibi sözlerle merhamet tellallığı yapmaya uğraştılar.
Münafıkların bu yaygarası üzerine Cenâb-ı Hak, Bakara Sûresi’nin 207. âyeti­ni indirdi. Bu âyette mealen şöyle buyuruluyordu:
“Yine insanlardan öyleleri vardır ki, karşılığında Allah’ın rızasını kazanmak için kendisini feda eder. Allah ise kullarına pek şefkatlidir.”
Sahabilerin fedakârlığını Cenâb-ı Hak methediyordu…
Allah onlardan razı olsun!


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Meşhur sahabi Hâlid bin Velid’in (r.a.) kardeşiydi. Bedir Savaşı’nda müşrikle­rin safında yer almıştı. Savaşta Abdullah bin Cahş (r.a.) tarafından esir edilmiş­ti.
Henüz Müslüman olmayan Hâlid bin Velid ve Hişâm bin Velid, kardeşlerini kurtarmak için Medine’ye geldiler. Baba yadigârı zırh, kılıç ve miğferi fidye olarak verip anlaştılar ve onu esaretten kurtardılar. Sonra da hep birlikte Mek­ke’ye hareket ettiler.
Hâlid ve Hişâm, yolda kendilerini şaşırtan bir durumla karşılaştılar. Velid, Zülhu­leyfe mevkiinden geri döndü ve Medine’ye gelerek Müslüman oldu. Hâlid ile Hişâm da peşinden gittiler. Hâlid, Velid’e (r.a.) çıkıştı, “Madem böyle yapacaktın fidyeyi ödeme­den evvel yapsaydın da, babamızdan kalan şerefli bir hatırayı elimizden çıkarmasan ol­maz mıydı?! Bunu niçin yaptın?” diye sordu. Hz. Velid ona “Kureyşliler, ‘Fidyeden kaçtı da Müslüman oldu.’ demesinler diye böyle yaptım.” şeklinde cevap verdi.
Hâlid ve Hişâm o kadar öfkelerine rağmen bir şey yapmadılar. Birlikte Mek­ke’ye hareket ettiler. Bir müddet sonra da Mekke’ye ulaştılar. Velid’in Müslü­man olduğunu duyan müşrikler bunu hazmedemediler. Doğruca Medine’ye gi­dip onu yakaladılar, zincire vurarak hapsettiler. Ağır işkencelerde bulundular. Velid (r.a.) bütün bunlara zaten hazırdı. Müslüman olurken bunları peşinen ka­bul etmişti. Bunun için onların işkencelerine sabretti.
Bu arada Peygamberimiz ona yapılan muameleyi duymuş ve çok üzülmüştü. Mekke’de Velid gibi hapsedilen iki sahabisi, Ayyaş bin Ebî Rabiâ ile Ebû Sele­me bin Hişâm’ın (r.a.) kurtulması için yaptığı duaya Velid’i de (r.a.) dâhil et­ti.
Velid (r.a.), Mekke’de bir müddet hapis olarak kaldı. Fakat bir ara fırsatını bu­lup kaçtı, Medine’ye geldi. Peygamberimizin huzuruna çıktı. Peygamberimiz, Hz. Ayyaş ile Ebû Seleme’nin (r.a.) ne durumda olduğunu sordu. Velid onların şiddetli işkencelerle kıvrandırıldığını söyledi. Peygamberimiz müteessir oldu. Hz. Velid’i, inançları yüzünden bunca çile ve ıstırap çeken bu İslam kahraman­larını kurtarmakla vazifelendirdi.
Hz. Velid çok yorgundu, ama hiç vakit geçirmeden tekrar Mekke’ye hareket etti. Re­sû­lul­lah’ın emrini vakit geçirmeden yerine getirmek istiyordu. Yorucu bir yolculuktan sonra Mekke’ye ulaştı. Şehre geceleyin girdi. Onların hapsedil­dikleri yeri buldu. Üzeri açık olan bir yere hapsedildiklerinden, duvardan atla­yarak içeri girdi. İkisi de, kaçmasınlar diye ayaklarından bir taşa bağlanmışlar­dı. Kılıcını çıkardı, bağlandıkları ipi kesti. Sonra da hemen oradan uzaklaştılar. Müşrikler onların kaçırıldığını fark etmeden biraz yol almaları gerekiyordu. Durmadan dinlenmeden yürüdüler.
Sabahleyin durumdan haberdar olan müşrikler, etrafa adamlar göndererek onları aradılar, fakat bulamadılar. Üç cefakâr Müslüman, üç gün sonra Medi­ne’ye vardıklarında ayakları kan revan içindeydi.
Hz. Velid, Hicret’in 8. yılında vefat etti. Medine’de Baki Kabristanı’na defne­dildi.
Allah ondan razı olsun!


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Vehb bin Kabus ve yeğeni Hâris bin Ukbe, Medine’ye satmak için koyun getir­mişlerdi. Müzenî kabilesinden olan bu iki kişi, Medine’yi değişmiş ve boşalmış bir hâlde görünce sordular: “Halk nerede?”
“Uhud’da. Re­sû­lul­lah ile birlikte Kureyş müşrikleriyle çarpışmaya gittiler.”
“Burada işimiz ne? Ne güne duruyoruz? Biz de Re­sû­lul­lah’ın izinden gitmek isteriz. Haydi Uhud’a!” deyip yola çıktılar.
Uhud’a gider gitmez Peygamberimizi buldular. O sırada müşrikler bozguna uğramışlardı. Kılıçlarını sıyırarak onları kovalamaya başladılar.
Ne zaman ki iş aksine döndü, okçuların yerlerini terk etmesini fırsat bilen düşman ordusu arkadan hücuma geçince, Müslümanlar neye uğradıklarını bile­medi ve paniğe kapıldılar.
Vehb ile yeğeni o anda bile kahramanca dövüşüyorlardı.
Sa’d bin Ebî Vakkas der ki: Uhud’da müşrikler Re­sû­lul­lah ile birlikte bizi kuşatmışlardı. Her taraftan düş­manlar saldırıyor, çemberi daralttıkça daraltıyorlardı. Müşriklerden bir grubun üstümüze yöneldiği bir sırada Re­sû­lul­lah, ‘Şu birli­ğe kim karşı koyacak?’ dedi. Vehb ileri atıldı ve, ‘Ben yâ Re­sû­lal­lah!’ cevabını verdi. Sonra da düşmanı ok yağmuruna tuttu, kılıcıyla üzerlerine yürüdü, kısa zamanda püskürttü. Düşman birlikleri ikinci ve üçüncü defa hücum ettiler. Her seferinde de Vehb, ‘Ben karşılarım, yâ Re­sû­lal­lah!’ diyerek ileri atıldı. Düşmanı yine savuşturdu. Üçüncü defa Vehb düşmanı karşılamak için yerinden fırlayınca, Allah’ın Resûl’ü, ‘Kalk, öyle ise seni cennetle müjdelerim!’ buyurdu.
“Bu defa Re­sû­lul­lah farklı bir mukabelede bulunmuştu, onu cennetle müjde­lemişti. Vehb ise senelerdir bu fırsatı kolluyormuşcasına, kılıcını sıyırmasıyla düşmanın arasına dalması bir oldu. Kıyasıya dövüşüyordu. Tâ müşriklerin geri­lerine kadar ilerledi. Onu gören müşrikler korkularından kaçıyor, yol açmak zo­runda kalıyorlardı. Onun bu hâlini gören Kâinatın Efendisi, ‘Allah’ım, ona rah­met et!’ diye dua ediyordu.
“Vehb müşriklerin üzerine tekrar yürüdü. Fakat bu sefer müşrikler etrafını iyice kuşattılar. Kıyasıya bir mücadele başlamıştı, çarpışma son haddine var­mıştı. Çetin bir mücadeleden sonra Vehb şehit düştü, Peygamber müjdesine nail oldu.
“Ben de Vehb’i yalnız bırakmamak için yanına varmıştım. Çok şiddetli bir çarpışma geçmişti. Allah biliyor ki, ben de onun istediği gibi şehitliği arzu edi­yordum. Ne var ki, o zaman nasip değilmiş. Ben o nimete ulaşamadım…”
Vehb’in bedeninde tam 20 mızrak yarası vardı. Müşrikler sadece onu mızrakla­mak­la kalmamışlar, vücudunu keserek öç alma âdiliğinde bulunmuşlar­dı.
Savaş bitince şehitler arasında dolaşan Allah’ın Resûl’ü, Vehb’in parçalanmış vücu­dunu görünce gözyaşlarını tutamamış, “Ben senden razıyım, Allah da razı olsun!” demişti.
Bu olup bitenleri gören Hz. Ömer de, Hz. Sa’d gibi, “Vehb’in yerinde olmayı, Vehb gibi şehadet şerbeti içmeyi ne kadar arzu ederdim!” demekten kendini alamamıştı.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget