Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

MEVKUF

الموقوف
Sahâbenin sözü ve fiili anlamında hadis terimi.
Sözlükte “vakfetmek; dikilmek, durmak; durdurmak” gibi anlamlara gelen vakf kökünden türemiş bir ism-i mef‘ûl olan mevkūf “durmuş; durdurulmuş” demektir. Terim olarak “isnadın Hz. Peygamber’e ulaşmadan sahâbîde durması veya durdurulması” şeklinde tarif edilmiş ve sahâbenin söz, fiil ve takrirlerine dair rivayetlere bu ad verilmiştir. Buna göre bir râvinin, “Falan sahâbî şöyle dedi, şunu yaptı, yanında şöyle bir olay meydana gelince sesini çıkarmadı” diye naklettiği rivayetler mevkuftur. Yalnız sahâbe takrirleri konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş, bunların mevkuf kapsamına girmeyeceği söylenmiştir. Mevkuf terimi bazan “kabul veya reddedileceği konusunda hüküm verilemeyen hadis” mânasında kullanılmış, bazan da tâbiîn ve daha sonraki dönemlerde yaşayan âlimlerin sözleri için, “Hâzâ mevkūfün ale’z-Zührî” (Bu haber İbn Şihâb ez-Zührî’ye nisbet edilmiştir) diye bir ifade şekli benimsenmiştir (İbnü’s-Salâh, s. 46). Şâfiî fukahasının bir kısmı ile Horasan âlimleri mevkuf yerine eser kelimesini kullanmışlardır. Ebû Dâvûd es-Sünen’inin bir yerinde mevkufu “maksûr” kelimesiyle karşılamış (“Ṣalât”, 212), ancak bu terim yaygınlaşmamıştır. Bir sahâbînin sözleri ve görüşleri kaynaklarda genellikle sahâbînin ismi zikredilerek “kavlü fülân” diye ifade edilmiştir (bk. SAHÂBÎ KAVLİ). Mevkuf teriminin II. (VIII.) yüzyıl boyunca sözlük anlamında kullanıldığı, terim olarak kullanımının ise III. (IX.) yüzyılda yaygınlaştığı anlaşılmaktadır.

Hz. Peygamber sahâbeyi ümmetinin en hayırlı nesli olarak nitelediği için (Buhârî, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 1; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 214) onların sözleri ve davranışları özel bir değerlendirmeye tâbi tutulmuş, hadis ve sünnetin tesbit ve naklindeki titizlik sahâbîlerin söz ve amellerinin tesbit ve naklinde de büyük ölçüde gösterilmiş ve sahâbe sözleri hadisler gibi derlenip isnad sistemiyle nakledilmiştir. Tâbiîn âlimlerinden Şa‘bî’nin Resûl-i Ekrem’in ashabından gelen rivayetlerin toplanmasına dair tavsiyesi ve İbn Şihâb ez-Zührî’nin Resûlullah’ın hadisleri yanında sahâbenin rivayetlerini de derlemesinden sonra (Hatîb el-Bağdâdî, II, 190) muhaddisler, hadislerin tasnifi esnasında sahâbeye ait rivayetleri senedleriyle birlikte ve sünnetle karışık olarak musanneflere, müsnedlere ve sünenlere kaydetmişlerdir.

Mevkuf rivayetler Kur’an’ın tefsirinden zühd ve takvâya dair konulara, hukukî meselelere ait beyan ve ictihadlardan gaybî ve uhrevî bahislere kadar çok geniş bir alanı içine almaktadır. Hz. Ebû Bekir ve Abdullah b. Abbas’ın, “Dede mirasta baba hükmündedir” şeklindeki ictihadları ile (Buhârî, “Ferâʾiż”, 9) Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin, “İyiliğin ıslah edemediği kimseyi kötülük yola getirir” anlamındaki sözü (Buhârî, et-Târîḫu’l-kebîr, III, 344) kavlî mevkufun, tâbiînden Nâfi‘in, “Abdullah b. Ömer ergenlik çağına gelen çocuklarının odasını ayırır ve izinsiz olarak yanlarına girmezdi” şeklindeki rivayeti de (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, s. 353) fiilî mevkufun örnekleridir.

Sahâbî sözü ve fiilinin Hz. Peygamber devriyle ilişkilendirilmesi durumunda değerlendirilmesi farklı olmuştur. Sahâbenin, “Resûlullah zamanında şöyle derdik”; “Onun devrinde şöyle yapardık” şeklindeki açıklamaları Resûl-i Ekrem tarafından görülüp veya duyulup onaylandığı düşüncesiyle hükmen merfû sayılmıştır. Ancak İbnü’s-Salâh bu tür rivayetleri de mevkuf kabul eder (ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 47-48). Sahâbîlerin Hz. Peygamber dönemine işaretle, “Şu işi yapmamız bize emredildi”; “Şu işten nehyolunduk”; “Resûlullah aramızda olduğu halde şöyle derdik”; “Bu işi yapmakta bir sakınca görmezdik”; “Sünnet bu şekildedir”; “Şu iş sünnettendir” şeklinde yapıp söyledikleriyle ilgili rivayetleri ve açıklamaları da âlimlerin büyük çoğunluğuna göre merfû hükmündedir (Tecrid Tercümesi, Mukaddime, I, 138-139).

Hadis usulü kitaplarında daha çok bu rivayet sîgalarının ne ölçüde merfû olduğu konusu ele alınırken fıkıh usulü eserlerinde ayrıca bu sîgalarla rivayet edilen hadislerin delil olma yönünden değeri incelenmiş, sahâbe kavli, sahâbe ameli, sahâbe fetvası ve sahâbe mezhebi gibi tabirlerin kullanılması tercih edilmiştir. Bu söz ve fiiller hadis usulü kaynaklarında müstakil olarak mevkuf başlığı altında işlenirken fıkıh usulü kitaplarında bazan sünnet konusu içinde, bazan da dört aslî kaynaktan sonra gelen fer‘î deliller bahsinde incelenmiştir.

Mevkuf rivayetler Hz. Peygamber’in sünnetinin ilk te’villeri olduğu ve merfû hadisler gibi senedle nakledildiği için hadis usulü konularının birçoğu ile yakından ilgili olup merfû hadisler gibi isnad yönünden muttasıl veya münkatı‘, râvilerinin adâlet ve zabtına göre sahih, hasen veya zayıf diye nitelendirilmektedir. İbnü’s-Salâh, mevkuf hadisi senedine göre mevsul olan mevkuf ve mevsul olmayan mevkuf şeklinde ikiye ayırmıştır (ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 46).

Mevkuf hadislerin bir kısmı âlimlerin çoğuna göre merfû hükmünde mevkuf kabul edilmektedir. Bunlar, İsrâiliyat’tan ictihad mahsulü olmamak şartıyla Kur’an âyetlerinin nüzûl sebeplerine, Kur’an ve Sünnet’teki neshedilmiş hükümlere, yapılan bir işten kazanılacak sevap ve günahların mahiyetine, yaratılışa ve peygamberler tarihine, ileride meydana gelecek savaşlar, fitneler ve kıyamet ahvaline, akıl ve duyu organlarıyla bilinmesi mümkün olmayıp sadece Resûlullah’tan öğrenilebilecek konulara dair bilgilerdir (İbn Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-naẓar, s. 104). Sahâbenin bunlarla ilgili naklettiği sözleri mutlaka Hz. Peygamber’den işitmiş olması şart değildir. Resûl-i Ekrem’den dinleyen bir başka sahâbîden ya da ikinci veya üçüncü kişilerden duyması mümkündür (Koçyiğit, s. 218).

Rivayet kitapları içinde mevkuf hadislere en fazla yer veren eserler musannefler olup Süyûtî, özellikle Abdürrezzâk es-San‘ânî ile Ebû Bekir İbn Ebû Şeybe’nin el-Muṣannef’leri, Tahâvî’nin Şerḥu Meʿâni’l-âs̱âr’ı, İbn Ebû Hâtim’in Tefsîr’i ve İbn Cerîr et-Taberî’nin Câmiʿu’l-beyân’ı gibi rivayete dayanan hadis ve tefsir kitaplarını mevkuf rivayetlerin kaynağı olarak göstermiştir (Tedrîbü’r-râvî, s. 117). İmam Mâlik’in el-Muvaṭṭaʾında 222’si mürsel 822 merfû hadise karşılık 613 mevkuf hadis bulunmaktadır (Muhammed b. Abdülbâkī ez-Zürkānî, I, 8).

Kütüb-i Sitte müellifleri de eserlerinde mevkuf rivayetlere yer vermişlerdir. Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’inde bab başlıklarında ve bab içinde mevkuf pek çok rivayet bulunmakta, Buhârî, muallak olarak zikredilen bu rivayetlerle kendi fıkhî görüşlerini ve ictihadlarını ortaya koymaktadır. Müslim’in el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’te mevkuf rivayetlere fazla yer vermemesi, İbnü’s-Salâh gibi âlimlerin bu eserde mukaddimeden sonra mevkuf rivayet bulunmadığı görüşünü ileri sürmelerine yol açmışsa da (ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 19) İbn Hacer el-Askalânî, durumun böyle olmadığını göstermek maksadıyla el-Vuḳūf ʿalâ mâ fî Ṣaḥîḥi Müslim mine’l-mevḳūf adlı eserini kaleme almıştır (nşr. Abdullah el-Leysî el-Ensârî, Beyrut 1406/1986).

Ömer b. Bedr el-Mevsılî, uydurma rivayetleri derleyen müelliflerin mevzû zannettikleri mevkuf ve maktû rivayetleri el-Vuḳūf ʿale’l-mevḳūf adlı eserinde bir araya getirmiş (nşr. Ümmü Abdullah bint Mahrûs el-Aselî, Riyad 1407/1987; nşr. Murtazâ ez-Zeyn Ahmed, Medine 1407/1987), mevzû ile mevkuf ve maktûun farkını belirtip bunları mevzû kabul etmenin yanlış olduğunu söylemiştir. Ardından Alâî, İcmâlü’l-iṣâbe fî aḳvâli’ṣ-ṣaḥâbe’yi (nşr. Muhammed Süleyman el-Eşkar, Küveyt 1987) kaleme alarak sahâbenin söz ve amelleri hakkında söylenenleri geniş bir şekilde incelemiştir.

Çağdaş müelliflerden Şa‘bân Muhammed İsmâil Ḳavlü’ṣ-ṣaḥâbî ve es̱eruhû fi’l-fıḳhi’l-İslâmî (Medine 1988), Abdurrahman b. Abdullah Dervîş eṣ-Ṣaḥâbî ve mevḳıfü’l-ʿulemâʾ mine’l-iḥticâc bi-ḳavlihî (Riyad 1992) adlı eserleri kaleme almışlardır. Seyyid b. Kisrevî b. Hasan’ın Mevsûʿatü âs̱âri’ṣ-ṣaḥâbe’si (I-III, Beyrut 1418/1997) ashabın çeşitli konulardaki görüşlerine dair rivayetleri, Sâlih Ahmed eş-Şâmî’nin Mevâʿiẓu’ṣ-ṣaḥâbe’si (Beyrut 1420/1999) ashabın takvâ hayatını ve buna dair tavsiyelerini derlemek maksadıyla yazılmıştır. Mehmet Ali Büyükkara Mevkûf Hadisler ve Değeri (1993, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), Muhammet Yılmaz Mevkûf Hadisler ve Delil Olma Yönünden Değeri (1994, DEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) adıyla birer yüksek lisans tezi hazırlamışlardır. Ayrıca Ali Toksarı’nın “Hadis İlmi Açısından Sahâbî Kavli ve Değeri” (EÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, II [1985], s. 339-357) ve Muhammet Yılmaz’ın “Mevkuf Hadisler ve Hükmen Merfû Kavramı” (Çukurova Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, I/1 [2001], s. 161-179) adlı makaleleri bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “vḳf” md.; Buhârî, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 1, “Ferâʾiż”, 9; a.mlf., et-Târîḫu’l-kebîr, III, 344; a.mlf., el-Edebü’l-müfred (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût), Beyrut 1405/1985, s. 353; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 214; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 212; Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmiʿ li-aḫlâḳı’r-râvî ve âdâbi’s-sâmiʿ (nşr. Mahmûd et-Tahhân), Riyad 1403/1983, II, 190; İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 19, 46-51; İbn Kayyim el-Cevziyye, İʿlâmü’l-muvaḳḳıʿîn, IV, 123-153; İbn Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-naẓar fî tavżîḥi Nuḫbeti’l-fiker (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1413/1992, s. 104-108; a.mlf., en-Nüket ʿalâ Kitâbi İbni’ṣ-Ṣalâḥ (nşr. Rebî‘ b. Hâdî Umeyr), Medine 1404/1984, I, 323-354; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Beyrut 1379/1959, s. 109-117; Muhammed b. Abdülbâkī ez-Zürkānî, Şerḥu’l-Muvaṭṭâʾ, Kahire 1310, I, 8; M. Tayyib Okiç, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, İstanbul 1959, s. 17; Tecrid Tercümesi, Mukaddime, I, 134-140; Zekeriyyâ el-Berrî, Uṣûlü’l-fıḳhi’l-İslâmî, Kahire 1979, s. 84-85; Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 217-219, 224-225; Subhî es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Istılahları (trc. M. Yaşar Kandemir), Ankara 1981, s. 175.

MERFÛ

المرفوع
Hz. Peygamber’e nisbet edilen söz ve haber anlamında hadis terimi.
Merfû‘ kelimesi sözlükte “yukarı kaldırmak, yükseltmek” anlamına gelen ref‘ masdarından ism-i mef‘ûldür. Ref‘ kelimesi erken dönemlerden beri “bir sözü, bir haberi bir kimseye nisbet etme” mânasına kullanılmaya başlanmış (Müsned, V, 153; Müslim, “Îmân”, 312, “Ṭahâret”, 87; Abdürrezzâk es-San‘ânî, IX, 290), zamanla “bir sözü, bir haberi Resûl-i Ekrem’e nisbet etme” şeklindeki terim anlamını kazanmıştır (Müslim, “Eşribe”, 77). Merfû diye nitelenen bir rivayetin senedinin bulunup bulunmaması, sahih veya uydurma olması arasında fark yoksa da bir rivayete merfû dendiğinde onun kesinlikle Hz. Peygamber’e aidiyeti belirtilmiş olur.

Bir hadis Resûlullah’a açıkça veya dolaylı şeklide nisbet edilebilir. “Hz. Peygamber şöyle buyurdu, şöyle yaptı” diye nakledilen rivayetler merfû olduğu gibi bir sahâbîden “yerfauhû (yerfau’l-hadîse): onu/hadisi yükseltiyor”; “yeblüguhû (yeblügu bi’l-hadîsi): onu / hadisi ulaştırıyor”; “yenmîhi (yenmi’l-hadîse): onu / hadisi nisbet ediyor”; “yüsnidühû: onu isnat ediyor”; “ye’s̱üruhû: onu naklediyor”; “rafaahû: onu yükseltti”; “ravâhu: onu rivayet etti”; “merfûan: merfû olarak”; “rivâyeten: rivayet olarak” diye nakledilen hadisler de açık merfû sayılır. Ancak yukarıdaki ifadeleri söyleyen tâbiî ise onun bu tür rivayetleri mürsel olur.

Sahâbînin “es-sünnetü kezâ” (Bu konuda sünnet şöyledir); “mine’s-sünneti kezâ” (Şöyle yapmak sünnettendir); “ümirnâ ve nühînâ” (Şunu yapmamız emredildi, şunu yapmamız yasaklandı) şeklindeki sözleri, Hz. Peygamber’in vefatından sonra söylenmiş olsa da âlimlerin çoğunluğuna göre hükmen merfû sayılır. Bu sözleri, hayatında genel olarak veya belli bir konuda Resûl-i Ekrem’den başka âmiri bulunmayan bir sahâbînin söylemesi halinde onun merfû olacağında görüş birliği bulunduğu gibi bunları nakleden hadislerin müsned sayılmasında da hadisçiler arasında ihtilâf yoktur.

Sahâbînin, “Hz. Peygamber zamanında şöyle derdik, şöyle denirdi, şöyle yapardık, şunda bir sakınca görmezdik” şeklindeki sözleri de âlimlerin çoğunluğu tarafından hükmen merfû sayılırken böyle bir hadiste dile getirilen sözden ve işten Resûl-i Ekrem’in bilgisi bulunduğunu gösteren bir açıklama varsa onun merfû olacağında ittifak edilmiştir. Birçok âlim bu tür ifadelerde “Hz. Peygamber zamanında” kaydını gerekli görmediğinden bazı âlimler o takdirde hadisin mevkuf olacağını söylemişlerdir. Bu tür ifadelerin merfû veya mevkuf sayılabilmesi için söz konusu meselenin çoğu zaman bilinip bilinmemesine bakılacağını söyleyenler de vardır. Buna göre çoğu zaman bilinebilecek bir şeye dair rivayetler merfû, aksi halde ise mevkuf sayılır.

Diğer din mensuplarından bilgi nakletmeyen bir sahâbînin geçmiş ve gelecek zamanla veya yapılması özel bir sevap yahut ceza gerektiren işlerle ilgili açıklamaları hükmen merfû kabul edilir. Çünkü bunlar akılla bilinemeyecek, ictihad konusu olmayacak bilgilerdir (bk. MEVKUF). Sahâbînin sebeb-i nüzûlle ilgili tefsirleriyle küfür ve isyan sebebi gösterdiği şeyleri birçok âlim hükmen merfû saymıştır. Bununla beraber -yukarıda belirtildiği şekilde- haberin hükmen merfû olduğunu gösterdiği kabul edilen lafızlarla nakledilmiş hadislerin açık ifadelerle Resûlullah’a nisbet edilmesi yine de uygun görülmemiştir (Şemseddin es-Sehâvî, I, 154-155).

Bir hadisin merfû olduğunu dolaylı şekilde anlatmanın bazı sebepleri vardır. Sahâbînin hadisi Hz. Peygamber’e nisbet ederken kullandığı ifade veya Hz. Peygamber’in kullandığı lafız hatırlanmayabilir, hadisin merfû olduğunda şüphe bulunabilir yahut hadisi kısaltma gereği duyulabilir. Hadisin merfû olduğunu dolaylı olarak anlatmada, dinin ikinci kaynağı olan sünnet ve hadisin Resûl-i Ekrem’e nisbet edilmesinin büyük sorumluluk gerektirdiği anlayışı da etkili olmuştur. Bu sebeple birçok râvi, bir haberi Hz. Peygamber’e nisbet etmektense onu bir sahâbîye nisbet etmenin daha kolay olduğunu belirtmiştir. Ancak bütün hadisçilerin bu konuda aynı titizliği gösterdiği söylenemez. Nitekim İmam Şâfiî, hocası İmam Mâlik’in, merfû mu mevkuf mu olduğu konusunda tereddüt edilen bir hadisi mevkuf saymayı tercih ettiği halde diğer râvilerin bunun aksini yaptığını belirtmektedir (Alâî, s. 44). Öte yandan sahâbîler çok defa Resûl-i Ekrem’in hadislerini iktibas ederek kendi sözleri gibi kullanırlardı. Bu ve benzeri sebeplerle hadis kitaplarında zaman zaman bir sözün bir yerde Hz. Peygamber’e, başka bir yerde bir sahâbîye nisbet edildiği görülebilmektedir. Bununla beraber sonraki dönemlerde bir kısım söz ve fiillerin yanlışlıkla veya bilerek Resûlullah’a nisbet edildiği de bir gerçektir. Bu tür nisbetleri yanlışlıkla ve çokça yapanlara “raffâ‘”, bilerek yapanlara “vazzâ‘” denilmiştir. Sahâbe ve tâbiîn sözlerinin sonradan Hz. Peygamber’e nisbet edildiği ve bunun İmam Şâfiî’nin merfû hadisi öne çıkarma gayretlerinden sonra arttığı iddiası ciddi hiçbir delile dayanmamakta olup bilerek veya yanlışlıkla ref‘ olayı sahâbe döneminden itibaren âlimlerin farkında olduğu bir durumdu. Nitekim İmam Şâfiî’den çok önce yaşamış olan Ali b. Zeyd b. Cüd‘ân (ö. 131/748), Yezîd b. Ebû Ziyâd, İbrâhim b. Müslim el-Hecerî (Süfyân b. Uyeyne’nin hocası) ve Velîd b. Müslim ed-Dımaşkī’nin raffâ‘ olduklarına işaret edilmiştir.

Hadisçiler merfû kelimesini başka mânalarda da kullanmıştır. Hatîb el-Bağdâdî gibi bazı âlimler, Hz. Peygamber’e özellikle sahâbînin nisbet ettiği söz ve fiillere merfû denileceğini ifade etmişlerdir. İbnü’n-Nefîs gibi bazı âlimlere göre ise merfû Resûl-i Ekrem’e muttasıl bir senedle izâfe edilen hadistir (bk. MÜSNED).

Merfû kelimesi açıkça veya dolaylı bir şekilde mürsel karşılığında kullanıldığında “muttasıl merfû” kastedilir. Ebû Dâvûd’un, “Bu hadisi merfû olarak sadece Îsâ rivayet etti. Halbuki o diğer râvilerde mürsel olarak bulunmaktadır” sözü ile Tirmizî’nin, “Bu hadisi merfû olarak sadece Îsâ b. Yûnus’un rivayetinden biliyoruz” sözünde kelime bu mânaya gelmektedir (Şemseddin es-Sehâvî, I, 118). Hadisçiler arasında merfû yerine “eser” kelimesi yaygın bir şekilde kullanılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA
Müsned, V, 153; Müslim, “Îmân”, 312, “Ṭahâret”, 87, “Eşribe”, 77; Abdürrezzâk es-San‘ânî, el-Muṣannef (nşr. Habîbürrahman el-A‘zamî), Beyrut 1970, IX, 290; Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye (nşr. Muhammed el-Hâfız et-Ticânî), Kahire 1972, s. 58; İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 41, 43; Zehebî, el-Mûḳıẓa (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1412, s. 41; Alâî, Câmiʿu’t-taḥṣîl fî aḥkâmi’l-merâsîl (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Beyrut 1407/1986, s. 44; İbn Hacer el-Askalânî, en-Nüket ʿalâ kitâbi İbni’ṣ-Ṣalâḥ (nşr. Rebî‘ b. Hâdî Umeyr), Medine 1404/1984, II, 515-539; a.mlf., Nüzhetü’n-naẓar fî tavżîḥi Nuḫbeti’l-fiker, İstanbul 1306, s. 56; Şemseddin es-Sehâvî, Fetḥu’l-muġīs̱ (nşr. Ali Hüseyin Ali), Beyrut 1412/1992, I, 117, 118, 127, 154-155; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Kahire 1385/1966, I, 183 vd.; Radıyyüddin İbnü’l-Hanbelî, Ḳafvü’l-es̱er fî ṣafvi ʿulûmi’l-es̱er (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1408, s. 89 vd.; Ali el-Kārî, Şerḥu Şerḥi Nuḫbeti’l-fiker, İstanbul 1327, s. 165, 188, 190; Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, s. 371, 372; Emîr es-San‘ânî, Tavżîḥu’l-efkâr (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Medine, ts. (el-Mektebetü’s-selefiyye), I, 254, 262, 265, 266; Leknevî, Ẓaferü’l-emânî (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1416, s. 210; Tâhir el-Cezâirî, Tevcîhü’n-naẓar, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), s. 67; Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 217; G. H. A. Juynboll, Hadis Tarihinin Yeniden İnşâsı (trc. Salih Özer), Ankara 2002, bk. Dizin; a.mlf., “Rafʿ”, EI2 (Fr.), VIII, 397-398.

KUDSÎ HADİS

الحديث القدسي
Hz. Peygamber’in Kur’an dışında Allah’a dayandırarak söylediği hadisler.
Sözlükte “temiz olmak; bir şeyi mukaddes kılmak, tenzih etmek” anlamlarına gelen kudsî kelimesi kuds kökünden ism-i mensub olup “her türlü noksanlıktan uzak yüce bir varlığa ait olan şey” demektir. Kudsî hadis (hadîs-i kudsî, el-hadîsü’l-kudsî) “ilâhî hadis, rabbânî hadis” diye de adlandırılır. el-Hadîsü’l-kudsî ifadesi bir terim olarak VI. (XII.) yüzyıldan itibaren bu konuda yazılmaya başlanan derleme çalışmalarından sonra ortaya çıkmış, ancak tanımını ilk defa Şerefeddin et-Tîbî (ö. 743/1342) yapmış (Ebü’l-Bekā, s. 288), ardından Seyyid Şerîf el-Cürcânî, İbn Hacer el-Heytemî, Ali el-Kārî, Zafer Ahmed et-Tehânevî gibi âlimler çeşitli tarifler ortaya koymuştur. Bu tariflerde belirtilen unsurları göz önünde bulundurarak kudsî hadisi “Allah tarafından vahiy, ilham, rüya gibi değişik bilgi edinme yolları ile anlamı Hz. Peygamber’e bildirilen, onun tarafından kendi ifade ve üslûbu ile Allah’a nisbet edilerek rivayet edilen, Kur’an’la herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi i‘câz vasfı da olmayan hadis” şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu tür hadislerin kudsî olarak nitelendirilmesi mânanın Allah’a aidiyeti, hadis denilmesi de Resûl-i Ekrem tarafından dile getirilmiş olması sebebiyledir. Kudsî hadislerin Allah’a nisbet edilmesi onların sabit ve sahih olduğu anlamına gelmez, buradaki “kudsî” kelimesi sadece sözün kaynağını gösterir, metnin kabul veya reddi açısından bir hüküm ifade etmez. Sahih olan kudsî hadislerin sayısı çok değildir; bu hususta verilen 100, 200, 300, 550 gibi rakamlar yapılan derleme çalışmalarına dayanmaktadır.

Kudsî hadisler genelde Allah’ın yüceliği, rahmetinin genişliği, ihsanının bolluğu, bazı ibadetlerin fazileti ve güzel ahlâk gibi konulara dair olup “kāle Resûlullah fîmâ yervî an rabbihî azze ve celle”, “ani’n-nebiyyi fîmâ yervîhi an rabbihî” ya da “kāle’llāhü teâlâ fîmâ ravâhü anhü Resûlullah” gibi ifadelerle rivayet edilmiştir. Metinlerdeki ifade ve üslûp nebevî hadislerle hemen hemen aynıdır (Trabzonî, s. 11; Mustafa Ahmed ez-Zerkā, I/1 [1395], s. 91). Kudsî hadislerin Kur’an’la ortak noktası her ikisinin de mâna olarak ilâhî kaynaklı olması, nebevî hadislerle aralarındaki ortak nokta ise bağlayıcılık ve incelemeye tâbi olma gibi hususlarda aynı değeri taşımasıdır (Koçyiğit, s. 123-124). Kaynaklarda Kur’an’la kudsî hadisler arasındaki farklar üzerinde fazlaca durulmuş, bununla da kudsî hadislerin mânasının ilâhî oluşu sebebiyle Kur’an’la eş değerde algılanmaları ihtimalinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır (Hasan Muhammed Makbûlî, s. 14; Yılmaz, s. 36-40).

Bu hadislerde edebî üslûp olarak sözlerin Allah’a nisbet edilmesi ifadelerin de bizzat O’na ait olmasını gerektirmez. Bununla birlikte kudsî hadislerin üslûbunda diğer hadislere göre bazı farklar vardır. Meselâ hadislerin ifadesinde hitap Allah’a ait olduğu gibi yine O’na ait olmak üzere tekil birinci şahıs (mütekellim) zamiri kullanılmıştır. Kullar arasında cereyan eden karşılıklı konuşmaların çokça yer aldığı bu metinlerde muhataplar genellikle Hz. Peygamber, insanlar ve meleklerdir (M. Ebû Zehv, s. 16).

Kudsî hadislerin itikadî ve hukukî konularda delil olup olmayacağına dair hüküm haber-i vâhidin bu konudaki durumu ile aynıdır. Bir hadis çeşidi olarak kudsî hadislerin sahih olabilmesi için nebevî hadislerde aranan şartları taşıması zorunludur ve nebevî olanlar hakkında söylenenler kudsî hadisler için de geçerlidir. Bu şartlar dikkate alındığında kudsî hadisler arasında sahih olanlardan çok daha fazla mevzû rivayetlerin varlığından söz edilmiştir. Büyük çoğunluğu tasavvufî mahiyette olan bu tür hadislerin en meşhurlarından biri, tasavvuf ehli arasında yaygın biçimde kullanılan ve keşfen sıhhatinin sabit olduğu ileri sürülen, “Ben bir gizli hazine idim ...” (Küntü kenzen maḫfiyye ...) anlamındaki rivayettir (Aclûnî, II, 132). “Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” rivayeti de bu kabil hadislerdendir. Sözün Allah’a nisbet edilmesi dolayısıyla kudsî hadisler müslümanlar üzerinde etkili olmuş, bu da bazı kimseleri hadis uydurmaya sevketmiş, sahih kudsî hadislerle birlikte derlenmiş olan bu tür hadisler kudsî hadislerin sayısının kabarık görünmesine sebep teşkil etmiştir.

Batılı araştırmacıların yaptığı incelemelerde kudsî hadis diye rivayet edilen mevzû hadislere özel bir önem verilmiştir. Bu araştırmaların bir kısmında nebevî yönü tamamıyla görmezlikten gelinerek kudsî hadislerin büyük çoğunlukla sûfîlerin şathiyelerinden kaynaklandığı söylenirken bir kısmında ilham yoluyla sûfîlerin kalbine gelen ilâhî mesajlardan ibaret olduğu ileri sürülmüş, bazılarında ise kudsî hadisler İsrâiliyat kabilinden bilgiler diye tanıtılmış, bu iddialar çerçevesinde bazı sahih rivayetlere de yer verilmiştir (Lammens, s. 106-107; Massignon, s. 126-128). Goldziher’in “The Hadith and The New Testament” başlığını taşıyan, Yeni Ahid ile hadisler arasındaki etkileşimi göstermeye çalıştığı makalesinde ortaya konan iddialardan hareketle bu etkilerin kudsî hadisler şeklinde İslâm’a sokulduğu söylenmiştir (Muslim Studies, II, 346-362; Zwemer, XII [1922], s. 263).

Kudsî hadisler, bütün hadislerin derlendiği tasnif döneminde diğer hadisler arasında dağınık bir şekilde yer alırken ilk defa nebevî hadislerle aralarındaki farklara işaret edildiği VI. (XII.) yüzyıldan itibaren müstakil çalışmalarda derlenmeye başlanmıştır. Bu konudaki eserleri derleme niteliğinde olanlar, sınırlı sayıda hadisi toplamak amacıyla kaleme alınanlar ve bir kudsî hadisi şerhetmek için yapılan çalışmalar olarak üç grupta ele almak mümkündür.

Derleme nitelikli ilk eser olan Zâhir b. Tâhir eş-Şehhâmî’nin (ö. 533/1138) Kitâbü’l-Eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye’si günümüze ulaşmamıştır (Graham, s. 57). Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin 101 hadis ihtiva eden Mişkâtü’l-envâr fîmâ ruviye ʿani’llâh mine’l-aḫbâr adlı eseri (nşr. Muhammed Râgıb et-Tabbâh, Halep 1346; Kahire 1369) Fransızca’ya (trc. Muhammed Valsan, Paris 1983) ve Fransızca çevirisi esas alınarak Nurlar Hazinesi adıyla Türkçe’ye (trc. Mehmet Demirci, İstanbul 1990) tercüme edilmiştir. Ebü’l-Kāsım İbn Balabân el-Kerekî’nin el-Maḳāṣıdü’s-seniyye fi’l-eḥâdîs̱i’l-ilâhiyye’sinde (nşr. Muhyiddin Mestû – Muhammed el-Îd el-Hatrâvî, Beyrut 1966; Dımaşk 1988) 100 kudsî hadis yer almıştır. Nevevî’nin el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyye’sinde (nşr. Mustafa Âşûr, Kahire 1978; Tunus 1983) Kütüb-i Sitte’den derlenmiş doksan beş kudsî hadis mevcuttur. Abdürraûf el-Münâvî’nin kaleme aldığı iki eserden el-İtḥâfâtü’s-seniyye bi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye’de (Mısır 1354; Cidde 1407/1987) önce, “Allah Teâlâ dedi ki” şeklinde rivayet edilen hadislere, daha sonra içerisinde Allah sözünün geçtiği rivayetlere yer verilmiştir. Hasan Hüsnü Erdem bu eseri esas alarak İlâhî Hadisler adıyla bir derleme yayımlamıştır (Ankara 1952). Münâvî el-Meṭâlibü’l-ʿaliyye fi’l-edʿiyeti’z-zehiyyeti’l-muḫteteme bi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye adını taşıyan (Haydarâbâd 1323) ve yedi bölümden oluşan diğer eserinin son bölümünde de konuyla ilgili kırk hadis kaydetmiştir. Şiî âlimi Hür el-Âmilî’nin el-Cevâhirü’s-seniyye fi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye adlı eseri (nşr. Ali el-Mahallâtî, Bombay 1302; Necef 1384) bazı peygamberler ve mezhep imamlarının adına göre tasnif edilmiştir. Ebû Saîd el-Hâdimî’nin Risâle fi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye’si (Kahire 1351) ölüm, âhiret ve dünyanın fâniliğine dair kısa ve özlü metinler ihtiva etmektedir. Kudsî hadisler konusundaki klasik çalışmaların en genişi olan Muhammed b. Mahmûd el-Medenî’ye (Trabzonî) ait el-İtḥâfâtü’s-seniyye fi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye’de Süyûtî’nin Cemʿu’l-cevâmiʿ adlı eserinden derlenmiş 864 hadis yer almaktadır. Ali Fikri Yavuz tarafından Kırk Kudsî Hadis adıyla neşredilen eserin (İstanbul 1981) Medenî’ye nisbeti doğru değildir. İbrâhim Sıdkı İşkodravî’nin ed-Dürretü’l-yetîme fi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye’si (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 590/3), telif tarzı ve kaynakları itibariyle daha çok Münâvî’nin el-İtḥâfâtü’s-seniyye’sine benzemektedir. Yûsuf Ali Büdeyvî’nin el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyye’sinde (Beyrut 1991) 398 hadis, Ahmed eş-Şerebâsî’nin Edebü’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye’sinde yetmiş beş kudsî hadis ve şerhi yer almış, Şerebâsî’nin eseri 75 Kudsî Hadisin Tercüme ve Şerhi adıyla Türkçe’ye çevrilerek yayımlanmıştır (nşr. Naim Erdoğan, İstanbul 1981). Mısır’da el-Meclisü’l-a‘lâ li’ş-şüûni’l-İslâmiyye tarafından bir komisyona hazırlattırılan el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyye’de Kütüb-i Sitte ve el-Muvaṭṭaʾdan seçilmiş 400 kadar hadis yer almış olup Kudsî Hadisler (trc. Ahmet Varol, I-II, İstanbul 1991), ayrıca mükerrerleri dışındaki 146 hadis Kaynak Hadis Kitaplarına Göre Kudsî Hadisler (trc. Kadir Kabakçı, İstanbul, ts. [Kültür Basın-Yayın Birliği]) adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir. Neş’et el-Mısrî son iki eserden derlediği hadisleri el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyye adıyla bir araya getirmiş, büyük ölçüde Kastallânî’nin İrşâdü’s-sârî li-şerḥi Ṣaḥîḥi’l-Buḫârî adlı eserini esas alarak bunları geniş biçimde şerhetmiştir. Yûnus İbrâhim es-Sâmerrâî’nin en-Nefeḥâtü’r-rabbâniyye fi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye adlı eseri de (Bağdad 1957) bu türün bir başka örneğidir. Konuyla ilgili olarak günümüzde hazırlanan en kapsamlı ve kullanışlı eser İsâmüddin es-Sabâbatî’nin Câmiʿu’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye’sidir (I-III, Kahire, ts.). 1150 hadisin yer aldığı esere kapsamlı bir fihrist eklenmiş, müellif, kitabındaki sahih ve hasen hadislerden 550’sini tek cilt halinde Ṣaḥîḥu’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye adıyla konularına göre tertip ederek ayrı bir cilt halinde yayımlamıştır (Beyrut 1991). Mecdî Fethî es-Seyyid, aynı nitelikteki 225 hadisi el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyye min ṣaḥîḥi’s-sünneti’n-nebeviyye’sinde toplamıştır (Tanta 1414/1993). Mustafa el-Adevî’nin Ṣaḥîḥu’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye’si (Medine 1415/1994), Ebû Abdullah Ahmed b. Ahmed el-Îsevî’nin 100 hadis ihtiva eden el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyyetü’ḍ-ḍaʿîfe ve’l-mevżûʿa adlı çalışması da (Tanta 1993) burada zikredilmelidir.

Belirli sayıdaki kudsî hadisleri bir araya getirmek amacıyla hazırlanan eserler genelde tasavvufî muhtevalı olup daha çok kırk hadis türündedir. Bu konuda bilinen ilk çalışma, Hüseyin b. Ahmed et-Tebrîzî’nin Miftâḥu’l-künûz ve miṣbâḥu’r-rumûz adlı kitabıdır (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1038-1039). Daha sonra Cemâl-i Halvetî el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyye ve’l-âs̱ârü’l-muṣṭafaviyye adlı kitabında (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 314/1) kırk hadise yer vermiş ve bunların tasavvufî te’villerini yapmıştır. Kudsî nitelikli kırk hadislerin en meşhuru Ali el-Kārî’nin el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyyetü’l-erbaʿîniyye’sidir (İstanbul 1324). Aksekili Köse Mehmed Efendi’nin hâşiyesiyle birlikte birkaç defa basılan eser (İstanbul 1312, 1316; Mişkâtü’l-envâr’ın sonunda, Halep 1927) Hasan Hüsnü Erdem (Kırk Kudsî Hadis, Ankara 1952) ve Harun Ünal (Kırk Kudsî Hadis ve Muhtasar Hadis Usûlü, İstanbul 1983) tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Abdülvâsi el-Alefî Efendi’nin el-Erbaʿûn mine’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye (Süleymaniye Ktp., Amcazâde Hüseyin Paşa, nr. 94), Ebü’l-Hasan Muhammed b. Sâdık es-Sindî’nin Erbaʿûne ḥadîs̱en mine’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 1410), Muhammed Edîb b. el-Hâc Muhammed el-Cerrâh’ın Eḥâdîs̱ü’l-erbaʿîne’l-ḳudsiyye mine’ṣ-ṣuḥufi’l-İbrâhîmiyye ve’l-Mûseviyye (Musul 1332) adlı eserleri bu türün diğer örnekleridir. İbrâhim Ezzeddin ve Denys Johnson-Davies’in kudsî hadislerden seçtikleri kırk hadis İngilizce’ye tercüme edilerek Forty Hadith Qudsi adıyla yayımlanmıştır (Damascus 1980).

Kudsî hadisler konusunda tek hadis şerhlerinin en meşhurları, “Ben bir gizli hazine idim ...” anlamındaki rivayete dair eserlerdir. Bu hususta ilk olarak Fahreddin er-Râzî Şerḥu ḥadîs̱i “küntü kenzen” (Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 647/4) ve el-Ḥadîs̱ü’l-ḳudsî (Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 647/6) adıyla iki risâle kaleme almıştır. Aynı hadise dair Sa‘deddîn-i Hammûye Şerḥu ḥadîs̱i “küntü kenzen” adıyla Farsça (Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 3909), İsmâil Hakkı Bursevî Kenz-i Mahfî adıyla Türkçe (İstanbul 1290, 1307) birer şerh yazmışlardır. Hadis münekkitleri bu hadis için, “Aslı yoktur, uydurmadır” demişlerse de Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Bursevî keşfen sahih olduğunu ileri sürmüşlerdir. Sofyalı Bâlî Efendi de Şerḥu ḥadîs̱i “küntü kenzen” adıyla bir eser kaleme almış (Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 613) ve bu esere yazdığı şerhte gizliliğin Allah hakkında nasıl anlaşılması gerektiğini açıklamıştır.

Kudsî hadislere dair sadece isimleri bilinen bazı eserler de şunlardır: Abdülganî el-Makdisî, el-Erbaʿûn min kelâmi rabbi’l-ʿâlemîn; Ali b. Mufaddal el-Makdisî, el-Erbaʿûne’l-ilâhiyye; Ziyâeddin el-Makdisî, el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyye; İbn Dakīkul‘îd, el-Erbaʿûn fi’r-rivâye ʿan rabbi’l-ʿâlemîn; Bahâeddin Haydar el-Fâşî, el-Muʿtemed mine’l-menḳūl fîmâ ûḥıye ile’r-resûl fi’l-ḥadîs̱; Muhammed el-Medyânî, el-İtḥâfâtü’s-seniyye fi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye; İbn Fellâh diye tanınan Halef b. Abdülmuttalib el-Huveyzî, el-Belâġu’l-mübîn fi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye ʿan seyyidi’l-mürselîn; Cemâleddin el-Kevkebânî, Menhecü’l-kemâl ve simṭü’l-leʿâl fîmâ câʾe fi’l-ḥadîs̱ min kelâmi’l-celâl; Vecîhüddin Abdurrahman el-Ayderûsî, en-Nefeḥâtü’l-ünsiyye fî bâbi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye; Füllânî, el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyye; Harîrîzâde, Feyzü’l-muġnî fî şerḥi ḥadîs̱i men ṭalebenî (Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, nr. 898).

Brockelmann’ın Gazzâlî’ye nisbet ettiği Kitâbü’l-Mevâʿiż fi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye adlı risâle (GAL, I, 421) Ahmed Şemseddin tarafından Mecmûʿatü resâʾili’l-İmâmi’l-Ġazzâlî içinde yayımlanmışsa da (I-VIII, Beyrut 1988) eserin el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyye bi-ṭarîḳi’l-mevʿiża adıyla Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı (Hüsrev Paşa, nr. 4/2, vr. 37b-49a) müellifi bilinmeyen nüshalarla paralelliği dikkate alındığında Gazzâlî’ye aidiyeti şüpheli hale gelmektedir.

Teorik anlamda kudsî hadisler konusunu ele alan belli sayıdaki eserler arasında Şa‘bân Muhammed İsmâil’in el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyye ve menziletühâ fi’t-teşrîʿi’l-İslâmî’si ile (Riyad 1402/1982) Nûh b. Mustafa’nın er-Risâle fi’l-farḳ beyne’l-ḥadîs̱i’l-ḳudsî ve’l-ḥadîs̱i’n-nebevî’sini (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 1142/18) zikretmek mümkündür.

Şarkiyatçılar da kudsî hadisler üzerinde önemle durmuş, Goldziher’in ardından (yk.bk.) Theodorus Willem Juynboll İslâm Ansiklopedisi’nin ilk neşrinde (V, 49) konuya dair kısa bilgiler vermiş, Samuel M. Zwemer “The So-called Hadith Qudsi” adlı makalesinde (bk. bibl.; Studies in Popular Islam, London 1939, s. 121-135) kudsî hadisler meselesini tenkidî bir yaklaşımla incelemiş, bu hadislerin Eski Ahid ve Yeni Ahid’den alınmış parçalarla sonradan ortaya çıkmış sözler olduğunu iddia etmiştir. Agostino Cilardo’nun “Il Problema dei Hadith Qudsî” başlığını taşıyan incelemesi de (bk. bibl.) Batı’da yapılan bir başka çalışma örneğidir. William A. Graham kudsî hadislerle ilgili olarak doktora tezi, Hayati Yılmaz da yüksek lisans tezi hazırlamıştır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “ḳds” md.; İbn Balabân, el-Maḳāṣıdü’s-seniyye fi’l-eḥâdîs̱i’l-ilâhiyye (nşr. Muhyiddin Müstû), Beyrut 1988, s. 33-35; Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1038-1039; Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, Bulak 1253, s. 288; Aclûnî, Keşfü’l-ḫafâʾ, II, 132; Trabzonî, İtḥâfâtü’s-seniyye fi’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye (nşr. M. Emîn en-Nevâvî), Kahire, ts., s. 5-11; Cemâleddin el-Kāsımî, Ḳavâʿidü’t-taḥdîs̱, Dımaşk 1925, s. 39-44; H. Lammens, L’Islam, Beyrut 1943, s. 106-107; Brockelmann, GAL, I, 421; L. Massignon, Essai sur les origines du lexique technique de la mystique musulmane, Paris 1954, s. 126-128; M. Tayyib Okiç, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, İstanbul 1959, s. 13-15; I. Goldziher, Muslim Studies (trc. C. R. Barber – S. M. Stern), London 1971, II, 346-362; W. A. Graham, Divine Word and Prophetic Word in Early Islam: A Reconsideration of the Sources with Special Reference to the Devine Sayings or Hadith Qudsi, Paris 1977, s. 53, 57, 86, 227, 229; Ali Yardım, Hadis, İzmir 1984, I, 43, 45-46; M. Ebû Zehv, el-Ḥadîs̱ ve’l-muḥaddis̱ûn, Beyrut 1404/1984, s. 16-17; Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1985, s. 123-125; Agostino Cilardo, “Il Problema dei Hadith Qudsî”, Atti del Convegno sul centenario della nascita de Louis Massignon (ed. C. Baffioni), Napoli 1985, s. 57-69; Nûreddin Itr, Menhecü’n-naḳd fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱, Dımaşk 1406, s. 323-325; Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, İstanbul 1987, s. 65; M. Acâc el-Hatîb, el-Vecîz fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱ ve nuṣûṣih, Dımaşk 1987, s. 27-28; Hasan Muhammed Makbûlî, Muṣṭalaḥu’l-ḥadîs̱ ve ricâlüh, Beyrut 1410, s. 13, 14, 15-16; Hayati Yılmaz, Hadis İlminde Kudsî Hadisler (yüksek lisans tezi, 1992), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 16-41; Özcan Hıdır, İsrâiliyyât-Hadis İlişkisi: Hadis Yahudi Kültürü Tartışmaları (doktora tezi, 2000), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 324-327; Muhammed Efendi Saîdî, “el-Farḳ beyne’l-Ḳurʾân ve’l-eḥâdîs̱i’l-ḳudsiyye”, el-Menâr, XVII, Kahire 1319/1901, s. 497-500; S. M. Zwemer, “The So-called Hadith Qudsi”, MW, XII (1922), s. 263-275; Mustafa Ahmed ez-Zerkā, “Muḳārene beyne üslûbi’l-ḥadîs̱i’n-nebevî ve üslûbi’l-Ḳurʾâni’l-Kerîm”, Mecelletü’l-buḥûs̱i’l-İslâmiyye, I/1, Riyad 1395, s. 91; Abdülgafûr Abdülhak el-Belûşî, “el-Eḥâdîs̱ü’l-ḳudsiyye fî dâʾireti’l-cerḥ ve’t-taʿdîl”, Mecelletü’l-Câmiʿati’l-İslâmiyye, XXI/83-84, Medine 1409, s. 95-123; T. W. Juynboll, “Hadis”, İA, V, 49; J. Robson, “Ḥadit̲h̲ Ḳudsī”, EI2 (İng.), III, 28-29.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget