Ehli Suffe, Peygamberimiz ve Ebû Hüreyre’nin Süt İkramı
36- Ehli Suffe, Peygamberimiz ve Ebû Hüreyre’nin Süt İkramı
2665- Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir; Ehli Suffe denilen mescidin yanı başında barınan kimseler Müslümanların misafirleri idiler, ne malları nede çoluk çocukları vardı.
Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah'a andolsun ki, açlığın tesirinden yüzükoyun yatarak ciğerimi yere dayardım ve yine açlığın tesirinden karnıma taş bağlardım. Bir gün, onların çıktıkları yol üzerine oturdum, Ebû Bekir oradan geçti Allah'ın kitabından bir âyet sordum maksadım beni doyurması içindi geçti gitti içimden geçirdiğim şeyi yapmadı sonra Ömer geçti Ona da, Allah’ın kitabından bir âyet sordum sormaktaki maksadım beni doyurması içindi O da geçti gitti isteğimi yapmadı sonra Ebûl Kâsım Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) geçti. Beni görünce gülümsedi ve “Ey Ebû Hüreyre” buyurdu. “Ya Rasûllah! emrine hazırım Ey Allah’ın Rasûlü!” dedim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) “Beni takip et!” buyurdu ve geçti Ben de peşinden gittim evine girdi. Ben de girmek için izin istedim, izin verildi ve girdim. Evde bir tas süt gördü ve sordu: Bu süt size nereden geldi? diye. “Falan kimse bize hediye olarak getirmişti!” dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ey Ebû Hüreyre!” Ben de “Emrinize hazırım Ey Allah’ın elçisi!” dedim. “Suffelilere git ve onları buraya çağır onlar Müslümanların misafirleridir. Ne malları, ne de çocukları yoktur onların!” dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendisine Zekât malı geldiğinde ondan hiçbir şey yemez Suffelilere gönderirdi. Hediye geldiğinde ise onlara haber gönderir, kendisi de bu hediyeden yer onları da buna ortak ederdi.
Bu Suffelileri çağırma vazifesi hoşuma gitmedi. Peygamber'in elçisi olarak Suffelileri çağırmaya giderken kendi kendime şöyle dedim: Bir tas süt Suffelilere yetmez ki hem de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ben de varım bu ikram edilecekler arasında Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), o bir tas sütü onlara dolaştırmamı emredecek ki benim payıma bundan ne düşebilir? Ben açlığımı giderecek kadar ondan içmek isterdim ama Allah’a ve Rasûlüne itaatten başka çare yok.. Suffelilere geldim ve onları çağırdım. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına girdiler ve herkes yerini aldı. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), “Ey Ebû Hüreyre!” süt tasını al onlara ikram et buyurdu. Ben de tası alıp tek tek herkese veriyordum her alan doyasıya içiyor sonra bana veriyor bende bir başkasına veriyordum sonunda Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e vardım, bütün cemaat doyuncaya kadar içmişlerdi Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) süt tasını aldı ellerinin arasına koydu sonra başını kaldırarak gülümsedi ve “Ebû Hüreyre iç!” buyurdu. içtim. Sonra tekrar “İç!” buyurdu. Ben içmeye devam ediyorum, O da “İç!” buyuruyordu. Sonunda şöyle dedim: “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, artık içmeyeceğim…” Sonunda tası eline aldı, AIlah’a hamdetti, besmele çekti ve sütten içti. (Buhârî, Etıme: 56)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
٣٦ - باب
٢٦٦٥ - حَدَّثَنَا هَنَّادٌ، حَدَّثَنَا يُونُسُ بْنُ بُكَيْرٍ، حَدَّثَنِي عُمَرُ بْنُ ذَرٍّ، حَدَّثَنَا مُجَاهِدٌ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ كَانَ أَهْلُ الصُّفَّةِ أَضْيَافَ أَهْلِ الإِسْلاَمِ لاَ يَأْوُونَ عَلَى أَهْلٍ وَلاَ مَالٍ وَاللَّهِ الَّذِي لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ إِنْ كُنْتُ لأَعْتَمِدُ بِكَبِدِي عَلَى الأَرْضِ مِنَ الْجُوعِ وَأَشُدُّ الْحَجَرَ عَلَى بَطْنِي مِنَ الْجُوعِ وَلَقَدْ قَعَدْتُ يَوْمًا عَلَى طَرِيقِهِمُ الَّذِي يَخْرُجُونَ فِيهِ فَمَرَّ بِي أَبُو بَكْرٍ فَسَأَلْتُهُ عَنْ آيَةٍ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ مَا سَأَلْتُهُ إِلاَّ لِيَسْتَتْبِعَنِي فَمَرَّ وَلَمْ يَفْعَلْ ثُمَّ مَرَّ بِي عُمَرُ فَسَأَلْتُهُ عَنْ آيَةٍ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ مَا أَسْأَلُهُ إِلاَّ لِيَسْتَتْبِعَنِي فَمَرَّ وَلَمْ يَفْعَلْ ثُمَّ مَرَّ بِي أَبُو الْقَاسِمِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَتَبَسَّمَ حِينَ رَآنِي وَقَالَ ( أَبَا هُرَيْرَةَ ) قُلْتُ لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ ( الْحَقْ ) وَمَضَى فَاتَّبَعْتُهُ وَدَخَلَ مَنْزِلَهُ فَاسْتَأْذَنْتُ فَأَذِنَ لِي فَوَجَدَ قَدَحًا مِنْ لَبَنٍ فَقَالَ ( مِنْ أَيْنَ هَذَا اللَّبَنُ لَكُمْ ) قِيلَ أَهْدَاهُ لَنَا فُلاَنٌ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( أَبَا هُرَيْرَةَ ) قُلْتُ لَبَّيْكَ . فَقَالَ ( الْحَقْ إِلَى أَهْلِ الصُّفَّةِ فَادْعُهُمْ ) وَهُمْ أَضْيَافُ أَهْلِ الإِسْلاَمِ لاَ يَأْوُونَ عَلَى أَهْلٍ وَلاَ مَالٍ إِذَا أَتَتْهُ صَدَقَةٌ بَعَثَ بِهَا إِلَيْهِمْ وَلَمْ يَتَنَاوَلْ مِنْهَا شَيْئًا وَإِذَا أَتَتْهُ هَدِيَّةٌ أَرْسَلَ إِلَيْهِمْ فَأَصَابَ مِنْهَا وَأَشْرَكَهُمْ فِيهَا فَسَاءَنِي ذَلِكَ وَقُلْتُ مَا هَذَا الْقَدَحُ بَيْنَ أَهْلِ الصُّفَّةِ وَأَنَا رَسُولُهُ إِلَيْهِمْ فَسَيَأْمُرُنِي أَنْ أُدِيرَهُ عَلَيْهِمْ فَمَا عَسَى أَنْ يُصِيبَنِي مِنْهُ وَقَدْ كُنْتُ أَرْجُو أَنْ أُصِيبَ مِنْهُ مَا يُغْنِينِي وَلَمْ يَكُنْ بُدٌّ مِنْ طَاعَةِ اللَّهِ وَطَاعَةِ رَسُولِهِ فَأَتَيْتُهُمْ فَدَعَوْتُهُمْ فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَيْهِ فَأَخَذُوا مَجَالِسَهُمْ فَقَالَ ( أَبَا هُرَيْرَةَ خُذِ الْقَدَحَ وَأَعْطِهِمْ ) فَأَخَذْتُ الْقَدَحَ فَجَعَلْتُ أُنَاوِلُهُ الرَّجُلَ فَيَشْرَبُ حَتَّى يُرْوَى ثُمَّ يَرُدُّهُ فَأُنَاوِلُهُ الآخَرَ حَتَّى انْتَهَيْتُ بِهِ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم وَقَدْ رَوِيَ الْقَوْمُ كُلُّهُمْ فَأَخَذَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم الْقَدَحَ فَوَضَعَهُ عَلَى يَدَيْهِ ثُمَّ رَفَعَ رَأْسَهُ فَتَبَسَّمَ فَقَالَ ( أَبَا هُرَيْرَةَ اشْرَبْ ) فَشَرِبْتُ ثُمَّ قَالَ ( اشْرَبْ ) فَلَمْ أَزَلْ أَشْرَبُ وَيَقُولُ ( اشْرَبْ ) حَتَّى قُلْتُ وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ مَا أَجِدُ لَهُ مَسْلَكًا فَأَخَذَ الْقَدَحَ فَحَمِدَ اللَّهَ وَسَمَّى ثُمَّ شَرِبَ . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .