Kur'ân-ı Kerim'i (Okumak İçin) Hizblere Ayırmak
9. Kur'ân-ı Kerim'i (Okumak İçin) Hizblere Ayırmak
Bab başlığının tam karşılığı, " bir kimsenin zamanını Kur'an-ı Kerim okumak için taksim etmesi ve belirli zamanlarda belirli bölümleri okuması" demektir.
1394- İbnü'l-Hâdî'den nakledilmiştir ki:
Nâfi b. Cübeyr b. Mut'im bana, " Kur'ân'ı kaç günde okuyorsun (hatmediyorsun)?" dedi. Ben, " öyle bir taksim yapmıyorum" dedim. Bunun üzerine Nâfi:
Öyle deme, şüphesiz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), " Kur'an'dan bir cüz okudum" buyurdu.
(İbnu’l-Hadi dedi ki:)
Zannederim Nâfi, Resûlüllah\n bu sözünü Muğîre b. Şu'be’den nakletti.
Bu hadisi sadece Ebû Dâvûd rivâyet etmiştir.
1395- Evs b. Huzeyfe (radıyallahü anh)'den nakledilmiştir ki:
Sakîf Heyeti içinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzuruna geldik. Ahlâf sülâlesi Mugîre b. Şu'be'ye müsâfir oldu. Beni Mâlikileri de Hazret-i Peygamber kendisine ait bir çadıra aldı. Müsedded;
" Evs, Sakîf’den Resûlüllah'a gelen bir heyetin içinde idi" dedi. Efendimiz her gece yatsıdan sonra bize gelir ve -Ebû Said'in dediğine göre- ayak üstü durarak anlatırdı. Hatta uzun süre ayakta kalmaktan dolayı biraz bir ayağı üzerine biraz da diğeri üzerine yaslanırdı. Hazret-i Peygamber'in en çok anlattığı şey, kavmi olan Kureyş'ten gördüğü ezâ ve cefâ idi. Resûlüllah şöyle derdi:
" Onlarla biz eşit değildik Bu cümlenin " Bizim hicretten önceki halimizle, hicretten sonraki hâlimiz eşit değildir" şeklinde anlaşılması da mümkündür.
Biz zayıf ve zelil idik (onlarsa kuvvetli idiler) -Müsedded Mekke'de der- Medine'ye gelince harb nöbetleri Bu kelimeler aslında büyük kova manasındadır. onlarla bizim aramızda devam etti. Kâh biz onlara gâlib geliyoruz kâh onlar bize." Bir gece Resûl-i Ekrem her zamanki geldiği vakitten geç geldi. Biz, " bu gece geç kaldın?" dedik. " Kur'ân'dan (okuduğum) cüz'üm aklıma geliverdi. Buradaki " cüz'î" kelimesi bazı nüshalarda " hizbî" şeklindedir. Bu farklılık mana değişikliğini gerektirmemektedir. Onu tamamlamadan gelmeyi istemedim" buyurdu.
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashabına;
Kur'ân'ı nasıl hizblere ayırıyorsunuz? diye sordum:
Üç, beş, yedi, dokuz, onbir, onüç, mufassalları tek hizb (olarak); cevabını verdiler.
Ebû Dâvûd buyurdu ki: Ebû Said'in rivâyeti (Müsedded’inkinden) daha tamdır.
İbn Mâce, ikame 178; Ahmed b. Hanbel, IV, 9, 343.
1396- Abdullah b. Amr (radıyallahü anh)'dan nakledilmiştir ki: - Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
" Kur'an-ı Kerimi, üç günden daha az zamanda okuyan (hatmeden), manasını anlayamaz."
Tirmizî, Kur'ân II; İbn Mâce, ikâme 178; Dârimî, salât 173.
1397- Abdullah b. Amr (r. anhumâ)'dan rivâyet edildiğine göre O Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e:
Kur'an kaç günde okunur (hatmedilir)? diye sormuş. Efendimiz:
" Kırk günde" sonra " bir ayda" ; sonra " yirmi, onbeş, on ve yedi günde" buyurmuş daha aşağı inmemiştir.
Tirmizî, Kur'ân, 11.
1398- Alkame ve Esved'den; demişlerdir ki: İbn Mesûd'a bir adam geldi ve;
Ben mufassal(lar)'ı bir rekatte okurum, dedi. Bunun üzerine İbn Mes'ûd şunları söyledi:
Şiir geveler gibi süratli ve kötü hurma saçar gibi saçarak mı (okursun)? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise, (mânâda) birbirine benzeyen sûreleri bir rekatte okurdu:
" Necm ve Rahman" surelerini bir rekatte " îkterabet ve el-Hakka" yı bir rekatte;
" Tûr ve Zâriyâtı" bir rekatte, " Vakıa ve Nûn" u bir rekatte;
" Se'ele Sâilün ve Nâzi'âf'ı bir rekatte, " Mutaffifîn'i ve Abese" yi bir rekatte;
" el-Müddessir ve el-Müzemmil" i bir rekatte:
" Hel etâ ve Lâ-uksimu biyevmi'l-kiyâme" yi bir rekatte, " Amme yetesâ'elûne ve el-Mürselât" ı bir rekatte, " Duhân ve İze'ş-Şemsu küv-virefi de bir rekatte (okurdu)
Müslim, musâfirîn 49; Nesaî, iftitâh 75; Ahmed b. Hanbel, I, 417, 318, 418, 427.
Ebû Dâvûd buyurdu ki: Bu İbn Mes'ud'un -Allah ona rahmet buyursun- tertibidir."
1399- Abdurrahman b. Yezîd'den nakledilmiştir ki:
Ebû Mes'ud Kâ'be'yi tavaf ederken kendisine Kur'ân-ı Kerimeden geceleyin okunması kâfi olan mikdarı sordum. Şu karşılığı verdi:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem);
" Her kim bir gecede Bakara sûresinin son iki âyetini okursa, bu ona kâfidir" buyurdu.
Buhârî, meğâzî, 12; fedâilu'l-Kur'ân 27; Müslim, müsâfirîn 255, 256; Tirmizî, sevâbu'l-Kur'ân 4; İbn Mâce, ikâme 183; Ahmed b. Hanbel, IV, 118, 121, 122; Dârimî, fedâilu'l-Kur'ân 14.
1400- Abdullah b. Amr b. el-Âs (radıyallahü anhümâ)'dan; dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
" (Geceleyin) on âyet okuyan bîr kimse gafillerden yazılmaz. Yüz âyet okuyan bir kimse geceyi ihya edenlerden sayılır. Bin ayet okuyan da (sevabı) kantarlarla verilenlerden yazılır."
Hâkim, el-Müstedrek, I, 555.
Ebû Dâvûd buyurdu ki: İbn Huceyre el-Esgar, Abdullah b. Abdurrahman b. Huceyra'dır.
1401- Abdullah b. Amr b. el-âs (radıyallahü anhümâ)'dan nakledilmiştir ki: Bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelip:
Ya Resûlallah, bana (Kur'ân'dan birşey) öğret, dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):
" Başında (elif-lâm) râ olan sûrelerden üçünü oku" buyurdu. Adam:
Yaşım ilerledi, hafızam durgunlaştı, dilim ağırlaştı, dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem);
" Hâ-mîm'lerden üçünü oku" buyurdu. Adam aynı mazeretleri ileri sürdü. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem);
" Müsebbihât (başında olan süreler)den üçünü oku" buyurdu.
Adam yine evvelki dediklerim söyledi ve;
Ya Resûlallah! Bana (her türlü hay in) içinde toplayan bir tek sûre öğret, dedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zilzâl sûresini bitirinceye kadar okuttu (öğretti). Bunu müteakiben adam:
Seni hak ile gönderen (Allah)'a yemin ederim ki, ebediyyen buna bir şey ilâve etmeyeceğim, dedi. Sonra arkasını dönüp gitti. Buna karşılık Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) iki defa:
" Adamcağız kurtuldu" buyurdu.
Ahmed b. Hanbel, II, 169.
٩ - باب تَحْزِيبِ الْقُرْآنِ
١٣٩٤ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ، أَخْبَرَنَا ابْنُ أَبِي مَرْيَمَ، أَخْبَرَنَا يَحْيَى بْنُ أَيُّوبَ، عَنِ ابْنِ الْهَادِ، قَالَ سَأَلَنِي نَافِعُ بْنُ جُبَيْرِ بْنِ مُطْعِمٍ فَقَالَ لِي فِي كَمْ تَقْرَأُ الْقُرْآنَ فَقُلْتُ مَا أُحَزِّبُهُ . فَقَالَ لِي نَافِعٌ لاَ تَقُلْ مَا أُحَزِّبُهُ فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ ( قَرَأْتُ جُزْءًا مِنَ الْقُرْآنِ ) . قَالَ حَسِبْتُ أَنَّهُ ذَكَرَهُ عَنِ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ .
١٣٩٥ - حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ، أَخْبَرَنَا قُرَّانُ بْنُ تَمَّامٍ، ح وَحَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ، أَخْبَرَنَا أَبُو خَالِدٍ، - وَهَذَا لَفْظُهُ - عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ يَعْلَى، عَنْ عُثْمَانَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَوْسٍ، عَنْ جَدِّهِ، - قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ فِي حَدِيثِهِ أَوْسُ بْنُ حُذَيْفَةَ - قَالَ قَدِمْنَا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فِي وَفْدِ ثَقِيفٍ - قَالَ - فَنَزَلَتِ الأَحْلاَفُ عَلَى الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ وَأَنْزَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم بَنِي مَالِكٍ فِي قُبَّةٍ لَهُ . قَالَ مُسَدَّدٌ وَكَانَ فِي الْوَفْدِ الَّذِينَ قَدِمُوا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم مِنْ ثَقِيفٍ قَالَ كَانَ كُلَّ لَيْلَةٍ يَأْتِينَا بَعْدَ الْعِشَاءِ يُحَدِّثُنَا . قَالَ أَبُو سَعِيدٍ قَائِمًا عَلَى رِجْلَيْهِ حَتَّى يُرَاوِحَ بَيْنَ رِجْلَيْهِ مِنْ طُولِ الْقِيَامِ وَأَكْثَرُ مَا يُحَدِّثُنَا مَا لَقِيَ مِنْ قَوْمِهِ مِنْ قُرَيْشٍ ثُمَّ يَقُولُ لاَ سَوَاءً كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ مُسْتَذَلِّينَ - قَالَ مُسَدَّدٌ بِمَكَّةَ - فَلَمَّا خَرَجْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ كَانَتْ سِجَالُ الْحَرْبِ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ نُدَالُ عَلَيْهِمْ وَيُدَالُونَ عَلَيْنَا فَلَمَّا كَانَتْ لَيْلَةً أَبْطَأَ عَنِ الْوَقْتِ الَّذِي كَانَ يَأْتِينَا فِيهِ فَقُلْنَا لَقَدْ أَبْطَأْتَ عَنَّا اللَّيْلَةَ . قَالَ إِنَّهُ طَرَأَ عَلَىَّ جُزْئِي مِنَ الْقُرْآنِ فَكَرِهْتُ أَنْ أَجِيءَ حَتَّى أُتِمَّهُ . قَالَ أَوْسٌ سَأَلْتُ أَصْحَابَ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم كَيْفَ يُحَزِّبُونَ الْقُرْآنَ قَالُوا ثَلاَثٌ وَخَمْسٌ وَسَبْعٌ وَتِسْعٌ وَإِحْدَى عَشْرَةَ وَثَلاَثَ عَشْرَةَ وَحِزْبُ الْمُفَصَّلِ وَحْدَهُ . قَالَ أَبُو دَاوُدَ وَحَدِيثُ أَبِي سَعِيدٍ أَتَمُّ .
١٣٩٦ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمِنْهَالِ، أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ زُرَيْعٍ، أَخْبَرَنَا سَعِيدٌ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ أَبِي الْعَلاَءِ، يَزِيدَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الشِّخِّيرِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، - يَعْنِي ابْنَ عَمْرٍو - قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( لاَ يَفْقَهُ مَنْ قَرَأَ الْقُرْآنَ فِي أَقَلَّ مِنْ ثَلاَثٍ ) .
١٣٩٧ - حَدَّثَنَا نُوحُ بْنُ حَبِيبٍ، أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ، أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ، عَنْ سِمَاكِ بْنِ الْفَضْلِ، عَنْ وَهْبِ بْنِ مُنَبِّهٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو، أَنَّهُ سَأَلَ النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم فِي كَمْ يَقْرَأُ الْقُرْآنَ قَالَ ( فِي أَرْبَعِينَ يَوْمًا ) . ثُمَّ قَالَ ( فِي شَهْرٍ ) . ثُمَّ قَالَ ( فِي عِشْرِينَ ) . ثُمَّ قَالَ ( فِي خَمْسَ عَشْرَةَ ) . ثُمَّ قَالَ ( فِي عَشْرٍ ) . ثُمَّ قَالَ ( فِي سَبْعٍ ) . لَمْ يَنْزِلْ مِنْ سَبْعٍ .
١٣٩٨ - حَدَّثَنَا عَبَّادُ بْنُ مُوسَى، أَخْبَرَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ جَعْفَرٍ، عَنْ إِسْرَائِيلَ، عَنْ أَبِي إِسْحَاقَ، عَنْ عَلْقَمَةَ، وَالأَسْوَدِ، قَالاَ أَتَى ابْنَ مَسْعُودٍ رَجُلٌ فَقَالَ إِنِّي أَقْرَأُ الْمُفَصَّلَ فِي رَكْعَةٍ . فَقَالَ أَهَذًّا كَهَذِّ الشِّعْرِ وَنَثْرًا كَنَثْرِ الدَّقَلِ لَكِنَّ النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم كَانَ يَقْرَأُ النَّظَائِرَ السُّورَتَيْنِ فِي رَكْعَةٍ الرَّحْمَنَ وَالنَّجْمَ فِي رَكْعَةٍ وَاقْتَرَبَتْ وَالْحَاقَّةَ فِي رَكْعَةٍ وَالطُّورَ وَالذَّارِيَاتِ فِي رَكْعَةٍ وَإِذَا وَقَعَتْ وَن فِي رَكْعَةٍ وَسَأَلَ سَائِلٌ وَالنَّازِعَاتِ فِي رَكْعَةٍ وَوَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ وَعَبَسَ فِي رَكْعَةٍ وَالْمُدَّثِّرَ وَالْمُزَّمِّلَ فِي رَكْعَةٍ وَهَلْ أَتَى وَلاَ أُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فِي رَكْعَةٍ . وَعَمَّ يَتَسَاءَلُونَ وَالْمُرْسَلاَتِ فِي رَكْعَةٍ وَالدُّخَانَ وَإِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ فِي رَكْعَةٍ . قَالَ أَبُو دَاوُدَ هَذَا تَأْلِيفُ ابْنِ مَسْعُودٍ رَحِمَهُ اللَّهُ .
١٣٩٩ - حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ عُمَرَ، أَخْبَرَنَا شُعْبَةُ، عَنْ مَنْصُورٍ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ يَزِيدَ، قَالَ سَأَلْتُ أَبَا مَسْعُودٍ وَهُوَ يَطُوفُ بِالْبَيْتِ فَقَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( مَنْ قَرَأَ الآيَتَيْنِ مِنْ آخِرِ سُورَةِ الْبَقَرَةِ فِي لَيْلَةٍ كَفَتَاهُ ) .
١٤٠٠ - حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ، حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ، أَخْبَرَنَا عَمْرٌو، أَنَّ أَبَا سَوِيَّةَ، حَدَّثَهُ أَنَّهُ، سَمِعَ ابْنَ حُجَيْرَةَ، يُخْبِرُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( مَنْ قَامَ بِعَشْرِ آيَاتٍ لَمْ يُكْتَبْ مِنَ الْغَافِلِينَ وَمَنْ قَامَ بِمِائَةِ آيَةٍ كُتِبَ مِنَ الْقَانِتِينَ وَمَنْ قَامَ بِأَلْفِ آيَةٍ كُتِبَ مِنَ الْمُقَنْطَرِينَ ) . قَالَ أَبُو دَاوُدَ ابْنُ حُجَيْرَةَ الأَصْغَرُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ حُجَيْرَةَ .
١٤٠١ - حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ مُوسَى الْبَلْخِيُّ، وَهَارُونُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ، قَالاَ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يَزِيدَ، أَخْبَرَنَا سَعِيدُ بْنُ أَبِي أَيُّوبَ، حَدَّثَنِي عَيَّاشُ بْنُ عَبَّاسٍ الْقِتْبَانِيُّ، عَنْ عِيسَى بْنِ هِلاَلٍ الصَّدَفِيِّ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو، قَالَ أَتَى رَجُلٌ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَقَالَ أَقْرِئْنِي يَا رَسُولَ اللَّهِ . فَقَالَ ( اقْرَأْ ثَلاَثًا مِنْ ذَوَاتِ الرَّاءِ ) . فَقَالَ كَبِرَتْ سِنِّي وَاشْتَدَّ قَلْبِي وَغَلُظَ لِسَانِي . قَالَ ( فَاقْرَأْ ثَلاَثًا مِنْ ذَوَاتِ حم ) . فَقَالَ مِثْلَ مَقَالَتِهِ . فَقَالَ ( اقْرَأْ ثَلاَثًا مِنَ الْمُسَبِّحَاتِ ) . فَقَالَ مِثْلَ مَقَالَتِهِ فَقَالَ الرَّجُلُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَقْرِئْنِي سُورَةً جَامِعَةً . فَأَقْرَأَهُ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم { إِذَا زُلْزِلَتِ الأَرْضُ } حَتَّى فَرَغَ مِنْهَا . فَقَالَ الرَّجُلُ وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لاَ أَزِيدُ عَلَيْهَا أَبَدًا ثُمَّ أَدْبَرَ الرَّجُلُ فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم ( أَفْلَحَ الرُّوَيْجِلُ ) . مَرَّتَيْنِ .