Mu'avvizeteyn (Felâk ve Nâs Sureleri)nin Fazileti
19. Mu'avvizeteyn (Felâk ve Nâs Sureleri)nin Fazileti
1464- Ukbe b. Amir (radıyallahü anh)'den nakledilmiştir ki:
Ben seferde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in devesini yediyordum. Efendimiz bana:
" Ey Ukbe! Sana okunulan iki hayırlı sure öğreteyim mi?" buyurup, ve surelerini öğretti. (Ancak) benim bunlarla pek fazla sevinmediğimi gördü. Sabah namazı için konaklayınca cemaate namazı o iki sure ile kıldırdı. Namazı bitirince bana dönüp;
" (Bu sureleri) Nasıl gördün, ey Ukbe?" buyurdu.
Nesaî, istiâze 1; Ahmed b. Hanbel, IV, 144, 148, 150, 158..
1465- Ukbe b. Âmir (radıyallahü anh)'den nakledilmiştir ki:
Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte Cuhfe ile Ebvâ arasında giderken, birden bire bizi rüzgâr ve zifiri bir karanlık kapladı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) süreleriyle (Allah'a) sığınmaya başladı. (Bir taraftan da) Bana;
" Ey Ukbe! O ikisiyle korun, hiçbir sığıma (korunucu) onların benzeri ile korunmadı." (Allah'a sığınılacak en efdal sureler bunlardır) buyuruyordu.
(Sonra) Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, bize o iki sûre ile namaz kıldırırken dinledim.
Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, II, 394.
١٩ - باب فِي الْمُعَوِّذَتَيْنِ
١٤٦٤ - حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ السَّرْحِ، أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ، أَخْبَرَنِي مُعَاوِيَةُ، عَنِ الْعَلاَءِ بْنِ الْحَارِثِ، عَنِ الْقَاسِمِ، مَوْلَى مُعَاوِيَةَ عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ، قَالَ كُنْتُ أَقُودُ بِرَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم نَاقَتَهُ فِي السَّفَرِ فَقَالَ لِي ( يَا عُقْبَةُ أَلاَ أُعَلِّمُكَ خَيْرَ سُورَتَيْنِ قُرِئَتَا ) . فَعَلَّمَنِي { قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ } وَ { قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ } قَالَ فَلَمْ يَرَنِي سُرِرْتُ بِهِمَا جِدًّا فَلَمَّا نَزَلَ لِصَلاَةِ الصُّبْحِ صَلَّى بِهِمَا صَلاَةَ الصُّبْحِ لِلنَّاسِ فَلَمَّا فَرَغَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم مِنَ الصَّلاَةِ الْتَفَتَ إِلَىَّ فَقَالَ ( يَا عُقْبَةُ كَيْفَ رَأَيْتَ ) .
١٤٦٥ - حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ النُّفَيْلِيُّ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سَلَمَةَ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي سَعِيدٍ الْمَقْبُرِيِّ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ، قَالَ بَيْنَا أَنَا أَسِيرُ، مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم بَيْنَ الْجُحْفَةِ وَالأَبْوَاءِ إِذْ غَشِيَتْنَا رِيحٌ وَظُلْمَةٌ شَدِيدَةٌ فَجَعَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَتَعَوَّذُ بِـ { أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ } وَ { أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ } وَيَقُولُ ( يَا عُقْبَةُ تَعَوَّذْ بِهِمَا فَمَا تَعَوَّذَ مُتَعَوِّذٌ بِمِثْلِهِمَا ) . قَالَ وَسَمِعْتُهُ يَؤُمُّنَا بِهِمَا فِي الصَّلاَةِ .