بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
3. İmam (İdareci) Kanı Affetmeyi Tavsiye Eder
4498- Şüreyh el-Huzâi (radıyallahü anh)’den; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
" Bir kimse öldürülme veya yaralanmaya maruz kalırsa o (ölenin varisi) şu üç şeyden birisini seçer: Ya kısas yapar, ya affeder yada diyet alır. Eğer dördüncü bir şey isterse onu engelleyin. Kimde bundan (bu üç şeyden birini seçtikten) sonra haddi aşar (başka birşey isterse) onun için acı verici bir azâb vardır."
İbn Mace: diyet 3, Dârimi, diyât I.
4499- Enes b. Mâlik (radıyallahü anh)’den; şöyle demiştir:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’a kısası gerektiren bir suç (lu) getirildiğinde, onun ancak affı emr (tavsiye) ettiğini gördüm.
Nesâi, Kasâme 29. İbn Mace, diyât 35.
4500- Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den; şöyle demiştir:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir adam öldürüldü. Dava Resûlüllaha getirildi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) katili, maktulün velisine teslim etti.
Katil:
" Ya Resûlallah! Vallahi ben onu öldürmeyi istemedim" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) maktulün velisine:
" Haberin olsun, eğer o doğru söylüyorsa (ve buna rağmen) sen onu öldürürsen cehenneme girersin" buyurdu. Adam da katili serbest bıraktı.
Katilin elleri arkadan enli bir kayışla bağlı idi, kayışını sürüyerek çıktı. Bu yüzden adam " zû nis'a=kayışlı" diye adlandırıldı.
Tirmizi, diyât 13, Nesâi, Kasâme 6, İbn Mâce, diyât 34.
4501- Vâil b. Hucr (radıyallahü anh) şöyle demiştir:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında idim. Boynunda kayış bağlı bir katil getirildi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) maktulün velisini çağırdı ve:
" Onu affediyor musun?" dedi. Adam:
Hayır, cevâbını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
" Ondan diyet mi alıyorsun?" buyurdu.
Adam:
Hayır, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
" Onu öldürecek misin?" diye sordu. Adam:
Evet, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
" A! onu götür" dedi.
Dördüncü seferinde:
" Haberin olsun, eğer sen onu affedersen, o hem kendi günahını hem de öldürdüğü kişinin günâhı ile döner" buyurdu.
Ravi derki:
Bunun üzerine maktulün velisi katili affetti. Ben onu, kayışını sürürken gördüm.
Nesâi. kasâme 6-7. Müslim 33.
4502- Bize Ubeydullah Ömer b. Meysere haber verdi, bize Yahya b. Said haber verdi, " Bana Cami b. Metar haber verdi" dedi. Bana Alkame b. Vâil (önceki hadisi) aynı isnâd ve manâ ile rivâyet etti.
4503- Alkame b. Vâil (radıyallahü anh)’in babası (Vâil)’den rivâyet etti (ğine göre); Vâil şöyle dedi:
" Bir adam Habeşli birisini Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirip:
Bu adam kardeşimi öldürdü, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Habeşliye:
Onu nasıl öldürdün? diye sordu Habeşli:
Kafasına balta vurdum, maksadım onu öldürmek değildi, karşılığını verdi.
Resûlüllah:
Onun diyetini ödeyecek malın var mı? Habeşli:
Hayır Resûlüllah:
Seni göndersem de, insanlardan isteyerek onun diyetini toplasan olur mu? buna ne dersin?
Habeşli:
Hayır Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
Mevlâlarm (efendilerin) sana onun diyetini verirler mi?
Habeşli:
Hayır.
Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) adama (maktulün velisine):
" Onu al" buyurdu. Adam, öldürmek için katili çıkardı. (Peşinden) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
" Şüphesiz eğer adam onu öldürürse aynen onun gibidir" buyurdu. Bunun üzerine maktulün velisi katili, Resûlüllah’ın sözünü işiteceği bir yere götürdü ve şöyle dedi:
" (Ya Resûlallah!) İşte adam, onun hakkında dilediğini emret" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
Onu salıver, arkadaşının (maktulün) ve onun günahı ile döner, (yüklenir) de Cehennemliklerden olur buyurdu. Adam da katili salıverdi.
Müslim, kasâme 32, Nesâi, Kasame 7.
4504- Ebû Ümâme b. Sehl (radıyallahü anh)’den; şöyle demiştir:
Osman (radıyallahü anh) evde mahsur iken, biz onunla birlikte idik. Evde bir giriş vardı. Oradan giren Belattaki Belât: Sözlükle bir çeşit taştır. Ancak, Medinedeki bir mevkiye ad olmuştur. Burada maksat orasıdır. lerin sözünü işitirdi. Osman (radıyallahü anh) oraya girdi ve rengi değişmiş bir vaziyette yanımıza çıkıp şöyle dedi:
" Onlar az önce beni öldürmekle tehdid ediyorlardı." Biz;
" Yâ emira’l-mü'minin onlara karşı Allah sana yeter" dedik.
" Beni niçin öldür(mek ist)iyorlar?! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı:
" Bir müslümanın kanı, şu üç şeyden birisi dışında helâl değildir: Müslüman olduktan sonra küfre düşmek, İhsandan İhsan; bir kimsenin sahih bir nikâhla evlenip, eşi ile cinsi temas kurduktan sonra elde etliği konumdur. sonra zina ve bir can mukabili olmadan birisini öldürmek" diye buyururken dinledim. (Hazret-i Osman devamla şöyle dedi):’'Vallahi ben Câhiliyye devrinde de İslâm döneminde de hiç zina etmedim, Allah beni hidâyete erdileliden beri, onun yerine benim için başka bir din olmasını istemedim ve hiçbir kimseyi öldürmedim. Beni ne sebeple öldürecekler?!.."
Ebû Davüd şöyle der:
Ebû Bekir ve Osman (r. anhüma) şarabi cahiliye devrinde terkettiler.
4505- Urve b. Zübeyr, babasından; Mûsâ; ve dedesinden de, ikisi de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Huneyn gazvesine iştirak ettiler dedi.- Bu hadisi Mûsânnif Ebû Dâvûd'a. Mûsâ b. İsmail, Vehb b. Beyân ve Ahmet b. Sfıid cl-Hemedâni haber vermişlerdir. Gelecek metin, Vehb'in rivâyetidir. Vehb'in rivâyetine göre Urve b. Zübeyr. hadisi baabasindan rivâyet etmiştir. Mûsâ b. İsmail ise onun babası ile dedesinden rivâyet elliğini ve onların her ikisinin Huneyn gazvesine sahil olduklarını söylemiştir. Şimdi tekrar Vehb rivâyetine dönüyoruz: şöyle rivâyet etmiştir:
Muhallim b. Cessâme el-Leysî, İslâm döneminde, Eşca' boyundan bir adamı öldürdü. -Bu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hükmettiği ilk diyettir- -Uyeyne, el-Eşcaî'nin katli konusunda konuştu. Çünkü o, (öldürülen Eşcaî gibi) Gatafan kabilesindendi. Ekra' b. Habis de Muhallim'in tarafından konuştu. Çünkü o da (Muhallim gibi) Hındef kabilesindendi.
Bu esnada sesler yükseldi, husûmet ve gürültü çoğaldı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
" Ya Uyeyne! Diyeti kabul etmiyor musun?" dedi. Uyeyne:
Onun kadınları benim kadınlarımın düştüğü keder ve sıkıntıya düşünceye kadar, hayır (kabul etmem) vallahi, dedi.
Sonra sesler (yine) yükseldi, husûmet ve gürültü çoğaldı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekrar:
" Yâ Uyeyne! diyeti kabul etmiyor musun?" buyurdu. Uyeyne yine önceki söylediğini tekrarladı. Nihayet Beni Leys kabilesinden, üzerinde zırh ve elinde silâh olan Mükeytil adındaki adam ayağa kalkıp:
Ya Resûlallah! Ben bunun, İslâm'ın şu ilk günlerinde yaptığı şeye bir koyun sürüsünden başka bir mesel bulamıyorum; şöyle ki: Sürü suya vardığında öndekiler taşlanırsa arkadakiler kaçar. Bugün (kısas konusundaki) sünnetini işle. İstersen yarın değiştir, Bu cümle hirdarb-ı meselin manâsıdır, İzah esnasında gerekli Açıklama yapılacaktır. dedi.
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
" Şimdi hemen elli (deve). Medineye döndüğümüz zaman elli (deve)" buyurdu.
Bu olay, Resûlüllah'ın seferlerinden birisinde oldu. Muhallim (katil) uzun boylu esmer bir adamdı.
O insanlar tarafından sevilirdi. İnsanlar, o kurtuluncaya kadar (yardım etmeye) devam ettiler. Resûlüllah'ın huzurunda Muhallim'in gözlerinden yaşlar boşanıyordu " Yâ Resûlüllah! Ben sana gelen bu işi işledim, Allah'a tevbe ediyorum. Yâ Resûlüllah! Benim için Allah'tan af dile" dedi.
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
" Sen onu İslâm'ın daha ilk günlerinde silâhınla öldürdün demek!" Yüksek sesle:
" Allah'ım, Muhallim'i bağışlama" dedi.
Ebû Seleme şunu da ilâve etti:
" Muhallim, elbisesinin ucu ile gözyaşlarını silerek kalktı." İbn Mace. diyet 4. İbn İshak şöyle dedi:
" Onun kavmi, bundan sonra Resûlüllahın onun için bağışlanma dilediğini iddia ettiler." Ebû Dâvud şöyle der: Nadr b. Şümeyi:
" el-ğıyer; diyettir" dedi.
٣ - باب الإِمَامِ يَأْمُرُ بِالْعَفْوِ فِي الدَّمِ
٤٤٩٨ - حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ، حَدَّثَنَا حَمَّادٌ، أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ، عَنِ الْحَارِثِ بْنِ فُضَيْلٍ، عَنْ سُفْيَانَ بْنِ أَبِي الْعَوْجَاءِ، عَنْ أَبِي شُرَيْحٍ الْخُزَاعِيِّ، أَنَّ النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ ( مَنْ أُصِيبَ بِقَتْلٍ أَوْ خَبْلٍ فَإِنَّهُ يَخْتَارُ إِحْدَى ثَلاَثٍ إِمَّا أَنْ يَقْتَصَّ وَإِمَّا أَنْ يَعْفُوَ وَإِمَّا أَنْ يَأْخُذَ الدِّيَةَ فَإِنْ أَرَادَ الرَّابِعَةَ فَخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ وَمَنِ اعْتَدَى بَعْدَ ذَلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ ) .
٤٤٩٩ - حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ بَكْرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الْمُزَنِيُّ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ أَبِي مَيْمُونَةَ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ مَا رَأَيْتُ النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم رُفِعَ إِلَيْهِ شَىْءٌ فِيهِ قِصَاصٌ إِلاَّ أَمَرَ فِيهِ بِالْعَفْوِ .
٤٥٠٠ - حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، أَخْبَرَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قُتِلَ رَجُلٌ عَلَى عَهْدِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم فَرُفِعَ ذَلِكَ إِلَى النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم فَدَفَعَهُ إِلَى وَلِيِّ الْمَقْتُولِ فَقَالَ الْقَاتِلُ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَاللَّهِ مَا أَرَدْتُ قَتْلَهُ . قَالَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم لِلْوَلِيِّ ( أَمَا إِنَّهُ إِنْ كَانَ صَادِقًا ثُمَّ قَتَلْتَهُ دَخَلْتَ النَّارَ ) . قَالَ فَخَلَّى سَبِيلَهُ . قَالَ وَكَانَ مَكْتُوفًا بِنِسْعَةٍ فَخَرَجَ يَجُرُّ نِسْعَتَهُ فَسُمِّيَ ذَا النِّسْعَةِ .
٤٥٠١ - حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ بْنِ مَيْسَرَةَ الْجُشَمِيُّ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ عَوْفٍ، حَدَّثَنَا حَمْزَةُ أَبُو عُمَرَ الْعَائِذِيُّ، حَدَّثَنِي عَلْقَمَةُ بْنُ وَائِلٍ، حَدَّثَنِي وَائِلُ بْنُ حُجْرٍ، قَالَ كُنْتُ عِنْدَ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم إِذْ جِيءَ بِرَجُلٍ قَاتِلٍ فِي عُنُقِهِ النِّسْعَةُ قَالَ فَدَعَا وَلِيَّ الْمَقْتُولِ فَقَالَ ( أَتَعْفُو ) . قَالَ لاَ . قَالَ ( أَفَتَأْخُذُ الدِّيَةَ ) . قَالَ لاَ . قَالَ ( أَفَتَقْتُلُ ) . قَالَ نَعَمْ . قَالَ ( اذْهَبْ بِهِ ) . فَلَمَّا وَلَّى قَالَ ( أَتَعْفُو ) . قَالَ لاَ . قَالَ ( أَفَتَأْخُذُ الدِّيَةَ ) . قَالَ لاَ . قَالَ ( أَفَتَقْتُلُ ) . قَالَ نَعَمْ . قَالَ ( اذْهَبْ بِهِ ) . فَلَمَّا كَانَ فِي الرَّابِعَةِ قَالَ ( أَمَا إِنَّكَ إِنْ عَفَوْتَ عَنْهُ يَبُوءُ بِإِثْمِهِ وَإِثْمِ صَاحِبِهِ ) . قَالَ فَعَفَا عَنْهُ . قَالَ فَأَنَا رَأَيْتُهُ يَجُرُّ النِّسْعَةَ .
٤٥٠٢ - حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ بْنِ مَيْسَرَةَ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، قَالَ حَدَّثَنِي جَامِعُ بْنُ مَطَرٍ، حَدَّثَنِي عَلْقَمَةُ بْنُ وَائِلٍ، بِإِسْنَادِهِ وَمَعْنَاهُ .
٤٥٠٣ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَوْفٍ الطَّائِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْقُدُّوسِ بْنُ الْحَجَّاجِ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ عَطَاءٍ الْوَاسِطِيُّ، عَنْ سِمَاكٍ، عَنْ عَلْقَمَةَ بْنِ وَائِلٍ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم بِحَبَشِيٍّ فَقَالَ إِنَّ هَذَا قَتَلَ ابْنَ أَخِي . قَالَ ( كَيْفَ قَتَلْتَهُ ) . قَالَ ضَرَبْتُ رَأْسَهُ بِالْفَأْسِ وَلَمْ أُرِدْ قَتْلَهُ . قَالَ ( هَلْ لَكَ مَالٌ تُؤَدِّي دِيَتَهُ ) . قَالَ لاَ . قَالَ ( أَفَرَأَيْتَ إِنْ أَرْسَلْتُكَ تَسْأَلُ النَّاسَ تَجْمَعُ دِيَتَهُ ) . قَالَ لاَ . قَالَ ( فَمَوَالِيكَ يُعْطُونَكَ دِيَتَهُ ) . قَالَ لاَ . قَالَ لِلرَّجُلِ ( خُذْهُ ) . فَخَرَجَ بِهِ لِيَقْتُلَهُ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( أَمَا إِنَّهُ إِنْ قَتَلَهُ كَانَ مِثْلَهُ ) . فَبَلَغَ بِهِ الرَّجُلُ حَيْثُ يَسْمَعُ قَوْلَهُ فَقَالَ هُوَ ذَا فَمُرْ فِيهِ مَا شِئْتَ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( أَرْسِلْهُ - وَقَالَ مَرَّةً دَعْهُ - يَبُوءُ بِإِثْمِ صَاحِبِهِ وَإِثْمِهِ فَيَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ ) . قَالَ فَأَرْسَلَهُ .
٤٥٠٤ - حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ، حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، عَنْ أَبِي أُمَامَةَ بْنِ سَهْلٍ، قَالَ كُنَّا مَعَ عُثْمَانَ وَهُوَ مَحْصُورٌ فِي الدَّارِ وَكَانَ فِي الدَّارِ مَدْخَلٌ مَنْ دَخَلَهُ سَمِعَ كَلاَمَ مَنْ عَلَى الْبَلاَطِ فَدَخَلَهُ عُثْمَانُ فَخَرَجَ إِلَيْنَا وَهُوَ مُتَغَيِّرٌ لَوْنُهُ فَقَالَ إِنَّهُمْ لَيَتَوَاعَدُونَنِي بِالْقَتْلِ آنِفًا . قُلْنَا يَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ . قَالَ وَلِمَ يَقْتُلُونَنِي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَقُولُ ( لاَ يَحِلُّ دَمُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ إِلاَّ بِإِحْدَى ثَلاَثٍ كُفْرٌ بَعْدَ إِسْلاَمٍ أَوْ زِنًا بَعْدَ إِحْصَانٍ أَوْ قَتْلُ نَفْسٍ بِغَيْرِ نَفْسٍ ) . فَوَاللَّهِ مَا زَنَيْتُ فِي جَاهِلِيَّةٍ وَلاَ إِسْلاَمٍ قَطُّ وَلاَ أَحْبَبْتُ أَنَّ لِي بِدِينِي بَدَلاً مُنْذُ هَدَانِي اللَّهُ وَلاَ قَتَلْتُ نَفْسًا فَبِمَ يَقْتُلُونَنِي قَالَ أَبُو دَاوُدَ عُثْمَانُ وَأَبُو بَكْرٍ رضى اللّه عنهما تَرَكَا الْخَمْرَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ .
٤٥٠٥ - حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ، حَدَّثَنَا حَمَّادٌ، قَالَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ، فَحَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرِ بْنِ الزُّبَيْرِ، قَالَ سَمِعْتُ زِيَادَ بْنَ ضُمَيْرَةَ الضَّمْرِيَّ، ح وَحَدَّثَنَا وَهْبُ بْنُ بَيَانٍ، وَأَحْمَدُ بْنُ سَعِيدٍ الْهَمْدَانِيُّ، قَالاَ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ، أَخْبَرَنِي عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ أَبِي الزِّنَادِ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْحَارِثِ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ جَعْفَرٍ، أَنَّهُ سَمِعَ زِيَادَ بْنَ سَعْدِ بْنِ ضُمَيْرَةَ السُّلَمِيَّ، - وَهَذَا حَدِيثُ وَهْبٍ وَهُوَ أَتَمُّ - يُحَدِّثُ عُرْوَةَ بْنَ الزُّبَيْرِ عَنْ أَبِيهِ - قَالَ مُوسَى - وَجَدِّهِ وَكَانَا شَهِدَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم حُنَيْنًا - ثُمَّ رَجَعْنَا إِلَى حَدِيثِ وَهْبٍ - أَنَّ مُحَلِّمَ بْنَ جَثَّامَةَ اللَّيْثِيَّ قَتَلَ رَجُلاً مِنْ أَشْجَعَ فِي الإِسْلاَمِ وَذَلِكَ أَوَّلُ غِيَرٍ قَضَى بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَتَكَلَّمَ عُيَيْنَةُ فِي قَتْلِ الأَشْجَعِيِّ لأَنَّهُ مِنْ غَطَفَانَ وَتَكَلَّمَ الأَقْرَعُ بْنُ حَابِسٍ دُونَ مُحَلِّمٍ لأَنَّهُ مِنْ خِنْدِفَ فَارْتَفَعَتِ الأَصْوَاتُ وَكَثُرَتِ الْخُصُومَةُ وَاللَّغَطُ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( يَا عُيَيْنَةُ أَلاَ تَقْبَلُ الْغِيَرَ ) . فَقَالَ عُيَيْنَةُ لاَ وَاللَّهِ حَتَّى أُدْخِلَ عَلَى نِسَائِهِ مِنَ الْحَرْبِ وَالْحَزَنِ مَا أَدْخَلَ عَلَى نِسَائِي . قَالَ ثُمَّ ارْتَفَعَتِ الأَصْوَاتُ وَكَثُرَتِ الْخُصُومَةُ وَاللَّغَطُ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( يَا عُيَيْنَةُ أَلاَ تَقْبَلُ الْغِيَرَ ) . فَقَالَ عُيَيْنَةُ مِثْلَ ذَلِكَ أَيْضًا إِلَى أَنْ قَامَ رَجُلٌ مِنْ بَنِي لَيْثٍ يُقَالُ لَهُ مُكَيْتِلٌ عَلَيْهِ شِكَّةٌ وَفِي يَدِهِ دَرَقَةٌ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي لَمْ أَجِدْ لِمَا فَعَلَ هَذَا فِي غُرَّةِ الإِسْلاَمِ مَثَلاً إِلاَّ غَنَمًا وَرَدَتْ فَرُمِيَ أَوَّلُهَا فَنَفَرَ آخِرُهَا اسْنُنِ الْيَوْمَ وَغَيِّرْ غَدًا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( خَمْسُونَ فِي فَوْرِنَا هَذَا وَخَمْسُونَ إِذَا رَجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ ) . وَذَلِكَ فِي بَعْضِ أَسْفَارِهِ وَمُحَلِّمٌ رَجُلٌ طَوِيلٌ آدَمُ وَهُوَ فِي طَرَفِ النَّاسِ فَلَمْ يَزَالُوا حَتَّى تَخَلَّصَ فَجَلَسَ بَيْنَ يَدَىْ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم وَعَيْنَاهُ تَدْمَعَانِ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي قَدْ فَعَلْتُ الَّذِي بَلَغَكَ وَإِنِّي أَتُوبُ إِلَى اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى فَاسْتَغْفِرِ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لِي يَا رَسُولَ اللَّهِ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( أَقَتَلْتَهُ بِسِلاَحِكَ فِي غُرَّةِ الإِسْلاَمِ اللَّهُمَّ لاَ تَغْفِرْ لِمُحَلِّمٍ ) . بِصَوْتٍ عَالٍ زَادَ أَبُو سَلَمَةَ فَقَامَ وَإِنَّهُ لَيَتَلَقَّى دُمُوعَهُ بِطَرَفِ رِدَائِهِ قَالَ ابْنُ إِسْحَاقَ فَزَعَمَ قَوْمُهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم اسْتَغْفَرَ لَهُ بَعْدَ ذَلِكَ . قَالَ أَبُو دَاوُدَ قَالَ النَّضْرُ بْنُ شُمَيْلٍ الْغِيَرُ الدِّيَةُ .