Musibet Geldiğinde Sabredip Boyun Eğmek
22- Musibet Geldiğinde Sabredip Boyun Eğmek
1879- Üsâme b. Zeyd (radıyallahü anh)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kızı:
(Oğlum ölmek üzere bize geliniz) diye haber göndermişti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’de kızına selâm gönderip; (Almakta, vermekte Allah’a aittir. Allah yanında her şeyin bir ömrü vardır. Sabret ve sevabını bekle) buyurdu. Kızı, yemin ederek mutlaka gelmeleri için tekrar haber gönderdi. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalktı, beraberinde Sa’d b. Ubâde, Muaz b. Cebel, Übey b. Ka’b, Zeyd b. Sabit ve başkaları olduğu halde gittiler. Çocuk, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kucağına verildi. Çocuk can çekişiyordu. Bu arada Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Sa’d:
(Ey Allah’ın Rasûlü! Bu ağlamak ta nedir?) deyince; Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
(Bu Allah’ın kullarının kalbine yerleştirdiği merhametten dolayıdır. Allah’ta kullarından merhametli olanlara merhamet eder) buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 29; Buhârî, Cenaiz: 38)
1880- Enes (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
(Sahibine sevap kazandıran sabır, belâ ve musibetin ilk geldiği anında yapılanıdır.) (Müslim, Cenaiz: 8; Tirmizî, Cenaiz: 13)
1881- Muaviye b. Kurre (radıyallahü anh)’nin babasından aktardığına göre, bir adam; çocuğuyla beraber Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldi ve Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
(O çocuğunu seviyor musun?) diye sormuştu. Adam da:
(Benim onu sevdiğim gibi Allah ta seni sevsin) buyurdu. Sonra o çocuk öldü. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), çocuğun babasını bir süre göremedi, araştırıp bulunca şöyle dedi:
(Sen, Cennetin kapılarından birine geldiğinde, çocuğunun sana kapıyı açmak için koşarak geldiğini görmen seni sevindirmez mi?) (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)
٢٢ - باب الأَمْرِ بِالاِحْتِسَابِ وَالصَّبْرِ عِنْدَ نُزُولِ الْمُصِيبَةِ
١٨٧٩ - أَخْبَرَنَا سُوَيْدُ بْنُ نَصْرٍ، قَالَ أَنْبَأَنَا عَبْدُ اللَّهِ، عَنْ عَاصِمِ بْنِ سُلَيْمَانَ، عَنْ أَبِي عُثْمَانَ، قَالَ حَدَّثَنِي أُسَامَةُ بْنُ زَيْدٍ، قَالَ أَرْسَلَتْ بِنْتُ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم إِلَيْهِ أَنَّ ابْنًا لِي قُبِضَ فَأْتِنَا . فَأَرْسَلَ يَقْرَأُ السَّلاَمَ وَيَقُولُ ( إِنَّ لِلَّهِ مَا أَخَذَ وَلَهُ مَا أَعْطَى وَكُلُّ شَىْءٍ عِنْدَ اللَّهِ بِأَجَلٍ مُسَمًّى فَلْتَصْبِرْ وَلْتَحْتَسِبْ ) . فَأَرْسَلَتْ إِلَيْهِ تُقْسِمُ عَلَيْهِ لَيَأْتِيَنَّهَا فَقَامَ وَمَعَهُ سَعْدُ بْنُ عُبَادَةَ وَمُعَاذُ بْنُ جَبَلٍ وَأُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ وَزَيْدُ بْنُ ثَابِتٍ وَرِجَالٌ فَرُفِعَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم الصَّبِيُّ وَنَفْسُهُ تَقَعْقَعُ فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ فَقَالَ سَعْدٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا هَذَا قَالَ ( هَذَا رَحْمَةٌ يَجْعَلُهَا اللَّهُ فِي قُلُوبِ عِبَادِهِ وَإِنَّمَا يَرْحَمُ اللَّهُ مِنْ عِبَادِهِ الرُّحَمَاءَ ) .
١٨٨٠ - أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ عَلِيٍّ، قَالَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ، قَالَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ، عَنْ ثَابِتٍ، قَالَ سَمِعْتُ أَنَسًا، يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( الصَّبْرُ عِنْدَ الصَّدْمَةِ الأُولَى ) .
١٨٨١ - أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ عَلِيٍّ، قَالَ حَدَّثَنَا يَحْيَى، قَالَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ، قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو إِيَاسٍ، - وَهُوَ مُعَاوِيَةُ بْنُ قُرَّةَ - عَنْ أَبِيهِ، رضى اللّه عنه أَنَّ رَجُلاً، أَتَى النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم وَمَعَهُ ابْنٌ لَهُ فَقَالَ لَهُ ( أَتُحِبُّهُ ) . فَقَالَ أَحَبَّكَ اللَّهُ كَمَا أُحِبُّهُ . فَمَاتَ فَفَقَدَهُ فَسَأَلَ عَنْهُ فَقَالَ ( مَا يَسُرُّكَ أَنْ لاَ تَأْتِيَ بَابًا مِنْ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ إِلاَّ وَجَدْتَهُ عِنْدَهُ يَسْعَى يَفْتَحُ لَكَ ) .