بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
1. Hazarda Veya Seferde İki Vakti Cemetmek
384. Ebû Hüreyre'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebük seferinde öğle ile ikindiyi cemetti. İbn Abdilber, et-Takassî'de der ki: "Bu hadîsin senedinde, Yahya b. Yahya'ya itiraz edildi. Ondan mürsel olarak Rivâyet olundu. Muvatta ravilerinin çoğuna göre de mürseldir."
Yahya'dan, A'rec-Ebu Hureyre senediyle, musned olarak da Rivâyet edilmiştir (Yani iki vaktin namazlarını bir arada kıldı.) Eğer zeval vaktinden aonra yola çıkarsa cem-i takdim (öğle vaktinde öğle ile ikindiyi birleştirme) zevalden önce çıkarsa cem-i tehir (ikindi vaktinde öğle ile ikindiyi birleştirme) yapılır. Yani öğle namazı tehir edilerek ikindiyle beraber kılınır.
Hanefî mezhebi, konuyla ilgili hadisleri değerlendirerek, yalnızca iki durumda, birincisi Arafat'ta vakfe, ikincisi Müzdelîfe'de vakfe yaparken namazların cem edilmesini (birleştirilmesini) benimsemiştir. Diğer mezhepler, yolculuk sırasında da cem yapmayı kabul ederler.
385. Muaz b. Cebel anlatıyor: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'la beraber Tebük seferine çıkmıştık. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğle ile ikindiyi, akşamla da yatsıyı cemediyordu. Bir gün namazı tehir etti. Bunun üzerine öğle ile ikindiyi beraberce kıldıktan sonra çadırına girdi. Sonra çıkıp akşamla yatsıyı kıldı, daha sonra da şöyle buyurdu:
« Yarın inşaallah Tebük Pınarı başında olacaksınız. Ancak kuşluk vaktinden önce orada olmayın. Oraya kim önce varırsa, ben gelmeden suya hiç dokunmasın!» Biz pınarın başına vardığımızda iki kişinin bizden daha önce oraya gelmiş olduğunu gördük. Su bulanmıştı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o iki kişiye:
« Suya dokundunuz mu?» diye sordu. Onlar da:
« Evet!» cevabını verdiler. Bu cevap üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara kızdı ve biraz söylendi. Daha sonra da orada bulunanlar pınardan avuçlarıyla azar azar alıp bir kapta biriktirdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu suyla yüzünü, ellerini yıkayıp onu tekrar pınara döktü. Bunun üzerine pınardaki su çoğaldı. Halk su ihtiyacını tamamen giderdikten sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
« Ey Muaz! Eğer ömrün olursa buraların yemyeşil, bağlık bahçelik olduğunu göreceksin!» buyurdu. Müslim, Fedâil, 43/10.
386. Abdullah b. Ömer'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), acele etmesi gerektiği bir yolculukta akşamla yatsıyı cem-i tehir yaparak kılardı. Müslim, Salâtu'l-Musafirin, 6/42 (Zührî-Sâlim- babası yoluyla); Salâtu'l-Musafırin, 6/44, Buhari, Taksîru's-Salât, 18/6. Ayrıca bkz. Şeybanî, 201.
387. Abdullah b. Abbas anlatıyor: Bir defasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) korkulacak bir durum olmadığı ve seferi de bulunmadığı halde öğle ile ikindiyi, akşamla da yatsıyı cemetti.
İmâm-ı Mâlik bu konuda şöyle der: Bana kalırsa Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu şekilde namazları cemetmesinin sebebi, havanın yağmurlu olmasına istinaden olsa gerektir.
388. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, yağmurlu havalarda ileri gelen kişilerin akşamla yatsı namazını cemetmesi üzerine o da onlara uyarak cem ederdi. Şeybanî, 204.
389. İbn Şihab anlatıyor: Salim b. Abdullah'a:
« Seferde öğle namazı ile ikindi cem edilir mi?» diye sordum:
« Evet, cemetmekte bir mahzur yok, Arafat'ta yapılıyor görmüyor musun?» cevabını verdi.
390. Ali b. Hüseyn'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), sefere çıkacağı gün öğle namazı ile ikindiyi, gece sefere çıkacağı zaman da o gecenin akşamıyla yatsıyı cem ederdi. İbn Abdilber, et-Takassî'de der ki: "Bu hadis, Malik'in Rivâyetiyle Muaz b. Cebel ve İbn Ömer hadisiyle manaca Muttasıldır. Bir grup sahabeye göre ise müsneddir."
١ - باب الْجَمْعِ بَيْنَ الصَّلاَتَيْنِ فِي الْحَضَرِ وَالسَّفَرِ
٣٨٤ - حَدَّثَنِي يَحْيَى عَنْ مَالِكٍ، عَنْ دَاوُدَ بْنِ الْحُصَيْنِ، عَنِ الأَعْرَجِ : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم كَانَ يَجْمَعُ بَيْنَ الظُّهْرِ وَالْعَصْرِ، فِي سَفَرِهِ إِلَى تَبُوكَ(٢٤١).
٣٨٥ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ أبِي الزُّبَيْرِ الْمَكِّيِّ، عَنْ أبِي الطُّفَيْلِ عَامِرِ بْنِ وَاثِلَةَ، أَنَّ مُعَاذَ بْنَ جَبَلٍ أَخْبَرَهُ : أَنَّهُمْ خَرَجُوا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم عَامَ تَبُوكَ، فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم يَجْمَعُ بَيْنَ الظُّهْرِ وَالْعَصْرِ، وَالْمَغْرِبِ وَالْعِشَاءِ، قَالَ : فَأَخَّرَ الصَّلاَةَ يَوْماً، ثُمَّ خَرَجَ فَصَلَّى الظُّهْرَ وَالْعَصْرَ جَمِيعاً، ثُمَّ دَخَلَ، ثُمَّ خَرَجَ فَصَلَّى الْمَغْرِبَ وَالْعِشَاءَ جَمِيعاً، ثُمَّ قَالَ : ( إِنَّكُمْ سَتَأْتُونَ غَداً إِنْ شَاءَ اللَّهُ عَيْنَ تَبُوكَ، وَإِنَّكُمْ لَنْ تَأْتُوهَا حَتَّى يَضْحَى النَّهَارُ، فَمَنْ جَاءَهَا فَلاَ يَمَسَّ مِنْ مَائِهَا شَيْئاً، حَتَّى آتِيَ ). فَجِئْنَاهَا وَقَدْ سَبَقَنَا إِلَيْهَا رَجُلاَنِ، وَالْعَيْنُ تَبِضُّ بِشَىْءٍ مِنْ مَاءٍ، فَسَأَلَهُمَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم : ( هَلْ مَسِسْتُمَا مِنْ مَائِهَا شَيْئاً ؟ ). فَقَالاَ : نَعَمْ. فَسَبَّهُمَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم، وَقَالَ لَهُمَا مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَقُولَ، ثُمَّ غَرَفُوا بِأَيْدِيهِمْ مِنَ الْعَيْنِ قَلِيلاً قَلِيلاً حَتَّى اجْتَمَعَ فِي شَيْءٍ، ثُمَّ غَسَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم فِيهِ وَجْهَهُ وَيَدَيْهِ، ثُمَّ أَعَادَهُ فِيهَا، فَجَرَتِ الْعَيْنُ بِمَاءٍ كَثِيرٍ، فَاسْتَقَى النَّاسُ، ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم : ( يُوشِكُ يَا مُعَاذُ إِنْ طَالَتْ بِكَ حَيَاةٌ، أَنْ تَرَى هَا هُنَا قَدْ مُلِئَ جِنَاناً )(٢٤٢).
٣٨٦ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ نَافِعٍ، أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ قَالَ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم إِذَا عَجِلَ بِهِ السَّيْر، يَجْمَعُ بَيْنَ الْمَغْرِبِ وَالْعِشَاءِ(٢٤٣).
٣٨٧ - حَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ أبِي الزُّبَيْرِ الْمَكِّيِّ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ، أَنَّهُ قَالَ : صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم الظُّهْرَ وَالْعَصْرَ جَمِيعاً، وَالْمَغْرِبَ وَالْعِشَاءَ جَمِيعاً، فِي غَيْرِ خَوْفٍ وَلاَ سَفَرٍ(٢٤٤).
قَالَ مَالِكٌ : أُرَى ذَلِكَ كَانَ فِي مَطَرٍ.
٣٨٨ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ نَافِعٍ : أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ، كَانَ إِذَا جَمَعَ الأُمَرَاءُ بَيْنَ الْمَغْرِبِ وَالْعِشَاءِ فِي الْمَطَرِ، جَمَعَ مَعَهُمْ.
٣٨٩ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ : أَنَّهُ سَأَلَ سَالِمَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ هَلْ يُجْمَعُ بَيْنَ الظُّهْرِ وَالْعَصْرِ فِي السَّفَرِ ؟ فَقَالَ : نَعَمْ لاَ بَأْسَ بِذَلِكَ، أَلَمْ تَرَ إِلَى صَلاَةِ النَّاسِ بِعَرَفَةَ.
٣٩٠ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ بَلَغَهُ، عَنْ عَلِيِّ بْنِ حُسَيْنٍ، أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم إِذَا أَرَادَ أَنْ يَسِيرَ يَوْمَهُ، جَمَعَ بَيْنَ الظُّهْرِ وَالْعَصْرِ، وَإِذَا أَرَادَ أَنْ يَسِيرَ لَيْلَهُ، جَمَعَ بَيْنَ الْمَغْرِبِ وَالْعِشَاءِ(٢٤٦).