Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 20. Hububat Ve Zeytinin Zekâtı

733. İmâm-ı Mâlik'den: İbn Şihab'a zeytinin zekâtını sordum. «Onda bir oranında zekâtı var.» dedi. Hanefi Mezhebinde, imameyne göre beş vesk (yaklaşık 650 kg.) ve daha fazlasında, Ebu Hanife'ye göre her miktarda öşür ödenir.

734. İmâm-ı Mâlik'ten: Yağı çıkarılan zeytinin miktarı üçyüz sâ'a (bir sa’ 2.176 gr.dır.) ulaşırsa onda bir üzerinden zekâtı verilir. Üçyüz sâ'a ulaşmazsa zekât düşmez.

735. Zeytin de hurma gibidir. Yağmur suyu, kaynak suyu ve tarladan çıkan suyla sulanırsa zekâtı onda birden, taşıma su ile sulanıyorsa yirmide birden alınır. Zeytin toplanmadan gelir tahmini yapılmaz,

736. İmâm-ı Mâlik der ki: Halkın ambarlarda toplayıp yediği tahıllarla ilgili biz Medine'liler arasındaki gelenek şöyledir: Yağmurla, kaynakla ve tarlada çıkan suyla sulanan arazinin geliri üçyüz sâ'a ulaşıyorsa bundan onda bir, emek sarfederek taşınan suyla sulanan arazinin geliri de 300 sâ'a ulaşıyorsa bundan da yirmide bir zekât alınır. Gelir yükseldikçe alınan zekât miktarı da o ölçüde artar.

737. İmâm-ı Mâlik der ki: Kendilerinden zekât alınan, taneleri çıkarıldıktan sonra yemek yapılarak yenen tahıllar şunlardır: Buğday, arpa, kabuksuz arpa, mısır, darı, pirinç, mercimek, cülban (burçak), lobya, cülcülân (susam) vs.

738. İmâm-ı Mâlik'e:

« Zeytinden ihtiyaçlar için harcadıktan sonra mı, yoksa harcamadan mı öşür verilir?» diye soruldu. İmâm-ı Mâlik şu cevabı verdi: «Öşrün ihtiyaçlarla bir alâkası yoktur, ancak yemek konusunda aşçıya sorulduğu gibi mal sahibine sorulur, söylediklerine inanılır. Zeytini 300 sa' veya daha fazla gelmişse çıkardığı yağdan onda bir alınır, yağı 300 sa'dan aşağı gelmişse bundan da zekât alınmaz.

739. İmâm-ı Mâlik der ki: Olgunlaşmaya başlayınca tarladaki mahsulünü satan bir adam o malın zekâtını da verir. Satın alan vermez.

740. Tarladaki ürün henüz daha olgunlaşmadan ve suya ihtiyacı varken satılmaz.

741. İmâm-ı Mâlik«Hasat günü hakkını veriniz,» Enâm 141, ayeti kerimesinden kastedilen, zekâttır. Bunu söyleyenleri duydum...» demektedir.

742. İmâm-ı Mâlik der ki: Bir kimse henüz ürünleri olgunlaşmaya başlamadan bahçesinin tamamını veya ekili arazisini satarsa zekâtını satın alan verir. Şayet ürün iyice olgunlaşınca satarsa zekâtını satan verir, ancak satın alana zekâtını vermeyi şart koşarsa durum değişir. Şeybanî, 345.

٢٠ - باب زَكَاةِ الْحُبُوبِ وَالزَّيْتُونِ

٧٣٣ - حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ سَأَلَ ابْنَ شِهَابٍ عَنِ الزَّيْتُونِ ؟ فَقَالَ : فِيهِ الْعُشْرُ.

٧٣٤ - قَالَ مَالِكٌ : وَإِنَّمَا يُؤْخَذُ مِنَ الزَّيْتُونِ الْعُشْرُ بَعْدَ أَنْ يُعْصَرَ، وَيَبْلُغَ زَيْتُونُهُ خَمْسَةَ أَوْسُقٍ، فَمَا لَمْ يَبْلُغْ زَيْتُونُهُ خَمْسَةَ أَوْسُقٍ، فَلاَ زَكَاةَ فِيهِ

٧٣٥ - قَالَ مَالِكٌ : وَالزَّيْتُونُ بِمَنْزِلَةِ النَّخِيلِ، مَا كَانَ مِنْهُ سَقَتْهُ السَّمَاءُ وَالْعُيُونُ، أَوْ كَانَ بَعْلاً، فَفِيهِ الْعُشْرُ، وَمَا كَانَ يُسْقَى بِالنَّضْحِ، فَفِيهِ نِصْفُ الْعُشْرِ, وَلاَ يُخْرَصُ شَيْءٌ مِنَ الزَّيْتُونِ فِي شَجَرِهِ.

٧٣٦ - قَالَ مَالِكٌ : وَالسُّنَّةُ عِنْدَنَا فِي الْحُبُوبِ الَّتِي يَدَّخِرُهَا النَّاسُ وَيَأْكُلُونَهَا، أَنَّهُ يُؤْخَذُ مِمَّا سَقَتْهُ السَّمَاءُ مِنْ ذَلِكَ، وَمَا سَقَتْهُ الْعُيُونُ، وَمَا كَانَ بَعْلاً : الْعُشْرُ، وَمَا سُقِيَ بِالنَّضْحِ : نِصْفُ الْعُشْرِ : إِذَا بَلَغَ ذَلِكَ خَمْسَةَ أَوْسُقٍ، بِالصَّاعِ الأَوَّلِ، صَاعِ النَّبِيِّ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم : وَمَا زَادَ عَلَى خَمْسَةِ أَوْسُقٍ، فَفِيهِ الزَّكَاةُ بِحِسَابِ ذَلِكَ.

٧٣٧ - قَالَ مَالِكٌ : وَالْحُبُوبُ الَّتِي فِيهَا الزَّكَاةُ : الْحِنْطَةُ، وَالشَّعِيرُ، وَالسُّلْتُ، وَالذُّرَةُ، وَالدُّخْنُ، وَالأُرْزُ، وَالْعَدَسُ، وَالْجُلْبَانُ، وَاللُّوبِيَا، وَالْجُلْجُلاَنُ, وَمَا أَشْبَهَ ذَلِكَ مِنَ الْحُبُوبِ الَّتِي تَصِيرُ طَعَاماً، فَالزَّكَاةُ تُؤْخَذُ مِنْهَا بَعْدَ أَنْ تُحْصَدَ وَتَصِيرَ حَبًّا(٤٨٠).

قَالَ : وَالنَّاسُ مُصَدَّقُونَ فِي ذَلِكَ، وَيُقْبَلُ مِنْهُمْ فِي ذَلِكَ مَا دَفَعُوا.

٧٣٨ - قَالَ يَحْيَى : وَسُئِلَ مَالِكٌ مَتَى يُخْرَجُ مِنَ الزَّيْتُونِ، الْعُشْرُ أَوْ نِصْفُهُ، أَقَبْلَ النَّفَقَةِ أَمْ بَعْدَهَا ؟ فَقَالَ : لاَ يُنْظَرُ إِلَى النَّفَقَةِ، وَلَكِنْ يُسْأَلُ عَنْهُ أَهْلُهُ، كَمَا يُسْأَلُ أَهْلُ الطَّعَامِ عَنِ الطَّعَامِ، وَيُصَدَّقُونَ بِمَا قَالُوا : فَمَنْ رُفِعَ مِنْ زَيْتُونِهِ خَمْسَةُ أَوْسُقٍ فَصَاعِداً، أُخِذَ مِنْ زَيْتِهِ الْعُشْرُ بَعْدَ أَنْ يُعْصَرَ، وَمَنْ لَمْ يُرْفَعْ مِنْ زَيْتُونِهِ خَمْسَةُ أَوْسُقٍ لَمْ تَجِبْ عَلَيْهِ فِي زَيْتِهِ الزَّكَاةُ.

٧٣٩ - قَالَ مَالِكٌ : وَمَنْ بَاعَ زَرْعَهُ وَقَدْ صَلَحَ وَيَبِسَ فِي أَكْمَامِهِ، فَعَلَيْهِ زَكَاتُه، وَلَيْسَ عَلَى الَّذِي اشْتَرَاهُ زَكَاةٌ

٧٤٠ - قَالَ مَالِكٌ : وَلاَ يَصْلُحُ بَيْعُ الزَّرْعِ، حَتَّى يَيْبَسَ فِي أَكْمَامِهِ وَيَسْتَغْنِيَ عَنِ الْمَاءِ(٤٨١).

٧٤١ - قَالَ مَالِكٌ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى : ( وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ ) (الأنعام : ١٤١) أَنَّ ذَلِكَ الزَّكَاةُ واللّه أَعْلَم، وَقَدْ سَمِعْتُ مَنْ يَقُولُ ذَلِكَ.

٧٤٢ - قَالَ مَالِكٌ : وَمَنْ بَاعَ أَصْلَ حَائِطِهِ، أَوْ أَرْضَهُ، وَفِي ذَلِكَ زَرْعٌ أَوْ ثَمَرٌ، لَمْ يَبْدُ صَلاَحُهُ، فَزَكَاةُ ذَلِكَ عَلَى الْمُبْتَاعِ، وَإِنْ كَانَ قَدْ طَابَ وَحَلَّ بَيْعُهُ، فَزَكَاةُ ذَلِكَ عَلَى الْبَائِع، إِلاَّ أَنْ يَشْتَرِطَهَا عَلَى الْمُبْتَاعِ(٤٨٢).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 19. Üzüm Ve Hurmanın Zekâtında Tahmin

727. Büsr b. Said Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu naklediyor: «Yağmurla, kaynakla ve tarladan çıkan bir suyla sulanan araziden elde edilen mahsulün zekâtı onda bir; âletle taşman suyla sulanan arazinin zekâtı ise yirmide birdir.» Buhârî (Zekât, 24/55), İbn Ömer'den mevsûl olarak Rivâyet eder. Müslim (Zekât, 12/7) ise, Câbir b. Abdillah'tan aynı manada nakleder.

728. İbn Şihab ez-Zührî der ki: Düşük kaliteli hurmalar sahibine bırakılır. Bunlar zekât olarak alınmaz.

İmâm-ı Mâlik der ki: Aynı şekilde koyunların kuzuları da sahibine bırakılır, zekât olarak alınmazlar. Yüksek kaliteli veya düşük kaliteli olduğu için zekât olarak alınmıyan meyveler de vardır. Zekât olarak alınanlar normal kalitede olanlardır.

729. İmâm-ı Mâlik der ki: Bizim ittifakımıza göre, hurma ve üzümün dışında kalan meyveler henüz dalında iken miktarı tahmin edilmez. Hurma ve üzümün meyveleri belirdikten ve satışı helal olduktan sonra tahmin edilir. Çünkü hurma ve üzüm yaş ve kuru olarak yendiğinden insanlara kolaylık olsun ve hiç kimseye sıkıntı vermesin diye miktarı tahmin edilir. Sonra diledikleri gibi yesinler diye serbest bırakılırlar. Tahmin edilen üzerinden de zekâtını verirler.

730. İmâm-ı Mâlik der ki: Yaş olarak yenmiyen ve yalnız hasattan sonra yenilebilen bütün hububatın tahmin edilerek miktarı tesbit edilmez. Bunları sahipleri biçer, döver, savurur ve tanesinden ayırırlar. Bu takdirde (ki bunlar sahiplerine emanettir) nisap miktarına ulaşırsa zekâtını verirler.

731. İmâm-ı Mâlik der ki: Yine ittifak ettiğimize göre, hurma daha dalda iken gelişip satışı helal olduğu zaman miktarı tahmin edilir ve toplanırken bu miktar üzerinden zekâtı hurma olarak alınır. Miktarı tahmin edildikten sonra henüz daha toplanmadan meyve bir âfete maruz kalır ve bundan bütün meyveler etkilenirse onların zekât vermesi gerekmez. Şayet Hazret-i Peygamber'in ölçüsü ile beş vesak (üçyüz sa) ve daha fazla âfetten etkilenmiyen meyve kalmış ise bunun zekâtı alınır. Afetten etkilenenlerin zekâtı yoktur. Üzümde de aynı işlem yapılır.

732. Bir kişinin çeşitli yerlerde malları olsa ya da çeşitli mallara ortak olsa, bunlar ayrı ayrı nisaba ulaşmıyor, toplandığı zaman nisabı dolduruyorsa hepsini toplar ve zekâtını verir.

١٩ - باب زَكَاةِ مَا يُخْرَصُ مِنْ ثِمَارِ النَّخِيلِ وَالأَعْنَابِ

٧٢٧ - حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنِ الثِّقَةِ عِنْدَهُ، عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ يَسَارٍ، وَعَنْ بُسْرِ بْنِ سَعِيدٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم قَالَ : ( فِيمَا سَقَتِ السَّمَاءُ، وَالْعُيُونُ، وَالْبَعْلِ : الْعُشْرُ ، وَفِيمَا سُقِيَ بِالنَّضْحِ : نِصْفُ الْعُشْرِ )(٤٧٥).

٧٢٨ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ زِيَادِ بْنِ سَعْدٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَنَّهُ قَالَ : لاَ يُؤْخَذُ فِي صَدَقَةِ النَّخْلِ الْجُعْرُورُ، وَلاَ مُصْرَانُ الْفَارَةِ، وَلاَ عَذْقُ ابْنِ حُبَيْقٍ. قَالَ وَهُوَ يُعَدُّ عَلَى صَاحِبِ الْمَالِ، وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهُ فِي الصَّدَقَةِ(٤٧٦).

قَالَ مَالِكٌ : وَإِنَّمَا مِثْلُ ذَلِكَ، الْغَنَمُ تُعَدُّ عَلَى صَاحِبِهَا بِسِخَالِهَا، وَالسَّخْلُ لاَ يُؤْخَذُ مِنْهُ فِي الصَّدَقَةِ، وَقَدْ يَكُونُ فِي الأَمْوَالِ ثِمَارٌ لاَ تُؤْخَذُ الصَّدَقَةُ مِنْهَا، مِنْ ذَلِكَ الْبُرْدِيُّ وَمَا أَشْبَهَهُ، لاَ يُؤْخَذُ مِنْ أَدْنَاهُ كَمَا لاَ يُؤْخَذُ مِنْ خِيَارِهِ(٤٧٧).

قَالَ : وَإِنَّمَا تُؤْخَذُ الصَّدَقَةُ مِنْ أَوْسَاطِ الْمَالِ.

٧٢٩ - قَالَ مَالِكٌ : الأَمْرُ الْمُجْتَمَعُ عَلَيْهِ عِنْدَنَا : أَنَّهُ لاَ يُخْرَصُ مِنَ الثِّمَارِ إِلاَّ النَّخِيلُ وَالأَعْنَابُ، فَإِنَّ ذَلِكَ يُخْرَصُ حِينَ يَبْدُو صَلاَحُهُ، وَيَحِلُّ بَيْعُهُ، وَذَلِكَ أَنَّ ثَمَرَ النَّخِيلِ وَالأَعْنَابِ يُؤْكَلُ رُطَباً وَعِنَباً، فَيُخْرَصُ عَلَى أَهْلِهِ لِلتَّوْسِعَةِ عَلَى النَّاسِ، وَلِئَلاَّ يَكُونَ عَلَى أَحَدٍ فِي ذَلِكَ ضِيقٌ، فَيُخْرَصُ ذَلِكَ عَلَيْهِمْ، ثُمَّ يُخَلَّى بَيْنَهُمْ وَبَيْنَهُ يَأْكُلُونَهُ كَيْفَ شَاوُوا، ثُمَّ يُؤَدُّونَ مِنْهُ الزَّكَاةَ عَلَى مَا خُرِصَ عَلَيْهِمْ(٤٧٨).

٧٣٠ - قَالَ مَالِكٌ : فَأَمَّا مَا لاَ يُؤْكَلُ رَطْباً، وَإِنَّمَا يُؤْكَلُ بَعْدَ حَصَادِهِ مِنَ الْحُبُوبِ كُلِّهَا، فَإِنَّهُ لاَ يُخْرَصُ، وَإِنَّمَا عَلَى أَهْلِهَا فِيهَا إِذَا حَصَدُوهَا وَدَقُّوهَا وَطَيَّبُوهَا وَخَلُصَتْ حَبًّا، فَإِنَّمَا عَلَى أَهْلِهَا فِيهَا الأَمَانَةُ، يُؤَدُّونَ زَكَاتَهَا إِذَا بَلَغَ ذَلِكَ مَا تَجِبُ فِيهِ الزَّكَاةُ

قالَ ماَلِكٌ : وَهَذَا الأَمْرُ الَّذِي لاَ اخْتِلاَفَ فِيهِ عِنْدَنَا.

٧٣١ - قَالَ مَالِكٌ : الأَمْرُ الْمُجْتَمَعُ عَلَيْهِ عِنْدَنَا أَنَّ النَّخْلَ يُخْرَصُ عَلَى أَهْلِهَا  وَثَمَرُهَا فِي رُؤُوسِهَا إِذَا طَابَ وَحَلَّ بَيْعُهُ، وَيُؤْخَذُ مِنْهُ صَدَقَتُهُ تَمْراً عِنْدَ الْجِدَادِ، فَإِنْ أَصَابَتِ الثَّمَرَةَ جَائِحَةٌ بَعْدَ أَنْ تُخْرَصَ عَلَى أَهْلِهَا، وَقَبْلَ أَنْ تُجَذَّ، فَأَحَاطَتِ الْجَائِحَةُ بِالثَّمَرِ كُلِّهِ، فَلَيْسَ عَلَيْهِمْ صَدَقَةٌ، فَإِنْ بَقِيَ مِنَ الثَّمَرِ شَيْءٌ يَبْلُغُ خَمْسَةَ أَوْسُقٍ، فَصَاعِداً بِصَاعِ النَّبِيِّ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم، أُخِذَ مِنْهُمْ زَكَاتُهُ، وَلَيْسَ عَلَيْهِمْ فِيمَا أَصَابَتِ الْجَائِحَةُ زَكَاةٌ، وَكَذَلِكَ الْعَمَلُ فِي الْكَرْمِ أَيْضاً.

٧٣٢ - قَالَ مَالِكٌ : وَإِذَا كَانَ لِرَجُلٍ قِطَعُ أَمْوَالٍ مُتَفَرِّقَةٌ، أَوِ اشْتِرَاكٌ فِي أَمْوَالٍ مُتَفَرِّقَةٍ، لاَ يَبْلُغُ مَالُ كُلِّ شَرِيكٍ أَوْ قِطَعُهُ مَا تَجِبُ فِيهِ الزَّكَاةُ، وَكَانَتْ إِذَا جُمِعَ بَعْضُ ذَلِكَ إِلَى بَعْضٍ يَبْلُغَ مَا تَجِبُ فِيهِ الزَّكَاةُ، فَإِنَّهُ يَجْمَعُهَا وَيُؤَدِّي زَكَاتَهَا(٤٧٩).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 18. Zekâtın Tahsilinde Zor Kullanılması

723. İmâm-ı Mâlik'ten: Ebu Bekr es-Sıddık: «Şayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e zekât olarak verdikleri bir devenin yularını dahi bana vermezlerse bundan dolayı onlarla savaşırım.» dedi. "Belaga" tabiriyle nakledilen bu eseri (Rivâyet), Buhârî (Zekât, 24/1) ve Müslim (İman, 8/32), Zührî yoluyla Rivâyet ederler.

724. Zeyd b. Eşlem anlatıyor; Ömer b. Hattab’ın içtiği süt hoşuna gitmişti. Sütü kendisine ikram edene:

« Bu süt nereden geldi?» diye sordu. Adam:

« Bir su kenarına varmıştım, bir de baktım ki zekât hayvanları! Onları suluyorlardı. Benim için de süt sağdılar. Ben de onu kabıma koydum, bu süt işte odur.» diye cevap verince hemen Ömer b. Hattab elini boğazına sokup içtiği sütü kusarak çıkardı.

725. İmâm-ı Mâlik'den: Bize göre Aziz ve Celil olan Allah'ın koyduğu zekâtlardan birini almaya müslümanların gücü yetmezse, onu alıncaya kadar savaşmaları gerekir.

726. İmâm-ı Mâlik'den: Duyduğuma göre bir vali Ömer b. Abdülaziz'e bir yazı yazarak: «Adamın biri malının zekâtını vermiyor.» demişti. Bunun üzerine Ömer kendisine: «Onu bırak, müslümanlardan zekât alırken ondan alma.» diye cevap gönderdi. Adam bunu duyunca gücüne gitmiş ve öğünden sonra da zekâtını vermiş. Vali durumu Ömer'e (radıyallahü anh) tekrar arzedince bu sefer Ömer b. Abdülaziz: «Öyleyse onun da zekâtını al» buyurmuştu.

١٨ - باب مَا جَاءَ فِي أَخْذِ الصَّدَقَاتِ وَالتَّشْدِيدِ فِيهَا

٧٢٣ - حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ بَلَغَهُ، أَنَّ أَبَا بَكْرٍ الصِّدِّيقَ قَالَ : لَوْ مَنَعُونِي عِقَالاً لَجَاهَدْتُهُمْ عَلَيْهِ(٤٧٢).

٧٢٤ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، أَنَّهُ قَالَ : شَرِبَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ لَبَناً فَأَعْجَبَهُ، فَسَأَلَ الَّذِي سَقَاهُ مِنْ أَيْنَ هَذَا اللَّبَنُ، فَأَخْبَرَهُ أَنَّهُ وَرَدَ عَلَى مَاءٍ - قَدْ سَمَّاهُ - فَإِذَا نَعَمٌ مِنْ نَعَمِ الصَّدَقَةِ، وَهُمْ يَسْقُونَ فَحَلَبُوا لِي مِنْ أَلْبَانِهَا، فَجَعَلْتُهُ فِي سِقَائِي فَهُوَ هَذَا، فَأَدْخَلَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ يَدَهُ فَاسْتَقَاءَهُ(٤٧٣).

٧٢٥ - قَالَ مَالِكٌ : الأَمْرُ عِنْدَنَا، أَنَّ كُلَّ مَنْ مَنَعَ فَرِيضَةً مِنْ فَرَائِضِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ, فَلَمْ يَسْتَطِعِ الْمُسْلِمُونَ أَخْذَهَا, كَانَ حَقًّا عَلَيْهِمْ جِهَادُهُ، حَتَّى يَأْخُذُوهَا مِنْهُ.

٧٢٦ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ بَلَغَهُ، أَنَّ عَامِلاً لِعُمَرَ بْنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ كَتَبَ إِلَيْهِ، يَذْكُرُ أَنَّ رَجُلاً مَنَعَ زَكَاةَ مَالِهِ، فَكَتَبَ إِلَيْهِ عُمَرُ : أَنْ دَعْهُ وَلاَ تَأْخُذْ مِنْهُ زَكَاةً مَعَ الْمُسْلِمِينَ، قَالَ فَبَلَغَ ذَلِكَ الرَّجُلَ فَاشْتَدَّ عَلَيْهِ، وَأَدَّى بَعْدَ ذَلِكَ زَكَاةَ مَالِهِ، فَكَتَبَ عَامِلُ عُمَرَ إِلَيْهِ يَذْكُرُ لَهُ ذَلِكَ، فَكَتَبَ إِلَيْهِ عُمَرُ أَنْ خُذْهَا مِنْهُ(٤٧٤).


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget