Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 31. Hac Esnasında Düşman Muhasarasına Uğrayanın Durumu

[76] Hanefî mezhebine göre: Haccetmek niyetiyle ihrama giren bir kişi hac yapamayacak olursa Harem'de kesilmek üzere bir hedy kurbanı ya da parasını gönderir. Bu kurban kararlaştırılan günde kesilir, ihramlı da ondan sonra ihramdan çıkar ve gelecek sene de tekrar bu haccım kaza eder. Eğer kıran haccı yapıyor idiyse, hedy kurbanını bir tane değil iki tane gönderir, gelecek sene iki umre ve bir hac yapması icap eder. Sadece hac yapmak üzere ihrama girmiş idiyse, bu umrenin yerine bir umre yapar. Hacca engel teşkil eden sebepler ikiye ayrılır: 1- Şer'î sebepler, 2- Hissî sebepler.

Şer'î sebepler şunlardır: Kadının kocasını kaybetmesi, ihrama girdikten sonra mahremin ölmesi veya o kadını boşaması veya nafile haçtan kocanın karısını menetmesi, ihramlı kişinin yiyeceğini kaybetmesi dolayısiyle yola devam etme imkânının ortadan kalkması.

Hissî sebepler şunlardır: İhramlı kişinin arada düşman ve benzeri yırtıcı hayvanların bulunması sebebiyle haccın gereklerini yerine getirememesi, hasta olması ya da hapse atılması,

İhramlı kişinin bir engelden dolayı hac yapamaması üzerine göndermiş olduğu veya kesmesi icap eden kurban kesilmeden önce ihramdan çıkmaması gerekir. Şayet çıkarsa veya ihramlı iken yapılmaması gereken yasaklan yaparsa, aynen normal hac vecibelerini yerine getirirken çekmesi gereken cezaları çeker. (el-Fıkh Ale'l-Mezahibi'l-Erbaa c.I, s. 701).

1043. İmâm-ı Mâlik'ten: Düşman tarafından muhasara edilerek Beytullah'ı tavaflarına engel olunan kimse, ihramdan çıkar, kurbanını keser, muhasara edildiği yerde tıraşını olur. Bu kimse ayrıca kaza yapmaz.

1044. Bana gelen Rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabı Hudeybiye'de böyle yapmışlardır. Kurbanlarını kesmişler, saçlarını tıraş ettirmişler ve Beytullah'ı tavaftan, kurbanlar oraya ulaşmadan önce ihramlıya yasak olan her şeyi yapmaya başlamışlardır. Daha sonra Hazret-i Peygamber'in ne ashaptan birine ne de yanındakilerden kimseye yapamadıkları bu tavafın kazası ve iadesiyle ilgili bir şey söylediği bilinmemektedir.

1045. Nafî' anlatıyor: Abdullah b. Ömer siyasi karışıklıkların (fitne) zuhur ettiği zaman Mekke'ye doğru yola çıkınca şöyle dedi: «Şayet Beytullah'ı tavaf etmemize engel olunursa, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) sağlığında beraber yaptığımız gibi yaparız.» Daha sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Hudeybiye'de Umre için ihrama girdiği gibi o da Umre için ihrama girdi. Bilahare Abdullah duruma bakarak: «Hac da umre de aynı şeydir.» diyerek arkadaşlarına döndü ve: «ikisi de aynıdır, şahidim olun ki hacla umreye beraber niyet ediyorum» diyerek sözlerini tamamladı. Daha sonra Beytullah'a kadar gelerek tek bir tavaf yaptı, bunu kâfi görerek kurbanını gönderdi. Buharî, Megâzî, 64/35; Müslim, Hacc, 15/180.

1046. İmâm-ı Mâlik'ten: Biz Medineliler arasında da düşman tarafından muhasara edilen kimsenin durumu, muhasaraya uğrayan peygamberimiz ve ashabının durumu gibidir. Ancak, düşman tarafından değil de başka bir mani dolayısıyla tavafını yapamazsa Beytullah'ı tavaf etmeden ihramdan çıkamaz. Şeybanî, 394

٣١ - باب مَا جَاءَ فِيمَنْ أُحْصِرَ بِعَدُوٍّ

١٠٤٣ - حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ قَالَ : مَنْ حُبِسَ بِعَدُوٍّ فَحَالَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْبَيْتِ، فَإِنَّهُ يَحِلُّ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ، وَيَنْحَرُ هَدْيَهُ، وَيَحْلِقُ رَأْسَهُ حَيْثُ حُبِسَ، وَلَيْسَ عَلَيْهِ قَضَاءٌ.

١٠٤٤ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ بَلَغَهُ : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم حَلَّ هُوَ وَأَصْحَابُهُ بِالْحُدَيْبِيَةِ، فَنَحَرُوا الْهَدْيَ، وَحَلَقُوا رُؤُوسَهُمْ، وَحَلُّوا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ قَبْلَ أَنْ يَطُوفُوا بِالْبَيْتِ، وَقَبْلَ أَنْ يَصِلَ إِلَيْهِ الْهَدْيُ، ثُمَّ لَمْ يُعْلَمْ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم أَمَرَ أَحَداً مِنْ أَصْحَابِهِ، وَلاَ مِمَّنْ كَانَ مَعَهُ أَنْ يَقْضُوا شَيْئاً وَلاَ يَعُودُوا لِشَيْءٍ(٦٣٦).

١٠٤٥ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ نَافِعٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ، أَنَّهُ قَالَ حِينَ خَرَجَ إِلَى مَكَّةَ مُعْتِمَراً فِي الْفِتْنَةِ : إِنْ صُدِدْتُ عَنِ الْبَيْتِ، صَنَعْنَا كَمَا صَنَعْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم، فَأَهَلَّ بِعُمْرَةٍ، مِنْ أَجْلِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم أَهَلَّ بِعُمْرَةٍ عَامَ الْحُدَيْبِيَةِ.

ثُمَّ إِنَّ عَبْدَ اللَّهِ نَظَرَ فِي أَمْرِهِ فَقَالَ:  مَا أَمْرُهُمَا إِلاَّ وَاحِدٌ، ثُمَّ الْتَفَتَ إِلَى أَصْحَابِهِ فَقَالَ : مَا أَمْرُهُمَا إِلاَّ وَاحِدٌ، أُشْهِدُكُمْ إنِّي قَدْ أَوْجَبْتُ الْحَجَّ مَعَ الْعُمْرَةِ، ثُمَّ نَفَذَ حَتَّى جَاءَ الْبَيْتَ، فَطَافَ طَوَافاً وَاحِداً، وَرَأَى ذَلِكَ مُجْزِياً عَنْهُ وَأَهْدَى(٦٣٧).

١٠٤٦ - قَالَ مَالِكٌ : فَهَذَا الأَمْرُ عِنْدَنَا فِيمَنْ أُحْصِرَ بِعَدُوٍّ، كَمَا أُحْصِرَ النَّبِيُّ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم وَأَصْحَابُهُ، فَأَمَّا مَنْ أُحْصِرَ بِغَيْرِ عَدُوٍّ، فَإِنَّهُ لاَ يَحِلُّ دُونَ الْبَيْتِ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 30. Başkasının Yerine Hacca Gidilmesi

1042. Abdullah b. Abbas'tan: Fadl b. Abbas, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) terkisinde idi. Bu sırada peygamberimize Has'am kabilesinden bir kadın gelerek birşey sormak istedi. Fadl'la kadın bakışmaya başladılar. Bunu gören peygamberimiz Fadl'ın başını öbür tarafa çevirdi. Kadın:

« Ya Resûlallah! Yaşlı babama hacca gitmek farz oldu, fakat o binek üzerinde duramaz. Yerine hacca ben gidebilir miyim?» diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

« Evet.» buyurdu.

Bu olay, veda haccı sırasında cereyan etmişti. , Hacc, 25/1; Müslim, Hacc, 1/407. Ayrıca bkz. Şeybanî, 481.

٣٠ - باب الْحَجِّ عَمَّنْ يُحَجُّ عَنْهُ

١٠٤٢ - حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ يَسَارٍ, عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ قَالَ : كَانَ الْفَضْلُ بْنُ عَبَّاسٍ رَدِيفَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم، فَجَاءَتْهُ امْرَأَةٌ مِنْ خَثْعَمَ تَسْتَفْتِيهِ، فَجَعَلَ الْفَضْلُ يَنْظُرُ إِلَيْهَا وَتَنْظُرُ إِلَيْهِ، فَجَعَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم يَصْرِفُ وَجْهَ الْفَضْلِ إِلَى الشِّقِّ الآخَرِ، فَقَالَتْ : يَا رَسُولَ اللَّهِ، إِنَّ فَرِيضَةَ اللَّهِ فِي الْحَجِّ أَدْرَكَتْ أبِي شَيْخاً كَبِيراً، لاَ يَسْتَطِيعُ أَنْ يَثْبُتَ عَلَى الرَّاحِلَةِ، أَفَأَحُجُّ عَنْهُ ؟ قَالَ : ( نَعَمْ ). وَذَلِكَ فِي حَجَّةِ الْوَدَاعِ(٦٣٥).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 29. İhramlının Yapabileceği İşler

1035. Rebia b. Ebî Abdullah b. Hüdeyr'den: Ömer b. Hattab'ı Sükya'da devesinin kenelerini toprakla temizlerken gördüm. O sırada ihramlı idi. Sükya: Mekke ile Medine arasında büyükçe bir köy.

İmâm-ı Mâlik: «Ben böyle bir şeyi uygun görmem.» Şeybanî, 433.

1036. Alkame b. Ebî Alkame annesinden naklediyor: Hazret-i Aişe'ye ihramlının vücudunu kaşıyıp kaşıyamayacağı konusunun sorulduğunu işittim. Hazret-i Aişe:

« Evet, kaşısın. Eğer ellerim bağlansa ayaklarımla kaşırdım» cevabını verdi. Şeybanî, 435.

1037. Eyyüb b. Musa'dan: Abdullah b. Ömer ihramlı iken gözündeki bir ağrıdan dolayı aynaya baktı.

1038. Nafi'den: Abdullah b. Ömer, ihramlı bir kimsenin devesinin kenelerini temizlemesini iyi görmezdi. Şeybanî, 432

1039. Ebû Meryem'in torunu Muhammed b. Abdullah'tan: Said b. Museyyeb'e:

«İhramda iken kırılan tırnağım hakkında» bir soru sordum. Saîd: «Kes onu» cevabını verdi.

1040. İmâm-ı Mâlik'e «Kulağındaki ağrıdan şikâyet eden bir kimsenin ihramlı iken kulağına kokusuz ban (sorgun ağacı damlası) damlatmasında bir mahzur var mıdır?» diye soruldu. O da:

« Bir mahzur görmem. Ancak bu bitkiyi ağızdan damlatmak daha doğrudur» cevabını verdi.

1041. İmâm-ı Mâlik'den: İhramlı birinin sivilcesini yarmasında, çıbanını patlatmasında, kökünü kesmesinde zaruret varsa bunları yapabilir.

٢٩ - باب مَا يَجُوزُ لِلْمُحْرِمِ أَنْ يَفْعَلَهُ

١٠٣٥ - حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ بْنِ الْحَارِثِ التَّيْمِيِّ، عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْهُدَيْرِ : أَنَّهُ رَأَى عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ يُقَرِّدُ بَعِيراً لَهُ، فِي طِينٍ بِالسُّقْيَا وَهُوَ مُحْرِمٌ(٦٣٠).

قَالَ مَالِكٌ : وَأَنَا أَكْرَهُهُ.

١٠٣٦ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَلْقَمَةَ بْنِ أبِي عَلْقَمَةَ، عَنْ أُمِّهِ أَنَّهَا قَالَتْ: سَمِعْتُ عَائِشَةَ زَوْجَ النَّبِيِّ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم تُسْأَلُ عَنِ الْمُحْرِمِ، أَيَحُكُّ جَسَدَهُ ؟ فَقَالَتْ : نَعَمْ فَلْيَحْكُكْهُ وَلْيَشْدُدْ، وَلَوْ رُبِطَتْ يَدَايَ وَلَمْ أَجِدْ إِلاَّ رِجْلَيَّ لَحَكَكْتُ.

١٠٣٧ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ أَيُّوبَ بْنِ مُوسَى، أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ نَظَرَ فِي الْمِرْآةِ لِشَكْوٍ كَانَ بِعَيْنَيْهِ، وَهُوَ مُحْرِمٌ(٦٣١).

١٠٣٨ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ نَافِعٍ، أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ كَانَ يَكْرَهُ أَنْ يَنْزِعَ الْمُحْرِمُ حَلَمَةً، أَوْ قُرَاداً عَنْ بَعِيرِهِ(٦٣٢).

قَالَ مَالِكٌ : وَذَلِكَ أَحَبُّ مَا سَمِعْتُ إِلَيَّ فِي ذَلِكَ.

١٠٣٩ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أبِي مَرْيَمَ : أَنَّهُ سَأَلَ سَعِيدَ بْنَ الْمُسَيَّبِ عَنْ ظُفْرٍ لَهُ انْكَسَرَ وَهُوَ مُحْرِمٌ، فَقَالَ : سَعِيدٌ اقْطَعْهُ.

١٠٤٠ - وَسُئِلَ مَالِكٌ عَنِ الرَّجُلِ يَشْتَكِي أُذُنَهُ أَيَقْطُرُ فِي أُذُنِهِ مِنَ الْبَانِ الَّذِي لَمْ يُطَيَّبْ وَهُوَ مُحْرِمٌ فَقَالَ : لاَ أَرَى بِذَلِكَ بَأْساً، وَلَوْ جَعَلَهُ فِي فِيهِ لَمْ أَرَ بِذَلِكَ بَأْساً(٦٣٣).

١٠٤١ - قَالَ مَالِكٌ : وَلاَ بَأْسَ أَنْ يَبُطَّ الْمُحْرِمُ خُرَاجَهُ، وَيَفْقَأَ دُمَّلَهُ، وَيَقْطَعَ عِرْقَهُ إِذَا احْتَاجَ إِلَى ذَلِكَ(٦٣٤).


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget