Hacda Kuş Ve Diğer Yaban Hayvanlarını Vuranların Verecekleri Fidye Miktarı
76. Hacda Kuş Ve Diğer Yaban Hayvanlarını Vuranların Verecekleri Fidye Miktarı
1241. Ebüz-Zübeyr'den: Ömer b. Hattab (Hacdayken) bir sırtlan öldürenin bir keçi, Ceylan öldürenin bir keçi, tavşan öldürenin oğlak ve bir tarla faresi öldürenin de dört aylık bir oğlak fidye vermesine karar verdi. Şeybanî, 502
1242. Muhammed b. Şirin anlatıyor: Bir adam Ömer b. Hattab'a gelerek:
« Arkadaşımla ben atlarımızı koşturduk. Dar bir yolun girişindeki gedikte bir ceylan vurduk. İkimiz de ihramlı idik. Bu durumda bizim ne yapmamızı emredersin?» dedi. Ömer (radıyallahü anh) yanındaki bir adama:
« Gel, beraber karar verelim!» dedi. Adamın fidye olarak bir keçi vermesini kararlaştırdılar. Adam dönüp giderken: «Bu da güya mü'minlerin emin! Daha bir ceylan hakkında bile hüküm veremiyor da başkasını çağırıyor!» diye söyleniyordu. Ömer (radıyallahü anh) sözlerini işitti, onu çağırıp:
« Maide sûresini okuyor musun?» diye sordu. Adam: « Hayır!» deyince: .
« Benimle beraber karar veren adamı tanıyor musun?» dedi. Adam yine:
« Hayır!» cevabını verdi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer:
« Eğer Maide sûresini okumuş olsaydın seni iyice döverdim» dedi, sonra da Allahü teâlâ kitabında: «Sizden iki âdil kimse Kabe'ye gidecek kurbanlık konusunda karar verir» Maide 5/95 buyuruyor. Bu da Abdurrahman b. Avf’tır, diyerek sözlerini tamamladı.
1243. Hişam'ın babası Urve'den: Yaban sığırı öldüren kimse bir ehil sığır, ceylan öldüren kimse de bir koyun fidye olarak verir.
1244. Saîd b. Müseyyeb'den: Bir Mekke güvercini öldürenin bir koyun fidye vermesi lâzımdır.
1245. İmâm-ı Mâlik'ten: Mekke'de hac veya umre için ihrama girmiş olan bir adamın evinin bir tarafında Mekke güvercininin civcivleri bulunsa, bunların kapısı kapanıp içeride ölseler, ev sahibinin ölen her civciv için bir koyun fidye vermesi gerekir.
1246. İmâm-ı Mâlik'ten: Öteden beri ihramlı birinin bir devekuşunu öldürmesi halinde fidye olarak bir dişi deve vermesi gerektiğini duyarım.
1247. İmâm-ı Mâlik'ten: Bana göre, hür bir cenini telef eden kimsenin anasının diyetinin onda bir değerinde yani elli dinarlık bir erkek köle veya cariye azat etmesi gerektiği gibi, devekuşu yumurtasını kıran kimsenin de bir dişi devenin değerinin onda birini fidye olarak vermesi gerekir.
1248. Karadaki bütün kuş türleri, kartal, doğan ve akbaba gibi hayvanlar av hayvanıdır. Diğer av hayvanları gibi ihramlıların bunları avlamaları ile de fidye vermeleri icabeder.
1249. Öldürülmesi halinde fidyesi verilecek olan her şeyin büyüğü ile küçüğünü öldürmek arasında hiç bir fark yoktur. Bu tıpkı hür küçük bir çocukla hür büyük bir kimsenin öldürülmeleri arasında fark olmayışı gibidir.
٧٦ - باب فِدْيَةِ مَا أُصِيبَ مِنَ الطَّيْرِ وَالْوَحْشِ
١٢٤١ - حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ أبِي الزُّبَيْرِ : أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ قَضَى فِي الضَّبُعِ بِكَبْشٍ، وَفِي الْغَزَالِ بِعَنْزٍ، وَفِي الأَرْنَبِ بِعَنَاقٍ، وَفِي الْيَرْبُوعِ بِجَفْرَةٍ(٧٣٥).
١٢٤٢ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ قُرَيْرٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ، أَنَّ رَجُلاً جَاءَ إِلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ فَقَالَ : إنِّي أَجْرَيْتُ أَنَا وَصَاحِبٌ لِي فَرَسَيْنِ، نَسْتَبِقُ إِلَى ثُغْرَةِ ثَنِيَّةٍ، فَأَصَبْنَا ظَبْياً وَنَحْنُ مُحْرِمَانِ، فَمَاذَا تَرَى ؟ فَقَالَ عُمَرُ لِرَجُلٍ إِلَى جَنْبِهِ : تَعَالَ حَتَّى أَحْكُمَ أَنَا وَأَنْتَ، قَالَ : فَحَكَمَا عَلَيْهِ بِعَنْزٍ، فَوَلَّى الرَّجُلُ وَهُوَ يَقُولُ : هَذَا أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ لاَ يَسْتَطِيعُ أَنْ يَحْكُمَ فِي ظَبْىٍ، حَتَّى دَعَا رَجُلاً يَحْكُمُ مَعَهُ. فَسَمِعَ عُمَرُ قَوْلَ الرَّجُلِ، فَدَعَاهُ فَسَأَلَهُ : هَلْ تَقْرَأُ سُورَةَ الْمَائِدَةِ ؟ قَالَ : لاَ. قَالَ فَهَلْ تَعْرِفُ هَذَا الرَّجُلَ الَّذِي حَكَمَ مَعِي ؟ فَقَالَ : لاَ. فَقَالَ لَوْ أَخْبَرْتَنِي أَنَّكَ تَقْرَأُ سُورَةَ الْمَائِدَةِ لأَوْجَعْتُكَ ضَرْباً، ثُمَّ قَالَ : إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ فِي كِتَابِهِ : ( يَحْكُمُ بِهِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ هَدْياً بَالِغَ الْكَعْبَةِ ) (المائدة : ٩٥) وَهَذَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ(٧٣٦).
١٢٤٣ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ : أَنَّ أَبَاهُ كَانَ يَقُولُ : فِي الْبَقَرَةِ مِنَ الْوَحْشِ بَقَرَةٌ، وَفِي الشَّاةِ مِنَ الظِّبَاءِ شَاةٌ.
١٢٤٤ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ، أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ : فِي حَمَامِ مَكَّةَ إِذَا قُتِلَ شَاةٌ.
١٢٤٥ - وَقَالَ مَالِكٌ فِي الرَّجُلِ مِنْ أَهْلِ مَكَّةَ يُحْرِمُ بِالْحَجِّ أَوِ الْعُمْرَةِ، وَفِي بَيْتِهِ فِرَاخٌ مِنْ حَمَامِ مَكَّةَ، فَيُغْلَقُ عَلَيْهَا فَتَمُوتُ. فَقَالَ : أَرَى بِأَنْ يَفْدِيَ ذَلِكَ عَنْ كُلِّ فَرْخٍ بِشَاةٍ.
١٢٤٦ - قَالَ مَالِكٌ : لَمْ أَزَلْ أَسْمَعُ أَنَّ فِي النَّعَامَةِ إِذَا قَتَلَهَا الْمُحْرِمُ بَدَنَةً.
١٢٤٧ - قَالَ مَالِكٌ : أَرَى أَنَّ فِي بَيْضَةِ النَّعَامَةِ عُشْرَ ثَمَنِ الْبَدَنَةِ، كَمَا يَكُونُ فِي جَنِينِ الْحُرَّةِ غُرَّةٌ عَبْدٌ أَوْ وَلِيدَةٌ، وَقِيمَةُ الْغُرَّةِ خَمْسُونَ دِينَاراً، وَذَلِكَ عُشْرُ دِيَةِ أُمِّهِ.
١٢٤٨ - قَالَ مَالِكٌ : وَكُلُّ شَىْءٍ مِنَ النُّسُورِ، أَوِ الْعِقْبَانِ، أَوِ الْبُزَاةِ، أَوِ الرَّخَمِ، فَإِنَّهُ صَيْدٌ يُودَى، كَمَا يُودَى الصَّيْدُ إِذَا قَتَلَهُ الْمُحْرِمُ.
١٢٤٩ - قَالَ مَالِكٌ : وَكُلُّ شَيْءٍ فُدِيَ، فَفِي صِغَارِهِ مِثْلُ مَا يَكُونُ فِي كِبَارِهِ, وَإِنَّمَا مَثَلُ ذَلِكَ مَثَلُ دِيَةِ الْحُرِّ الصَّغِيرِ وَالْكَبِيرِ، فَهُمَا بِمَنْزِلَةٍ وَاحِدَةٍ سَوَاءٌ(٧٣٧).