Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 5. Yahudilerin Medine'den Çıkarılıp Sürülmesi

2628. Ebû Hakim oğlu İsmail'den: Ömer b. Abdulaziz'in şöyle dediğini işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in (vefatından önceki) son sözü şu oldu: «Allah yahudileri ve hıristiyanlan kahretsin. Onlar Peygamberlerinin mezarlarını mescidler edindiler. Arap diyarında iki din bir arada kalmayacaktır» Mürseldir. Sahihayn'da Hazret-i Aişe'den mevsuldür: Buhârî, Cenaiz, 23/62; Müslim, Mesacid, 5/3, no:19.

2629. İbn Şihab'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Arab yarımadasında iki din bir arada bulunmayacak» buyurdu.

İbn Şihab der ki: Ömer b. Hattâb (radıyallahü anh) bu hadisi araştırdı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «Arab yarımadasında iki din bir arada bulunmayacak» buyruğunu kesin olarak anlayınca, Hayber'den yahudileri çıkarıp sürdü. Mürseldir. Sahihayn'da İbn Abbas'tan mevsuldür: Buhârî, cizye, 58/6; Müslim,

2630. İmâm-ı Mâlik der ki: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh), Necran ve Fedek'den yahudileri çıkardı. Hayber yahudilerine gelince, bunlar hurma ve arazilerini bırakarak Hayber'i terketmişlerdir. Fedek yahudilerinin hurma ve arazilerinin yarısı kendilerine aitti. Çünkü Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem), onlarla arazi ve hurmalarının yarısı kendilerine kalmak üzere anlaşma yapmıştı. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), onların arazi ve bahçelerinin bedelini altın, gümüş, deve, urgan ve semer olarak verip onları Fedekten sürdü. Hayber, Medine'nin kuzey doğusunda hurmalıklarıyle, bahçeleriyle ve kaleleriyle meşhur güzel bir yerdir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde Hayber, Yahudilerin merkezi, fitne ve fesat yuvası olmuştu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bunlarla anlaşmak istiyordu. Halbuki bunlar müşriklerle işbirliği yaparak müslümanların aleyhine çalışıyorlardı. Bu sebeple Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hicretin 7 inci yılı Muharrem ayında Hayberi muhasara etti. Çetin muharebeden sonra Hayber kalesi zabtedildi. Yahudiler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a müracaat ederek arazilerinde yancı olarak çalışmak istediklerini belirttiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kabul buyurdu. Bu cihetle Resulü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem), her sene mahsûl mevsimi Abdullah b. Revaha'yı Hayber'e gönderir, o da mahsulü ikiye böler, yarısını Yahudilere bırakır, yarısını Medine'ye gönderirdi.

Fedek, Medine'ye iki günlük mesafede, akar suları ve güzel hurmalıkları bulunan bir Yahudi kasabası idi. Hayber muhasarası esnasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bunlara da davetçi gönderip kendilerini İslama davet etmişti. Fakat bunlar reislerini göndererek arazilerini Resûlüllah'a teslim edip yarıcı olarak çalışmak istediklerini bildirdiler. Bunların istedikleri kabul edildi.

Necran ise, Yemen cihetinde bir yerdir. Burada Hıristiyan ve Yahudiler yaşıyordu. Buradan gelen 60 kişilik bir heyetle Resûl-i Ekrem arasında geçen tartışma Ali îmran sûresinin ilk âyetlerinde yer alır. Yahudiler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu fani alemden göçüşünden sonra rahat durmadılar. İlk halife Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh), irtidad (dinden dönme) ve isyan olaylarını bastırıp devletin birliğini sağlamlaştırmakla meşgul olduğu için, diğer ikinci derecedeki işlere el atmadı. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in son günlerindeki, Arap yarımadasında İslam dininin dışında diğer dinlerin barınmayacağı vasiyetini nazarı dikkate alarak, oralardan Yahudi ve Hıristiyanlan arazi ve meyveliklerinin değerini verip Arap yarımadası dışına sürmüştür.

(Geniş bilgi için Bk. Sahih-i Buhari, Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi c. 10, s. 282, 383 ve c. 7, s. 166-167).

٥ - باب مَا جَاءَ فِي إِجْلاَءِ الْيَهُودِ مِنَ الْمَدِينَةِ

٢٦٢٨ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ أبِي حَكِيمٍ، أَنَّهُ سَمِعَ عُمَرَ بْنَ عَبْدِ الْعَزِيزِ يَقُولُ : كَانَ مِنْ آخِرِ مَا تَكَلَّمَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم أَنْ قَالَ : ( قَاتَلَ اللَّهُ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى، اتَّخَذُوا قُبُورَ أَنْبِيَائِهِمْ مَسَاجِدَ، لاَ يَبْقَيَنَّ دِينَانِ بِأَرْضِ الْعَرَبِ )(٤٣٧).

٢٦٢٩ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( لاَ يَجْتَمِعُ دِينَانِ فِي جَزِيرَةِ الْعَرَبِ ).

قَالَ مَالِكٌ : قَالَ ابْنُ شِهَابٍ : فَفَحَصَ عَنْ ذَلِكَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ، حَتَّى أَتَاهُ الثَّلْجُ وَالْيَقِينُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( لاَ يَجْتَمِعُ دِينَانِ فِي جَزِيرَةِ الْعَرَبِ ) فَأَجْلَى يَهُودَ خَيْبَرَ(٤٣٨).

٢٦٣٠ - قَالَ مَالِكٌ : وَقَدْ أَجْلَى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ يَهُودَ نَجْرَانَ وَفَدَكَ، فَأَمَّا يَهُودُ خَيْبَرَ فَخَرَجُوا مِنْهَا لَيْسَ لَهُمْ مِنَ الثَّمَرِ وَلاَ مِنَ الأَرْضِ شَيْءٌ، وَأَمَّا يَهُودُ فَدَكَ فَكَانَ لَهُمْ نِصْفُ الثَّمَرِ وَنِصْفُ الأَرْضِ، لأَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم كَانَ صَالَحَهُمْ عَلَى نِصْفِ الثَّمَرِ وَنِصْفِ الأَرْضِ، فَأَقَامَ لَهُمْ عُمَرُ نِصْفَ الثَّمَرِ وَنِصْفَ الأَرْضِ قِيمَةً مِنْ ذَهَبٍ وَوَرِقٍ وَإِبِلٍ وَحِبَالٍ وَأَقْتَابٍ، ثُمَّ أَعْطَاهُمُ الْقِيمَةَ وَأَجْلاَهُمْ مِنْهَا(٤٣٩).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 4. Medine'de Veba Hastalığıyla İlgili Hadisler

2625. Müminlerin annesi Hazret-i Aişe (radıyallahü anh) şunları anlattı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine'ye gelince Ebu Bekir ve Bilal (radıyallahü anh) sıtma hastalığına yakalandılar. Ben kendilerini ziyaret edip,

« Babacığım! Kendini nasıl hissediyorsun? Ey Bilal, kendini nasıl buluyorsun?» dedim. Ebû Bekir (radıyallahü anh)'ı sıtma humması tutunca (şu beyti) söylerdi:

«Herkes evinde mutludur.

Ölüm ona takunya kayışından daha yakındır.»

Bilal-i Habeşi (radıyallahü anh) de sıtma nöbeti geçirince yüksek sesle şöyle derdi:

«Bir bilebilseydim: Mekki vadisinde güzel kokulu yumuşak otların arasında geceleyebilecek miyim?

Bir gün Mecenne sularına varabilecek miyim?

Mekke'nin Şame ve Tafîl dağlarını görebilecek miyim?»

Hazret-i Aişe (radıyallahü anh) derki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelip bunu haber verdiğimde şöyle niyaz etti: «Ya Rab! Bize Medine'yi Mekke'den daha çok sevdir. Onu vebadan kurtar. Ölçeklerini (Ölçekle satılan şeylerini) bize bereketlendir. Medine'nin sıtma hastalığını da Cuhfe'ye götür.» Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr, 63/46; Müslim, Hac, 15/86, no:480. Cuhfe, Mekke'ye 82 mil mesafede bir köydür.

2626. Hazret-i Aişe (radıyallahü anh) der ki Amir b. Füheyre şöyle diyordu: «Ölümü tatmadan şiddetini hissettim. Korkak kimsenin ölümü tepesinden iner (beklemediği yönden gelir).» Hadiste inkıta vardır. Çünkü Yahya, Hazret-i Aişe'yi görmemiştir.

2627. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Medine kapılarında melekler vardır. Oraya veba salgını ve Deccal giremez.» Buhârî, Fedâilu'l-medîne, 29/9; Müslim, Hac, 15/87, no:485.

Bu hadis-i şerife biraz açıklık getiren Buhari'deki şu iki hadis-i şerifi faydalı olur kanaatiyle kaydetmek istiyoruz:

a) «Enes b. Malik (radıyallahü anh)'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Mekke ve Medine dışında Deccal (orduların)ın çiğnemediği hiç bir belde kalmaz. Medine'nin bütün giriş yerlerini saf saf melekler muhafaza ederler. Sonra Medine, halkıyle beraber üç defa sarsılır. Allahu Teâlâ, Medine'de bulunan kâfir ve münafıkların, oradan çıkarır, onlar da Deccal'in ordusuna karışırlar.» (Buhari, Kitabü fedaili’l-Medine, b. La Yehulüd-Deccâlü el-Medinete)

b) «Ebû Said el-Hudri (radıyallahü anh) den, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize Deccal'dan uzun uzadıya bahsettiği hadiste şöyle buyurdu:

«Deccal (Medine'ye) gelecektir. Fakat ona Medine'ye girmek nasib olmayacak. Ancak Medine çevresindeki bazı çorak araziye inecektir. O gün, iyi insanlardan biri Deccal'a karşı çıkar ve: Şehadet ederim ki sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bize hadisi ile haber verdiği Deccal'sın, der. Bunun üzerine Deccal (etrafında bulunan avanesine): «Şimdi ben bu adamı öldürür, sonra diriltirsem hakkımda şüphe eder misiniz?» der. Onlar da: «Hayır» deyince Deccal bu adamı öldürüp sonra diriltir. Bunun üzerine ölüp dirilen kimse: «Vallahi senin Deccal'lığın Hakkındaki inancım şimdi öncekinden daha da kuvvetlendi» deyince, Deccal: «Artık bunu öldürün» dedi. Fakat ona bir şey yapamaz, öldüremez» (Buhari, belirtilen yer.)

٤ - باب مَا جَاءَ فِي وَبَاءِ الْمَدِينَةِ

٢٦٢٥ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَائِشَةَ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ، أَنَّهَا قَالَتْ : لَمَّا قَدِمَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم الْمَدِينَةَ وُعِكَ أَبُو بَكْرٍ وَبِلاَلٌ، قَالَتْ:  فَدَخَلْتُ عَلَيْهِمَا فَقُلْتُ : يَا أَبَتِ كَيْفَ تَجِدُكَ ؟ وَيَا بِلاَلُ كَيْفَ تَجِدُكَ ؟ قَالَتْ : فَكَانَ أَبُو بَكْرٍ إِذَا أَخَذَتْهُ الْحُمَّى يَقُولُ :

كُلُّ امْرِئٍ مُصَبَّحٌ فِي أَهْلِهِ      وَالْمَوْتُ أَدْنَى مِنْ شِرَاكِ نَعْلِهِ

وَكَانَ بِلاَلٌ إِذَا أُقْلِعَ عَنْهُ يَرْفَعُ عَقِيرَتَهُ فَيَقُولُ :

أَلاَ لَيْتَ شِعْرِى هَلْ أَبِيتَنَّ لَيْلَةً      بِوَادٍ وَحَـوْلِي إِذْخِرٌ وَجَلِيلُ

وَهَلْ أَرِدَنْ  يَوْمـاً مِيَاهَ مَجِنَّةٍ      وَهَلْ يَبْدُوَنْ لِي شَامَةٌ وَطَفِيلُ

قَالَتْ عَائِشَةُ : فَجِئْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَأَخْبَرْتُهُ، فَقَالَ : ( اللَّهُمَّ حَبِّبْ إِلَيْنَا الْمَدِينَةَ كَحُبِّنَا مَكَّةَ أَوْ أَشَدَّ، وَصَحِّحْهَا وَبَارِكْ لَنَا فِي صَاعِهَا وَمُدِّهَا، وَانْقُلْ حُمَّاهَا فَاجْعَلْهَا بِالْجُحْفَةِ )(٤٣٤).

٢٦٢٦ - قَالَ مَالِكٌ : وَحَدَّثَنِي يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، أَنَّ عَائِشَةَ قَالَتْ : وَكَانَ عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ يَقُولُ :

قَدْ رَأَيْتُ الْمَوْتَ قَبْلَ ذَوْقِهِ      إِنَّ الْجَبَانَ حَتْفُهُ مِنْ فَوْقِهِ(٤٣٥).

٢٦٢٧ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ نُعَيْمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الْمُجْمِرِ، عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ أَنَّهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( عَلَى أَنْقَابِ الْمَدِينَةِ مَلاَئِكَةٌ، لاَ يَدْخُلُهَا الطَّاعُونُ وَلاَ الدَّجَّالُ )(٤٣٦).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 3. Medine'nin Harem (Kutsal) Kılınması

2621. Enes b. Malik'ten: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Uhud dağı görününce şöyle dedi: «Bu öyle bir dağdır ki biz onu severiz, o da bizi sever. Allahım! İbrahim, Mekke'yi harem (kutsal) kıldığı gibi, ben de iki kara taşlığın arasındaki Medine'yi harem kılıyorum.»

2622. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) şöyle derdi: «Ben Medine'de ceylanları otlar halde görsem onları ürkütmem. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «İki kara taşlığın arasındaki Medine haremdir (kutsaldır. Hiç bir şeye ve hiç kimseye tecavüz edilemez)» buyurdu. Buhârî, Fedailul-Medine, 29/

Harem: Taaarruzdan korunmuş, menedilmiş bu bölgede, diğer normal yerlerde yapılan bir takım işleri yapmak yasak kılınmıştır. Oradaki ağaçlan kesmek, otlan koparmak, hayvanları avlamak gibi. Bu bölge Medine civarındaki Ayir dağı ile Uhud dağı arasındaki bölgedir. Üç mezhebe göre hüküm böyie olmakla beraber, Hanefılere göre Medine'de, Mekke'de olduğu gibi harem bölge yoktur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'nin güzelliğini ve kutsiyetini korumak için «Medine, Haremdir» buyurmuştur. Medeni şehircilik ve çevre açısından ot, ağaç ve etrafındaki hayvanların şehrin güzelliği için ne kadar önemli olduğunu izahata lüzum yok sanırız.

2623. Ebû Eyyüb el-Ensârî (radıyallahü anh)'den: «Bir grup çocuğun bir tilkiyi avlamak için Medine'nin bir köşesine sıkıştırdıklarını görünce onları kovdum tilkiyi kurtardım» dedi. İmâm-ı Mâlik der ki: Ebû Eyyüb el-Ensârî, çocuklara:

« Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hareminde bu yapılır mı?» demiştir.

2624. İmâm-ı Mâlik'e Rivâyet edildiğine göre bir adam: «Ben Medine'nin Esvaf mevkiinde bir kuş avladığım sırada Zeyd b. Sabit yanıma gelerek kuşu elimden alıp serbest bıraktı» dedi.

٣ - باب مَا جَاءَ فِي تَحْرِيمِ الْمَدِينَةِ

٢٦٢١ - حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَمْرٍو مَوْلَى الْمُطَّلِبِ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم طَلَعَ لَهُ أُحُدٌ فَقَالَ : ( هَذَا جَبَلٌ يُحِبُّنَا وَنُحِبُّهُ، اللَّهُمَّ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ حَرَّمَ مَكَّةَ، وَأَنَا أُحَرِّمُ مَا بَيْنَ لاَبَتَيْهَا )(٤٣٠).

٢٦٢٢ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ، عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ : لَوْ رَأَيْتُ الظِّبَاءَ بِالْمَدِينَةِ تَرْتَعُ مَا ذَعَرْتُهَا,  قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( مَا بَيْنَ لاَبَتَيْهَا حَرَامٌ )(٤٣١).

٢٦٢٣ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ يُونُسَ بْنِ يُوسُفَ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ أبِي أَيُّوبَ الأَنْصَاري : أَنَّهُ وَجَدَ غِلْمَاناً قَدْ أَلْجَؤُوا ثَعْلَباً إِلَى زَاوِيَةٍ، فَطَرَدَهُمْ عَنْهُ.

قَالَ مَالِكٌ : لاَ أَعْلَمُ إِلاَّ أَنَّهُ قَالَ : أَفِي حَرَمِ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يُصْنَعُ هَذَا(٤٣٢).

٢٦٢٤ - وَحَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ رَجُلٍ قَالَ : دَخَلَ عَلَيَّ زَيْدُ بْنُ ثَابِتٍ وَأَنَا بِالأَسْوَافِ قَدِ اصْطَدْتُ نُهَساً، فَأَخَذَهُ مِنْ يَدِى فَأَرْسَلَهُ(٤٣٣).


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget