Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 7. Veba Hastalığıyla İlgili Hadisler

2633. Abdullah b. Abbas (radıyallahü anh)'dan: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) Şam'a gitti. Serg'e Serg, Tebuk vadisinde bir kasabadır. Medine'ye 13 konak uzaklıktadır varınca kendisini ordu komutanları Ebu Ubeyde b. el-Cerrah ve arkadaşları karşıladılar ve Şam diyarında veba salgınının baş gösterdiğini haber verdiler. Bunun üzerine Hazret-i Ömer (radıyallahü anh):

«-— Bana ilk muhacirleri çağır» dedi. Ben de çağırdım. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) onlara veba hastalığının meydana geldiğini haber vererek, istişarede bulundu. Aralarında ihtilâf çıktı. Bunlardan bir kısmı:

« Sen bir görev için çıktın. Bundan geri dönmeni uygun görmüyoruz» dediler. Bir kısmı da:

« İnsanların geri kalanı ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabı seninle beraberdirler, onları vebaya atmanı doğru görmüyoruz» deyince, Hazret-i Ömer (radıyallahü anh):

« Yanımdan uzaklasın,» deyip, sonra «bana Ensarı çağırın» buyurdu. Ben de onları çağırdım. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) onlarla da istişarede bulundu. Onlar da muhacirlerin dediklerini söyleyip ihtilâf ettiler. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) onlara da:

« Benden uzaklasın» dedi, sonra:

« Bana burada bulunan Mekke fethi muhacirlerini, Kureyş büyüklerini çağır» dedi. Ben de onları çağırdım. Onlardan hiç biri ihtilâf etmedi ve:

« Adamlarla beraber geri dönmen ve onları veba tehlikesine atmaman kanaatindeyiz» dediler. Bunun üzerine Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), insanlara şöyle seslendi: «Ben sabahleyin hayvanıma binerek Medine'ye geri döneceğim. Siz de buna göre hazırlanın», deyince, Ebû Ubeyde (radıyallahü anh):

« Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?» dedi. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) şöyle cevap verdi:

« Ey Ebû Ubeyde, keşke bunu senden başkası söyleseydi! Evet Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) bir defa yıkılmaya yüz tutmuş bir duvarın yanından giderken oradan süratle geçtiğinde, kendisine

« Ya Resûlallah (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah'ın kazasından mı kaçıyorsunuz?» denince: « Allah'ın kazasından Allah'ın kaderine sığınıyorum» buyurmuştur. İşte Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'ın yukarıdaki cevabı, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu buyruğundan alınmıştır. Bana söyle bakalım: Senin develerin olsa, iki yamaçlı bir vadiye inseler. Bu yamaçlardan biri otlu diğeri çorak, otsuz olsa, sen develeri bol otlu yerde otlatsan, Allah'ın kaderiyle otlatmış olmaz mısın? Çorak yerde de otlatsan yine Allah'ın kaderiyle otlatmış olmaz mısın?» Bu sırada, daha önce bir işi için aralarından ayrılmış olan Abdurrahman b. Avf (radıyallahü anh) gelip:

« Bu hususta benim bilgim var. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu işittim: «Bir yerde veba hastalığını işitirseniz oraya gitmeyiniz. Bir yerde de veba hastalığı çıkar da siz orada bulunursanız vebadan kaçarak oradan çıkmayınız»

Bunun üzerine Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), Allah'a hamdedip Medine'ye döndü. Buhârî, Tıb, 76/30; Müslim, Selam, 39/32, no:98.

2634. Amirin babası Sa'd b. Ebî Vakkas (radıyallahü anh) anlattı: Üsame b. Zeyd (radıyallahü anh)'a:

«Vaba hastalığı hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den ne işittin?» diye sorduğumda:

« Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)«Veba, yahudilerden bir gruba veya sizden önce yaşayan bir ümmete gönderilmiş bir azabdır. Siz bir yerde bu hastalığın çıktığını duyarsanız oraya girmeyiniz. Sizin bulunduğunuz bir yerde de bu hastalık çıkarsa hastalıktan kaçarak oradan çıkmayınız» buyurdu» Buharî, Enbiya, 60/34; Müslim, Selâm, 39/32, no:92. dedi.

Malik der ki: Ebu'n-Nadr «Sizi oradan sadece kaçış çıkarır» demiştir.

2635. Rabia oğlu Amir oğlu Abdullah'dan: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) Şam'a gitti. Serg'e varınca Şam'da veba salgını çıktığı kendisine haber verildi. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf (radıyallahü anh), Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'a Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu haber verdi;

« Bir yerde veba salgını çıktığını duyarsanız oraya gitmeyiniz. Bulunduğunuz bir yerde de veba çıkarsa bundan kaçarak oradan çıkmayımz.» Bunun üzerine Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), Serg'den geri döndü. Buhârî, Tıb, 76/30; Müslim, Selâm, 39/32, no.100.

Suriye, Mısır ve Irak'ı istila eden bu korkunç veba salgını hicri 17. yılda baş göstermiş ve aylarca devam etmişti. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), bu salgın haberi gelince olayı yerinde tetkik etmek üzere Medine'den hareket etmiş, Serge gelince, yukarıda kaydedilen sebeplerle Medine'ye geri dönmüştü. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) bir müddet sonra Suriye Emiri Ebû

Ubeydeyi bir iş İçin yanına çağırmış, fakat Ebû Ubeyde şu cevabı vermişti: «Allah'ın kaderi değişmez. Ölümüm mukadder ise nerede olsam ölürüm. İslâm ordusunu terkederek yalnız başıma emin bir yere hareket etmiyeceğim. Malumunuz olsun.» Hazret-i Ömer bu mektubu okuyunca gözleri yaşarmıştı. Bu salgında Ebû Ubeyde ve ashabın bir kısım büyükleri de dahil olmak üzere tam 25 bin kişi ölmüştü. (Daha geniş bilgi için Bk. Şibli, Asr-ı saadet, c.4, s. 291 vd.) Hadis-i şerifden bir yerde veba, kolera gibi salgın hastalık belirirse oraya girmememiz emrediliyor. Böyle bir yere girmek, kendimizi bilerek tehlikeye atmak demektir. Yüce Rabbimiz, el-Bakara sûresinin 195. âyet-i kerimesinde «Canlarınızı kendi ellerinizle tehlikeye atmayın» buyurur. Yine Hadis-i şerifin veba çıkan yerde bulunuyorsak başka yere gitmemiz hakkındaki bölümüne alimler değişik açıklamalarda bulunmuşlardır. Her halde bunun sebebi de hastalığı diğer yerlerdeki insanlara bulaştırmak ihtimali olsa gerektir. Bugün modern tıbbın tatbik ettiği karantina usûlü de budur.

2636. Salim b. Abdillah der ki: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) ordusuyla Serg'den Abdurrahman b. Avf (radıyallahü anh)’ın Rivâyet ettiği hadisden dolayı geri döndü.

2637. İmâm-ı Mâlik'e Ömer b. Hattab (radıyallahü anh)’ın şöyle dediği Rivâyet edildi:

« Şüphesiz ki Rukbe'deki el-Bâcî der ki: Rukbe, Mekke ile Irak arasında olup Amir oğullarının yeridir. İbn Abdülber ise Taif de bir vadidir, demiştir. bir ev bana göre Şam'daki on evden daha hayırlıdır.»

İmâm-ı Mâlik der ki: Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) bu sözüyle Şam'da şiddetli vebaya yakalanmaktansa vadide sağlıklı yaşamak daha hayırlıdır demek istiyor.

٧ - باب مَا جَاءَ فِي الطَّاعُونِ

٢٦٣٣ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ عَبْدِ الْحَمِيدِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ زَيْدِ بْنِ الْخَطَّابِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ نَوْفَلٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ، أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ خَرَجَ إِلَى الشَّامِ، حَتَّى إِذَا كَانَ بِسَرْغَ لَقِيَهُ أُمَرَاءُ الأَجْنَادِ، أَبُو عُبَيْدَةَ بْنُ الْجَرَّاحِ وَأَصْحَابُهُ، فَأَخْبَرُوهُ أَنَّ الْوَبَأَ قَدْ وَقَعَ بِأَرْضِ الشَّامِ، قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ : فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ ادْعُ لِي الْمُهَاجِرِينَ الأَوَّلِينَ. فَدَعَاهُمْ فَاسْتَشَارَهُمْ، وَأَخْبَرَهُمْ أَنَّ الْوَبَأَ قَدْ وَقَعَ بِالشَّامِ، فَاخْتَلَفُوا فَقَالَ بَعْضُهُمْ : قَدْ خَرَجْتَ لأَمْرٍ، وَلاَ نَرَى أَنْ تَرْجِعَ عَنْهُ. وَقَالَ بَعْضُهُمْ : مَعَكَ بَقِيَّةُ النَّاسِ وَأَصْحَابُ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم، وَلاَ نَرَى أَنْ تُقْدِمَهُمْ عَلَى هَذَا الْوَبَإِ. فَقَالَ عُمَرُ : ارْتَفِعُوا عَنِّي. ثُمَّ قَالَ : ادْعُ لِي الأَنْصَارَ. فَدَعَوْتُهُمْ فَاسْتَشَارَهُمْ، فَسَلَكُوا سَبِيلَ الْمُهَاجِرِينَ وَاخْتَلَفُوا كَاخْتِلاَفِهِمْ، فَقَالَ : ارْتَفِعُوا عَنِّي. ثُمَّ قَالَ : ادْعُ لِي مَنْ كَانَ هَا هُنَا مِنْ مَشْيَخَةِ قُرَيْشٍ مِنْ مُهَاجِرَةِ الْفَتْحِ. فَدَعَوْتُهُمْ، فَلَمْ يَخْتَلِفْ عَلَيْهِ مِنْهُمُ اثْنَانِ فَقَالُوا : نَرَى أَنْ تَرْجِعَ بِالنَّاسِ وَلاَ تُقْدِمَهُمْ عَلَى هَذَا الْوَبَإِ، فَنَادَى عُمَرُ فِي النَّاسِ : إنِّي مُصْبِحٌ عَلَى ظَهْرٍ فَأَصْبِحُوا عَلَيْهِ. فَقَالَ أَبُو عُبَيْدَةَ : أَفِرَاراً مِنْ قَدَرِ اللَّهِ ؟ فَقَالَ عُمَرُ : لَوْ غَيْرُكَ قَالَهَا يَا أَبَا عُبَيْدَةَ، نَعَمْ نَفِرُّ مِنْ قَدَرِ اللَّهِ إِلَى قَدَرِ اللَّهِ، أَرَأَيْتَ لَوْ كَانَ لَكَ إِبِلٌ، فَهَبَطَتْ وَادِياً لَهُ عُدْوَتَانِ، إِحْدَاهُمَا مُخْصِبَةٌ وَالأُخْرَى جَدْبَةٌ، أَلَيْسَ إِنْ رَعَيْتَ الْخَصِبَةَ رَعَيْتَهَا بِقَدَرِ اللَّهِ، وَإِنْ رَعَيْتَ الْجَدْبَةَ رَعَيْتَهَا بِقَدَرِ اللَّهِ، فَجَاءَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ - وَكَانَ غَائِباً فِي بَعْضِ حَاجَتِهِ – فَقَالَ : إِنَّ عِنْدِي مِنْ هَذَا عِلْماً, سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَقُولُ : ( إِذَا سَمِعْتُمْ بِهِ بِأَرْضٍ فَلاَ تَقْدَمُوا عَلَيْهِ، وَإِذَا وَقَعَ بِأَرْضٍ وَأَنْتُمْ بِهَا، فَلاَ تَخْرُجُوا فِرَاراً مِنْهُ ). قَالَ : فَحَمِدَ اللَّهَ عُمَرُ، ثُمَّ انْصَرَفَ(٤٤٢).

٢٦٣٤ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ، وَعَنْ سَالِمٍ أبِي النَّضْرِ(٤٤٢/١) مَوْلَى عُمَرَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ، عَنْ عَامِرِ بْنِ سَعْدِ بْنِ أبِي وَقَّاصٍ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّهُ سَمِعَهُ يَسْأَلُ أُسَامَةَ بْنَ زَيْدٍ : مَا سَمِعْتَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فِي الطَّاعُونِ ؟ فَقَالَ أُسَامَةُ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( الطَّاعُونُ رِجْزٌ، أُرْسِلَ عَلَى طَائِفَةٍ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ، أَوْ عَلَى مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ، فَإِذَا سَمِعْتُمْ بِهِ بِأَرْضٍ فَلاَ تَدْخُلُوا عَلَيْهِ، وَإِذَا وَقَعَ بِأَرْضٍ وَأَنْتُمْ بِهَا، فَلاَ تَخْرُجُوا فِرَاراً مِنْهُ )(٤٤٣).

قَالَ مَالِكٌ : قَالَ أَبُو النَّضْرِ : لاَ يُخْرِجُكُمْ إِلاَّ فِرَارٌ مِنْهُ.

٢٦٣٥ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَامِرِ بْنِ رَبِيعَةَ : أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ خَرَجَ إِلَى الشَّامِ، فَلَمَّا جَاءَ سَرْغَ، بَلَغَهُ أَنَّ الْوَبَأَ قَدْ وَقَعَ بِالشَّامِ، فَأَخْبَرَهُ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( إِذَا سَمِعْتُمْ بِهِ بِأَرْضٍ فَلاَ تَقْدَمُوا عَلَيْهِ، وَإِذَا وَقَعَ بِأَرْضٍ وَأَنْتُمْ بِهَا، فَلاَ تَخْرُجُوا فِرَاراً مِنْهُ ). فَرَجَعَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ مِنْ سَرْغَ(٤٤٤).

٢٦٣٦ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ : أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ إِنَّمَا رَجَعَ بِالنَّاسِ عَنْ حَدِيثِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ.

٢٦٣٧ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ قَالَ : بَلَغَنِي أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ قَالَ : لَبَيْتٌ بِرُكْبَةَ، أَحَبُّ إِلَىَّ مِنْ عَشَرَةِ أَبْيَاتٍ بِالشَّامِ(٤٤٥).

قَالَ مَالِكٌ : يُرِيدُ لِطُولِ الأَعْمَارِ وَالْبَقَاءِ، وَلِشِدَّةِ الْوَبَإِ بِالشَّامِ


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 6. Medine İle İlgili Diğer Hadisler

2631. Hişam babası Urve (radıyallahü anh)'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Uhud dağı görününce şöyle buyurdu: «Bu, bizi seven, bizim de sevdiğimiz bir dağdır.» Malik'in bütün ravilerine göre mürseldir.

2632. Kasım oğlu Abdurrahman'dan: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh)’ın azadlı kölesi Eşlem bana şunları anlattı: Mekke yolunda Mahzum kabilesinden Abdullah b. Ayyaş'ı ziyaret ettiğimde, yanında nebız (hurma ve üzüm şerbeti) görünce:

«Bu şerbeti Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) çok seviyor» dedim. Bunun üzerine Abdullah b. Ayyaş, büyük bir kadeh nebiz alarak getirilip Ömer b. Hattab’ın önüne koydu. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) kadehi ağzına yaklaştırdı, sonra başını kaldırıp:

« Bu güzel bir şerbettir» dedi, sonra birazını içip kalanı sağındaki bir adama verdi. Bu arada Abdullah dönüp gitmeye başlayınca Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) ona seslenerek:

« Sen mi, elbette Mekke, Medine'den hayırlıdır, diyorsun?» dedi. Abdullah da:

« Mekke, Allah'ın haremi, emin kıldığı yerdir. Beytullah da oradadır» deyince Hazret-i Ömer (radıyallahü anh):

« Ne beytullah ve ne de haremi hakkında bir şey söylemiyorum, deyip, sonra devamla: «Sen mi Mekke, Medine'den daha hayırlıdır, diyorsun?» dedi. Abdullah da yine:

« Mekke, Allah'ın Haremi ve emin kıldığı yerdir. Beytullah da oradadır» dedi. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) yine:

« Allah'ın Haremi ve evi hakkında bir şey demiyorum» dedi, sonra Abdullah dönüp gitti.

٦ – باب جَامِع مَا جَاءَ فِي أَمْرِ الْمَدِينَةِ

٢٦٣١ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم طَلَعَ لَهُ أُحُدٌ فَقَالَ : ( هَذَا جَبَلٌ يُحِبُّنَا وَنُحِبُّهُ )(٤٤٠).

٢٦٣٢ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْقَاسِمِ : أَنَّ أَسْلَمَ مَوْلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ أَخْبَرَهُ، أَنَّهُ زَارَ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَيَّاشٍ الْمَخْزُومِيَّ,  فَرَأَى عِنْدَهُ نَبِيذاً وَهُوَ بِطَرِيقِ مَكَّةَ، فَقَالَ لَهُ : أَسْلَمُ إِنَّ هَذَا الشَّرَابَ يُحِبُّهُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ، فَحَمَلَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَيَّاشٍ قَدَحاً عَظِيماً، فَجَاءَ بِهِ إِلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ فَوَضَعَهُ فِي يَدَيْهِ، فَقَرَّبَهُ عُمَرُ إِلَى فِيهِ، ثُمَّ رَفَعَ رَأْسَهُ فَقَالَ عُمَرُ : إِنَّ هَذَا لَشَرَابٌ طَيِّبٌ، فَشَرِبَ مِنْهُ، ثُمَّ نَاوَلَهُ رَجُلاً عَنْ يَمِينِهِ. فَلَمَّا أَدْبَرَ عَبْدُ اللَّهِ نَادَاهُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ فَقَالَ : أَأَنْتَ الْقَائِلُ لَمَكَّةُ خَيْرٌ مِنَ الْمَدِينَةِ ؟ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ : فَقُلْتُ :  هِيَ حَرَمُ اللَّهِ وَأَمْنُهُ، وَفِيهَا بَيْتُهُ. فَقَالَ عُمَرُ : لاَ أَقُولُ فِي بَيْتِ اللَّهِ وَلاَ فِي حَرَمِهِ شَيْئاً.، ثُمَّ قَالَ : عُمَرُ أَأَنْتَ الْقَائِلُ لَمَكَّةُ خَيْرٌ مِنَ الْمَدِينَةِ ؟ قَالَ : فَقُلْتُ هِيَ حَرَمُ اللَّهِ وَأَمْنُهُ، وَفِيهَا بَيْتُهُ. فَقَالَ عُمَرُ : لاَ أَقُولُ فِي حَرَمِ اللَّهِ وَلاَ فِي بَيْتِهِ شَيْئاً، ثُمَّ انْصَرَفَ(٤٤١).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 5. Yahudilerin Medine'den Çıkarılıp Sürülmesi

2628. Ebû Hakim oğlu İsmail'den: Ömer b. Abdulaziz'in şöyle dediğini işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in (vefatından önceki) son sözü şu oldu: «Allah yahudileri ve hıristiyanlan kahretsin. Onlar Peygamberlerinin mezarlarını mescidler edindiler. Arap diyarında iki din bir arada kalmayacaktır» Mürseldir. Sahihayn'da Hazret-i Aişe'den mevsuldür: Buhârî, Cenaiz, 23/62; Müslim, Mesacid, 5/3, no:19.

2629. İbn Şihab'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Arab yarımadasında iki din bir arada bulunmayacak» buyurdu.

İbn Şihab der ki: Ömer b. Hattâb (radıyallahü anh) bu hadisi araştırdı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «Arab yarımadasında iki din bir arada bulunmayacak» buyruğunu kesin olarak anlayınca, Hayber'den yahudileri çıkarıp sürdü. Mürseldir. Sahihayn'da İbn Abbas'tan mevsuldür: Buhârî, cizye, 58/6; Müslim,

2630. İmâm-ı Mâlik der ki: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh), Necran ve Fedek'den yahudileri çıkardı. Hayber yahudilerine gelince, bunlar hurma ve arazilerini bırakarak Hayber'i terketmişlerdir. Fedek yahudilerinin hurma ve arazilerinin yarısı kendilerine aitti. Çünkü Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem), onlarla arazi ve hurmalarının yarısı kendilerine kalmak üzere anlaşma yapmıştı. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), onların arazi ve bahçelerinin bedelini altın, gümüş, deve, urgan ve semer olarak verip onları Fedekten sürdü. Hayber, Medine'nin kuzey doğusunda hurmalıklarıyle, bahçeleriyle ve kaleleriyle meşhur güzel bir yerdir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde Hayber, Yahudilerin merkezi, fitne ve fesat yuvası olmuştu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bunlarla anlaşmak istiyordu. Halbuki bunlar müşriklerle işbirliği yaparak müslümanların aleyhine çalışıyorlardı. Bu sebeple Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hicretin 7 inci yılı Muharrem ayında Hayberi muhasara etti. Çetin muharebeden sonra Hayber kalesi zabtedildi. Yahudiler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a müracaat ederek arazilerinde yancı olarak çalışmak istediklerini belirttiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kabul buyurdu. Bu cihetle Resulü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem), her sene mahsûl mevsimi Abdullah b. Revaha'yı Hayber'e gönderir, o da mahsulü ikiye böler, yarısını Yahudilere bırakır, yarısını Medine'ye gönderirdi.

Fedek, Medine'ye iki günlük mesafede, akar suları ve güzel hurmalıkları bulunan bir Yahudi kasabası idi. Hayber muhasarası esnasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bunlara da davetçi gönderip kendilerini İslama davet etmişti. Fakat bunlar reislerini göndererek arazilerini Resûlüllah'a teslim edip yarıcı olarak çalışmak istediklerini bildirdiler. Bunların istedikleri kabul edildi.

Necran ise, Yemen cihetinde bir yerdir. Burada Hıristiyan ve Yahudiler yaşıyordu. Buradan gelen 60 kişilik bir heyetle Resûl-i Ekrem arasında geçen tartışma Ali îmran sûresinin ilk âyetlerinde yer alır. Yahudiler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu fani alemden göçüşünden sonra rahat durmadılar. İlk halife Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh), irtidad (dinden dönme) ve isyan olaylarını bastırıp devletin birliğini sağlamlaştırmakla meşgul olduğu için, diğer ikinci derecedeki işlere el atmadı. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in son günlerindeki, Arap yarımadasında İslam dininin dışında diğer dinlerin barınmayacağı vasiyetini nazarı dikkate alarak, oralardan Yahudi ve Hıristiyanlan arazi ve meyveliklerinin değerini verip Arap yarımadası dışına sürmüştür.

(Geniş bilgi için Bk. Sahih-i Buhari, Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi c. 10, s. 282, 383 ve c. 7, s. 166-167).

٥ - باب مَا جَاءَ فِي إِجْلاَءِ الْيَهُودِ مِنَ الْمَدِينَةِ

٢٦٢٨ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ أبِي حَكِيمٍ، أَنَّهُ سَمِعَ عُمَرَ بْنَ عَبْدِ الْعَزِيزِ يَقُولُ : كَانَ مِنْ آخِرِ مَا تَكَلَّمَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم أَنْ قَالَ : ( قَاتَلَ اللَّهُ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى، اتَّخَذُوا قُبُورَ أَنْبِيَائِهِمْ مَسَاجِدَ، لاَ يَبْقَيَنَّ دِينَانِ بِأَرْضِ الْعَرَبِ )(٤٣٧).

٢٦٢٩ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( لاَ يَجْتَمِعُ دِينَانِ فِي جَزِيرَةِ الْعَرَبِ ).

قَالَ مَالِكٌ : قَالَ ابْنُ شِهَابٍ : فَفَحَصَ عَنْ ذَلِكَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ، حَتَّى أَتَاهُ الثَّلْجُ وَالْيَقِينُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( لاَ يَجْتَمِعُ دِينَانِ فِي جَزِيرَةِ الْعَرَبِ ) فَأَجْلَى يَهُودَ خَيْبَرَ(٤٣٨).

٢٦٣٠ - قَالَ مَالِكٌ : وَقَدْ أَجْلَى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ يَهُودَ نَجْرَانَ وَفَدَكَ، فَأَمَّا يَهُودُ خَيْبَرَ فَخَرَجُوا مِنْهَا لَيْسَ لَهُمْ مِنَ الثَّمَرِ وَلاَ مِنَ الأَرْضِ شَيْءٌ، وَأَمَّا يَهُودُ فَدَكَ فَكَانَ لَهُمْ نِصْفُ الثَّمَرِ وَنِصْفُ الأَرْضِ، لأَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم كَانَ صَالَحَهُمْ عَلَى نِصْفِ الثَّمَرِ وَنِصْفِ الأَرْضِ، فَأَقَامَ لَهُمْ عُمَرُ نِصْفَ الثَّمَرِ وَنِصْفَ الأَرْضِ قِيمَةً مِنْ ذَهَبٍ وَوَرِقٍ وَإِبِلٍ وَحِبَالٍ وَأَقْتَابٍ، ثُمَّ أَعْطَاهُمُ الْقِيمَةَ وَأَجْلاَهُمْ مِنْهَا(٤٣٩).


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget