Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 1. İçeri Girmek İçin İzin İstemek

2789. Yesar oğlu Ata şunları anlatır: Bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e:

« Ya Resûlallah! Annemin huzuruna girmek için izin isteyecek miyim?» diye sordu. O da:

« Evet» buyurdu. Adam:

« Ben evde onunla beraber oturuyorum.» deyince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

« Ondan izin iste» dedi. Adam:

« Ona ben hizmet ediyorum.» dediğinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine:

« Ondan izin iste, onu çıplak olarak görmek ister misin?» dedi. Adam:

« Hayır» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

« O halde, izin almadan yanına girme» buyurdu. Ebu Ömer der ki: Mürseldir, sahihtir. Sahih veya sâhih herhangi bir yoldan müsned olduğunu bilmiyorum Şeybanî, 9Ü2.

2790. Ebû Musa el-Eşârî (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: « (Birinin yanına gittiğinde aralıklı) üç defa izin iste. (Üç kez kapıyı çal), izin veriliyorsa, gir, yoksa geri dön.»

2791. Ebû Abdurrahman oğlu Rebia ve diğer bazı ulemadan şöyle Rivâyet edildi: Ebû Musa el-Eşari (radıyallahü anh), Ömer b. Hattab’ın huzuruna girmek için izin istedi ve üç defa izin isteğini tekrarladı, (içerden ses gelmeyince) geri döndü. Ömer (radıyallahü anh) arkasından adam göndererek (çağırdı ve):

« Niçin girmedin?» diye sordu. Ebû Musa (radıyallahü anh):

« Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in «Üç defa izin istenir. Eğer sana müsaade edilirse girersin yoksa dönersin,» buyurduğunu duydum.» dedi. Ömer (radıyallahü anh):

« Bunu başka kim biliyor? Eğer bana bunu bilen birisini getirmezsen, sana şöyle şöyle yaparım.» dedi Ebû Musa (radıyallahü anh) çıktı ve mesciddeki Ensar meclisi denilen bir meclise geldi ve:

« Ben Ömer b. Hattab (radıyallahü anh)'a Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den, izin isteme üçtür, yoksa dönersin buyurduğunu duyduğumu haber verdim. O da: Eğer bana bunu bilen başka birisini getirmezsen sana şöyle şöyle yaparım (cezalandırırım) dedi. Eğer aranızda bunu işiten varsa benimle gelsin.» deyince oradakiler aralarında gençleri olan Ebû Said el-Hudri'ye:

« Kalk, onunla git.» dediler. O da gidip Hazret-i Ömer'e ayni hadisi söyleyince Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) Ebû Musa (radıyallahü anh)'ya:

« Ben seni itham etmiyorum. Fakat insanların Resûlüllah adına (sallallahü aleyhi ve sellem) yalan uydurmalarından korktum.» dedi. Buhârî, Buyu, 34/9; Müslim, Âdâb, 38/7, no:36

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'in şahit istemesi de bu korkudan doğmuştur. Bu sebeple, Resûl-i Ekrem'e nispet edilen şeylerin tahkik edilmesi gerektiğine dikkati çekmiştir. Başka bir Rivâyette Übey b. Kâ'b da bu hususta şahitlik yapmış ve «Ey Hattaboğlu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabı üzerinde bir azab olma!» deyince, Hazret-i Ömer (radıyallahü anh): «Süphanellah! Ben bir şey duydum, onu tesbit etmek istedim» demiştir. (Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 285).

١ - باب الاِسْتِئْذَانِ

٢٧٨٩ - حَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ صَفْوَانَ بْنَ سُلَيْمٍ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم سَأَلَهُ رَجُلٌ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ أَسْتَأْذِنُ عَلَى أُمِّي ؟ فَقَالَ : ( نَعَمْ ). قَالَ الرَّجُلُ إنِّي مَعَهَا فِي الْبَيْتِ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( اسْتَأْذِنْ عَلَيْهَا ). فَقَالَ الرَّجُلُ : إنِّي خَادِمُهَا. فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( اسْتَأْذِنْ عَلَيْهَا، أَتُحِبُّ أَنْ تَرَاهَا عُرْيَانَةً ؟). قَالَ : لاَ. قَالَ : ( فَاسْتَأْذِنْ عَلَيْهَا )(٥٧٤).

٢٧٩٠ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنِ الثِّقَةِ عِنْدَهُ، عَنْ بُكَيْرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الأَشَجِّ، عَنْ بُسْرِ بْنِ سَعِيدٍ، عَنْ أبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ، عَنْ أبِي مُوسَى الأَشْعَرِيِّ، أَنَّهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( الاِسْتِئْذَانُ ثَلاَثٌ، فَإِنْ أُذِنَ لَكَ فَادْخُلْ، وَإِلاَّ فَارْجِعْ )(٥٧٥).

٢٧٩١ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ أبِي عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ غَيْرِ وَاحِدٍ مِنْ عُلَمَائِهِمْ : أَنَّ أَبَا مُوسَى الأَشْعَرِيَّ جَاءَ يَسْتَأْذِنُ عَلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ، فَاسْتَأْذَنَ ثَلاَثاً، ثُمَّ رَجَعَ، فَأَرْسَلَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ فِي أَثَرِهِ، فَقَالَ : مَا لَكَ لَمْ تَدْخُلْ ؟ فَقَالَ أَبُو مُوسَى : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَقُولُ : ( الاِسْتِئْذَانُ ثَلاَثٌ، فَإِنْ أُذِنَ لَكَ فَادْخُلْ وَإِلاَّ فَارْجِعْ ). فَقَالَ عُمَرُ : وَمَنْ يَعْلَمُ هَذَا ؟ لَئِنْ لَمْ تَأْتِنِي بِمَنْ يَعْلَمُ ذَلِكَ لأَفْعَلَنَّ بِكَ كَذَا وَكَذَا. فَخَرَجَ أَبُو مُوسَى حَتَّى جَاءَ مَجْلِسًا فِي الْمَسْجِدِ يُقَالُ لَهُ : مَجْلِسُ الأَنْصَارِ, فَقَالَ : إنِّي أَخْبَرْتُ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ إنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَقُولُ : (الاِسْتِئْذَانُ ثَلاَثٌ، فَإِنْ أُذِنَ لَكَ فَادْخُلْ، وَإِلاَّ فَارْجِعْ ). فَقَالَ : لَئِنْ لَمْ تَأْتِنِي بِمَنْ يَعْلَمُ هَذَا، لأَفْعَلَنَّ بِكَ كَذَا وَكَذَا. فَإِنْ كَانَ سَمِعَ ذَلِكَ أَحَدٌ مِنْكُمْ فَلْيَقُمْ مَعِي. فَقَالُوا لأبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِي :ِّ قُمْ مَعَهُ. وَكَانَ أَبُو سَعِيدٍ أَصْغَرَهُمْ، فَقَامَ مَعَهُ فَأَخْبَرَ بِذَلِكَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ. فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ لأبِي مُوسَى : أَمَا إنِّي لَمْ أَتَّهِمْكَ، وَلَكِنْ خَشِيتُ أَنْ يَتَقَوَّلَ النَّاسُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم(٥٧٦).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 3. Selam Hakkında Çeşitli Rivâyetler

2784. Ebû Vâkid el-Leysî (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidde ashabıyla otururken üç kişi geldi. İkisi Resûlüllah'a doğru yöneldi, biriside gitti. Bu iki kişi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın meclisinde durup selam verdiler. Onlardan biri halkada bir boş yer gördü ve oraya oturdu. Diğeri de oradakilerin arkasına oturdu. Üçüncüye gelince dönüp gitti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (sözünü) bitirince şöyle buyurdu: «Şu üç kişinin durumunu size haber vereyim. Onlardan biri Allah'a sığındı (meclise girdi), Allah da onu himayesine aldı. Diğeri çekindi (zahmet vermek istemedi), Allah da ona azab etmekten çekindi (af etti), öbürü ise (Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) meclisinden) yüz çevirdi. Allah da ondan (gazap ederek) yüz çevirdi.» (6) Buhârî, îlim, 3/8; Müslim, Selâm, 39/10, no:26.

2785. Enes b. Malik (radıyallahü anh)'den: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh)'ı dinledim.

Bir adam ona selâm verdi. O da selâmını aldı. Sonra adama: « Nasılsın?» diye sorunca adam:

« Allah'a hamdolsun» diye karşılık verdi. Ömer (radıyallahü anh): « Senden istediğim işte budur.» dedi. Yani iyilik ve nimetleri ihsan eden Allah olduğu için, ona daima hamd etmek gerektiğini anlatmak istedi

2786. Abdullah b. Ebû Talha'dan: Übey b. Kâ'b'ın oğlu Tufeyl bana Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'e geldiğini ve beraberce çarşıya gittiklerini haber vererek şöyle dedi: Çarşıya gittiğimizde Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh), uğradığı satıcılara, ticaret erbabına, fakirlere ve herkese mutlaka selâm verirdi.

Bir gün yine Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'e gittim. Kendisiyle beraber çarşıya çıkmamı istedi. Ben de ona:

« Çarşıda ne yapacaksın? Sen satıcıların yanında durmazsın. Bir mal sormazsın, bir şey almazsın ve çarşıdaki meclislerde de oturmazsın. Ben diyorum ki, burada bizimle otur, konuşalım.» dediğimde bana:

« Ey şişman! (Tufeyl büyük karınlı bir kişi idi) Biz selâm için gideceğiz, karşılaştığımız kimselere selam veririz.» dedi. Ya maksadını anlamadığı için onu azarlamak suretiyle böyle demiştir, ya da lakabı böyle olup onunla tanındığı için aynı lakapla hitap etmiştir

2787. Yahya b. Said'den: Bir adam Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'e selâm verdi ve:

« Esselâmü aleyke ve rahmetullahi ve berakâtuhu vel gâdiyatü ver-raihât = Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi ve sabah akşam gidip gelenler (insanoğlunun amellerini yazmak için gelen melekler) senin üzerine olsun.» dedi.

Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh) de:

« Bin kere de senin üzerine olsun.» dedi ve sanki bunu hoş karşılamadı. Yani senin selâmın gibi bin selâm da sana olsun dedi ve bu çeşit selâmı, «ve berekâtuh» kelimesinde bitirmeyip, daha başka ilaveler yaptığı için mekruh saydı ve hoş karşılamadı.

2788. İmâm-ı Mâlik'e şöyle Rivâyet edildi: İçinde kimse olmayan bîr eve girildiğinde:

« Esselâmü aleynâ ve alâ ibadillahis-sâlihîn = Allah'ın selamı bizim ve Allah'ın iyi kullarının üzerine olsun.» denilir. İçinde selâm verilecek kimse olmayan bir eve girildiğinde kendine ve Allah'ın iyi kullarına selâm verilir. Nitekim Allahü teâlâ şöyle buyurur: «Evlere girdiğiniz vakit Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir sağlık (dilemiş) olmak üzere kendi kendinize selam verin.» (Nur, 24/61).

٣ - باب جَامِعِ السَّلاَمِ

٢٧٨٤ - حَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أبِي طَلْحَةَ، عَنْ أبِي مُرَّةَ مَوْلَى عَقِيلِ بْنِ أبِي طَالِبٍ، عَنْ أبِي وَاقِدٍ اللَّيْثِيِّ : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم بَيْنَمَا هُوَ جَالِسٌ فِي الْمَسْجِدِ، وَالنَّاسُ مَعَهُ، إِذْ أَقْبَلَ نَفَرٌ ثَلاَثَةٌ، فَأَقْبَلَ اثْنَانِ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم، وَذَهَبَ وَاحِدٌ، فَلَمَّا وَقَفَا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم سَلَّمَا، فَأَمَّا أَحَدُهُمَا فَرَأَى فُرْجَةً فِي الْحَلْقَةِ فَجَلَسَ فِيهَا، وَأَمَّا الآخَرُ فَجَلَسَ خَلْفَهُمْ، وَأَمَّا الثَّالِثُ فَأَدْبَرَ ذَاهِباً، فَلَمَّا فَرَغَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( أَلاَ أُخْبِرُكُمْ عَنِ النَّفَرِ الثَّلاَثَةِ : أَمَّا أَحَدُهُمْ فَأَوَى إِلَى اللَّهِ فَآوَاهُ اللَّهُ، وَأَمَّا الآخَرُ فَاسْتَحْيَا فَاسْتَحْيَا اللَّهُ مِنْهُ، وَأَمَّا الآخَرُ فَأَعْرَضَ فَأَعْرَضَ اللَّهُ عَنْهُ )(٥٧١).

٢٧٨٥ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أبِي طَلْحَةَ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، أَنَّهُ سَمِعَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ وَسَلَّمَ عَلَيْهِ رَجُلٌ، فَرَدَّ عَلَيْهِ السَّلاَمَ، ثُمَّ سَأَلَ عُمَرُ الرَّجُلَ : كَيْفَ أَنْتَ ؟ فَقَالَ : أَحْمَدُ إِلَيْكَ اللَّهَ. فَقَالَ عُمَرُ : ذَلِكَ الَّذِي أَرَدْتُ مِنْكَ.

٢٧٨٦ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أبِي طَلْحَةَ، أَنَّ الطُّفَيْلَ بْنَ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ أَخْبَرَهُ : أَنَّهُ كَانَ يَأْتِي عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ، فَيَغْدُو مَعَهُ إِلَى السُّوقِ. قَالَ : فَإِذَا غَدَوْنَا إِلَى السُّوقِ لَمْ يَمُرَّ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ عَلَى سَقَاطٍ وَلاَ صَاحِبِ بَيْعَةٍ وَلاَ مِسْكِينٍ وَلاَ أَحَدٍ إِلاَّ سَلَّمَ عَلَيْهِ، قَالَ الطُّفَيْلُ : فَجِئْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ يَوْماً، فَاسْتَتْبَعَنِى إِلَى السُّوقِ، فَقُلْتُ لَهُ : وَمَا تَصْنَعُ فِي السُّوقِ، وَأَنْتَ لاَ تَقِفُ عَلَى الْبَيِّعِ، وَلاَ تَسْأَلُ عَنِ السِّلَعِ، وَلاَ تَسُومُ بِهَا، وَلاَ تَجْلِسُ فِي مَجَالِسِ السُّوقِ ؟ قَالَ : وَأَقُولُ : اجْلِسْ بِنَا هَا هُنَا نَتَحَدَّثْ. قَالَ : فَقَالَ لِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ : يَا أَبَا بَطْنٍ - وَكَانَ الطُّفَيْلُ ذَا بَطْنٍ - إِنَّمَا نَغْدُو مِنْ أَجْلِ السَّلاَمِ، نُسَلِّمُ عَلَى مَنْ لَقِيَنَا(٥٧٣).

٢٧٨٧ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ : أَنَّ رَجُلاً سَلَّمَ عَلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ فَقَالَ : السَّلاَمُ عَلَيْكَ وَرَحْمَةُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ وَالْغَادِيَاتُ وَالرَّائِحَاتُ. فَقَالَ لَهُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ : وَعَلَيْكَ أَلْفاً. ثُمَّ كَأَنَّهُ كَرِهَ ذَلِكَ.

٢٧٨٨ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ بَلَغَهُ : إِذَا دُخِلَ الْبَيْتُ غَيْرُ الْمَسْكُونِ يُقَالُ: السَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللَّهِ الصَّالِحِينَ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 2. Yahudi Ve Hristiyanlara Selam Vermek

2782. Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Yahudilerden biri size selam verdiğinde: «Essâmü aleyküm = Ölüm sizin üzerinize olsun.» der. Siz de: «Aleyke= senin üzerine olsun» diye karşılık veriniz.» Buhârî, îsti'zân, 79/22; Müslim, Selâm, 39/4, no:8

2783. Yahya diyor ki: İmâm-ı Mâlik'e:

« Yahudi veya hristiyana selam veren kimse bundan dönüp selamını bozacak mı?» diye sorulduğunda:

«- — Hayır» diye cevap verdi. Şeybanî, 911.

Çünkü bunu bozmakta herhangi bir fayda ve mana yoktur. Çünkü ona selâm vermek iyi bir şey ise dönmek gerekmez. Kötü birşey ise, keffareti Yahudinin elinde değildir. Zira selâm yahudinin hukukundan değil, Cenab-ı Hakk’ın hukukundan sayılır. (Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 282).

٢ - باب مَا جَاءَ فِي السَّلاَمِ عَلَى الْيَهُودِىِّ وَالنَّصْرَانِيِّ

٢٧٨٢ - حَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ, أَنَّهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( إِنَّ الْيَهُودَ إِذَا سَلَّمَ عَلَيْكُمْ أَحَدُهُمْ، فَإِنَّمَا يَقُولُ : السَّامُ عَلَيْكُمْ. فَقُلْ : عَلَيْكَ )(٥٧٠).

٢٧٨٣ - قَالَ يَحْيَى : وَسُئِلَ مَالِكٌ عَمَّنْ سَلَّمَ عَلَى الْيَهُودِيِّ أَوِ النَّصْرَانِيِّ، هَلْ يَسْتَقِيلُهُ ذَلِكَ ؟ فَقَالَ : لاَ.


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget