Uğursuzluktan Sakınmak
8. Uğursuzluktan Sakınmak
2809. Sehl b. Sa'd es-Sâidî (radıyallahü anh)'dan:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Uğursuzluk varsa atta, kadında ve evde olur» buyurdu. Buhârî, Cihad, 56/47; Müslim, Selâm, 39/34, no:119.
2810. Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'dan:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Uğursuzluk evde, kadında ve attadır» buyurdu. Buhârî, Nikâh, 67/17; Müslim, Selâm, 39/34, no:115.
Aslında İslâm uğursuzluk inancını reddeder. Bu üç uğursuz varlığın zikredilmesi iki şekilde yorumlanmıştır:
1) Hazret-i Aişe'nin belirttiğine göre, Rasûlullah bu hadiste cahiliye inanışını dile getirmiş ve "onlar bu üç şeyi uğursuz sayardı" demiştir.
2) Bazı âlimler ise, bu üç şeyin genel hükümden istisna tutulduğunu, bu takdirde onları terketmek gerektiğini söylemişlerdir
2811. Yahya b. Said'den:
Bir kadın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelip:
« Ya Resûlallah! Oturduğumuz bir evimiz var. Nüfusumuz kalabalık, malımız çoktu. Şimdi nüfusumuz azaldı, mal yok oldu» deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
« O evi uğursuz sayarak terkediniz.» buyurdu. İbn Abdilber der ki; Enes ve başkalarından gelen bir hadistir. Ebu Davud, Tıb, 27/24.
٨ - باب مَا يُتَّقَى مِنَ الشُّؤْمِ
٢٨٠٩ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ أبِي حَازِمِ بْنِ دِينَارٍ، عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِىِّ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( إِنْ كَانَ فَفِي الْفَرَسِ وَالْمَرْأَةِ وَالْمَسْكَنِ ). يَعْنِي الشُّؤْمَ(٥٩٢).
٢٨١٠ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ حَمْزَةَ وَسَالِمٍ ابْنَيْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( الشُّؤْمُ فِي الدَّارِ وَالْمَرْأَةِ وَالْفَرَسِ )(٥٩٣).
٢٨١١ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، أَنَّهُ قَالَ : جَاءَتِ امْرَأَةٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَقَالَتْ : يَا رَسُولَ اللَّهِ دَارٌ سَكَنَّاهَا، وَالْعَدَدُ كَثِيرٌ، وَالْمَالُ وَافِرٌ، فَقَلَّ الْعَدَدُ، وَذَهَبَ الْمَالُ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( دَعُوهَا ذَمِيمَةً )(٥٩٤).