Sadakaya Teşvik
1. Sadakaya Teşvik
2867. Ebu Hubab Saîd b. Yesar'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
«Kim helal kazancından bir sadaka verirse —zaten Allah ancak helali kabul eder—, onu Allah'ın kudret eline koyar. Allah da onu dağ gibi oluncaya kadar, sizden birinin tayını veya deve yavrusunu büyüttüğü gibi büyütür,» Bu, sıhhatinde ittifak bulunan bir hadistir: Buhârî, Tevhid, 97/23; Müslim, Zekât, 12/19, no:63.
2868. Ebû Talha’nın torunu İshak'dan, Enes b. Malik'in şöyle anlattığını işittiği Rivâyet edildi:
Ebu Talha, Medine'de Ensar'dan en zengin hurmalığa sahip olanıydı. Kendisince en değerli malı da, Mescid-i Nebevi'nin karşısındaki «Beyruha» adındaki hurmalığı idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oraya girip tatlı suyundan içerdi. «Sevdiğiniz şeylerden infak et' medikçe iyiliği elde edemezsiniz.» Âli îmran, 92 ayet-i kerimesince, Ebû Talha, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzuruna çıkıp:
« Ya Resûlallah! Allahü teâlâ: «Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliği elde edemezsiniz» buyuruyor. Bence mallarımın en değerlisi, Beyruha (denilen hurmalık)'dır. O Allah rızası için sadakadır. Allah katında onun hayır ve azığım olmasını umuyorum. İstediğin yere sarfet Ya Resûlallah!» deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
« Bu ne kârlı maldır, bu ne kârlı maldır. Onun hakkında söylediğini işittim. Onu yakınlarına vermeni uygun görüyorum.» buyurdu. Bunun üzerine Ebû Talha:
« Yapacağım Ya Resûlallah» dedi. Sonra hurmalığı akrabalarına ve amcasının oğullarına taksim etti. Buhârî, Zekât, 24/44; Müslim, Zekât, 12/14, no:42.
2869. Zeyd b. Eslem'den:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Dilenci at üzerinde de gelse ona veriniz» buyurdu. İbn Abdilber derki: Bu hadisin Malik'ten mürsel oluşunda ihtilaf bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla, bu konuda dayanılacak müsned bir hadis yoktur. Benzeri için bkz. Şeybani, 933.
2870. Ensar'dan Eşhelî kabilesine mensup Muaz'ın oğlu Amr'dan Rivâyet edildiğine göre ninesi şöyle demiştir:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Ey mü'min kadınlar! Sizden biri ütelenmiş bir koç paçası da olsa, komşusuna hediye vermeyi küçük görmesin» buyurdu. Buhârî, Hibe, 51/1; Müslim, Zekât, 12/29, no:90;Şeybanî, 932.
2871. İmâm-ı Mâlik'e peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hanımı Hazret-i Aişe (radıyallahü anh)'den şöyle Rivâyet edildi:
Hazret-i Aişe (radıyallahü anh) oruçlu iken bir yoksul kendisinden yardım istedi. Evinde ancak bir yufka ekmek vardı. Azatlı cariyesine:
« Onu yoksula ver.» dedi. Cariye:
« iftar edeceğin başka bir şey yok.» deyince, Hazret-i Aişe (radıyallahü anh):
« Onu dilenciye ver.» dedi.
Cariye der ki: Hazret-i Aişe'nin emrini yerine getirdim. Akşam olunca ev halkından biri veya bir insan bize yufka ekmeğe sarılmış bir koyun eti hediye etti. Mü'minlerin annesi Aişe (radıyallahü anh) beni çağırıp:
« Bunu ye, bu senin ekmeğinden daha hayırlıdır.» dedi.
2872. İmâm-ı Mâlik’den: Bana Rivâyet edildi ki, mü'minlerin annesi Hazret-i Aişe (radıyallahü anh)’nın önünde üzüm varken bir yoksul kendisinden yiyecek istedi. Hazret-i Aişe bir adama:
«- Bir tane al, yoksula ver.» dedi. Adam, Hazret-i Aişe (radıyallahü anha)’ya şaşkın şaşkın bakmaya başlayınca:
«- Hayret mi ediyorsun? Bu bir tanede ne kadar zerre ağırlığı görüyorsun?» dedi. Kur’anı Kerim’de: Kim zerre miktarı hayır işlerse karşılığını görür. buyurulur. (Ez-Zilzal,8)
١ - باب التَّرْغِيبِ فِي الصَّدَقَةِ
٢٨٦٧ - حَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، عَنْ أبِي الْحُبَابِ سَعِيدِ بْنِ يَسَارٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( مَنْ تَصَدَّقَ بِصَدَقَةٍ مِنْ كَسْبٍ طَيِّبٍ، وَلاَ يَقْبَلُ اللَّهُ إِلاَّ طَيِّباً، كَانَ إِنَّمَا يَضَعُهَا فِي كَفِّ الرَّحْمَنِ، يُرَبِّيهَا كَمَا يُرَبِّي أَحَدُكُمْ فَلُوَّهُ أَوْ فَصِيلَهُ، حَتَّى تَكُونَ مِثْلَ الْجَبَلِ )(٦٤٧).
٢٨٦٨ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أبِي طَلْحَةَ، أَنَّهُ سَمِعَ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ يَقُولُ : كَانَ أَبُو طَلْحَةَ أَكْثَرَ أَنْصَارِيٍّ بِالْمَدِينَةِ مَالاً مِنْ نَخْلٍ، وَكَانَ أَحَبُّ أَمْوَالِهِ إِلَيْهِ بَيْرُحَاءَ، وَكَانَتْ مُسْتَقْبِلَةَ الْمَسْجِدِ، وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَدْخُلُهَا وَيَشْرَبُ مِنْ مَاءٍ فِيهَا طَيِّبٍ، قَالَ أَنَسٌ : فَلَمَّا أُنْزِلَتْ هَذِهِ الآيَةُ : ( لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ ) [آل عمران : ٩٢] قَامَ أَبُو طَلْحَةَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ : ( لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ ) وَإِنَّ أَحَبَّ أَمْوَالِي إِلَىَّ بَيْرُحَاءَ، وَإِنَّهَا صَدَقَةٌ لِلَّهِ أَرْجُو بِرَّهَا وَذُخْرَهَا عِنْدَ اللَّهِ، فَضَعْهَا يَا رَسُولَ اللَّهِ حَيْثُ شِئْتَ. قَالَ : فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( بَخْ، ذَلِكَ مَالٌ رَابِحٌ، ذَلِكَ مَالٌ رَابِحٌ، وَقَدْ سَمِعْتُ مَا قُلْتَ فِيهِ، وَإِنِّي أَرَى أَنْ تَجْعَلَهَا فِي الأَقْرَبِينَ ). فَقَالَ أَبُو طَلْحَةَ : أَفْعَلُ يَا رَسُولَ اللَّهِ، فَقَسَمَهَا أَبُو طَلْحَةَ فِي أَقَارِبِهِ وَبَنِي عَمِّهِ(٦٤٨).
٢٨٦٩ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( أَعْطُوا السَّائِلَ وَإِنْ جَاءَ عَلَى فَرَسٍ )(٦٤٩).
٢٨٧٠ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، عَنْ عَمْرِو بْنِ مُعَاذٍ الأَشْهَلِيِّ الأَنْصَاري، عَنْ جَدَّتِهِ أَنَّهَا قَالَتْ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( يَا نِسَاءَ الْمُؤْمِنَاتِ لاَ تَحْقِرَنَّ إِحْدَاكُنَّ لِجَارَتِهَا، وَلَوْ كُرَاعَ شَاةٍ مُحْرَقاً )(٦٥٠).
٢٨٧١ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ بَلَغَهُ، عَنْ عَائِشَةَ زَوْجِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم، أَنَّ مِسْكِيناً سَأَلَهَا وَهِيَ صَائِمَةٌ، وَلَيْسَ فِي بَيْتِهَا إِلاَّ رَغِيفٌ، فَقَالَتْ لِمَوْلاَةٍ لَهَا : أَعْطِيهِ إِيَّاهُ. فَقَالَتْ : لَيْسَ لَكِ مَا تُفْطِرِينَ عَلَيْهِ. فَقَالَتْ : أَعْطِيهِ إِيَّاهُ. قَالَتْ : فَفَعَلْتُ، قَالَتْ : فَلَمَّا أَمْسَيْنَا أَهْدَى لَنَا أَهْلُ بَيْتٍ، أَوْ إِنْسَانٌ مَا كَانَ يُهْدِى لَنَا، شَاةً وَكَفَنَهَا، فَدَعَتْنِي عَائِشَةُ أُمُّ الْمُؤْمِنِينَ فَقَالَتْ : كُلِي مِنْ هَذَا هَذَا خَيْرٌ مِنْ قُرْصِكِ(٦٥١).
٢٨٧٢ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ قَالَ : بَلَغَنِي أَنَّ مِسْكِيناً اسْتَطْعَمَ عَائِشَةَ أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ، وَبَيْنَ يَدَيْهَا عِنَبٌ، فَقَالَتْ لإِنْسَانٍ خُذْ حَبَّةً فَأَعْطِهِ إِيَّاهَا، فَجَعَلَ يَنْظُرُ إِلَيْهَا وَيَعْجَبُ، فَقَالَتْ عَائِشَةُ : أَتَعْجَبُ ؟ كَمْ تَرَى فِي هَذِهِ الْحَبَّةِ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ ؟