بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
7- BİDATLARDAN VE MÜCADELEDEN UZAK KALMANIN BEYAN BÂBI
47) ... Cabir b. Abdillah (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir;
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe okuduğu zaman gözleri kızarır , sesi yükselir ve öfkesi şiddetlenirdi. Sanki , kendisi, düşman ordusunu gözetleyen (Muhakkak düşman, size sabahleyin baskın yapacak, akşam hücum edecektir”, diyen bir gözcü idi. (Tehlikeye karşı halkı uyarır), ve (Kıyamet günü ile ben bunlar gibi gönderildim) derdi. Böyle söylerken şehadet parmağı ile onun yanındaki orta parmağı birleştirirdi. Sonra derdi ki; (Konuşulan sözlerin en hayırlısı Allahü teâlâ’nın Kitabıdır. Yolların en güzeli Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yoludur. İşlerin en kötülerinden biri de (Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den) sonra ihdas edilen (Dine sokulmak istenen) asılsız şeylerdir. Bidatlar (ın çoğu) dalalettir.) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbelerinde şöyle de derdi;
(Kim (ölüp de ) mal bırakırsa, (bıraktığı mal) onun mirasçılarınadır. Kim (ölüp de karşılıksız) borç bırakırsa veya (bakıma muhtaç) çoluk çocuk bırakırsa onun borcunu ödemek ve aile efradına bakmak bana aittir. )
48) ... Abudullah İbni Mesud (radıyallahü anh)’den, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu mervidir ;
(Kitap ve sünnetten başka uyulması gerekli 3’üncü bir şey yoktur. Sözlerin en güzeli Allahü teâlâ’nın kelamı ve yolların en güzeli Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yolu, siretidir.
Dikkat! (sonradan) dinde ihdas edilmek istenen şeylerden sakının. Çünkü şer işlerden biriside ihdas edilen şeylerdir. (Dinde) icad edilen her şey bidattır. Bidatlar(ın çoğu) dalalettir. Dikkat! emel ve arzularınız uzyıp size ecelinizi unutturmasın. Aksi takdirde kalpleriniz katılaşır. Dikkat! Gerçekten gelici olan (ölüm ve ondan sonra ki diriliş ve ahiret ahvali gibi) şey(ler) yakındır. Hakikaten gelmiyecek- olmayacak olan şey, uzak sayılır.
Dikkat! Şakavetli (bedbaht), ancak o kimsedir ki annesinin karnında iken şaki olur, mesud adam da ancak o kimsedir ki başkasından ibret alır.
Dikkat! Müminle döğüşmek küfür ehlinin ve ona sövmek fasıkların işidir. Müslüman için 3 günden fazla süre ile (din) kardeşini bırakması (ona küs durması) helal değildir.
Dikkat! Yalancılıktan şiddetle kaçının. Çünkü ne ciddi ne de şaka yollu yalancılık mübah değil, müslümanın şanına yakışmaz. Sakın kimse , yerine getirmiyeceği bir şeyi (küçük yaştaki) çocuğuna (bile) vaat etmesin (yani bu davranış bile yalancılığa girer). Çünkü yalancılık gerçekten (insanı) fücüre (şerre) sürükler. Şer de cehenneme götürür. Doğrulukta muhakkak (insanı) hayra yöneltir. Hayırlı işlerde cennete kılavuz olur. Doğru adam için(O, doğru söyledi hayır işledi) denir. Yalancı kişi için de(O, yalan söyledi şer işledi) denir.
Dikkat! Kul gerçekten yalan söyleye söyleye bu hali kendisine şiar edinir. Nihayet yalancılığı itiyad haline getiren bu idmanlı yalancı, Allahü teâlâ’nın divanında (Kezzab) olarak yazılır. )
49) ... Âişe (radıyallahü anha)’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şu ayeti (Ali İmran suresinin 7. ayeti) okudu.
Ayetin meali:
“Sana kitabı gönderen O’dur. O’nun bir kısım ayetleri muhkem (açık ve kesin)dir. Kuran’ın esası bunlardır. Diğer bazı ayetlerde müteşabihler (= manaları sizce bilinmez) dir. İşte, kalplerinde şüphe bulunanlar, fitne aramak ve tevil yoluna gitmek için müteşabih ayetlere uyarlar. Halbuki onların tevillerini Allah’tan başkası bilemez. İlimde otorite olanlar ise (Biz ona (= müteşabihlere) inandık hepsi rabbimizin indindendir) derler. Bunları ancak kamil akıl sahipleri düşünür. )
Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki ;
(Ya Âişe! Müteşabih ayetleri tutup muhkem ayetleri bırakmak sureti ile Kuran’ı Kerim’de mücadele etmek isteyenleri gördüğünüz zaman Allahü teâlâ’nın; “İşte kalplerinde şüphe bulunanlar...) kavli celili ile kasdettiği insanlar onlardır! İşte böyle adamlardan sakının (=onlarla oturup konuşmayın. Zira, onlar bidat ehlinin ta kendileridir. Sapık akidelerinin sizlere bulaşmaması ve müstehak oldukları tahkir ve ihanet için onları terk ediniz. )
50) ... Ebû Usame (radıyallahü anh)’den , Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir ;
(Hiçbir kavim hidayete erdikten sonra, batılı hak ve hakkı batıl göstemek süretile mücadele ve çekişmelerde bulunmadıkça dalalete itmemiştir. )
Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şu ayeti (=Zuhruf suresinin 58’inci ayeti) okudu;
(Ve (senin kavmin) dediler ki (Bizim ilahlarımız (olan melekler) mı daha hayırlı, yoksa O (Meryem oğlu Îsa) mı?) (Ey Muhammed!) onlar (gerçeği anlamak için değil) sırf bir mücadele olarak sana bu misali veriyorlar. Doğrusu onlar çok çekişici bir kavimdir. )
51) ... Huzeyfe (radıyallahü anh)’den edilen rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki ;
(Allahü teâlâ, bidat sahibinden oruç , namaz, sadaka , haç, ömre, cihad, tevbe ve fidyeden hiçbir şey kabul etmez. Kıl hamurdan çıktığı gibi o da İslam’dan çıkar. )
52) ... Abdullah İbni Abbâs (radıyallahü anh)’den, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle dediği rivâyet edilmiştir;
(Bidat sahibi, bidatını bırakmadıkça, (şefaatçılar şefaat etseler bile) Allahü teâlâ onun amelini kabul etmeyecektir. )
53) ... Enes b. Mâlik (radıyallahü anh)’den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu mervidir ;
(Batıl ve haksız yolda iken mücadeleyi bırakana cennetin kenarlarında, hak yolda iken cidal (ve çekişmeleri) terk edene cennetin ortasında ve huyunu güzelleştirene cennetin en ala mevkiinde köşk yapılır. )
٧ - باب اجْتِنَابِ الْبِدَعِ وَالْجَدَلِ
٤٧ - حَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ، وَأَحْمَدُ بْنُ ثَابِتٍ الْجَحْدَرِيُّ، قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ الثَّقَفِيُّ، عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِذَا خَطَبَ احْمَرَّتْ عَيْنَاهُ وَعَلاَ صَوْتُهُ وَاشْتَدَّ غَضَبُهُ كَأَنَّهُ مُنْذِرُ جَيْشٍ يَقُولُ ( صَبَّحَكُمْ مَسَّاكُمْ ). وَيَقُولُ ( بُعِثْتُ أَنَا وَالسَّاعَةَ كَهَاتَيْنِ ). وَيَقْرِنُ بَيْنَ إِصْبَعَيْهِ السَّبَّابَةِ وَالْوُسْطَى ثُمَّ يَقُولُ ( أَمَّا بَعْدُ فَإِنَّ خَيْرَ الأُمُورِ كِتَابُ اللَّهِ وَخَيْرَ الْهَدْىِ هَدْىُ مُحَمَّدٍ وَشَرَّ الأُمُورِ مُحْدَثَاتُهَا وَكُلَّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ ). وَكَانَ يَقُولُ ( مَنْ تَرَكَ مَالاً فَلأَهْلِهِ وَمَنْ تَرَكَ دَيْنًا أَوْ ضَيَاعًا فَعَلَىَّ وَإِلَىَّ ).
٤٨ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عُبَيْدِ بْنِ مَيْمُونٍ الْمَدَنِيُّ أَبُو عُبَيْدٍ، حَدَّثَنَا أَبِي، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ جَعْفَرِ بْنِ أَبِي كَثِيرٍ، عَنْ مُوسَى بْنِ عُقْبَةَ، عَنْ أَبِي إِسْحَاقَ، عَنْ أَبِي الأَحْوَصِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ( إِنَّمَا هُمَا اثْنَتَانِ الْكَلاَمُ وَالْهَدْىُ فَأَحْسَنُ الْكَلاَمِ كَلاَمُ اللَّهِ وَأَحْسَنُ الْهَدْىِ هَدْىُ مُحَمَّدٍ أَلاَ وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ الأُمُورِ فَإِنَّ شَرَّ الأُمُورِ مُحْدَثَاتُهَا وَكُلُّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ وَكُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ أَلاَ لاَ يَطُولَنَّ عَلَيْكُمُ الأَمَدُ فَتَقْسُوَ قُلُوبُكُمْ أَلاَ إِنَّ مَا هُوَ آتٍ قَرِيبٌ وَإِنَّمَا الْبَعِيدُ مَا لَيْسَ بِآتٍ أَلاَ إِنَّ الشَّقِيَّ مَنْ شَقِيَ فِي بَطْنِ أُمِّهِ وَالسَّعِيدَ مَنْ وُعِظَ بِغَيْرِهِ أَلاَ إِنَّ قِتَالَ الْمُؤْمِنِ كُفْرٌ وَسِبَابُهُ فُسُوقٌ وَلاَ يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ثَلاَثٍ أَلاَ وَإِيَّاكُمْ وَالْكَذِبَ فَإِنَّ الْكَذِبَ لاَ يَصْلُحُ بِالْجِدِّ وَلاَ بِالْهَزْلِ وَلاَ يَعِدِ الرَّجُلُ صَبِيَّهُ ثُمَّ لاَ يَفِيَ لَهُ فَإِنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إِلَى الْفُجُورِ وَإِنَّ الْفُجُورَ يَهْدِي إِلَى النَّارِ وَإِنَّ الصِّدْقَ يَهْدِي إِلَى الْبِرِّ وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِي إِلَى الْجَنَّةِ وَإِنَّهُ يُقَالُ لِلصَّادِقِ صَدَقَ وَبَرَّ . وَيُقَالُ لِلْكَاذِبِ كَذَبَ وَفَجَرَ . أَلاَ وَإِنَّ الْعَبْدَ يَكْذِبُ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّابًا ).
٤٩ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ خَالِدِ بْنِ خِدَاشٍ، حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ ابْنُ عُلَيَّةَ، حَدَّثَنَا أَيُّوبُ، ح وَحَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ ثَابِتٍ الْجَحْدَرِيُّ، وَيَحْيَى بْنُ حَكِيمٍ، قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ، حَدَّثَنَا أَيُّوبُ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي مُلَيْكَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ تَلاَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ هَذِهِ الآيَةَ {هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ} إِلَى قَوْلِهِ {وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُولُو الأَلْبَابِ} . فَقَالَ ( يَا عَائِشَةُ إِذَا رَأَيْتُمُ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِيهِ فَهُمُ الَّذِينَ عَنَاهُمُ اللَّهُ فَاحْذَرُوهُمْ ).
٥٠ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ الْمُنْذِرِ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ فُضَيْلٍ، ح وَحَدَّثَنَا حَوْثَرَةُ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بِشْرٍ، قَالاَ حَدَّثَنَا حَجَّاجُ بْنُ دِينَارٍ، عَنْ أَبِي غَالِبٍ، عَنْ أَبِي أُمَامَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( مَا ضَلَّ قَوْمٌ بَعْدَ هُدًى كَانُوا عَلَيْهِ إِلاَّ أُوتُوا الْجَدَلَ ). ثُمَّ تَلاَ هَذِهِ الآيَةَ {بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ} .
٥١ - حَدَّثَنَا دَاوُدُ بْنُ سُلَيْمَانَ الْعَسْكَرِيُّ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَلِيٍّ أَبُو هَاشِمٍ بْنُ أَبِي خِدَاشٍ الْمَوْصِلِيُّ، قَالَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مِحْصَنٍ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ أَبِي عَبْلَةَ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الدَّيْلَمِيِّ، عَنْ حُذَيْفَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( لاَ يَقْبَلُ اللَّهُ لِصَاحِبِ بِدْعَةٍ صَوْمًا وَلاَ صَلاَةً وَلاَ صَدَقَةً وَلاَ حَجًّا وَلاَ عُمْرَةً وَلاَ جِهَادًا وَلاَ صَرْفًا وَلاَ عَدْلاً يَخْرُجُ مِنَ الإِسْلاَمِ كَمَا تَخْرُجُ الشَّعَرَةُ مِنَ الْعَجِينِ ).
٥٢ - حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ مَنْصُورٍ الْخَيَّاطُ، عَنْ أَبِي زَيْدٍ، عَنْ أَبِي الْمُغِيرَةِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( أَبَى اللَّهُ أَنْ يَقْبَلَ عَمَلَ صَاحِبِ بِدْعَةٍ حَتَّى يَدَعَ بِدْعَتَهُ ).
٥٣ - حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الدِّمَشْقِيُّ، وَهَارُونُ بْنُ إِسْحَاقَ، قَالاَ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي فُدَيْكٍ، عَنْ سَلَمَةَ بْنِ وَرْدَانَ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( مَنْ تَرَكَ الْكَذِبَ وَهُوَ بَاطِلٌ بُنِيَ لَهُ قَصْرٌ فِي رَبَضِ الْجَنَّةِ وَمَنْ تَرَكَ الْمِرَاءَ وَهُوَ مُحِقٌّ بُنِيَ لَهُ فِي وَسَطِهَا وَمَنْ حَسَّنَ خُلُقَهُ بُنِيَ لَهُ فِي أَعْلاَهَا ).