بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
109- GÜNDÜZ KILINMASI MÜSTEHAP OLAN SÜNNET HAKKINDA GELEN (HADİSLER) BÂBI
1216 - “... Asım bin Damra es-Selûlî (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir :
Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gündüz kıldığı sünnet namazı Ali (radıyallahü anh)’den sorduk. O:
— Bu sünneti (devamlı) kılmaya gücünüz yetmez dedi. Biz Ona :
— Sen bize bildir, biz bundan gücümüzün yettiği miktarı alırız, dedik. O dedi ki:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah farzını kılınca, artık namaz kılmayı tehir ederdi. Nihayet güneş ikindi namazı vaktinde şuradan yani batı ufkundan ne kadar (irtifada) ise güneş o kadar şuradan yani doğu ufkundan yüksek olunca kalkar iki rek'at (sünnet) kılardı. Bundan sonra namaz kılmayı geciktirirdi. Ta öğle namazı vaktinde güneş şuradan (yani batı ufkundan) uzak olduğu miktar şuradan yani doğu ufkundan yüksek olunca kalkıp dört rek'at (sünnet) kılardı. Güneş gök ortasından ayrılınca (= öğle vakti girince) de öğle farzından önce dört rek'at (sünnet) kılardı. Öğle farzından sonra da iki rek'at (sünnet) kılardı ve ikindi farzından önce dört rek'at (sünnet) kılardı. Bu dört rekatın ilk iki rek'atı ile son iki rek'atını, Mukarrabîn meleklere. Peygamberlere ve bunlara tâbi olan müslümanlarla mü'minlere selâm vermekle birbirinden ayırırdı.
Ali (radıyallahü anh) : Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gündüz sünneti işte şu on altı rek'attır. Buna devam eden azdır, dedi.
١٠٩ - باب مَا جَاءَ فِيمَا يُسْتَحَبُّ مِنَ التَّطَوُّعِ بِالنَّهَارِ
١٢١٦ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، وَأَبِي، وَإِسْرَائِيلُ، عَنْ أَبِي إِسْحَاقَ، عَنْ عَاصِمِ بْنِ ضَمْرَةَ السَّلُولِيِّ، قَالَ سَأَلْنَا عَلِيًّا عَنْ تَطَوُّعِ، رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ بِالنَّهَارِ فَقَالَ إِنَّكُمْ لاَ تُطِيقُونَهُ فَقُلْنَا أَخْبِرْنَا بِهِ نَأْخُذْ مِنْهُ مَا اسْتَطَعْنَا . قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِذَا صَلَّى الْفَجْرَ يُمْهِلُ حَتَّى إِذَا كَانَتِ الشَّمْسُ مِنْ هَاهُنَا - يَعْنِي مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ - بِمِقْدَارِهَا مِنْ صَلاَةِ الْعَصْرِ مِنْ هَا هُنَا - يَعْنِي مِنْ قِبَلِ الْمَغْرِبِ - قَامَ فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ يُمْهِلُ حَتَّى إِذَا كَانَتِ الشَّمْسُ مِنْ هَا هُنَا - يَعْنِي مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ - مِقْدَارَهَا مِنْ صَلاَةِ الظُّهْرِ مِنْ هَا هُنَا قَامَ فَصَلَّى أَرْبَعًا وَأَرْبَعًا قَبْلَ الظُّهْرِ إِذَا زَالَتِ الشَّمْسُ وَرَكْعَتَيْنِ بَعْدَهَا وَأَرْبَعًا قَبْلَ الْعَصْرِ يَفْصِلُ بَيْنَ كُلِّ رَكْعَتَيْنِ بِالتَّسْلِيمِ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ الْمُقَرَّبِينَ وَالنَّبِيِّينَ وَمَنْ تَبِعَهُمْ مِنَ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُؤْمِنِينَ . قَالَ عَلِيٌّ فَتِلْكَ سِتَّ عَشْرَةَ رَكْعَةً تَطَوُّعُ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ بِالنَّهَارِ وَقَلَّ مَنْ يُدَاوِمُ عَلَيْهَا . قَالَ وَكِيعٌ زَادَ فِيهِ أَبِي فَقَالَ حَبِيبُ بْنُ أَبِي ثَابِتٍ يَا أَبَا إِسْحَاقَ مَا أُحِبُّ أَنَّ لِي بِحَدِيثِكَ هَذَا مِلْءَ مَسْجِدِكَ هَذَا ذَهَبًا .