RESÛLULLAH (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)'İN VEFATI VE GÖMÜLMESİ HAKKINDA GELEN HADİSLER
65- RESÛLULLAH (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)'İN VEFATI VE GÖMÜLMESİ HAKKINDA GELEN HADİSLER
1695) Âişe (radıyallahü anha)’dan, Şöyle demiştir : Ebû Bekir (radıyallahü anh), Avâli(nin Sunh köyün)de oturan eşi bint-i Hârice (radıyallahü anhâ)’nın yanında iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edince sahâbiler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ölmemiş, ancak vahiy geldiği zaman Onu tutan hâlin bir parçası onu tutmuş, demeye başladılar. Ebû Bekir (radıyallahü anh) biraz sonra geldi. (Mesciddeki kalabalığa bakmıyarak ve kimseye bir şey söylemeden doğruca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in odasına girdi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mübarek yüzünü açtı, iki gözünün arasını hürmetle öptü ve:
Yâ Resûlallah! Babam, anam sana kurban olsun. Vallahi Allah senin üzerinde iki ölüm birleştirmiyecektir. Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ölmemiştir, münafıklardan çok insanların ellerini ve ayaklarını kesmedikçe ölmiyecektir, diyordu. Biraz sonra Ebû Bekir (radıyallahü anh) minbere çıkarak :
Kim Allah'a ibâdet ediyor idiyse şüphesiz Allah diridir, ölmemiştir. Ve kim Muhammed'e ibâdet ediyor idiyse şüphesiz Muhammed ölmüştür, dedi. Ve :
(Muhammed ancak bir Peygamber'dir. Ondan önce nice peygamberler geçti. Eğer O ölürse yahut öldürülürse (küfre) geri mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar vermiş olamaz ve Allah şükredenlere mükâfat verecektir.) âyetini okudu.
Ömer (radıyallahü anh) demiştir ki: Ben, o âyeti sanki o güne kadar hiç okumamıştım."
1696) İbn-i Abbâs (radıyallahü anhüma)'dan: Şöyle iletilmiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) için mezar kazmak istedikleri zaman Ebû Ubeyde bin el-Cerrâh (radıyallahü anh) 'in arkasına adam gönderdiler. Kendisi Mekke halkı mezarı gibi şak şeklinde mezar kazıyordu. Ebû Talha (radıyallahü anh)'in arkasına da adam gönderdiler. O da Medine halkı için mezar kazıyordu. Kendisi mezarı lahit şeklinde kazıyordu. Bunların ikisine de iki haberci göndererek : Allah'ım! Kendi Resulün için (şak ve lahitten) hayırlı olanı sen seç, dediler. Ebû Talha (radıyallahü anh)'i bulabildiler. O getirildi. Ebû Ubeyde (radıyallahü anh) bulunamadı. Bunun üzerine Ebû Talha (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) için lahit kazdı.
İbn-i Abbâs (radıyallahü anh) demiştir ki: Sahâbiler Salı günü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in teçhiz işini bitirince efendimiz kendi odasında naşı üzerine konuldu. Sonra erkek cemâat gruplar hâlinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına girip üzerinde namaz kıldılar. Erkekler bitince sahâbiler, kadınları gruplar hâlinde odaya dâhil ettiler. (Onlar da namazını kıldılar.) Kadınlar bitince erginlik çağına gelmiyen çocukları (yine gruplar hâlinde) odaya dâhil ettiler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in cenaze namazını cemaata imam olarak hiç kimse kıldırmadı. (Herkes kendi başına kıldı.)
Müslümanlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) için kazılacak mezar yeri hususunda ihtilâf ettiler. Bâzıları: Kendi mescidinde defnedilsin, dediler. Bâzıları: Ashâbı yanında (Baki'a) defnedilsin dediler. Sonra Ebû Bekir (radıyallahü anh) :
Şüphesiz ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim. Buyurdu ki;
(Ölen her peygamber, ancak öldüğü yere defnedilmiştir.) İbh-i Abbâs (radıyallahü anhümâ) demiştir ki: Bundan sonra üzerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefat ettiği yatağı kaldırdılar ve (orada) ona mezar kazdılar. Sonra Çarşamba gecesi, gece yarısında Efendimiz defnedildi. Onun mezarına Alî bin Ebî Tâlib, El Fadl bin Abbâs, kardeşi Kuşem ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mevlâsı Şükran (radıyallahü anhüm) indiler. Ebû Leylâ künyeli Evs bin Havli (radıyallahü anh), Ali bin Ebî Tâlib (radıyallahü anh) 'e :
Allahü teâlâ hakkı için Resûllulah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bize payımızı vermeni senden diliyorum, dedi. (Kabre inip hizmet etmek istedi.) Alî (radıyallahü anh) Ona:
(Kabre) in, diyerek izin verdi. Şukrân (radıyallahü anh), Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayatta iken zaman zaman giydiği bir hırkasını eline almış idi. Onu kabre defnetti ve: Vallahi bu elbiseyi senden sonra ilelebed hiç kimse giymiyecektir, dedi. Bu hırka Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber defnedildi."
1697) Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir : Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (vefat edeceği gün) ölüm ızdırabını duyunca (kızı) Fâtıma (radıyallahü anhâ) : Vay babamın ızdırabına! dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :
(Bu günden sonra babanın üzerinde hiç ızdırap olmayacaktır. Kıyamete kadar hiç bir canlıyı bırakmıyacak olan ölüm şüphesiz, babana yaklaşmıştır. ) buyurdu. "
1698 - “... Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir.
(Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kızı) Fâtıma (radıyallahü anha) bana :
Yâ Enes! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in üstüne toprak saçmaya gönülleriniz nasıl razı oldu? dedi.
1699) ... Sabit (radıyallahü anh)’in Enes (radıyallahü anh)’den bize tandis ettiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefat ettiği zaman Fâtıma (radıyallahü anhâ); Ey Cebrail'e vefatını haber verdiğimiz baba! Ey. şaşılacak derecede Rabbine yaklaşmış olan babam! Ey makamı Cennetü'l-Firdevs olan babam! Ey Rabbinin dâvetine icabet eden babam, diye üzüntüsünü açıklamıştır.
Hammâd demiştir ki; ben Sabit (radıyallahü anh)'ı bu hadisi anlattığı zaman gördüm. O kadar ağladı ki kaburgalarının gidip geldiğini gördüm. "
1700 - “... Enes bin . Mâlik (radıyallahü anh)'den; Şöyle demiştir ; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Medine'ye girdiği gün Medine'nin her şeyi parladı. Sonra Onun vefat ettiği gün olunca Medine'nin her şeyi kapkaranlık oldu. Ve biz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in defin işini henüz bitirmemiş iken gönüllerimizi eski durum üzerinde bulmadık. "
1701 - “... Abdullah bin Ömer (radıyallahü anhüma)'dan; Şöyle demiştir :
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatta iken hakkımızda Kur'an (âyeti) nin indirileceği korkusuyla biz, hanımlarımıza açılmaktan ve konuşmaktan sakınırdık. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edince (onlarla serbestçe) konuştuk. "
1702 - “... Ubey bin Ka'b (radıyallahü anh)'den; Şöyle demiştir : Biz, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber iken hedef ve gayemiz tek idi. O, vefat edince biz şöyle baktık, böyle baktık. (Hedeflerimiz ayrıldı. )
1703 - “... Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in muhterem eşi Ümmü Selemi binti Ebî Ümeyye (radıyallahü anhâ)'dan; Şöyle demiştir :
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatta iken insanlar namaza kalktıkları zaman hiç birisinin gözü kendi ayaklarının olduğu yerden öteye geçmezdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edince insanlardan birisi namaza kalktığı zaman hiç birisinin gözü (secdede) alnını koyduğu yerin ötesine geçmezdi. Sonra halife Ebû Bekir (radıyallahü anh) vefat etti. Ve Ömer (radıyallahü anh) (devri) oldu. Artık insanlardan birisi namaza durduğu zaman hiç birisinin gözü kıble yönünden sapmazdı. Osman bin Affan (radıyallahü anh) (devri) oldu. (Bu devirde) fitne oldu. İnsanlar ziyadesiyle sağa, sola baktılar. "
1704 - “... Enes (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir :
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefatından sonra Ebû Bekir (radıyallahü anh), Ömer (radıyallahü anh)'a:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nasıl Ümmü Eymen (radıyallahü anhâ)'nın ziyaretine gidiyorduysa, gel beraberce biz de onun ziyaretine gidelim, dedi. Enes (radıyallahü anh) demiştir ki: Hepimiz O (Ümmü Eymen) (radıyallahü anhâ)'nın yanına vardığımız zaman Ümmü Eymen (radıyallahü anhâ) (Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefatı üzüntüsüyle) ağladı. Ebû Bekir ve Ömer (radıyallahü anhümâ) Ona :
Niçin ağlıyorsun? Allah katındaki saadet, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) için (dünyadan) hayırlıdır, dediler. O:
Allah katındaki saadetin resulü için daha iyi olduğunu şüphesiz bilirim. Lâkin gökten vahyin kesilmiş olmasından dolayı ağlıyorum, dedi. Enes (radıyallahü anh) demiştir ki:
Ümmü Eymen (radıyallahü anhâ) Ebû Bekir ile Ömer (radıyallahü anhümâ)’nın ağlamalarına sebep oldu. Onlar da kendisiyle beraber ağlamaya başladılar. "
1705 - “... Evs bin Evs (es-Sakafî) (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
(Şüphesiz Cuma günü en faziletli günlerinizdendir. Âdem (Aleyhisselâm) onda yaratılmıştır. Nafha (ikinci sûr üfürülmesi) ondadır. Ve Sa'ka (birinci sûr üfürülmesi) ondadır. Artık onda benim üzerime bol bol salâvat getiriniz. Çünkü (o günkü) salâvatınız bana sunulur. ) Bir adam .
— Yâ Resûlallah! Senin bedenin yer tarafından yenmişken (Şeddâd (radıyallahü anh), dedi ki) yani çürümüşken bizim salavatımiz nasıl sana sunulur? diye sordu. O :
— (Allah, Peygamberlerin cesedlerini yemesini yere yasak etmiştir. ) buyurdu. "
1706 - “... Ebü'd-Derdâ' (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
(Cuma günü benim üzerime bol salavât getiriniz. Çünkü o salavatta melekler hazır buiunur. Ve şüphesiz, her hangi (mümin) bir kimse benim üzerime salavât getireceği zaman behemehal onun salavâtı bitinceye kadar (aynı anda) bana sunulur. ) Ebü'd-Derdâ (radıyallahü anh) demiştir ki: Ve ölümünüzden sonra da (böyle mi)? dedim. Efendimiz:
(Ölümümden sonra da. Şüphesiz Allahü teâlâ, Peygamberlerin cesedlerini yemesini yere yasak etmiştir. Allah'ın peygamberi diridir, rızıklanır. ) buyurdu. "
٦٥ - باب ذِكْرِ وَفَاتِهِ وَدَفْنِهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم
١٦٩٥ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِي بَكْرٍ، عَنِ ابْنِ أَبِي مُلَيْكَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ لَمَّا قُبِضَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَأَبُو بَكْرٍ عِنْدَ امْرَأَتِهِ ابْنَةِ خَارِجَةَ بِالْعَوَالِي فَجَعَلُوا يَقُولُونَ لَمْ يَمُتِ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِنَّمَا هُوَ بَعْضُ مَا كَانَ يَأْخُذُهُ عِنْدَ الْوَحْىِ . فَجَاءَ أَبُو بَكْرٍ فَكَشَفَ عَنْ وَجْهِهِ وَقَبَّلَ بَيْنَ عَيْنَيْهِ وَقَالَ أَنْتَ أَكْرَمُ عَلَى اللَّهِ مِنْ أَنْ يُمِيتَكَ مَرَّتَيْنِ قَدْ وَاللَّهِ مَاتَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ . وَعُمَرُ فِي نَاحِيَةِ الْمَسْجِدِ يَقُولُ وَاللَّهِ مَا مَاتَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَلاَ يَمُوتُ حَتَّى يَقْطَعَ أَيْدِيَ أُنَاسٍ مِنَ الْمُنَافِقِينَ كَثِيرٍ وَأَرْجُلَهُمْ . فَقَامَ أَبُو بَكْرٍ فَصَعِدَ الْمِنْبَرَ فَقَالَ مَنْ كَانَ يَعْبُدُ اللَّهَ فَإِنَّ اللَّهَ حَىٌّ لَمْ يَمُتْ وَمَنْ كَانَ يَعْبُدُ مُحَمَّدًا فَإِنَّ مُحَمَّدًا قَدْ مَاتَ {وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ} . قَالَ عُمَرُ فَلَكَأَنِّي لَمْ أَقْرَأْهَا إِلاَّ يَوْمَئِذٍ .
١٦٩٦ - حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ الْجَهْضَمِيُّ، أَنْبَأَنَا وَهْبُ بْنُ جَرِيرٍ، حَدَّثَنَا أَبِي، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ، حَدَّثَنِي حُسَيْنُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ عِكْرِمَةَ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ لَمَّا أَرَادُوا أَنْ يَحْفِرُوا، لِرَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ بَعَثُوا إِلَى أَبِي عُبَيْدَةَ بْنِ الْجَرَّاحِ وَكَانَ يَضْرَحُ كَضَرِيحِ أَهْلِ مَكَّةَ وَبَعَثُوا إِلَى أَبِي طَلْحَةَ وَكَانَ هُوَ الَّذِي يَحْفِرُ لأَهْلِ الْمَدِينَةِ وَكَانَ يَلْحَدُ فَبَعَثُوا إِلَيْهِمَا رَسُولَيْنِ وَقَالُوا اللَّهُمَّ خِرْ لِرَسُولِكَ . فَوَجَدُوا أَبَا طَلْحَةَ فَجِيءَ بِهِ وَلَمْ يُوجَدْ أَبُو عُبَيْدَةَ فَلَحَدَ لِرَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ . قَالَ فَلَمَّا فَرَغُوا مِنْ جِهَازِهِ يَوْمَ الثُّلاَثَاءِ وُضِعَ عَلَى سَرِيرِهِ فِي بَيْتِهِ . ثُمَّ دَخَلَ النَّاسُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ أَرْسَالاً . يُصَلُّونَ عَلَيْهِ حَتَّى إِذَا فَرَغُوا أَدْخَلُوا النِّسَاءَ حَتَّى إِذَا فَرَغُوا أَدْخَلُوا الصِّبْيَانَ وَلَمْ يَؤُمَّ النَّاسَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ أَحَدٌ . لَقَدِ اخْتَلَفَ الْمُسْلِمُونَ فِي الْمَكَانِ الَّذِي يُحْفَرُ لَهُ فَقَالَ قَائِلُونَ يُدْفَنُ فِي مَسْجِدِهِ . وَقَالَ قَائِلُونَ يُدْفَنُ مَعَ أَصْحَابِهِ . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ إِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَقُولُ ( مَا قُبِضَ نَبِيٌّ إِلاَّ دُفِنَ حَيْثُ يُقْبَضُ ). قَالَ فَرَفَعُوا فِرَاشَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ الَّذِي تُوُفِّيَ عَلَيْهِ فَحَفَرُوا لَهُ ثُمَّ دُفِنَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَسْطَ اللَّيْلِ مِنْ لَيْلَةِ الأَرْبِعَاءِ . وَنَزَلَ فِي حُفْرَتِهِ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ وَالْفَضْلُ وَقُثَمُ ابْنَا الْعَبَّاسِ وَشُقْرَانُ مَوْلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ . وَقَالَ أَوْسُ بْنُ خَوْلِيٍّ وَهُوَ أَبُو لَيْلَى لِعَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ أَنْشُدُكَ اللَّهَ وَحَظَّنَا مِنْ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ . قَالَ لَهُ عَلِيٌّ انْزِلْ . وَكَانَ شُقْرَانُ مَوْلاَهُ أَخَذَ قَطِيفَةً كَانَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَلْبَسُهَا فَدَفَنَهَا فِي الْقَبْرِ وَقَالَ وَاللَّهِ لاَ يَلْبَسُهَا أَحَدٌ بَعْدَكَ أَبَدًا . فَدُفِنَتْ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ .
١٦٩٧ - حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الزُّبَيْرِ أَبُو الزُّبَيْرِ، حَدَّثَنَا ثَابِتٌ الْبُنَانِيُّ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ لَمَّا وَجَدَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ مِنْ كَرْبِ الْمَوْتِ مَا وَجَدَ قَالَتْ فَاطِمَةُ وَاكَرْبَ أَبَتَاهْ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( لاَ كَرْبَ عَلَى أَبِيكِ بَعْدَ الْيَوْمِ إِنَّهُ قَدْ حَضَرَ مِنْ أَبِيكِ مَا لَيْسَ بِتَارِكٍ مِنْهُ أَحَدًا الْمُوَافَاةُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ).
١٦٩٨ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ، حَدَّثَنِي حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ، حَدَّثَنِي ثَابِتٌ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ قَالَتْ لِي فَاطِمَةُ يَا أَنَسُ كَيْفَ سَخَتْ أَنْفُسُكُمْ أَنْ تَحْثُوا التُّرَابَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ .
١٦٩٩ - وَحَدَّثَنَا ثَابِتٌ، عَنْ أَنَسٍ، أَنَّ فَاطِمَةَ، قَالَتْ حِينَ قُبِضَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَا أَبَتَاهْ إِلَى جِبْرَائِيلَ أَنْعَاهْ وَا أَبَتَاهْ مِنْ رَبِّهِ مَا أَدْنَاهْ وَا أَبَتَاهْ جَنَّةُ الْفِرْدَوْسِ مَأْوَاهْ وَا أَبَتَاهْ أَجَابَ رَبًّا دَعَاهْ . قَالَ حَمَّادٌ فَرَأَيْتُ ثَابِتًا حِينَ حَدَّثَ بِهَذَا الْحَدِيثِ بَكَى حَتَّى رَأَيْتُ أَضْلاَعَهُ تَخْتَلِفُ .
١٧٠٠ - حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ هِلاَلٍ الصَّوَّافُ، حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ سُلَيْمَانَ الضُّبَعِيُّ، حَدَّثَنَا ثَابِتٌ، عَنْ أَنَسٍ، قَالَ لَمَّا كَانَ الْيَوْمُ الَّذِي دَخَلَ فِيهِ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ الْمَدِينَةَ أَضَاءَ مِنْهَا كُلُّ شَىْءٍ فَلَمَّا كَانَ الْيَوْمُ الَّذِي مَاتَ فِيهِ أَظْلَمَ مِنْهَا كُلُّ شَىْءٍ . وَمَا نَفَضْنَا عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ الأَيْدِيَ حَتَّى أَنْكَرْنَا قُلُوبَنَا .
١٧٠١ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِيٍّ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، قَالَ كُنَّا نَتَّقِي الْكَلاَمَ وَالاِنْبِسَاطَ إِلَى نِسَائِنَا عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ مَخَافَةَ أَنْ يُنْزَلَ فِينَا الْقُرْآنُ فَلَمَّا مَاتَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ تَكَلَّمْنَا .
١٧٠٢ - حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ مَنْصُورٍ، أَنْبَأَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ بْنُ عَطَاءٍ الْعِجْلِيُّ، عَنِ ابْنِ عَوْنٍ، عَنِ الْحَسَنِ، عَنْ أُبَىِّ بْنِ كَعْبٍ، قَالَ كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَإِنَّمَا وَجْهُنَا وَاحِدٌ فَلَمَّا قُبِضَ نَظَرْنَا هَكَذَا وَهَكَذَا .
١٧٠٣ - حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ الْمُنْذِرِ الْحِزَامِيُّ، حَدَّثَنَا خَالِي، مُحَمَّدُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ الْمُطَّلِبِ بْنِ السَّائِبِ بْنِ أَبِي وَدَاعَةَ السَّهْمِيُّ حَدَّثَنِي مُوسَى بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي أُمَيَّةَ الْمَخْزُومِيُّ، حَدَّثَنِي مُصْعَبُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ أُمِّ سَلَمَةَ بِنْتِ أَبِي أُمَيَّةَ، زَوْجِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ أَنَّهَا قَالَتْ كَانَ النَّاسُ فِي عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِذَا قَامَ الْمُصَلِّي يُصَلِّي لَمْ يَعْدُ بَصَرُ أَحَدِهِمْ مَوْضِعَ قَدَمَيْهِ فَتُوُفِّيَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَكَانَ النَّاسُ إِذَا قَامَ أَحَدُهُمْ يُصَلِّي لَمْ يَعْدُ بَصَرُ أَحَدِهِمْ مَوْضِعَ جَبِينِهِ فَتُوُفِّيَ أَبُو بَكْرٍ وَكَانَ عُمَرُ فَكَانَ النَّاسُ إِذَا قَامَ أَحَدُهُمْ يُصَلِّي لَمْ يَعْدُ بَصَرُ أَحَدِهِمْ مَوْضِعَ الْقِبْلَةِ وَكَانَ عُثْمَانُ بْنُ عَفَّانَ فَكَانَتِ الْفِتْنَةُ فَتَلَفَّتَ النَّاسُ يَمِينًا وَشِمَالاً .
١٧٠٤ - حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ الْخَلاَّلُ، حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ عَاصِمٍ، حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ الْمُغِيرَةِ، عَنْ ثَابِتٍ، عَنْ أَنَسٍ، قَالَ قَالَ أَبُو بَكْرٍ بَعْدَ وَفَاةِ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ لِعُمَرَ انْطَلِقْ بِنَا إِلَى أُمِّ أَيْمَنَ نَزُورُهَا كَمَا كَانَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَزُورُهَا . قَالَ فَلَمَّا انْتَهَيْنَا إِلَيْهَا بَكَتْ فَقَالاَ لَهَا مَا يُبْكِيكِ فَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ لِرَسُولِهِ . قَالَتْ إِنِّي لأَعْلَمُ أَنَّ مَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ لِرَسُولِهِ وَلَكِنْ أَبْكِي أَنَّ الْوَحْىَ قَدِ انْقَطَعَ مِنَ السَّمَاءِ . قَالَ فَهَيَّجَتْهُمَا عَلَى الْبُكَاءِ فَجَعَلاَ يَبْكِيَانِ مَعَهَا .
١٧٠٥ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا الْحُسَيْنُ بْنُ عَلِيٍّ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ، عَنْ أَبِي الأَشْعَثِ الصَّنْعَانِيِّ، عَنْ أَوْسِ بْنِ أَوْسٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( إِنَّ مِنْ أَفْضَلِ أَيَّامِكُمْ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فِيهِ خُلِقَ آدَمُ وَفِيهِ النَّفْخَةُ وَفِيهِ الصَّعْقَةُ فَأَكْثِرُوا عَلَىَّ مِنَ الصَّلاَةِ فِيهِ فَإِنَّ صَلاَتَكُمْ مَعْرُوضَةٌ عَلَىَّ . فَقَالَ رَجُلٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ تُعْرَضُ صَلاَتُنَا عَلَيْكَ وَقَدْ أَرَمْتَ - يَعْنِي بَلِيتَ - قَالَ ( إِنَّ اللَّهَ حَرَّمَ عَلَى الأَرْضِ أَنْ تَأْكُلَ أَجْسَادَ الأَنْبِيَاءِ ).
١٧٠٦ - حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ سَوَّادٍ الْمِصْرِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ، عَنْ عَمْرِو بْنِ الْحَارِثِ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي هِلاَلٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَيْمَنَ، عَنْ عُبَادَةَ بْنِ نُسَىٍّ، عَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( أَكْثِرُوا الصَّلاَةَ عَلَىَّ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَإِنَّهُ مَشْهُودٌ تَشْهَدُهُ الْمَلاَئِكَةُ وَإِنَّ أَحَدًا لَنْ يُصَلِّيَ عَلَىَّ إِلاَّ عُرِضَتْ عَلَىَّ صَلاَتُهُ حَتَّى يَفْرُغَ مِنْهَا ). قَالَ قُلْتُ وَبَعْدَ الْمَوْتِ قَالَ ( وَبَعْدَ الْمَوْتِ إِنَّ اللَّهَ حَرَّمَ عَلَى الأَرْضِ أَنْ تَأْكُلَ أَجْسَادَ الأَنْبِيَاءِ ). فَنَبِيُّ اللَّهِ حَىٌّ يُرْزَقُ .