بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
1- "LÂ İLAHE İLLALLAH" DİYEN KİMSEYE DOKUNMAMAK (YÂNÎ ÖLDÜRMEMEK)
4061 - “... Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
(Lâ ilahe illallah (yani Allah'tan başka hak ilâh yoktur) deyinceye kadar insanlarla savaşmak ile emrolundum. Onlar bunu (yani Tevhîd kelimesini) söyleyince Tevhîd kelimesinin hakkı (olan cezalar) müstesna, canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. (îmânda samimî olup olmadıklarının) hesabı da Allah Azze ve Celle'ye aittir.) "
4062 - “... Câbir (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
(Lâ ilahe illallah) deyinceye kadar insanlarla savaşmak ile emrolundum. Onlar "Lâ ilahe illallah" deyince Tevhîd kelimesinin hakkı (olan cezalar) müstesna, kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. (îmânda samimî olup olmadıklarının) hesabı da Allah'a aittir. ) "
4063 - “... Evs (bin Ebî Evs Huzeyfe es-Sakafî) (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:
Biz (bir gün) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında oturuyorduk. O, bize olup biteni anlatarak vaaz ediyordu. O sıralarda O'na bir adam gelerek O'nunla gizli konuştu. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) :
(Bu adamı götürüp öldürünüz), buyurdu. Adam geri gidince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona seslenerek :
(Sen Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet eder misin?) diye sordu. Adam (da) :
Evet, dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) (bunun üzerine) :
(Gidiniz ve adamı serbest bırakınız. Çünkü "La ilahe illallah" deyinceye kadar insanlarla savaşmak ile emrolundum. Onlar bunu İşleyince (yani Tevhid kelimesini getirince) kanları ve malları bana haram olur, ) buyurdu. "
4064 - “... İmrân bin Husayn (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:
Nâfi bin el-Ezrak (ki haricîlerin Ezrakîler kolunun başıdır) ve arkadaşları gelerek:
Sen helak oldun (dinden çıktın) Yâ İmrân, dediler, İmrân: Ben helak olmadım (küfre gitmedim), diye cevab verdi. Onlar : Bilâkis (müslümanlıktan çıktın), dediler. îmrân: Beni helak eden (dinden çıkaran) şey nedir? diye sordu. Onlar :
Allah (Bir fitne (yani Allah'a ortak koşmak) kalmayıp din tamamen Allah'ın (dini olan İslâmiyet) olana kadar onlarla (yani müşriklerle) savaşınız) buyurmuştur. (Yani sen ise bizim safımızda yer alıp haricî olmayanlarla savaşmadın), dediler. İmrân:
Biz, müşrikleri bertaraf edinceye kadar savaştık ve din tamamiyle Allah'ın oldu (yani Hicaz müşriklerden tamamen temizlendi), Dilerseniz size Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiğim bir hadîsi rivâyet edeyim, dedi. Onlar:
O hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sen (mi) işittin? diye sordular. İmrân:
Evet, (ben işittim). Şu olaya şâhid oldum, dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), müşriklere müslümanlardan bir askerî kuvvet gönderdi. Giden müslüman askerler müşriklere rastlayınca onlarla şiddetli bir savaş yaptılar. Neticede müşrikler mağlûp olarak sutlarını müslüman askerlere verdiler (yani savaşta kırılıp saf dışı edildiler). Sonra benim yakınlarımdan bir adam müşriklerden bîr adama mızrakla hücum ederek yanına varınca müşrik adam: "Eşhedü enlâ ilahe illallah = Allah'tan başka hak ilâh olmadığına şehâdet ederim. " Ben şüphesiz müslümanım, dedi. Fakat (buna rağmen) yakınım olan adam mızrakla vurup onu öldürdü. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına geldi ve :
Yâ Resûlallah! Ben helak oldum (yani büyük bir günah işledim), dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) bir veya iki defa:
(İşlediğin (günah) nedir?) buyurdu. Adam da yaptığı işi O'na arzetti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) adama :
(Kelime-i şehâdet getirip müslüman olduğunu söylediğine rağmen samimiyetine inanmadın) O halde karnını yarıp da kalbindekini bilmeliydin?) buyurdu. Adam Yâ Resûlallah! Karnını yarsaydım kalbindekini bilmiş olur (mu) idim? deyince Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :
(O halde sen ne onun konuştuğu sözünü kabul ettin, ne de kalbindekini bilirsin,) buyurdu.
İmrân dedi ki: Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) adam hakkında bir şey söylemedi. Adam da az bir zaman yaşadı. Nihayet öldü. Biz onu defnettik. Ertesi günü sabahı cesedi yer yüzünde görüldü. Halk: Bir düşman bunun cesedini toprağın altından çıkarmış olabilir, dedi. Biz onu (tekrar) defnettik. Sonra gençlerimize mezarı başında nöbet beklemelerini emrettik. Ertesi günü sabahı cesed (yine) yer yüzünde oldu. Bu kere biz: Gençlerimiz uyumuş (bu arada cesed düşman tarafından çıkarılmış) olabilir, dedik ve (tekrar) defnettikten sonra bu defa biz kendimiz onun nöbetini tuttuk. Yine ertesi günü sabahı cesed yer yüzünde oldu. Artık (toprağa gömmekten vazgeçip) cesedi o dağlar arasındaki yollardan birisine attık. "
4065 - “... İmrân bin el-Husayn (radıyallahü anh) : Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi bir askeri müfrezede (savaşa) gönderdi. Sonra (savaşın bitiminde) müslümanlardan bir adam müşriklerden bir adama hücum etti, diyerek yukardaki hadîsi anlattı ve bu rivâyette şunu da ilâveten söyledi:
(Biz cenazeyi defnettikten) sonra yer cesedi dışarı attı. Bunun üzerine durum Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e arzedildi. O da şöyle buyurdu :
(Yer, o adamdan daha şer kimseyi de şüphesiz kabul eder. Lakin Allah, — Lâ ilahe illallah — kelimesinin hürmetinin ta'zîmini size göstermeyi sevdi.) "
١ - باب الْكَفِّ عَمَّنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ
٤٠٦١ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، وَحَفْصُ بْنُ غِيَاثٍ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَقُولُوا لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ فَإِذَا قَالُوهَا عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلاَّ بِحَقِّهَا وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ ).
٤٠٦٢ - حَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُسْهِرٍ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي سُفْيَانَ، عَنْ جَابِرٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَقُولُوا لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ فَإِذَا قَالُوا لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلاَّ بِحَقِّهَا وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ ).
٤٠٦٣ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ بَكْرٍ السَّهْمِيُّ، حَدَّثَنَا حَاتِمُ بْنُ أَبِي صَغِيرَةَ، عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ سَالِمٍ، أَنَّ عَمْرَو بْنَ أَوْسٍ، أَخْبَرَهُ أَنَّ أَبَاهُ أَوْسًا أَخْبَرَهُ قَالَ إِنَّا لَقُعُودٌ عِنْدَ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَهُوَ يَقُصُّ عَلَيْنَا وَيُذَكِّرُنَا إِذْ أَتَاهُ رَجُلٌ فَسَارَّهُ فَقَالَ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( اذْهَبُوا بِهِ فَاقْتُلُوهُ ). فَلَمَّا وَلَّى الرَّجُلُ دَعَاهُ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَقَالَ ( هَلْ تَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ). قَالَ نَعَمْ قَالَ ( اذْهَبُوا فَخَلُّوا سَبِيلَهُ فَإِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَقُولُوا لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ حَرُمَ عَلَىَّ دِمَاؤُهُمْ وَأَمْوَالُهُمْ ).
٤٠٦٤ - حَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُسْهِرٍ، عَنْ عَاصِمٍ، عَنِ السُّمَيْطِ بْنِ السُّمَيْرِ، عَنْ عِمْرَانَ بْنِ الْحُصَيْنِ، قَالَ أَتَى نَافِعُ بْنُ الأَزْرَقِ وَأَصْحَابُهُ فَقَالُوا هَلَكْتَ يَا عِمْرَانُ . قَالَ مَا هَلَكْتُ . قَالُوا بَلَى . قَالَ مَا الَّذِي أَهْلَكَنِي قَالُوا قَالَ اللَّهُ {وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ} . قَالَ قَدْ قَاتَلْنَاهُمْ حَتَّى نَفَيْنَاهُمْ فَكَانَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ إِنْ شِئْتُمْ حَدَّثْتُكُمْ حَدِيثًا سَمِعْتُهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ . قَالُوا وَأَنْتَ سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ . قَالَ نَعَمْ شَهِدْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَقَدْ بَعَثَ جَيْشًا مِنَ الْمُسْلِمِينَ إِلَى الْمُشْرِكِينَ فَلَمَّا لَقُوهُمْ قَاتَلُوهُمْ قِتَالاً شَدِيدًا فَمَنَحُوهُمْ أَكْتَافَهُمْ فَحَمَلَ رَجُلٌ مِنْ لُحْمَتِي عَلَى رَجُلٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ بِالرُّمْحِ فَلَمَّا غَشِيَهُ قَالَ أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ إِنِّي مُسْلِمٌ فَطَعَنَهُ فَقَتَلَهُ فَأَتَى رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلَكْتُ قَالَ ( وَمَا الَّذِي صَنَعْتَ ). مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ فَأَخْبَرَهُ بِالَّذِي صَنَعَ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( فَهَلاَّ شَقَقْتَ عَنْ بَطْنِهِ فَعَلِمْتَ مَا فِي قَلْبِهِ ). قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ شَقَقْتُ بَطْنَهُ أَكُنْتُ أَعْلَمُ مَا فِي قَلْبِهِ قَالَ ( فَلاَ أَنْتَ قَبِلْتَ مَا تَكَلَّمَ بِهِ وَلاَ أَنْتَ تَعْلَمُ مَا فِي قَلْبِهِ ). قَالَ فَسَكَتَ عَنْهُ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَلَمْ يَلْبَثْ إِلاَّ يَسِيرًا حَتَّى مَاتَ فَدَفَنَّاهُ فَأَصْبَحَ عَلَى ظَهْرِ الأَرْضِ فَقَالُوا لَعَلَّ عَدُوًّا نَبَشَهُ فَدَفَنَّاهُ ثُمَّ أَمَرْنَا غِلْمَانَنَا يَحْرُسُونَهُ فَأَصْبَحَ عَلَى ظَهْرِ الأَرْضِ فَقُلْنَا لَعَلَّ الْغِلْمَانَ نَعَسُوا فَدَفَنَّاهُ ثُمَّ حَرَسْنَاهُ بِأَنْفُسِنَا فَأَصْبَحَ عَلَى ظَهْرِ الأَرْضِ فَأَلْقَيْنَاهُ فِي بَعْضِ تِلْكَ الشِّعَابِ .
٤٠٦٥ - حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ حَفْصٍ الأُبُلِّيُّ، حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ غِيَاثٍ، عَنْ عَاصِمٍ، عَنِ السُّمَيْطِ، عَنْ عِمْرَانَ بْنِ الْحُصَيْنِ، قَالَ بَعَثَنَا رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي سَرِيَّةٍ فَحَمَلَ رَجُلٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ عَلَى رَجُلٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ فَذَكَرَ الْحَدِيثَ وَزَادَ فِيهِ فَنَبَذَتْهُ الأَرْضُ فَأُخْبِرَ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَقَالَ ( إِنَّ الأَرْضَ لَتَقْبَلُ مَنْ هُوَ أَشَرُّ مِنْهُ وَلَكِنَّ اللَّهَ أَحَبَّ أَنْ يُرِيَكُمْ تَعْظِيمَ حُرْمَةِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ).