Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 95. Bab—Kadın İstihâza Günlerinde Hayız Günlerini Karıştırdığı Zaman

933. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Süfyân, Eş'as b. Ebi'ş-Şa'sâ' el-Muhâribî'den, (O) Sa'îd b. Cübeyr'den, (O da) ibn Abbâs'tan (naklen) rivâyet etti (ki, Sa'îd) şöyle dedi: Bir kadın O'na (yani İbn Abbâs'a); "ben şöyle şöyle bir zamandan beri mustehâza oldum. Bana, Hazret-i Ali'nin, "(müstehâza) her namazda gusül yapar" dediği de ulaştı, (siz ne dersiniz?)" diye yazmış, İbn Abbâs da şöyle cevap vermişti: "O (müstehâza) için, Hazret-i Ali'nin dediğinden başka (diyecek bir şey) bulamıyoruz."

934. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î, Yahya b. Ebî Kesîr'den rivâyet etti (ki, O şöyle demiş): Bana Ebû Seleme veya İkrime rivâyet edip dedi ki; Hazret-i Zeyneb, o muayyen kanı akıttığı halde Hazret-i Peygamberle (sallallahü aleyhi ve sellem) i'tikâfa girermiş de, (Hazret-i Peygamber) O'na her namazda gusül yapmasını emretmiş imiş.

935. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î, Yahya b. Ebî Kesîr'den (naklen) rivâyet etti ki, Hazret-i Ali ve İbn Mes'ûd şöyle derlerdi: "Müstehâza, her namazda gusül yapar."

936. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î rivâyet edip şöyle dedi: Ben, Ata’ b. Ebî Rebâh'i, şöyle derken işitmiştim: "O (yani müstehaza) her iki namazdan dolayı bir gusül, sabah için de bir gusül yapar."

937. El-Evzâ'î dedi ki, ez-Zührî ve Mekhûl ise; "o, her namazda gusül yapar" derlerdi.

938. Bize Yezîd b. Hârûn ve Vehb b. Cerir, ed-Destüvâ yapımı mal alıp satan Hişâm'dan, (O) Yahya b. Ebî Kesîr'den, (O da) Ebû Seleme'den (naklen) haber verdiler ki, Ümmü Habibe Vehb, "Ümmü Habibe bint Cahş" demişti-, o muayyen kanı akıyordu ve O, bunu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) sormuştu da O, O'na, her namazda gusül yapmasını ve namazını kılmasını emretmişti

939. Bize Abdussamed b. Abdulvâris haber verip (dedi ki), bize Şu'be rivâyet edip (dedi ki), bize Ebû Bişr rivâyet edip dedi ki: Ben Sa'îd b. Cübeyr'i, şöyle derken işittim: Bir kadın İbn Abbâs ve İbnu'z-Zübeyr'e, "ben müstehâza oluyorum da (hiç) temizlenmiyorum. Ben, Allah aşkına, bana mutlaka fetva vermenizi istiyorum. Ben bunu (halka) sordum da onlar, Hazret-i Ali'nin; "o, her namaz için gusül yapar" dediğini söylediler" diye yazmış, ben de, (o mektubu) okumuş ve şu cevabı elimle yazmıştım: "Onun için, Hazret-i Ali'nin dediğinden başka (diyecek bir şey) bulamıyorum." Bunun üzerine "muhakkak ki Küfe soğuk bir yerdir. (Her namazda gusül yapmak çok zor olur)" denilmişti de (İbn Abbâs) şu karşılığı vermişdi: "Allah dileseydi onu, bundan daha zor bir şeyle de imtihan ederdi."

940. Bize Haccâc b. Minhâl haber verip (dedi kî), bize Hammâd, Kays'tan, (O da) Mücâhid'den (naklen) rivâyet etti (ki, Mücâhid) şöyle dedi: İbn Abbâs'a, "O (müstehâza kadının bulunduğu) yer, soğuk bir yerdir!" denilmiş, O da şu karşılığı vermişti: (O halde) öğleyi geriye (son vaktine) bırakır, ikindiyi öne (ilk vaktine) alır ve bir gusül yapar. Akşamı geriye bırakır, yatsıyı öne alır ve bir gusül yapar. Sabah için de bir gusül yapar."

941. Bize Haccâc haber verip (dedi ki), bize Hammâd, Hişâm b. Urve'den, (O) babasından, (O da) Zeyneb bint Ümmi Seleme'den (naklen) rivâyet etti ki, Cahş'ın kızı, Abdurrahman b. Avfın (nikâhı) altındaydı ve hayız kanı kesilmeyip devam ediyordu. Bu sebeple O, (gusül yapmak için girmiş olduğu) çamaşır teknesinden, kan (teknedeki suyun) üstünü kaplamış olduğu halde çıkar ve namazını kılardı).

942. Bize Vehb b. Sa'îd ed-Dımeşkî, Şu'ayb b. İshâk'tan haber verdi (ki, O şöyle demiş: Şu'ayb dedi ki), bize el-Evzâ'î rivâyet edip dedi ki, ben, ez-Zühri ve Yahya b. Ebî Kesîr'i; "o (müstehâza), her namaz için ayrı bir defa gusül yapar" derken işitmişim.

943. El-Evzâ'î dedi ki: Bana Mekhûl'den (naklen) de bu (görüşün) aynısı ulaştı.

944. Bize Vehb b. Sa'îd, Şu'ayb'dan haber verdi (kî, O şöyle demiş:) Bize el-Evzâ'î rivâyet edip (dedi ki), bana Atâ’ haber verdi ki, İbn Abbâs şöyle derdi: (Müstehâza, beraber kılmabilen) her iki namaz için bir defa gusül (yapar). Sabah namazı için de ayrı bir defa gusül yapar.

945. Bize Haccâc haber verip (dedi ki), bize Hammâd, Hammâd el-Kûfî'den (naklen) rivâyet etti ki, bir kadın İbrahim'e sorup şöyle demiş: "Benim hayız kanım hiç kesilmeyip devam ediyor, (ne yapmalıyım?)" Bunun üzerine O şöyle karşılık vermiş: "Suya devam et de onu (avret yerine) serp. Çünkü o, kanı senden keser."

946. Bize Affân b. Müslim haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Dinar rivâyet edip (dedi ki), bize Yûnus, el-Hasan'dan (naklen), O'nun, (hayızdan mı kesildiğinden, hamile mi olduğundan) şüphelenilen boş anılmış kadın hakkında (şöyle dediğini) rivâyet etti: "O, bir yıl bekler. Şayet hayız olursa (ona göre hareket eder). Olmazsa, yılın bitiminden sonra üç ay bekler. Eğer hayız olursa (ona göre hareket eder). Olmazsa, artık onun iddeti bitmiştir.

947. Bize Abdullah b. Mesleme haber verip dedi ki, Malik'e; müstehâzanın boşanıldığında (beklemesi gereken) iddeti sorulmuştu. Bunun üzerine Malik, bize, İbn Şihâb'dan, (O da) Sa'îd İbnu'l-Müseyyeb'den (naklen) rivâyet etmişti ki, O (yani Sa'îd) şöyle demiş: "Onun iddeti bir yıldır." Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki: Bu, Malik'in de görüşüdür.

948. Bize Ebu'n-Nu'mân haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd rivâyet edip (dedi ki), bize Amr b. Dinar rivâyet edip (dedi ki), Câbir b. Zeyd'e, genç iken boşanılan ve yaşlanmadan başka bir şeyden dolayı hayız hali yok olan, (hayızdan kesilen) kadın sorulmuştu, O da; "göreceği birden fazla hayızla (iddet bekler)" karşılığını vermişti.

949. Tâvûs ise; "(böyle bir kadının iddeti) üç aydır" demişti.

950. Bize Nasr b. Ali haber verip (dedi ki), bize Abdula'la, Ma'mer'den, (O da) ez-Zührî'den (naklen) rivâyet etti (ki, ez-Zührî) şöyle dedi: Adam karısını boşadığı, o da bir veya iki hayız görüp, sonra hayzı yok olduğu zaman, eğer bu yaşlanmadan dolayı ise, o üç ay iddet bekler. O, genç ise ve (hamilelikten) şüphelenmiş ise, şüpheden sonra bir yıl iddet bekler.

951. Bize Halife b. Hayyât haber verip (dedi ki), bize Gunder rivâyet edip (dedi ki), bize Şu'be, Katâde'den, (O da) İkrime'den (naklen) rivâyet etti (ki, İkrime) şöyle dedi: Müstehâza ile, hayızı düzgün devam etmeyip bir ay bir defa, bir ay iki defa hayız gören (kadının) iddeti üç aydır.

952. Bize Halife b. Hayyât haber verip (dedi ki), bize Ebû Dâvûd, Hişâm'dan (O da) Hammâd'dan (naklen) rivâyet etti (ki, Hammâd); "o, 'akrâ' ile iddet bekler" demişti.

953. Bize Hâlid b. Mahled crivâyet edip (dedi ki), bize Mâlik, İbn Şihâb'dan, (O da) Sa'îd İbnu'l-Müseyyeb'den (naklen) rivâyet etti (ki, Sa'îd) şöyle dedi: Müstehâzanın iddeti bir yıldır.

954. Bize İshak b. İsa haber verip (dedi ki), bize Hüseyin, Yûnus'tan, (O da) el-Hasan'dan (naklen) haber verdi (ki, el-Hasan) şöyle dedi: Müstehâza "akrâ’ " ile iddet bekler.

955. Bize Halife haber verip (dedi ki), bize Abdula'lâ, Ma'mer'den, (O da) ez-Zühri'den (naklen) rivâyet etti (ki, ez-Zührî) şöyle dedi: (Müstehâza) "akrâ' " ile (iddet bekler). Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki, Hicâzlılar; "Akrâ', temizlik halleridir" derler. Iraklılar ise, "o, hayızdır" demişlerdir. Abdullah (ed-Dârimi) dedi ki, ben de, onun hayız (mânâsına) olduğu görüşündeyim.

956. Bize Ebu'n-Nu'mân haber verip (dedi kî), bize Vuheyb rivâyet edip (dedi ki), bize Yûnus, el-Hasan'dan, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: Müstehâza, "akrâ'" ile iddet bekler .

957. Bize Mûsa b. Hâlid, el-Hikl b. Ziyâd'dan, (O da) el-Evzâ'î'den (naklen rivâyet etti (ki, el-Evzâ'î) şöyle dedi: Ez-Zührî'ye; hanımını, hayız olan genç bir kadın iken boşayıp da onu boşadığında (hanımının) hayız kanı kesilen ve (hanımı) artık o kanı görmeyen bir adamın (hanımı) ne kadar iddet bekler, diye sormuştum, O da; "üç ay (iddet bekler)" demişti.

958. Ez-Zührî'ye; hanımını boşayıp da, (hanımı) iki hayız gören, sonra da (hanımının) hayızı yok olup (kesilen) bir adamın (hanımı) ne kadar (iddet) bekler, diye de sormuştum, O da; "onun iddeti, bir yıldır" demişti.

959. Ez-Zührî'ye; hanımını; üç ay duran, sonra bir hayız olan, sonra hayızı geciken, sonra yedi-sekiz ay durup da diğer bir hayız olan, bu şekilde (hayızı) bazan çabuk olarak, bazan da gecikerek hayız olduğu bir halde boşayan bir adamın (bu hanımı), ne kadar iddet bekler, diye de sormuştum, O da; "hayızı, "kur'lar"ından (= temizliklerinden) farklılık gösterdiği zaman, onun iddeti bir yıldır" demişti. "Peki, demiştim, o, (hanımını), senede bir defa hayız olduğu halde boşamış ise, (hanımı) ne kadar iddet bekler?" O da şöyle cevap vermişti: "Kur'ları, o kurlarıdır diye bilindiği halde hayız oluyor idiyse, (yani temizlik halleri hep öyle oluyor idiyse), muhakkak ki biz, onun kurlarına göre iddet beklemesi görüşündeyiz.

960. Bize Muhammed İbnu'l-Mübârek haber verip (dedi ki), bize Amr b. Abdilvâhid, el-Evzâ'î'den, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: Ez-Zührî'ye; hayız olma (çağına) ulaşmamış olan, dengi de gebe olmayan bir cariye satın alan adamın, bu (cariyesinin hamile olup olmadığını) ne kadar araştırır, (yani, ona ne kadar iddet bekletir) diye sormuştum, O da; "üç ay" demişti.

961. Yahya b. Ebî Kesîr ise; "kırkbeş gün" demişti.

962. Bize Yezîd b. Hârûn, Hişam ed-Destüvâ'î'den, (O) Hammâd'dan, (O) Sa'îd b. Cübeyr'den, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) haber verdi ki, O, (yani İbn Abbâs) müstehâza hakkında şöyle derdi: "Her namazda gusül yapar ve namazını kılar." Hammâd ise şöyle demişti: "Şayet (insan), (müstehâzanın namaz kılabileceğini) bilmeyen bir müstehâza olur da aylarca namazı bırakırsa, o bu namazları kaza eder." O'na; "peki, onları nasıl kaza eder?" denilmişti de O; "onları, gücü yeterse bir günde kaza eder" demişti. Abdullah (ed-Dârimi'ye); "bu görüşü kabullenir misin?" denilmiş, O da; "evet, vallahi!" karşılığını vermişti.

٩٥- باب إِذَا اخْتَلَطَتْ عَلَى الْمَرْأَةِ أَيَّامُ حَيْضِهَا فِى أَيَّامِ اسْتِحَاضَتِهَا

٩٣٣ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ أَشْعَثَ بْنِ أَبِى الشَّعْثَاءِ الْمُحَارِبِىِّ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ كَتَبَتْ إِلَيْهِ امْرَأَةٌ : إِنِّى قَدِ اسْتُحِضْتُ مُنْذُ كَذَا وَكَذَا فَبَلَغَنِى أَنَّ عَلِيًّا قَالَ : تَغْتَسِلُ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ. قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ : مَا نَجِدُ لَهَا غَيْرَ مَا قَالَ عَلِىٌّ.

٩٣٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِى كَثِيرٍ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو سَلَمَةَ أَوْ عِكْرِمَةُ قَالَ : كَانَتْ زَيْنَبُ تَعْتَكِفُ مَعَ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَهِىَ تُرِيقُ الدَّمَ ، فَأَمَرَهَا أَنْ تَغْتَسِلَ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ.

٩٣٥ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِى كَثِيرٍ أَنَّ عَلِيًّا وَابْنَ مَسْعُودٍ كَانَا يَقُولاَنِ : الْمُسْتَحَاضَةُ تَغْتَسِلُ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ.

٩٣٦ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ قَالَ سَمِعْتُ عَطَاءَ بْنَ أَبِى رَبَاحٍ يَقُولُ : تَغْتَسِلُ بَيْنَ كُلِّ صَلاَتَيْنِ غُسْلاً وَاحِداً ، وَتَغْتَسِلُ لِلْفَجْرِ غُسْلاً وَاحِداً.

٩٣٧ - قَالَ الأَوْزَاعِىُّ وَكَانَ الزُّهْرِىُّ وَمَكْحُولٌ يَقُولاَنِ : تَغْتَسِلُ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ.

٩٣٨ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ وَوَهْبُ بْنُ جَرِيرٍ عَنْ هِشَامٍ صَاحِبِ الدَّسْتَوَائِىِّ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِى كَثِيرٍ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ : أَنَّ أُمَّ حَبِيبَةَ - قَالَ وَهْبٌ : أُمَّ حَبِيبَةَ بِنْتَ جَحْشٍ - كَانَتْ تُهَرِيقُ الدَّمَ وَأَنَّهَا سَأَلَتِ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- عَنْ ذَاكَ ، فَأَمَرَهَا أَنْ تَغْتَسِلَ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ وَتُصَلِّىَ.

٩٣٩ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ الصَّمَدِ بْنُ عَبْدِ الْوَارِثِ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ حَدَّثَنَا أَبُو بِشْرٍ قَالَ سَمِعْتُ سَعِيدَ بْنَ جُبَيْرٍ يَقُولُ : كَتَبَتِ امْرَأَةٌ إِلَى ابْنِ عَبَّاسٍ وَابْنِ الزُّبَيْرِ : إِنِّى أُسْتَحَاضُ فَلاَ أَطْهُرُ ، وَإِنِّى أُذَكِّرُكُمَا اللَّهَ إِلاَّ أَفْتَيْتُمَانِى ، وَإِنِّى سَأَلْتُ عَنْ ذَلِكَ فَقَالُوا كَانَ عَلِىٌّ يَقُولُ : تَغْتَسِلُ لِكُلِّ صَلاَةٍ. فَقَرَأْتُ وَكَتَبْتُ الْجَوَابَ بِيَدِى : مَا أَجِدُ لَهَا إِلاَّ مَا قَالَ عَلِىٌّ. فَقِيلَ : إِنَّ الْكُوفَةَ أَرْضٌ بَارِدَةٌ. فَقَالَ : لَوْ شَاءَ اللَّهُ لاَبْتَلاَهَا بِأَشَدَّ مِنْ ذَلِكَ.

٩٤٠ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجُ بْنُ مِنْهَالٍ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ قَيْسٍ عَنْ مُجَاهِدٍ قَالَ قِيلَ لاِبْنِ عَبَّاسٍ : إِنَّ أَرْضَهَا أَرْضٌ بَارِدَةٌ. فَقَالَ : تُؤَخِّرُ الظُّهْرَ وَتُعَجِّلُ الْعَصْرَ وَتَغْتَسِلُ غُسْلاً ، وَتُؤَخِّرُ الْمَغْرِبَ وَتُعَجِّلُ الْعِشَاءَ وَتَغْتَسِلُ غُسْلاً ، وَتَغْتَسِلُ لِلْفَجْرِ غُسْلاً.

٩٤١ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ زَيْنَبَ بِنْتِ أُمِّ سَلَمَةَ : أَنَّ ابْنَةَ جَحْشٍ كَانَتْ تَحْتَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَكَانَتْ تُسْتَحَاضُ ، فَكَانَتْ تَخْرُجُ مِنْ مِرْكَنِهَا وَإِنَّهُ لَعَالِيهِ الدَّمُ فَتُصَلِّى.

٩٤٢ - أَخْبَرَنَا وَهْبُ بْنُ سَعِيدٍ الدِّمَشْقِىُّ عَنْ شُعَيْبِ بْنِ إِسْحَاقَ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ قَالَ سَمِعْتُ الزُّهْرِىَّ وَيَحْيَى بْنَ أَبِى كَثِيرٍ يَقُولاَنِ : تُفْرِدُ لِكُلِّ صَلاَةٍ اغْتِسَالَةً.

٩٤٣ - قَالَ الأَوْزَاعِىُّ وَبَلَغَنِى عَنْ مَكْحُولٍ مِثْلُ ذَلِكَ.

٩٤٤ - أَخْبَرَنَا وَهْبُ بْنُ سَعِيدٍ عَنْ شُعَيْبٍ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ أَخْبَرَنِى عَطَاءٌ أَنَّ ابْنَ عَبَّاسٍ كَانَ يَقُولُ : لِكُلِّ صَلاَتَيْنِ اغْتِسَالَةٌ ، وَتُفْرِدُ لِصَلاَةِ الصُّبْحِ اغْتِسَالَةً.

٩٤٥ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ حَمَّادٍ الْكُوفِىِّ : أَنَّ امْرَأَةً سَأَلَتْ إِبْرَاهِيمَ فَقَالَتْ : إِنِّى أُسْتَحَاضُ. فَقَالَ : عَلَيْكِ بِالْمَاءِ فَانْضَحِيهِ ، فَإِنَّهُ يَقْطَعُ عَنْكِ الدَّمَ.

٩٤٦ - أَخْبَرَنَا عَفَّانُ بْنُ مُسْلِمٍ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ دِينَارٍ حَدَّثَنَا يُونُسُ عَنِ الْحَسَنِ فِى الْمُطَلَّقَةِ الَّتِى ارْتِيبَ بِهَا : تَرَبَّصُ سَنَةً ، فَإِنْ حَاضَتْ وَإِلاَّ تَرَبَّصَتْ بَعْدَ انْقِضَاءِ السَّنَةِ ثَلاَثَةَ أَشْهُرٍ ، فَإِنْ حَاضَتْ وَإِلاَّ فَقَدِ انْقَضَتْ عِدَّتُهَا.

٩٤٧ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ قَالَ سُئِلَ مَالِكٌ عَنْ عِدَّةِ الْمُسْتَحَاضَةِ إِذَا طُلِّقَتْ فَحَدَّثَنَا مَالِكٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ أَنَّهُ قَالَ : عِدَّتُهَا سَنَةٌ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : هُوَ قَوْلُ مَالِكٍ.

٩٤٨ - أَخْبَرَنَا أَبُو النُّعْمَانِ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ دِينَارٍ قَالَ : سُئِلَ جَابِرُ بْنُ زَيْدٍ عَنِ الْمَرْأَةِ تُطَلَّقُ وَهِىَ شَابَّةٌ فَتَرْتَفِعُ حِيضَتُهَا مِنْ غَيْرِ كِبَرٍ ، قَالَ : مِنْ غَيْرِ حَيْضٍ تَحَيَّضُ.

٩٤٩ - وَقَالَ طَاوُسٌ : ثَلاَثَةَ أَشْهُرٍ.

٩٥٠ - أَخْبَرَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الأَعْلَى عَنْ مَعْمَرٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ : إِذَا طَلَّقَ الرَّجُلُ امْرَأَتَهُ فَحَاضَتْ حَيْضَةً أَوْ حَيْضَتَيْنِ ثُمَّ ارْتَفَعَتْ حَيْضَتُهَا ، إِنْ كَانَ ذَلِكَ مِنْ كِبَرٍ اعْتَدَّتْ ثَلاَثَةَ أَشْهُرٍ ، وَإِنْ كَانَتْ شَابَّةً وَارْتَابَتِ اعْتَدَّتْ سَنَةً بَعْدَ الرِّيبَةِ.

٩٥١ - أَخْبَرَنَا خَلِيفَةُ بْنُ خَيَّاطٍ حَدَّثَنَا غُنْدَرٌ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ عِكْرِمَةَ قَالَ : الْمُسْتَحَاضَةُ وَالَّتِى لاَ يَسْتَقِيمُ لَهَا حَيْضٌ فَتَحِيضُ فِى شَهْرٍ مَرَّةً وَفِى الشَّهْرِ مَرَّتَيْنِ عِدَّتُهَا ثَلاَثَةُ أَشْهُرٍ.

٩٥٢ - أَخْبَرَنَا خَلِيفَةُ بْنُ خَيَّاطٍ حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ عَنْ هِشَامٍ عَنْ حَمَّادٍ قَالَ تَعْتَدُّ بِالأَقْرَاءِ.

٩٥٣ - حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ مَخْلَدٍ حَدَّثَنَا مَالِكٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ قَالَ : عِدَّةُ الْمُسْتَحَاضَةِ سَنَةٌ.

٩٥٤ - أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ بْنُ عِيسَى أَخْبَرَنَا هُشَيْمٌ عَنْ يُونُسَ عَنِ الْحَسَنِ قَالَ الْمُسْتَحَاضَةُ تَعْتَدُّ بِالأَقْرَاءِ.

٩٥٥ - أَخْبَرَنَا خَلِيفَةُ حَدَّثَنَا عَبْدُ الأَعْلَى عَنْ مَعْمَرٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ : بِالأَقْرَاءِ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : أَهْلُ الْحِجَازِ يَقُولُونَ الأَقْرَاءُ الأَطْهَارُ ، وَقَالَ أَهْلُ الْعِرَاقِ هُوَ الْحَيْضُ. قَالَ عَبْدُ اللَّهِ : وَأَنَا أَقُولُ هُوَ الْحَيْضُ.

٩٥٦ - أَخْبَرَنَا أَبُو النُّعْمَانِ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ حَدَّثَنَا يُونُسُ عَنِ الْحَسَنِ قَالَ : الْمُسْتَحَاضَةُ تَعْتَدُّ بِالأَقْرَاءِ.

٩٥٧ - حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ خَالِدٍ عَنِ الْهِقْلِ بْنِ زِيَادٍ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ قَالَ : سَأَلْتُ الزُّهْرِىَّ عَنْ رَجُلٍ طَلَّقَ امْرَأَتَهُ وَهِىَ شَابَّةٌ تَحِيضُ فَانْقَطَعَ عَنْهَا الْمَحِيضُ حِينَ طَلَّقَهَا فَلَمْ تَرَ دَماً كَمْ تَعْتَدُّ؟ قَالَ : ثَلاَثَةَ أَشْهُرٍ.

٩٥٨ - قَالَ : وَسَأَلْتُ الزُّهْرِىَّ عَنْ رَجُلٍ طَلَّقَ امْرَأَتَهُ فَحَاضَتْ حَيْضَتَيْنِ ثُمَّ ارْتَفَعَتْ حَيْضَتُهَا كَمْ تَرَبَّصُ؟ قَالَ : عِدَّتُهَا سَنَةٌ.

٩٥٩ - قَالَ : وَسَأَلْتُ الزُّهْرِىَّ عَنْ رَجُلٍ طَلَّقَ امْرَأَتَهُ وَهِىَ تَحِيضُ تَمْكُثُ ثَلاَثَةَ أَشْهُرٍ ، ثُمَّ تَحِيضُ حَيْضَةً ثُمَّ يَتَأَخَّرُ عَنْهَا الْحَيْضُ ، ثُمَّ تَمْكُثُ السَّبْعَةَ الأَشْهُرَ وَالثَّمَانِيَةَ ، ثُمَّ تَحِيضُ أُخْرَى فَتَسْتَعْجِلُ إِلَيْهَا مَرَّةً وَتَسْتَأْخِرُ أُخْرَى كَيْفَ تَعْتَدُّ؟ قَالَ : إِذَا اخْتَلَفَتْ حَيْضَتُهَا عَنْ أَقْرَائِهَا فَعِدَّتُهَا سَنَةٌ. قُلْتُ : وَكَيْفَ إِنْ كَانَ طَلَّقَ وَهِىَ تَحِيضُ فِى كُلِّ سَنَةٍ مَرَّةً كَمْ تَعْتَدُّ؟ قَالَ : إِنْ كَانَتْ تَحِيضُ أَقْرَاؤُهَا مَعْلُومَةٌ هِىَ أَقْرَاؤُهَا ، فَإِنَّا نُرَى أَنْ تَعْتَدَّ أَقْرَاءَهَا.

٩٦٠ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُبَارَكِ حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ عَبْدِ الْوَاحِدِ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ قَالَ : سَأَلْتُ الزُّهْرِىَّ عَنِ الرَّجُلِ يَبْتَاعُ الْجَارِيَةَ لَمْ تَبْلُغِ الْمَحِيضَ وَلاَ تَحْمِلُ مِثْلُهَا بِكَمْ يَسْتَبْرِئُهَا؟ قَالَ : بِثَلاَثَةِ أَشْهُرٍ.

٩٦١ - وَقَالَ يَحْيَى بْنُ أَبِى كَثِيرٍ بِخَمْسَةٍ وَأَرْبَعِينَ يَوْماً.

٩٦٢ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ عَنْ هِشَامٍ الدَّسْتَوَائِىِّ عَنْ حَمَّادٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ فِى الْمُسْتَحَاضَةِ : تَغْتَسِلُ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ وَتُصَلِّى. قَالَ حَمَّادٌ : لَوْ أَنَّ مُسْتَحَاضَةً جَهِلَتْ فَتَرَكَتِ الصَّلاَةَ أَشْهُراً فَإِنَّهَا تَقْضِى تِلْكَ الصَّلَوَاتِ. قِيلَ لَهُ : وَكَيْفَ تَقْضِيهَا؟ قَالَ : تَقْضِيهَا فِى يَوْمٍ وَاحِدٍ إِنِ اسْتَطَاعَتْ. قِيلَ لِعَبْدِ اللَّهِ : تَقُولُ بِهِ؟ قَالَ : إِى وَاللَّهِ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 94. Bab—Kadın Namaz Esnasında Temizlenebilir Veya Hayız Olabilir?

914. Bize Muhammed b. İsa haber verip (dedi ki), bize Abbâd b. Avvâm, Hişâm'dan, (O da) el-Hasan'dan (naklen) rivâyet etti (ki, el-Hasan) şöyle dedi: Kadın bir namazın vakti içinde (hayızdan) temizlenip de, gusül yapmaya gücü yettiği halde gusül yapmadığında, o namazı kaza eder.

915. Bize Muhammed b. İsa haber verip (dedi ki), bize Abdulvâris, Amr'dan, (O da) el-Hasan'dan (naklen) rivâyet etti (ki, el-Hasan) şöyle dedi: Kadın (namazdan) iki rekât kılıp da sonra hayız olduğunda, (hayızdan) temizlendiği zaman, (tam kılamamış olduğu bu namazı) kaza etmez.

916. Bize Muhammed b. İsa haber verip (dedi ki), bize el-Ma'merî Ebû Süfyân Muhammed b. Humeyd, Ma'mer'den, (O da) Katâde'den (naklen) rivâyet etti. (Ebû Muhammed ed-Dârimi) dedi ki, bize Ebû Muâviye de rivâyet etti. (O dedi ki) bize el-Haccâc, Atâ'dan (naklen) rivâyet etti. O ikisi (yani Katâde ve Atâ'), öğle (namazı vakti) esnasında temizlenip de, gusül yapmayı ikindi vakti girinceye kadar geciktiren kadın hakkında, "O, öğleyi kaza eder" dediler.

917. Bize Muhammed b. İsa haber verip (dedi ki), bize Huşeym rivâyet edip (dedi ki), bize Yûnus, el-Hasen'dan; Muğire, Âmir'den; Abîde ise İbrahim'den (naklen) haber verdiler ki, onlar (yani el-Hasan, Âmir ve İbrahim); bir namazı kılmakta kendisine hayız hah ulaşıncaya kadar ihmalkârlık gösteren kadın hakkında; "o, bu namazı iade (kaza) eder" dediler.

918. Bize Haccâc haber verip (dedi ki), bize Hammâd, Hammâd b. Ebî Süleyman'dan, Yûnus ise el-Hasan'dan (naklen) rivâyet ettiler ki, onlar (yani Hammâd b. Ebû Süleyman ve el-Hasan), bir namaz (vaktine) erişip de, hayız oluncaya kadar ihmalkârlık gösteren bir kadın hakkında şöyle dediler: "O, gusül yapınca bu namazı kaza eder."

919. Bize Süleyman b. Dâvûd ez-Zehrânî haber verip (dedi ki), bize Ebû Şihâb, Hişâm'dan, (O da) el-Hasan ve Kata de'den (naklen) rivâyet etti (ki, el-Hasan ve Katâde) şöyle dediler: Kadın bir namazı, hayız oluncaya kadar zayi ettiği, (kılmadığı) zaman, temizlenince (onu) kaza etmesi gerekir.

920. Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize el-Hasan, Muğire'den, (O da) eş-Şa'bî'den (naklen) rivâyet etti (ki, eş-Şa'bî) şöyle dedi: (Bir kadın, bir namaz vaktine ulaştığında) ihmalkâr davranıp da hayız olduğu zaman, (kılmamış olduğu o namazı, temizlenince) kaza eder.

921. Bize Sa'îd İbnu'l-Muğire rivâyet edip dedi ki; İbnu'l-Mübârek, bize, Ya'kûb'dan, (O) Ebû Yûsuf’tan, (O da) Sa'îd b. Cübeyr'den (naklen) rivâyet etti (ki, Sa'îd) şöyle dedi: Kadın, namaz vakti içinde hayız olduğu zaman, (temizlendiğinde, bu namazı) kaza etmesi gerekmez. Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki, (senedde ismi geçen) Ya'kûb, Merv kadısı olan İbnu'l-Ka'ka'dır; Ebû Yûsuf ise Mekke'li bir hocadır.

922. Bize Haccâc haber verip (dedi ki), bize Hammâd, Haccâc ve Kays'tan, (onlar da) Atâ'dan (naklen) rivâyet etti (ki, Atâ') şöyle dedi: (Hayızlı kadın) akşamdan önce temizlendiğinde, öğle ve ikindiyi (birlikte) kılar. Fecrden önce temizlendiğinde ise, akşam ve yatsıyı (birlikte) kılar.

923. Bize Haccâc haber verip (dedi ki), bize Hammâd, Ali b. Zeyd'den, (O da) Sa'îd İbnu'l-Müseyyeb'den (naklen), onun (yani bir önceki haberin) aynısını rivâyet etti.

924. Bize Abdullah b. Muhammed, Ebû Bekr b. Ayyâş'tan, (O) Yezîd b. Ebî Ziyâd'dan, (O) Miksem'den, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen), onun (yani iki önceki haberin) aynısını haber verdi.

925. Bize Muhammed b. İsa haber verip (dedi ki), bize Hüşeym rivâyet edip (dedi ki), bize Yûnus, el-Hasan'dan (naklen) O'nun, hayızlı kadın hakkında; "o, vakti içinde temizlenmiş olduğu namazı kılar" (dediğini) rivâyet etti.

926. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize İbn Uyeyne, İbn Ebî Necîh'ten, (O da) Atâ', Tâvûs ve Mücâhid'den (naklen) rivâyet etti ki, onlar şöyle dediler: Hayızlı kadın, fecrden önce temizlendiği zaman akşam ve yatsıyı (birlikte) kılar. O, güneşin batışından önce temizlendiği zaman ise öğle ve ikindiyi (birlikte) kılar.

927. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Süfyân, Mansûr'dan, (O da) el Hakem'den (naklen), O'nun, hayızlı kadın hakkında; "o, temizliği (yani hayız kanının kesilmesini) gündüzün sonunda gördüğü zaman öğle ve ikindiyi (birlikte) kılar. O, gecenin sonunda temizlendiği zaman ise, akşam ve yatsıyı (birlikte) kılar.

928. Bize Muhammed b. Yûsuf, Süfyân'dan, (O) Leys'ten, (O da) Tâvûs'tan (naklen) onun, (yani bir önceki haberin) aynısını haber verdi.

929. Bize Ebû Zeyd Sa'îd İbnu'r-Rebî' haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Muğire'den, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: İbrahim şöyle derdi: (Hayızlı kadın) ikindi (vakti) esnasında temizlendiği zaman, öğle ve ikindiyi (birlikte) kılar.

930. Bize Ebû Zeyd haber verip dedi ki, Şu'be şöyle demişti: Hammâd'a (hayızlı kadının namaz durumunu) sormuştum da O şöyle cevap vermişti: "O, bir namazın vakti içinde temizlendiği zaman, (o namazı) kılar.

931. Bize Haccâc haber verip (dedi ki), bize Hammâd, Yûnus ve Humeyd'den, (onlar) el-Hasan'dan, (O da) Enes'ten (naklen) rivâyet etti (ki, Enes) şöyle dedi: "(Hayızlı kadın) bir namazın vakti içinde temizlendiği zaman, (sadece) bu namazı kılar, ondan başkasını kılmaz."

932. Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki: Bana, Zeyd b. Yahya, Mâlik'ten (naklen), benim kıraatim yoluyla haber verdi ki, O (yani Zeyd) şöyle dedi: O'na (yani Malik'e), ikindiden sonra temizlenen kadını sormuştum, O da, şöyle demişti: "Öğle ve ikindiyi (birlikte) kılar." Ben; "ya temizlenmesi (yani hayız kanının kesilmesi) güneşin batışına yakın olursa?" demiştim, O da şöyle demişti: "O, (sadece) ikindiyi kılar, öğleyi kılmaz. Şayet o, güneş batıncaya kadar temizlenmezse, ona hiçbir şey gerekmez," Abdullah (ed-Dârimi'ye); "bu (görüşü) kabul eder misin?" diye sorulmuştu, O da, "hayır" demişti.

٩٤- باب الْمَرْأَةِ تَطْهُرُ عِنْدَ الصَّلاَةِ أَوْ تَحِيضُ

٩١٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى حَدَّثَنَا عَبَّادُ بْنُ عَوَّامٍ عَنْ هِشَامٍ عَنِ الْحَسَنِ قَالَ : إِذَا طَهُرَتِ الْمَرْأَةُ فِى وَقْتِ صَلاَةٍ فَلَمْ تَغْتَسِلْ وَهِىَ قَادِرَةٌ عَلَى أَنْ تَغْتَسِلَ قَضَتْ تِلْكَ الصَّلاَةَ.

٩١٥ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ عَنْ عَمْرٍو عَنِ الْحَسَنِ قَالَ : إِذَا صَلَّتِ الْمَرْأَةُ رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ حَاضَتْ فَلاَ تَقْضِى إِذَا طَهُرَتْ.

٩١٦ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى حَدَّثَنَا الْمَعْمَرِىُّ أَبُو سُفْيَانَ : مُحَمَّدُ بْنُ حُمَيْدٍ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ قَتَادَةَ ح قَالَ وَحَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ حَدَّثَنَا الْحَجَّاجُ عَنْ عَطَاءٍ فِى الْمَرْأَةِ تَطْهُرُ عِنْدَ الظُّهْرِ فَتُؤَخِّرُ غُسْلَهَا حَتَّى يَدْخُلَ وَقْتُ الْعَصْرِ قَالاَ : تَقْضِى الظُّهْرَ.

٩١٧ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا يُونُسُ عَنِ الْحَسَنِ. وَمُغِيرَةُ عَنْ عَامِرٍ. وَعُبَيْدَةُ عَنْ إِبْرَاهِيمَ فِى الْمَرْأَةِ تُفَرِّطُ فِى الصَّلاَةِ حَتَّى يُدْرِكَهَا الْحَيْضُ ، قَالُوا : تُعِيدُ تِلْكَ الصَّلاَةَ.

٩١٨ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ حَمَّادِ بْنِ أَبِى سُلَيْمَانَ وَيُونُسَ عَنِ الْحَسَنِ فِى امْرَأَةٍ حَضَرَتِ الصَّلاَةُ فَفَرَّطَتْ حَتَّى حَاضَتْ قَالاَ : تَقْضِى تِلْكَ الصَّلاَةَ إِذَا اغْتَسَلَتْ.

٩١٩ - أَخْبَرَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنَا أَبُو شِهَابٍ عَنْ هِشَامٍ عَنِ الْحَسَنِ وَقَتَادَةَ قَالاَ : إِذَا ضَيَّعَتِ الْمَرْأَةُ الصَّلاَةَ حَتَّى تَحِيضَ فَعَلَيْهَا الْقَضَاءُ إِذَا طَهُرَتْ.

٩٢٠ - أَخْبَرَنَا أَبُو نُعَيْمٍ حَدَّثَنَا الْحَسَنُ عَنْ مُغِيرَةَ عَنِ الشَّعْبِىِّ قَالَ : إِذَا فَرَّطَتْ ثُمَّ حَاضَتْ قَضَتْ.

٩٢١ - حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ الْمُغِيرَةِ قَالَ ابْنُ الْمُبَارَكِ حَدَّثَنَا عَنْ يَعْقُوبَ عَنْ أَبِى يُوسُفَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ قَالَ : إِذَا حَاضَتِ الْمَرْأَةُ فِى وَقْتِ الصَّلاَةِ فَلَيْسَ عَلَيْهَا الْقَضَاءُ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : يَعْقُوبُ هُوَ ابْنُ الْقَعْقَاعِ قَاضِى مَرْوٍ ، وَأَبُو يُوسُفَ شَيْخٌ مَكِّىٌّ.

٩٢٢ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ حَجَّاجٍ وَقَيْسٍ عَنْ عَطَاءٍ قَالَ : إِذَا طَهُرَتْ قَبْلَ الْمَغْرِبِ صَلَّتِ الظُّهْرَ وَالْعَصَرَ ، وَإِذَا طَهُرَتْ قَبْلَ الْفَجْرِ صَلَّتِ الْمَغْرِبَ وَالْعِشَاءَ.

٩٢٣ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ عَلِىِّ بْنِ زَيْدٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ مِثْلَهُ.

٩٢٤ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ أَبِى بَكْرِ بْنِ عَيَّاشٍ عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِى زِيَادٍ عَنْ مِقْسَمٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ مِثْلَهُ.

٩٢٥ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ حَدَّثَنَا يُونُسُ عَنِ الْحَسَنِ فِى الْحَائِضِ : تُصَلِّى الصَّلاَةَ الَّتِى طَهُرَتْ فِى وَقْتِهَا.

٩٢٦ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا ابْنُ عُيَيْنَةَ عَنِ ابْنِ أَبِى نَجِيحٍ عَنْ عَطَاءٍ وَطَاوُسٍ وَمُجَاهِدٍ قَالُوا : إِذَا طَهُرَتِ الْحَائِضُ قَبْلَ الْفَجْرِ صَلَّتِ الْمَغْرِبَ وَالْعِشَاءَ ، وَإِذَا طَهُرَتْ قَبْلَ غُرُوبِ الشَّمْسِ صَلَّتِ الظُّهْرَ وَالْعَصْرَ.

٩٢٧ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ مَنْصُورٍ عَنِ الْحَكَمِ فِى الْحَائِضِ إِذَا رَأَتِ الطُّهْرَ آخِرَ النَّهَارِ : صَلَّتِ الظُّهْرَ وَالْعَصْرَ ، وَإِذَا طَهُرَتْ آخِرَ اللَّيْلِ صَلَّتِ الْمَغْرِبَ وَالْعِشَاءَ.

٩٢٨ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ عَنْ سُفْيَانَ عَنْ لَيْثٍ عَنْ طَاوُسٍ مِثْلَهُ.

٩٢٩ - أَخْبَرَنَا أَبُو زَيْدٍ : سَعِيدُ بْنُ الرَّبِيعِ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ مُغِيرَةَ قَالَ : كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَقُولُ : إِذَا طَهُرَتْ عِنْدَ الْعَصْرِ صَلَّتِ الظُّهْرَ وَالْعَصْرَ.

٩٣٠ - أَخْبَرَنَا أَبُو زَيْدٍ قَالَ قَالَ شُعْبَةُ سَأَلْتُ حَمَّاداً قَالَ : إِذَا طَهُرَتْ فِى وَقْتِ صَلاَةٍ صَلَّتْ.

٩٣١ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ يُونُسَ وَحُمَيْدٍ عَنِ الْحَسَنِ قَالَ : إِذَا طَهُرَتْ فِى وَقْتِ صَلاَةٍ صَلَّتْ تِلْكَ الصَّلاَةَ وَلاَ تُصَلِّى غَيْرَهَا.

٩٣٢ - قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ قَرَأْتُ عَلَى زَيْدِ بْنِ يَحْيَى عَنْ مَالِكٍ قَالَ : سَأَلْتُهُ عَنِ الْمَرْأَةِ تَطْهُرُ بَعْدَ الْعَصْرِ قَالَ : تُصَلِّى الظُّهْرَ وَالْعَصْرَ. قُلْتُ : فَإِنْ كَانَ طُهْرُهَا قَرِيباً مِنْ مَغِيبِ الشَّمْسِ. قَالَ : تُصَلِّى الْعَصْرَ وَلاَ تُصَلِّى الظُّهْرَ ، وَلَوْ أَنَّهَا لَمْ تَطْهُرْ حَتَّى تَغِيبَ الشَّمْسُ لَمْ يَكُنْ عَلَيْهَا شَىْءٌ. سُئِلَ عَبْدُ اللَّهِ : تَأْخُذُ بِهِ؟ قَالَ : لاَ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 93. Bâb—Bulanık (Akıntı) Hayızdan Sonra Olduğunda

898. Bize Muhammed b. İsa haber verip (dedi ki), bize Mu'temir, babasından, (O da) el-Hasan'dan (naklen), O'nun, temizlik günlerinde o kanı gören kadın hakkında şöyle dediğini rivâyet etti: "Gusül yapması ve namaz kılması görüşündeyim."

899. İbn Sîrin ise şöyle demiş: "Onlar (yani ilk müslümanlar) bulanık ve sarı (akıntılarda), hiçbir mahzur görmezlerdi."

900. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize İsrâîl, Abdula'lâ'dan, (O da) Muhammed İbnu'l-Hanefiyye'den (naklen), O'nun, temizlenmeden sonra sarı (akıntı) gören kadın hakkında; "bu, hayızdan sonra görülen bir akıntıdır. (Kadın) onu yıkar ve abdest alır, namazını kılar" dediğini rivâyet etti.

901. Bize Ebû Nuaym ve Haccâc, Hammâd b. Seleme'den, (O) Yûnus ve Humeyd'den, (onlar da) el-Hasan'dan (naklen) haber verdiler (ki, el-Hasan) şöyle dedi: (Âdet halinin bitiminde yapılan) gusülden sonra görülen akıntıda, temizlenmeden (yani akıntıyı yıkayıp, icabında abdest almadan) başka hiçbir şey gerekmez. Abdullah (ed-Dârimî) dedi ki, "etteriyye: (hayızdan sonra) görülen akıntı", "sarı ve bulanık (akıntı)" demektir.

902. Bize Haccâc ve Affân rivâyet etti. (Onlar dediler ki), bize Hammâd, el-Haccâc'dan, (O) Ebû İshak'tan, (O) el-Hâris'ten, (O da) Hazret-i Ali'den (naklen) rivâyet etti ki, O (yani Hazret-i Ali) şöyle dedi: Kadın gusülden sonra bir veya iki gün akıntı gördüğü zaman, temizlenir ve namazını kılar.

903. Bize Haccâc haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Seleme, Kays'tan, (O da) Atâ'dan (naklen) rivâyet etti (ki, Ata') şöyle dedi: (Adet halinin bitiminde yapılan) gusülden sonra görülen akıntıda sadece temizleme (yani akıntıyı temizleyip, icabında abdest alma) gerekir.

904. Bize Haccâc haber verip (dedi ki), bize Hammâd, Katâde'den, (O) Ümmül-Huzeyl'den, (O da) Ümmü Atıyye'den -ki O, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) biat etmiş idi-, (naklen) rivâyet etti ki, O (yani Ümmü Atıyye) şöyle dedi: "Biz, gusülden sonraki bulanık ve sarı (akıntıları) hiçbir şey saymazdık."

905. Bize Haccâc haber verip (dedi ki), bize Hammâd, Yûnus'tan, (O da) el-Hasan'dan (naklen) rivâyet etti (ki, el-Hasan) şöyle dedi: Hayız gören kadın gusüîden sonra bir veya iki gün şiddetle akıp duran taze bir kan gördüğünde, o (kendini) namazdan bir gün alıkor. Sonra (kan yine gelmeye devam ederse), bundan sonra artık o müstehâzadır.

906. Bize Ubeydullah b. Mûsa, İsrail'den, (O) Ebû İshak'tan, (O) el-Hâris'ten, (O da) Hazret-i Ali'den (naklen) haber verdi (ki, Hazret-i Ali) şöyle dedi: Kadın hayızdan temizlendiği, sonra, temizliğin peşinden, kendisini şüpheye düşüren bir şey gördüğü zaman, (bilsin ki) o, rahmin içine Şeytan tarafından atılmış bir tekme (sebebiyledir). Binaenaleyh (kadın), burun kanı veya kan damlası, yahut kendisiyle et yıkanmış su gibi (bir şey) görünce, namaz abdesti gibi abdest alır, sonra namazını kılar. Şayet o (gelen akıntı), apaçık taze bir kan olursa, artık o, namazı bıraksın.

907. Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki: Yezîd b. Harun'u, şöyle derken işitmiştim: Kadının (hayız) günleri yedi gün olup da sonunda temizlik halini (akıntısı) beyaz olarak görse ve bunun üzerine evlenip, sonra o (yedinci gün) ile onuncu gün arasında o muayyen kanı görse, (bu arada) cinsî münâsebet yapmak caiz ve sahih (olur). Ama şayet temizlik halini yedi günden önce görse ve evlense, sonra da o kanı görse, (cinsî münâsebet) caiz olmaz, bu (görülen kan) hayız kanıdır. Abdullah (ed-Dârimi ye); "bu görüşü kabullenir misin?" diye soruldu, O da; "evet" karşılığını verdi.

908. Bize Yezîd b. Hârûn, Serik'ten, (O) Ebû İshâk'tan, (O) el-Hâris'ten, (O da) Hazret-i Ali'den (naklen), onun, hayız hali altı gün veya yedi gün olan, sonra bulanık (bir akıntı), yahut sarı (bir akıntı) gören, veya bir-iki damla kan gören kadın hakkında; "şüphe yok ki, bu (akıntılar) geçersizdir, ona hiç zarar vermez(ler)" (dediğini) haber verdi.

909. Bize Ebû Nu'aym rivâyet edip (dedi ki), bize Şerik, Ab-dulkerim'den, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: Atâ'ya, hayızdan dolayı gusül yapıp sonra sarı (akıntı) gören kadını sormuştum. O da şöyle demişti: Abdest alır ve (avret yerine su) serper."

910. Bize Ya'lâ haber verip (dedi ki), bize Abdulmelik, Atâ'dan, O'nun, müstehâza hakkında şöyle dediğini rivâyet etti: O, bu hayızlarında namazı, bir veya iki gün bırakır, sonra gusül yapar, "ilk" (yani öğle namazı) vakti olunca o bakar: Şayet (gelen akıntı), sarı veya bulanık bir akıntı (- etteriyye) ise abdest alır ve namazını kılar. (Gelen akıntı) kan ise öğleyi geriye, (son vaktine) bırakır, ikindiyi öne, (ilk vaktine) alır, sonra ikisini tek bir gusülle kılar. Güneş batınca o (yine) bakar: Şayet (gelen akıntı) sarı veya bulanık bir akıntı (= et-teriyye) ise abdest alır ve namazını kılar. (Gelen akıntı) kan ise, akşamı geriye, (son vaktine) bırakır, yatsıyı öne, (ilk vaktine) alır, sonra ikisini tek bir gusülle kılar. Tan yeri ağarınca o (yine) bakar: Eğer (gelen akıntı) sarı veya bulanık bir akıntı (= et-teriyye) ise, abdest alır ve namazını kılar. (Gelen akıntı) kan ise gusül yapar ve sabah namazını kılar. (Böylece) her günde üç defa (bakmış veya gusül yapmış olur). Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki: "El-Akrâ", bana göre "hayız (lar)" demektir.

911. Bize Yahya b. Yahya haber verip (dedi ki), bize Hâlid b. Abdillah, Hâlid el-Hazzâ'dan, (O) İkrime'den, (O da) Hazret-i Âişe'den (naklen) rivâyet etti ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), (bir defasında) i'tikâfa girmişti. O'nunla beraber hanımlarından biri de, o muayyen kanı gören bir müstehâza olduğu halde i'tikâfa girmişti de çoğu kere, o kandan dolayı altına leğen koymuştu. (îkrime) ayrıca söylemiş ki, Hazret-i Âişe, (sarı renkteki) aspur suyunu görmüş ve şöyle demiş: "Bu, (sanki, zamanında) falancanın görmekte olduğu şey, (akıntı)dır."

912. Bize Ebu'n-Nu'mân haber verip (dedi ki), bize Abdulvâhid, el-Haccâc'dan, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: Atâ'ya, hayızdan temizlenip de, sonra sarı (akıntı) gören kadını sormuştum, O da; "o abdest alır" demişti.

913. Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki: Bana Zeyd b. Yahya, Mâlik'ten -ki O, İbn Enes'tir- (naklen) benim kıraatim yoluyla haber verdi ki, O (yani Zeyd) şöyle dedi: O'na (yani Mâlik'e), hayız müddeti yedi gün olup da, sonra hayızı artan kadını sormuştum da O; "üç gün temizlenmeyi bekler" demişti.

٩٣- باب الْكُدْرَةِ إِذَا كَانَتْ بَعْدَ الْحَيْضِ

٨٩٨ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى حَدَّثَنَا مُعْتَمِرٌ عَنْ أَبِيهِ عَنِ الْحَسَنِ فِى الْمَرْأَةِ تَرَى الدَّمَ فِى أَيَّامِ طُهْرِهَا قَالَ : أَرَى أَنْ تَغْتَسِلَ وَتُصَلِّىَ.

٨٩٩ - وَقَالَ ابْنُ سِيرِينَ : لَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَ بِالْكُدْرَةِ وَالصُّفْرَةِ بَأْساً.

٩٠٠ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا إِسْرَائِيلُ عَنْ عَبْدِ الأَعْلَى عَنْ مُحَمَّدٍ ابْنِ الْحَنَفِيَّةِ فِى الْمَرْأَةِ تَرَى الصُّفْرَةَ بَعْدَ الطُّهْرِ قَالَ : تِلْكَ التَّرِيَّةُ تَغْسِلُهُ وَتَوَضَّأُ وَتُصَلِّى.

٩٠١ - أَخْبَرَنَا أَبُو نُعَيْمٍ وَحَجَّاجٌ عَنْ حَمَّادِ بْنِ سَلَمَةَ عَنْ يُونُسَ وَحُمَيْدٍ عَنِ الْحَسَنِ قَالَ : لَيْسَ فِى التَّرِيَّةِ شَىْءٌ بَعْدَ الْغُسْلِ إِلاَّ الطُّهُورُ. قَالَ عَبْدُ اللَّهِ : التَّرِيَّةُ الصُّفْرَةُ وَالْكُدْرَةُ.

٩٠٢ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ وَعَفَّانُ قَالاَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنِ الْحَجَّاجِ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنِ الْحَارِثِ عَنْ عَلِىٍّ أَنَّهُ قَالَ : إِذَا رَأَتِ الْمَرْأَةُ التَّرِيَّةَ بَعْدَ الْغُسْلِ بِيَوْمٍ أَوْ يَوْمَيْنِ فَإِنَّهَا تَطَهَّرُ وَتُصَلِّى.

٩٠٣ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ عَنْ قَيْسٍ عَنْ عَطَاءٍ قَالَ : لَيْسَ فِى التَّرِيَّةِ بَعْدَ الْغُسْلِ إِلاَّ الطُّهُورُ.

٩٠٤ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ أُمِّ الْهُذَيْلِ عَنْ أُمِّ عَطِيَّةَ - وَكَانَتْ قَدْ بَايَعَتِ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- - أَنَّهَا قَالَتْ : كُنَّا لاَ نَعْتَدُّ بِالْكُدْرَةِ وَالصُّفْرَةِ بَعْدَ الْغُسْلِ شَيْئاً.

٩٠٥ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ يُونُسَ عَنِ الْحَسَنِ قَالَ : إِذَا رَأَتِ الْحَائِضُ دَماً عَبِيطاً بَعْدَ الْغُسْلِ بِيَوْمٍ أَوْ يَوْمَيْنِ فَإِنَّهَا تُمْسِكُ عَنِ الصَّلاَةِ يَوْماً ، ثُمَّ هِىَ بَعْدَ ذَلِكَ مُسْتَحَاضَةٌ.

٩٠٦ - أَخْبَرَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنِ الْحَارِثِ عَنْ عَلِىٍّ قَالَ : إِذَا تَطَهَّرَتِ الْمَرْأَةُ مِنَ الْمَحِيضِ ، ثُمَّ رَأَتْ بَعْدَ الطُّهْرِ مَا يَرِيبُهَا فَإِنَّمَا هِىَ رَكْضَةٌ مِنَ الشَّيْطَانِ فِى الرَّحِمِ ، فَإِذَا رَأَتْ مِثْلَ الرُّعَافِ أَوْ قَطْرَةِ الدَّمِ أَوْ غُسَالَةِ اللَّحْمِ تَوَضَّأَتْ وُضُوءَهَا لِلصَّلاَةِ ثُمَّ تُصَلِّى ، فَإِنْ كَانَ دَماً عَبِيطاً الَّذِى لاَ خَفَاءَ بِهِ فَلْتَدَعِ الصَّلاَةَ.

٩٠٧ - قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ سَمِعْتُ يَزِيدَ بْنَ هَارُونَ يَقُولُ : إِذَا كَانَ أَيَّامُ الْمَرْأَةِ سَبْعَةً فَرَأَتِ الطُّهْرَ بَيَاضاً فَتَزَوَّجَتْ ثُمَّ رَأَتِ الدَّمَ مَا بَيْنَهَا وَبَيْنَ الْعَشْرِ فَالنِّكَاحُ جَائِزٌ صَحِيحٌ ، فَإِنْ رَأَتِ الطُّهْرَ دُونَ السَّبْعِ فَتَزَوَّجَتْ ثُمَّ رَأَتِ الدَّمَ فَلاَ يَجُوزُ وَهُوَ حَيْضٌ. وَسُئِلَ عَبْدُ اللَّهِ تَقُولُ بِهِ؟ قَالَ : نَعَمْ.

٩٠٨ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ عَنْ شَرِيكٍ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنِ الْحَارِثِ عَنْ عَلِىٍّ فِى الْمَرْأَةِ يَكُونُ حَيْضُهَا سِتَّةَ أَيَّامٍ أَوْ سَبْعَةَ أَيَّامٍ ثُمَّ تَرَى كُدْرَةً أَوْ صُفْرَةً أَوْ تَرَى الْقَطْرَةَ أَوِ الْقَطْرَتَيْنِ مِنَ الدَّمِ : أَنَّ ذَلِكَ بَاطِلٌ وَلاَ يَضُرُّهَا شَيْئاً.

٩٠٩ - أَخْبَرَنَا أَبُو نُعَيْمٍ حَدَّثَنَا شَرِيكٌ عَنْ عَبْدِ الْكَرِيمِ قَالَ : سَأَلْتُ عَطَاءً عَنِ الْمَرْأَةِ تَغْتَسِلُ مِنَ الْحَيْضِ فَتَرَى الصُّفْرَةَ قَالَ : تَوَضَّأُ وَتَنْتَضِحُ .

٩١٠ - أَخْبَرَنَا يَعْلَى حَدَّثَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ عَنْ عَطَاءٍ فِى الْمُسْتَحَاضَةِ قَالَ : تَدَعُ الصَّلاَةَ فِى قَرْئِهَا ذَلِكَ يَوْماً أَوْ يَوْمَيْنِ ثُمَّ تَغْتَسِلُ ، فَإِذَا كَانَ عِنْدَ الأُولَى نَظَرَتْ فَإِنْ كَانَتْ تَرِيَّةً تَوَضَّأَتْ وَصَلَّتْ ، وَإِنْ كَانَ دَماً أَخَّرَتِ الظُّهْرَ وَعَجَّلَتِ الْعَصْرَ ثُمَّ صَلَّتْهُمَا بِغُسْلٍ وَاحِدٍ ، فَإِذَا غَابَتِ الشَّمْسُ نَظَرَتْ فَإِنْ كَانَتْ تَرِيَّةً تَوَضَّأَتْ وَصَلَّتْ ، وَإِنْ كَانَ دَماً أَخَّرَتِ الْمَغْرِبَ وَعَجَّلَتِ الْعِشَاءَ ثُمَّ صَلَّتْهُمَا بِغُسْلٍ وَاحِدٍ ، فَإِذَا طَلَعَ الْفَجْرُ نَظَرَتْ فَإِنْ كَانَتْ تَرِيَّةً تَوَضَّأَتْ وَصَلَّتْ ، وَإِنْ كَانَ دَماً اغْتَسَلَتْ وَصَلَّتِ الْغَدَاةَ ، فِى كُلِّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ ثَلاَثَ مَرَّاتٍ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : الأَقْرَاءُ عِنْدِى الْحَيْضُ.

٩١١ - أَخْبَرَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى أَخْبَرَنَا خَالِدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ خَالِدٍ الْحَذَّاءِ عَنْ عِكْرِمَةَ عَنْ عَائِشَةَ : أَنَّ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- اعْتَكَفَ وَاعْتَكَفَ مَعَهُ بَعْضُ نِسَائِهِ وَهِىَ مُسْتَحَاضَةٌ تَرَى الدَّمَ ، فَرُبَّمَا وَضَعَتِ الطَّسْتَ تَحْتَهَا مِنَ الدَّمِ. وَزَعَمَ أَنَّ عَائِشَةَ رَأَتْ مَاءَ الْعُصْفُرِ فَقَالَتْ : كَانَ هَذَا شَيْئاً كَانَتْ فُلاَنَةُ تَجِدُهُ.

٩١٢ - أَخْبَرَنَا أَبُو النُّعْمَانِ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَاحِدِ عَنِ الْحَجَّاجِ قَالَ : سَأَلْتُ عَطَاءً عَنِ الْمَرْأَةِ تَطْهُرُ مِنَ الْمَحِيضِ ثُمَّ تَرَى الصُّفْرَةَ ، قَالَ : تَوَضَّأُ.

٩١٣ - قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ قَرَأْتُ عَلَى زَيْدِ بْنِ يَحْيَى عَنْ مَالِكٍ قَالَ : سَأَلْتُهُ عَنِ الْمَرْأَةِ كَانَ حَيْضُهَا سَبْعَةَ أَيَّامٍ فَزَادَتْ حَيْضَتُهَا قَالَ تَسْتَطْهِرُ بِثَلاَثَةِ أَيَّامٍ.


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget