95. Bab—Kadın İstihâza Günlerinde Hayız Günlerini Karıştırdığı Zaman
933. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Süfyân, Eş'as b. Ebi'ş-Şa'sâ' el-Muhâribî'den, (O) Sa'îd b. Cübeyr'den, (O da) ibn Abbâs'tan (naklen) rivâyet etti (ki, Sa'îd) şöyle dedi: Bir kadın O'na (yani İbn Abbâs'a); "ben şöyle şöyle bir zamandan beri mustehâza oldum. Bana, Hazret-i Ali'nin, "(müstehâza) her namazda gusül yapar" dediği de ulaştı, (siz ne dersiniz?)" diye yazmış, İbn Abbâs da şöyle cevap vermişti: "O (müstehâza) için, Hazret-i Ali'nin dediğinden başka (diyecek bir şey) bulamıyoruz."
934. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î, Yahya b. Ebî Kesîr'den rivâyet etti (ki, O şöyle demiş): Bana Ebû Seleme veya İkrime rivâyet edip dedi ki; Hazret-i Zeyneb, o muayyen kanı akıttığı halde Hazret-i Peygamberle (sallallahü aleyhi ve sellem) i'tikâfa girermiş de, (Hazret-i Peygamber) O'na her namazda gusül yapmasını emretmiş imiş.
935. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î, Yahya b. Ebî Kesîr'den (naklen) rivâyet etti ki, Hazret-i Ali ve İbn Mes'ûd şöyle derlerdi: "Müstehâza, her namazda gusül yapar."
936. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î rivâyet edip şöyle dedi: Ben, Ata’ b. Ebî Rebâh'i, şöyle derken işitmiştim: "O (yani müstehaza) her iki namazdan dolayı bir gusül, sabah için de bir gusül yapar."
937. El-Evzâ'î dedi ki, ez-Zührî ve Mekhûl ise; "o, her namazda gusül yapar" derlerdi.
938. Bize Yezîd b. Hârûn ve Vehb b. Cerir, ed-Destüvâ yapımı mal alıp satan Hişâm'dan, (O) Yahya b. Ebî Kesîr'den, (O da) Ebû Seleme'den (naklen) haber verdiler ki, Ümmü Habibe Vehb, "Ümmü Habibe bint Cahş" demişti-, o muayyen kanı akıyordu ve O, bunu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) sormuştu da O, O'na, her namazda gusül yapmasını ve namazını kılmasını emretmişti
939. Bize Abdussamed b. Abdulvâris haber verip (dedi ki), bize Şu'be rivâyet edip (dedi ki), bize Ebû Bişr rivâyet edip dedi ki: Ben Sa'îd b. Cübeyr'i, şöyle derken işittim: Bir kadın İbn Abbâs ve İbnu'z-Zübeyr'e, "ben müstehâza oluyorum da (hiç) temizlenmiyorum. Ben, Allah aşkına, bana mutlaka fetva vermenizi istiyorum. Ben bunu (halka) sordum da onlar, Hazret-i Ali'nin; "o, her namaz için gusül yapar" dediğini söylediler" diye yazmış, ben de, (o mektubu) okumuş ve şu cevabı elimle yazmıştım: "Onun için, Hazret-i Ali'nin dediğinden başka (diyecek bir şey) bulamıyorum." Bunun üzerine "muhakkak ki Küfe soğuk bir yerdir. (Her namazda gusül yapmak çok zor olur)" denilmişti de (İbn Abbâs) şu karşılığı vermişdi: "Allah dileseydi onu, bundan daha zor bir şeyle de imtihan ederdi."
940. Bize Haccâc b. Minhâl haber verip (dedi kî), bize Hammâd, Kays'tan, (O da) Mücâhid'den (naklen) rivâyet etti (ki, Mücâhid) şöyle dedi: İbn Abbâs'a, "O (müstehâza kadının bulunduğu) yer, soğuk bir yerdir!" denilmiş, O da şu karşılığı vermişti: (O halde) öğleyi geriye (son vaktine) bırakır, ikindiyi öne (ilk vaktine) alır ve bir gusül yapar. Akşamı geriye bırakır, yatsıyı öne alır ve bir gusül yapar. Sabah için de bir gusül yapar."
941. Bize Haccâc haber verip (dedi ki), bize Hammâd, Hişâm b. Urve'den, (O) babasından, (O da) Zeyneb bint Ümmi Seleme'den (naklen) rivâyet etti ki, Cahş'ın kızı, Abdurrahman b. Avfın (nikâhı) altındaydı ve hayız kanı kesilmeyip devam ediyordu. Bu sebeple O, (gusül yapmak için girmiş olduğu) çamaşır teknesinden, kan (teknedeki suyun) üstünü kaplamış olduğu halde çıkar ve namazını kılardı).
942. Bize Vehb b. Sa'îd ed-Dımeşkî, Şu'ayb b. İshâk'tan haber verdi (ki, O şöyle demiş: Şu'ayb dedi ki), bize el-Evzâ'î rivâyet edip dedi ki, ben, ez-Zühri ve Yahya b. Ebî Kesîr'i; "o (müstehâza), her namaz için ayrı bir defa gusül yapar" derken işitmişim.
943. El-Evzâ'î dedi ki: Bana Mekhûl'den (naklen) de bu (görüşün) aynısı ulaştı.
944. Bize Vehb b. Sa'îd, Şu'ayb'dan haber verdi (kî, O şöyle demiş:) Bize el-Evzâ'î rivâyet edip (dedi ki), bana Atâ’ haber verdi ki, İbn Abbâs şöyle derdi: (Müstehâza, beraber kılmabilen) her iki namaz için bir defa gusül (yapar). Sabah namazı için de ayrı bir defa gusül yapar.
945. Bize Haccâc haber verip (dedi ki), bize Hammâd, Hammâd el-Kûfî'den (naklen) rivâyet etti ki, bir kadın İbrahim'e sorup şöyle demiş: "Benim hayız kanım hiç kesilmeyip devam ediyor, (ne yapmalıyım?)" Bunun üzerine O şöyle karşılık vermiş: "Suya devam et de onu (avret yerine) serp. Çünkü o, kanı senden keser."
946. Bize Affân b. Müslim haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Dinar rivâyet edip (dedi ki), bize Yûnus, el-Hasan'dan (naklen), O'nun, (hayızdan mı kesildiğinden, hamile mi olduğundan) şüphelenilen boş anılmış kadın hakkında (şöyle dediğini) rivâyet etti: "O, bir yıl bekler. Şayet hayız olursa (ona göre hareket eder). Olmazsa, yılın bitiminden sonra üç ay bekler. Eğer hayız olursa (ona göre hareket eder). Olmazsa, artık onun iddeti bitmiştir.
947. Bize Abdullah b. Mesleme haber verip dedi ki, Malik'e; müstehâzanın boşanıldığında (beklemesi gereken) iddeti sorulmuştu. Bunun üzerine Malik, bize, İbn Şihâb'dan, (O da) Sa'îd İbnu'l-Müseyyeb'den (naklen) rivâyet etmişti ki, O (yani Sa'îd) şöyle demiş: "Onun iddeti bir yıldır." Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki: Bu, Malik'in de görüşüdür.
948. Bize Ebu'n-Nu'mân haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd rivâyet edip (dedi ki), bize Amr b. Dinar rivâyet edip (dedi ki), Câbir b. Zeyd'e, genç iken boşanılan ve yaşlanmadan başka bir şeyden dolayı hayız hali yok olan, (hayızdan kesilen) kadın sorulmuştu, O da; "göreceği birden fazla hayızla (iddet bekler)" karşılığını vermişti.
949. Tâvûs ise; "(böyle bir kadının iddeti) üç aydır" demişti.
950. Bize Nasr b. Ali haber verip (dedi ki), bize Abdula'la, Ma'mer'den, (O da) ez-Zührî'den (naklen) rivâyet etti (ki, ez-Zührî) şöyle dedi: Adam karısını boşadığı, o da bir veya iki hayız görüp, sonra hayzı yok olduğu zaman, eğer bu yaşlanmadan dolayı ise, o üç ay iddet bekler. O, genç ise ve (hamilelikten) şüphelenmiş ise, şüpheden sonra bir yıl iddet bekler.
951. Bize Halife b. Hayyât haber verip (dedi ki), bize Gunder rivâyet edip (dedi ki), bize Şu'be, Katâde'den, (O da) İkrime'den (naklen) rivâyet etti (ki, İkrime) şöyle dedi: Müstehâza ile, hayızı düzgün devam etmeyip bir ay bir defa, bir ay iki defa hayız gören (kadının) iddeti üç aydır.
952. Bize Halife b. Hayyât haber verip (dedi ki), bize Ebû Dâvûd, Hişâm'dan (O da) Hammâd'dan (naklen) rivâyet etti (ki, Hammâd); "o, 'akrâ' ile iddet bekler" demişti.
953. Bize Hâlid b. Mahled crivâyet edip (dedi ki), bize Mâlik, İbn Şihâb'dan, (O da) Sa'îd İbnu'l-Müseyyeb'den (naklen) rivâyet etti (ki, Sa'îd) şöyle dedi: Müstehâzanın iddeti bir yıldır.
954. Bize İshak b. İsa haber verip (dedi ki), bize Hüseyin, Yûnus'tan, (O da) el-Hasan'dan (naklen) haber verdi (ki, el-Hasan) şöyle dedi: Müstehâza "akrâ’ " ile iddet bekler.
955. Bize Halife haber verip (dedi ki), bize Abdula'lâ, Ma'mer'den, (O da) ez-Zühri'den (naklen) rivâyet etti (ki, ez-Zührî) şöyle dedi: (Müstehâza) "akrâ' " ile (iddet bekler). Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki, Hicâzlılar; "Akrâ', temizlik halleridir" derler. Iraklılar ise, "o, hayızdır" demişlerdir. Abdullah (ed-Dârimi) dedi ki, ben de, onun hayız (mânâsına) olduğu görüşündeyim.
956. Bize Ebu'n-Nu'mân haber verip (dedi kî), bize Vuheyb rivâyet edip (dedi ki), bize Yûnus, el-Hasan'dan, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: Müstehâza, "akrâ'" ile iddet bekler .
957. Bize Mûsa b. Hâlid, el-Hikl b. Ziyâd'dan, (O da) el-Evzâ'î'den (naklen rivâyet etti (ki, el-Evzâ'î) şöyle dedi: Ez-Zührî'ye; hanımını, hayız olan genç bir kadın iken boşayıp da onu boşadığında (hanımının) hayız kanı kesilen ve (hanımı) artık o kanı görmeyen bir adamın (hanımı) ne kadar iddet bekler, diye sormuştum, O da; "üç ay (iddet bekler)" demişti.
958. Ez-Zührî'ye; hanımını boşayıp da, (hanımı) iki hayız gören, sonra da (hanımının) hayızı yok olup (kesilen) bir adamın (hanımı) ne kadar (iddet) bekler, diye de sormuştum, O da; "onun iddeti, bir yıldır" demişti.
959. Ez-Zührî'ye; hanımını; üç ay duran, sonra bir hayız olan, sonra hayızı geciken, sonra yedi-sekiz ay durup da diğer bir hayız olan, bu şekilde (hayızı) bazan çabuk olarak, bazan da gecikerek hayız olduğu bir halde boşayan bir adamın (bu hanımı), ne kadar iddet bekler, diye de sormuştum, O da; "hayızı, "kur'lar"ından (= temizliklerinden) farklılık gösterdiği zaman, onun iddeti bir yıldır" demişti. "Peki, demiştim, o, (hanımını), senede bir defa hayız olduğu halde boşamış ise, (hanımı) ne kadar iddet bekler?" O da şöyle cevap vermişti: "Kur'ları, o kurlarıdır diye bilindiği halde hayız oluyor idiyse, (yani temizlik halleri hep öyle oluyor idiyse), muhakkak ki biz, onun kurlarına göre iddet beklemesi görüşündeyiz.
960. Bize Muhammed İbnu'l-Mübârek haber verip (dedi ki), bize Amr b. Abdilvâhid, el-Evzâ'î'den, O'nun şöyle dediğini rivâyet etti: Ez-Zührî'ye; hayız olma (çağına) ulaşmamış olan, dengi de gebe olmayan bir cariye satın alan adamın, bu (cariyesinin hamile olup olmadığını) ne kadar araştırır, (yani, ona ne kadar iddet bekletir) diye sormuştum, O da; "üç ay" demişti.
961. Yahya b. Ebî Kesîr ise; "kırkbeş gün" demişti.
962. Bize Yezîd b. Hârûn, Hişam ed-Destüvâ'î'den, (O) Hammâd'dan, (O) Sa'îd b. Cübeyr'den, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) haber verdi ki, O, (yani İbn Abbâs) müstehâza hakkında şöyle derdi: "Her namazda gusül yapar ve namazını kılar." Hammâd ise şöyle demişti: "Şayet (insan), (müstehâzanın namaz kılabileceğini) bilmeyen bir müstehâza olur da aylarca namazı bırakırsa, o bu namazları kaza eder." O'na; "peki, onları nasıl kaza eder?" denilmişti de O; "onları, gücü yeterse bir günde kaza eder" demişti. Abdullah (ed-Dârimi'ye); "bu görüşü kabullenir misin?" denilmiş, O da; "evet, vallahi!" karşılığını vermişti.
٩٥- باب إِذَا اخْتَلَطَتْ عَلَى الْمَرْأَةِ أَيَّامُ حَيْضِهَا فِى أَيَّامِ اسْتِحَاضَتِهَا
٩٣٣ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ أَشْعَثَ بْنِ أَبِى الشَّعْثَاءِ الْمُحَارِبِىِّ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ كَتَبَتْ إِلَيْهِ امْرَأَةٌ : إِنِّى قَدِ اسْتُحِضْتُ مُنْذُ كَذَا وَكَذَا فَبَلَغَنِى أَنَّ عَلِيًّا قَالَ : تَغْتَسِلُ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ. قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ : مَا نَجِدُ لَهَا غَيْرَ مَا قَالَ عَلِىٌّ.
٩٣٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِى كَثِيرٍ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو سَلَمَةَ أَوْ عِكْرِمَةُ قَالَ : كَانَتْ زَيْنَبُ تَعْتَكِفُ مَعَ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَهِىَ تُرِيقُ الدَّمَ ، فَأَمَرَهَا أَنْ تَغْتَسِلَ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ.
٩٣٥ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِى كَثِيرٍ أَنَّ عَلِيًّا وَابْنَ مَسْعُودٍ كَانَا يَقُولاَنِ : الْمُسْتَحَاضَةُ تَغْتَسِلُ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ.
٩٣٦ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ قَالَ سَمِعْتُ عَطَاءَ بْنَ أَبِى رَبَاحٍ يَقُولُ : تَغْتَسِلُ بَيْنَ كُلِّ صَلاَتَيْنِ غُسْلاً وَاحِداً ، وَتَغْتَسِلُ لِلْفَجْرِ غُسْلاً وَاحِداً.
٩٣٧ - قَالَ الأَوْزَاعِىُّ وَكَانَ الزُّهْرِىُّ وَمَكْحُولٌ يَقُولاَنِ : تَغْتَسِلُ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ.
٩٣٨ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ وَوَهْبُ بْنُ جَرِيرٍ عَنْ هِشَامٍ صَاحِبِ الدَّسْتَوَائِىِّ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِى كَثِيرٍ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ : أَنَّ أُمَّ حَبِيبَةَ - قَالَ وَهْبٌ : أُمَّ حَبِيبَةَ بِنْتَ جَحْشٍ - كَانَتْ تُهَرِيقُ الدَّمَ وَأَنَّهَا سَأَلَتِ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- عَنْ ذَاكَ ، فَأَمَرَهَا أَنْ تَغْتَسِلَ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ وَتُصَلِّىَ.
٩٣٩ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ الصَّمَدِ بْنُ عَبْدِ الْوَارِثِ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ حَدَّثَنَا أَبُو بِشْرٍ قَالَ سَمِعْتُ سَعِيدَ بْنَ جُبَيْرٍ يَقُولُ : كَتَبَتِ امْرَأَةٌ إِلَى ابْنِ عَبَّاسٍ وَابْنِ الزُّبَيْرِ : إِنِّى أُسْتَحَاضُ فَلاَ أَطْهُرُ ، وَإِنِّى أُذَكِّرُكُمَا اللَّهَ إِلاَّ أَفْتَيْتُمَانِى ، وَإِنِّى سَأَلْتُ عَنْ ذَلِكَ فَقَالُوا كَانَ عَلِىٌّ يَقُولُ : تَغْتَسِلُ لِكُلِّ صَلاَةٍ. فَقَرَأْتُ وَكَتَبْتُ الْجَوَابَ بِيَدِى : مَا أَجِدُ لَهَا إِلاَّ مَا قَالَ عَلِىٌّ. فَقِيلَ : إِنَّ الْكُوفَةَ أَرْضٌ بَارِدَةٌ. فَقَالَ : لَوْ شَاءَ اللَّهُ لاَبْتَلاَهَا بِأَشَدَّ مِنْ ذَلِكَ.
٩٤٠ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجُ بْنُ مِنْهَالٍ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ قَيْسٍ عَنْ مُجَاهِدٍ قَالَ قِيلَ لاِبْنِ عَبَّاسٍ : إِنَّ أَرْضَهَا أَرْضٌ بَارِدَةٌ. فَقَالَ : تُؤَخِّرُ الظُّهْرَ وَتُعَجِّلُ الْعَصْرَ وَتَغْتَسِلُ غُسْلاً ، وَتُؤَخِّرُ الْمَغْرِبَ وَتُعَجِّلُ الْعِشَاءَ وَتَغْتَسِلُ غُسْلاً ، وَتَغْتَسِلُ لِلْفَجْرِ غُسْلاً.
٩٤١ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ زَيْنَبَ بِنْتِ أُمِّ سَلَمَةَ : أَنَّ ابْنَةَ جَحْشٍ كَانَتْ تَحْتَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَكَانَتْ تُسْتَحَاضُ ، فَكَانَتْ تَخْرُجُ مِنْ مِرْكَنِهَا وَإِنَّهُ لَعَالِيهِ الدَّمُ فَتُصَلِّى.
٩٤٢ - أَخْبَرَنَا وَهْبُ بْنُ سَعِيدٍ الدِّمَشْقِىُّ عَنْ شُعَيْبِ بْنِ إِسْحَاقَ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ قَالَ سَمِعْتُ الزُّهْرِىَّ وَيَحْيَى بْنَ أَبِى كَثِيرٍ يَقُولاَنِ : تُفْرِدُ لِكُلِّ صَلاَةٍ اغْتِسَالَةً.
٩٤٣ - قَالَ الأَوْزَاعِىُّ وَبَلَغَنِى عَنْ مَكْحُولٍ مِثْلُ ذَلِكَ.
٩٤٤ - أَخْبَرَنَا وَهْبُ بْنُ سَعِيدٍ عَنْ شُعَيْبٍ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ أَخْبَرَنِى عَطَاءٌ أَنَّ ابْنَ عَبَّاسٍ كَانَ يَقُولُ : لِكُلِّ صَلاَتَيْنِ اغْتِسَالَةٌ ، وَتُفْرِدُ لِصَلاَةِ الصُّبْحِ اغْتِسَالَةً.
٩٤٥ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ حَمَّادٍ الْكُوفِىِّ : أَنَّ امْرَأَةً سَأَلَتْ إِبْرَاهِيمَ فَقَالَتْ : إِنِّى أُسْتَحَاضُ. فَقَالَ : عَلَيْكِ بِالْمَاءِ فَانْضَحِيهِ ، فَإِنَّهُ يَقْطَعُ عَنْكِ الدَّمَ.
٩٤٦ - أَخْبَرَنَا عَفَّانُ بْنُ مُسْلِمٍ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ دِينَارٍ حَدَّثَنَا يُونُسُ عَنِ الْحَسَنِ فِى الْمُطَلَّقَةِ الَّتِى ارْتِيبَ بِهَا : تَرَبَّصُ سَنَةً ، فَإِنْ حَاضَتْ وَإِلاَّ تَرَبَّصَتْ بَعْدَ انْقِضَاءِ السَّنَةِ ثَلاَثَةَ أَشْهُرٍ ، فَإِنْ حَاضَتْ وَإِلاَّ فَقَدِ انْقَضَتْ عِدَّتُهَا.
٩٤٧ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ قَالَ سُئِلَ مَالِكٌ عَنْ عِدَّةِ الْمُسْتَحَاضَةِ إِذَا طُلِّقَتْ فَحَدَّثَنَا مَالِكٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ أَنَّهُ قَالَ : عِدَّتُهَا سَنَةٌ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : هُوَ قَوْلُ مَالِكٍ.
٩٤٨ - أَخْبَرَنَا أَبُو النُّعْمَانِ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ دِينَارٍ قَالَ : سُئِلَ جَابِرُ بْنُ زَيْدٍ عَنِ الْمَرْأَةِ تُطَلَّقُ وَهِىَ شَابَّةٌ فَتَرْتَفِعُ حِيضَتُهَا مِنْ غَيْرِ كِبَرٍ ، قَالَ : مِنْ غَيْرِ حَيْضٍ تَحَيَّضُ.
٩٤٩ - وَقَالَ طَاوُسٌ : ثَلاَثَةَ أَشْهُرٍ.
٩٥٠ - أَخْبَرَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الأَعْلَى عَنْ مَعْمَرٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ : إِذَا طَلَّقَ الرَّجُلُ امْرَأَتَهُ فَحَاضَتْ حَيْضَةً أَوْ حَيْضَتَيْنِ ثُمَّ ارْتَفَعَتْ حَيْضَتُهَا ، إِنْ كَانَ ذَلِكَ مِنْ كِبَرٍ اعْتَدَّتْ ثَلاَثَةَ أَشْهُرٍ ، وَإِنْ كَانَتْ شَابَّةً وَارْتَابَتِ اعْتَدَّتْ سَنَةً بَعْدَ الرِّيبَةِ.
٩٥١ - أَخْبَرَنَا خَلِيفَةُ بْنُ خَيَّاطٍ حَدَّثَنَا غُنْدَرٌ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ عِكْرِمَةَ قَالَ : الْمُسْتَحَاضَةُ وَالَّتِى لاَ يَسْتَقِيمُ لَهَا حَيْضٌ فَتَحِيضُ فِى شَهْرٍ مَرَّةً وَفِى الشَّهْرِ مَرَّتَيْنِ عِدَّتُهَا ثَلاَثَةُ أَشْهُرٍ.
٩٥٢ - أَخْبَرَنَا خَلِيفَةُ بْنُ خَيَّاطٍ حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ عَنْ هِشَامٍ عَنْ حَمَّادٍ قَالَ تَعْتَدُّ بِالأَقْرَاءِ.
٩٥٣ - حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ مَخْلَدٍ حَدَّثَنَا مَالِكٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ قَالَ : عِدَّةُ الْمُسْتَحَاضَةِ سَنَةٌ.
٩٥٤ - أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ بْنُ عِيسَى أَخْبَرَنَا هُشَيْمٌ عَنْ يُونُسَ عَنِ الْحَسَنِ قَالَ الْمُسْتَحَاضَةُ تَعْتَدُّ بِالأَقْرَاءِ.
٩٥٥ - أَخْبَرَنَا خَلِيفَةُ حَدَّثَنَا عَبْدُ الأَعْلَى عَنْ مَعْمَرٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ : بِالأَقْرَاءِ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : أَهْلُ الْحِجَازِ يَقُولُونَ الأَقْرَاءُ الأَطْهَارُ ، وَقَالَ أَهْلُ الْعِرَاقِ هُوَ الْحَيْضُ. قَالَ عَبْدُ اللَّهِ : وَأَنَا أَقُولُ هُوَ الْحَيْضُ.
٩٥٦ - أَخْبَرَنَا أَبُو النُّعْمَانِ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ حَدَّثَنَا يُونُسُ عَنِ الْحَسَنِ قَالَ : الْمُسْتَحَاضَةُ تَعْتَدُّ بِالأَقْرَاءِ.
٩٥٧ - حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ خَالِدٍ عَنِ الْهِقْلِ بْنِ زِيَادٍ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ قَالَ : سَأَلْتُ الزُّهْرِىَّ عَنْ رَجُلٍ طَلَّقَ امْرَأَتَهُ وَهِىَ شَابَّةٌ تَحِيضُ فَانْقَطَعَ عَنْهَا الْمَحِيضُ حِينَ طَلَّقَهَا فَلَمْ تَرَ دَماً كَمْ تَعْتَدُّ؟ قَالَ : ثَلاَثَةَ أَشْهُرٍ.
٩٥٨ - قَالَ : وَسَأَلْتُ الزُّهْرِىَّ عَنْ رَجُلٍ طَلَّقَ امْرَأَتَهُ فَحَاضَتْ حَيْضَتَيْنِ ثُمَّ ارْتَفَعَتْ حَيْضَتُهَا كَمْ تَرَبَّصُ؟ قَالَ : عِدَّتُهَا سَنَةٌ.
٩٥٩ - قَالَ : وَسَأَلْتُ الزُّهْرِىَّ عَنْ رَجُلٍ طَلَّقَ امْرَأَتَهُ وَهِىَ تَحِيضُ تَمْكُثُ ثَلاَثَةَ أَشْهُرٍ ، ثُمَّ تَحِيضُ حَيْضَةً ثُمَّ يَتَأَخَّرُ عَنْهَا الْحَيْضُ ، ثُمَّ تَمْكُثُ السَّبْعَةَ الأَشْهُرَ وَالثَّمَانِيَةَ ، ثُمَّ تَحِيضُ أُخْرَى فَتَسْتَعْجِلُ إِلَيْهَا مَرَّةً وَتَسْتَأْخِرُ أُخْرَى كَيْفَ تَعْتَدُّ؟ قَالَ : إِذَا اخْتَلَفَتْ حَيْضَتُهَا عَنْ أَقْرَائِهَا فَعِدَّتُهَا سَنَةٌ. قُلْتُ : وَكَيْفَ إِنْ كَانَ طَلَّقَ وَهِىَ تَحِيضُ فِى كُلِّ سَنَةٍ مَرَّةً كَمْ تَعْتَدُّ؟ قَالَ : إِنْ كَانَتْ تَحِيضُ أَقْرَاؤُهَا مَعْلُومَةٌ هِىَ أَقْرَاؤُهَا ، فَإِنَّا نُرَى أَنْ تَعْتَدَّ أَقْرَاءَهَا.
٩٦٠ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُبَارَكِ حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ عَبْدِ الْوَاحِدِ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ قَالَ : سَأَلْتُ الزُّهْرِىَّ عَنِ الرَّجُلِ يَبْتَاعُ الْجَارِيَةَ لَمْ تَبْلُغِ الْمَحِيضَ وَلاَ تَحْمِلُ مِثْلُهَا بِكَمْ يَسْتَبْرِئُهَا؟ قَالَ : بِثَلاَثَةِ أَشْهُرٍ.
٩٦١ - وَقَالَ يَحْيَى بْنُ أَبِى كَثِيرٍ بِخَمْسَةٍ وَأَرْبَعِينَ يَوْماً.
٩٦٢ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ عَنْ هِشَامٍ الدَّسْتَوَائِىِّ عَنْ حَمَّادٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ فِى الْمُسْتَحَاضَةِ : تَغْتَسِلُ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ وَتُصَلِّى. قَالَ حَمَّادٌ : لَوْ أَنَّ مُسْتَحَاضَةً جَهِلَتْ فَتَرَكَتِ الصَّلاَةَ أَشْهُراً فَإِنَّهَا تَقْضِى تِلْكَ الصَّلَوَاتِ. قِيلَ لَهُ : وَكَيْفَ تَقْضِيهَا؟ قَالَ : تَقْضِيهَا فِى يَوْمٍ وَاحِدٍ إِنِ اسْتَطَاعَتْ. قِيلَ لِعَبْدِ اللَّهِ : تَقُولُ بِهِ؟ قَالَ : إِى وَاللَّهِ.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.