1. Bab—Abdest Ve Namazın Farz Kılınması
675. Bize Ali b. Abdilhamîd haber verip (dedi ki), bize Süleyman İbnu'l-Muğire, Sâbit'ten, (O da) Enes b. Mâlik'ten (naklen) rivâyet etti (ki, Enes) şöyle dedi: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem), (konuşması esnasında izahı gerektiren bir durum gibi bir şey olmaksızın) sözün başında (soru sormamız) bize yasaklanınca, bedevi ve akıllı köylülerin gelip de Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem), biz yanındayken soru sormaları hoşumuza giderdi. Bir ara biz böyle (Hazret-i Peygamberin yanındayken) bir köylü çıkageldi ve Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) önünde diz çöküp oturdu. Sonra; "ya Muhammed, dedi, elçin bize geldi ve bize dedi ki sen, seni Allah'ın Peygamber olarak gönderdiğini söylüyor muşsun?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "doğru söylemiş" buyurdu. (Köylü) dedi ki, "o halde, göğü yükselten, yeri yayan, dağları diken kimse hakkı için, seni Allah mı Peygamber olarak gönderdi?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "evet" buyurdu.
(Köylü) dedi ki; "peki, senin elçin bize dedi ki, sen, bir gün ve bir gecede, bize beş (vakit) namazın farz olduğunu söylüyormuş sun?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "doğru söylemiş" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "o halde, seni Peygamber olarak gönderen zat hakkı için, sana bunu Allah mı emretti?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "Evet" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "peki, senin elçin bize dedi ki sen, bize senede bir ay orucun farz olduğunu söylüyor muşsun?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "doğru söylemiş" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "o halde, seni Peygamber olarak gönderen zat hakkı için, sana bunu Allah mı emretti?" (Hazret-i Peygamber); "evet" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "sonra, senin elçin bize dedi ki sen, bize mallarımızda zekâtın farz olduğunu söylüyor muşsun?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "doğru söylemiş" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "o halde, seni Peygamber olarak gönderen zat hakkı için, sana bunu Allah mı emretti?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "evet" buyurdu.
(Köylü) dedi ki; "sonra, senin elçin bize dedi ki, sen, yoluna gücü yetenlerin o Ev'e (yani Kabe'ye gidip) haccetmesinin bize farz olduğunu söylüyor muşsun?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "doğru söylemiş" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "o halde, seni Peygamber olarak gönderen zat hakkı için, sana bunu Allah mı emretti?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "evet" buyurdu. (Köylü) dedi ki; "öyleyse, seni hâk ile gönderen (Allah'a) yemin olsun ki, bunlardan hiçbir şey terketmeyeceğim, bunları aşıp (fazlasını da yapmayacağım." (Enes) dedi ki, (köylü) sonra kalktı (gitti). Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "köylü doğru söylüyorsa, (dediğini yaparsa) Cennete girer" buyurdu.
676. Bize Muhammed b. Yezîd haber verip (dedi ki), bize İbn Fudayl rivâyet edip (dedi ki), bize Atâ' İbnu's-Sâ'ib, Salim b. Ebil-Ca'd'dan, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivâyet etti (ki, İbn Abbâs) şöyle dedi: (Bir gün) bir köylü Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve "selâm üzerine olsun, ey Abdulmuttaliboğullarının çocuğu!" dedi. (Hazret-i Peygamber); "senin de üzerine olsun" buyurdu. (Köylü sözüne devamla) dedi ki; "Ben senin dayılarından, yani Sa'd b. Bekroğullarından bir adamım. Ben kabilemin sana (gönderdiği) elçisi ve onların temsilcisiyim. Ben sana (bazı şeyler) soracağım. Sana sorumu da sıkı tutacağım. Senden (bazı şeyler) isteyeceğim. Senden isteğimi de sıkı tutacağım!" (Hazret-i Peygamber); "istediğini sor, Benû Sa'd'lı!" buyurdu. (Köylü) dedi ki: "Seni kim yarattı? Senden öncekileri kim yaratmıştı? Senden sonrakileri kim yaratacaktır?" (Hazret-i Peygamber); "Allah" buyurdu. (Köylü); "o halde, dedi, bunun hakkı için söyle, O mu seni Peygamber olarak gönderdi?" (Hazret-i Peygamber); "evet" buyurdu. (Köylü); "yedi göğü ve yedi yeri kim yarattı, bunların arasına rızkı kim akıttı?" dedi. (Hazret-i Peygamber); "Allah" buyurdu, (Köylü); "o halde, dedi, bunun aşkına söyle, O mu seni peygamber olarak gönderdi?" (Hazret-i Peygamber); "evet" buyurdu. (Köylü sözüne devamla) dedi ki: "Doğrusu biz senin (bize göndermiş olduğun) mektubunda, bir gün ve bir gecede beş (vakit) namazı vakitlerinde kılmamız (gerektiği hükmünü) bulduk, elçilerin de bize (bunu) emretti. Şimdi o (Allah) aşkı için söyle, bunu sana O mu emretti?" (Hazret-i Peygamber) "evet" buyurdu. (Adam) dedi ki; "sonra biz senin mektubunda, develerimizin yavrularından (veya, "iyi ve değerli olmayan mallarımızdan") alıp bunları fakirlerimize vermemiz (gerektiği hükmünü) bulduk, elçilerin de bize (bunu) emretti. Şimdi o (Allah) aşkına söyle, bunu sana O mu emretti?" (Hazret-i Peygamber); "evet" buyurdu. (Köylü) sonra şöyle dedi: "Beşinci soruya gelince sana onu sormayacağım. Ona ihtiyacım da yok." (Köylü) sonra da şöyle dedi: "İyi bil ki, seni hak ile gönderen (Allah'a) yemin olsun, bunları ben, kabilemden bana itaat edenlerle beraber mutlaka yapacağız!" (Köylü) sonra döndü, (gitti). Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), arka dişleri görünecek şekilde güldü, sonra şöyle buyurdu: "Canım elinde olan (Allah'a) yemin olsun ki, o, hakîkaten doğru söylüyorsa, (dediğini yaparsa) mutlaka Cennete girecektir."
677. Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (dedi ki), bize Seleme rivâyet edip (dedi ki), bana Muhammed b. İshak rivâyet etti. (O dedi ki), bana Seleme b. Küheyl ve Muhammed İbnu'l-Velîd b. Nuveyfi’, İbn Abbâs'ın âzâdlısı Küreyb'den, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivâyet ettiler (ki, İbn Abbâs) şöyle dedi: Sa'd b. Bekroğulları, Dımâm b. Sa'lebe'yi, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) (elçi olarak gönderdiler. O da O'na geldi ve devesini Mescid'in kapısında çökertti. Sonra onu, öylece kalacak şekilde bağladı. Sonra da Mescid'e girdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ashabının arasında oturmuş bir haldeydi. Dımâm güçlü kuvvetli, gür saçlı, iki saç örgülü bir adamdı. O, nihayet (gelip) Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) araştırdı ve "hanginiz Abdulmuttalib'in torunudur?" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de; "ben Abdulmuttalib'in torunuyum" buyurdu. O, "Muhammed mi?" dedi. (Hazret-i Peygamber); "evet" buyurdu. O, sözüne şöyle devam etti: "Muttalib'in torunu! Ben sana (bazı şeyler) soracağım. Soruda da sert davranacağım. Bu yüzden bana kızma!" (Hazret-i Peygamber); "kızmam, aklına geleni sor!" buyurdu. O dedi ki; "senin ilahın, senden öncekilerin ilahı ve senden sonra geleceklerin ilahı Allah aşkına söyle, seni bize Peygamber olarak Allah mı gönderdi?" Hazret-i Peygamber "Allah şâhiddir ki evet" buyurdu. O, "peki, senin ilahın, senden öncekilerin ilahı ve senden sonra geleceklerin ilahı Allah aşkı için söyle, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayarak sadece O'na ibadet etmemizi, atalarımızın O'ndan başka tapmış oldukları şu "eş" (putları) alaşağı etmemizi sana Allah mı emretti?" dedi. (Hazret-i Peygamber); "elbette!" buyurdu. O dedi ki; "peki, senin ilahın, senden öncekilerin ilahı ve senden sonra geleceklerin ilahı Allah aşkı için söyle, şu beş (vakit) namazı kılmamızı sana Allah mı emretti?" (Hazret-i Peygamber); "elbette" buyurdu.
(Dımâm) daha sonra tek tek İslâm'ın farzlarını, yani zekâtı, orucu, haccı ve (kısaca İslâm'ın bütün kanunlarını zikretmeye ve herbir farz esnasında, öncekilerde onu Allah'a saldığı gibi Allah'a salmaya başladı. Nihayet bitirince şöyle dedi: "Muhakkak ki ben de Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet ederim ve (yine) Muhammed'in, O'nün kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim. Bu farz(lar)ı yerine getireceğim. Beni menettiğin şeylerden de uzak duracağım." O, sonra da şöyle dedi: "Ne arttıracağım, ne eksilteceğim!" Daha sonra da devesine doğru döndü, (gitti). Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), o geri dönüp gidince; "iki saç örgülü doğru söylüyorsa, (dediğini yaparsa) Cennete girer" buyurdu. (Dımâm) da devesinin yanına geldi, ipini çözdü, sonra çıkıp (gitti). Nihayet kabilesinin yanına varınca onlar onun etrafında toplandılar.
O zaman (Dımâm’ın) ilk söylediği söz şu oldu: "Lât ve Uzza (putları) ne kötüymüş!" "Dımâm! Sus, dediler, alaca hastalığından kork, delilikten kork, cüzzamdan kork!" (Dımâm) şöyle karşılık verdi: "Yazıklar olsun size! Onlar, vallahi, ne zarar verebilirler, ne fayda verebilirler. Muhakkak ki Allah bir elçi gönderdi ve O'na bir Kitâb indirdi. O bununla sizi, içinde bulunduğunuz (kötü) durumdan kurtarmak istemiştir. Şüphe yok ki ben, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim. Ben size O'nun yanından, size emrettiği şeylerle size yasakladığı şeyleri getirdim." (ibn Abbâs) dedi ki; "vallahi o gün onun kabilesindeki, kadın-erkek herkes, akşama kadar hep müslüman olmuştu." (Küreyb de) dedi ki: İbn Abbâs şöyle derdi: "Bu sebeple biz Dımâm b. Sa'lebe'den daha faziletli olan hiçbir topluluk temsilcisinin (varlığını) işitmedik."
١- باب فَرْضِ الْوُضُوءِ وَالصَّلاَةِ
٦٧٥ - أَخْبَرَنَا عَلِىُّ بْنُ عَبْدِ الْحَمِيدِ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ الْمُغِيرَةِ عَنْ ثَابِتٍ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ : لَمَّا نُهِينَا أَنْ نَبْتَدِئَ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- كَانَ يُعْجِبُنَا أَنْ يَقْدُمَ الْبَدَوِىُّ وَالأَعْرَابِىُّ الْعَاقِلُ فَيَسْأَلَ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَنَحْنُ عِنْدَهُ ، فَبَيْنَا نَحْنُ كَذَلِكَ إِذْ جَاءَ أَعْرَابِىٌّ فَجَثَا بَيْنَ يَدَىْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَ : يَا مُحَمَّدُ إِنَّ رَسُولَكَ أَتَانَا فَزَعَمَ لَنَا أَنَّكَ تَزْعُمُ أَنَّ اللَّهَ أَرْسَلَكَ. فَقَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( صَدَقَ ). قَالَ : فَبِالَّذِى رَفَعَ السَّمَاءَ وَبَسَطَ الأَرْضَ وَنَصَبَ الْجِبَالَ آللَّهُ أَرْسَلَكَ؟ فَقَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( نَعَمْ ). قَالَ : فَإِنَّ رَسُولَكَ زَعَمَ لَنَا أَنَّكَ تَزْعُمُ أَنَّ عَلَيْنَا خَمْسَ صَلَوَاتٍ فِى الْيَوْمِ وَاللَّيْلَةِ. فَقَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( صَدَقَ ). قَالَ : فَبِالَّذِى أَرْسَلَكَ آللَّهُ أَمَرَكَ بِهَذَا؟ فَقَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( نَعَمْ ). قَالَ : فَإِنَّ رَسُولَكَ زَعَمَ لَنَا أَنَّكَ تَزْعُمُ أَنَّ عَلَيْنَا صَوْمَ شَهْرٍ فِى السَّنَةِ. فَقَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( صَدَقَ ). قَالَ : فَبِالَّذِى أَرْسَلَكَ آللَّهُ أَمَرَكَ بِهَذَا؟ قَالَ :( نَعَمْ ). قَالَ : فَإِنَّ رَسُولَكَ زَعَمَ لَنَا أَنَّكَ تَزْعُمُ أَنَّ عَلَيْنَا فِى أَمْوَالِنَا الزَّكَاةَ. فَقَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( صَدَقَ ). قَالَ : فَبِالَّذِى أَرْسَلَكَ آللَّهُ أَمَرَكَ بِهَذَا؟ فَقَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( نَعَمْ ). قَالَ : فَإِنَّ رَسُولَكَ زَعَمَ لَنَا أَنَّكَ تَزْعُمُ أَنَّ عَلَيْنَا الْحَجَّ إِلَى الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً. فَقَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( صَدَقَ ). قَالَ : فَبِالَّذِى أَرْسَلَكَ آللَّهُ أَمَرَكَ بِهَذَا؟ قَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( نَعَمْ ). قَالَ : فَوَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لاَ أَدَعُ مِنْهُنَّ شَيْئاً وَلاَ أُجَاوِزُهُنَّ. قَالَ : ثُمَّ وَثَبَ الأَعْرَابِىُّ ، فَقَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( إِنْ صَدَقَ الأَعْرَابِىُّ دَخَلَ الْجَنَّةَ ).
٦٧٦ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَزِيدَ حَدَّثَنَا ابْنُ فُضَيْلٍ حَدَّثَنَا عَطَاءُ بْنُ السَّائِبِ عَنْ سَالِمِ بْنِ أَبِى الْجَعْدِ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ : جَاءَ أَعْرَابِىٌّ إِلَى النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَ : السَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا غُلاَمَ بَنِى عَبْدِ الْمُطَّلِبِ. فَقَالَ :( وَعَلَيْكَ ). قَالَ : إِنِّى رَجُلٌ مِنْ أَخْوَالِكَ مِنْ بَنِى سَعْدِ بْنِ بَكْرٍ ، وَأَنَا رَسُولُ قَوْمِى إِلَيْكَ وَوَافِدُهُمْ ، وَإِنِّى سَائِلُكَ فَمُشَدِّدٌ مَسْأَلَتِى إِلَيْكَ ، وَمُنَاشِدُكَ فَمُشَدِّدٌ مُنَاشَدَتِى إِيَّاكَ. قَالَ :( خُذْ عَنْكَ يَا أَخَا بَنِى سَعْدٍ ). قَالَ : مَنْ خَلَقَكَ وَخَلَقَ مَنْ قَبْلَكَ؟ وَمَنْ هُوَ خَالِقُ مَنْ بَعْدَكَ؟ قَالَ :( اللَّهُ ). قَالَ : فَنَشَدْتُكَ بِذَلِكَ أَهُوَ أَرْسَلَكَ؟ قَالَ :( نَعَمْ ). قَالَ : مَنْ خَلَقَ السَّمَوَاتِ السَّبْعَ وَالأَرَضِينَ السَّبْعَ وَأَجْرَى بَيْنَهُنَّ الرِّزْقَ؟ قَالَ :( اللَّهُ ). قَالَ : فَنَشَدْتُكَ بِذَلِكَ أَهُوَ أَرْسَلَكَ؟ قَالَ :( نَعَمْ ). قَالَ : إِنَّا وَجَدْنَا فِى كِتَابِكَ وَأَمَرَتْنَا رُسُلُكَ أَنْ نُصَلِّىَ فِى الْيَوْمِ وَاللَّيْلَةِ خَمْسَ صَلَوَاتٍ لِمَوَاقِيتِهَا ، فَنَشَدْتُكَ بِذَلِكَ أَهُوَ أَمَرَكَ؟ قَالَ :( نَعَمْ ). قَالَ : فَإِنَّا وَجَدْنَا فِى كِتَابِكَ وَأَمَرَتْنَا رُسُلُكَ أَنْ نَأْخُذَ مِنْ حَوَاشِى أَمْوَالِنَا فَتُرَدَّ عَلَى فُقَرَائِنَا ، فَنَشَدْتُكَ بِذَلِكَ أَهُوَ أَمَرَكَ بِذَلِكَ؟ قَالَ :( نَعَمْ ). ثُمَّ قَالَ : أَمَّا الْخَامِسَةُ فَلَسْتُ بِسَائِلِكَ عَنْهَا وَلاَ أَرَبَ لِى فِيهَا . ثُمَّ قَالَ : أَمَا وَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لأَعْمَلَنَّ بِهَا وَمَنْ أَطَاعَنِى مِنْ قَوْمِى. ثُمَّ رَجَعَ فَضَحِكَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَتَّى بَدَتْ نَوَاجِذُهُ ، ثُمَّ قَالَ :( وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَئِنْ صَدَقَ لَيَدْخُلَنَّ الْجَنَّةَ ).
٦٧٧ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا سَلَمَةُ قَالَ حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ قَالَ حَدَّثَنِى سَلَمَةُ بْنُ كُهَيْلٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ الْوَلِيدِ بْنِ نُوَيْفِعٍ عَنْ كُرَيْبٍ مَوْلَى ابْنِ عَبَّاسٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ : بَعَثَ بَنُو سَعْدِ بْنِ بَكْرٍ ضِمَامَ بْنَ ثَعْلَبَةَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَدِمَ عَلَيْهِ ، فَأَنَاخَ بَعِيرَهُ عَلَى بَابِ الْمَسْجِدِ ثُمَّ عَقَلَهُ ، ثُمَّ دَخَلَ الْمَسْجِدَ وَرَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- جَالِسٌ فِى أَصْحَابِهِ - وَكَانَ ضِمَامٌ رَجُلاً جَلْداً أَشْعَرَ ذَا غَدِيرَتَيْنِ - حَتَّى وَقَفَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَ : أَيُّكُمُ ابْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ؟ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( أَنَا ابْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ ). قَالَ : مُحَمَّدٌ؟ قَالَ :( نَعَمْ ). قَالَ : يَا ابْنَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ إِنِّى سَائِلُكَ وَمُغَلِّظٌ فِى الْمَسْأَلَةِ ، فَلاَ تَجِدَنَّ فِى نَفْسِكَ. قَالَ :( لاَ أَجِدُ فِى نَفْسِى فَسَلْ عَمَّا بَدَا لَكَ ). قَالَ : إِنِّى أَنْشُدُكَ بِاللَّهِ إِلَهِكَ وَإِلَهِ مَنْ كَانَ قَبْلَكَ وَإِلَهِ مَنْ هُوَ كَائِنٌ بَعْدَكَ آللَّهُ بَعَثَكَ إِلَيْنَا رَسُولاً؟ قَالَ :( اللَّهُمَّ نَعَمْ ). قَالَ : فَأَنْشُدُكَ بِاللَّهِ إِلَهِكَ وَإِلَهِ مَنْ كَانَ قَبْلَكَ وَإِلَهِ مَنْ هُوَ كَائِنٌ بَعْدَكَ آللَّهُ أَمَرَكَ أَنْ نَعْبُدَهُ وَحْدَهُ لاَ نُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً وَأَنْ نَخْلَعَ هَذِهِ الأَنْدَادَ الَّتِى كَانَتْ آبَاؤُنَا تَعْبُدُهَا مِنْ دُونِهِ؟ قَالَ :( اللَّهُمَّ نَعَمْ ). قَالَ : فَأَنْشُدُكَ بِاللَّهِ إِلَهِكَ وَإِلَهِ مَنْ كَانَ قَبْلَكَ وَإِلَهِ مَنْ هُوَ كَائِنٌ بَعْدَكَ آللَّهُ أَمَرَكَ أَنْ نُصَلِّىَ هَذِهِ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسَ؟ قَالَ :( اللَّهُمَّ نَعَمْ ). قَالَ : ثُمَّ جَعَلَ يَذْكُرُ فَرَائِضَ الإِسْلاَمِ فَرِيضَةً فَرِيضَةً : الزَّكَاةَ وَالصِّيَامَ وَالْحَجَّ وَشَرَائِعَ الإِسْلاَمِ كُلَّهَا ، وَيُنَاشِدُهُ عِنْدَ كُلِّ فَرِيضَةٍ كَمَا نَاشَدَهُ فِى الَّتِى قَبْلَهَا حَتَّى إِذَا فَرَ غَ قَالَ : فَإِنِّى أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ ، وَسَأُؤَدِّى هَذِهِ الْفَرِيضَةَ ، وَأَجْتَنِبُ مَا نَهَيْتَنِى عَنْهُ. ثُمَّ قَالَ : لاَ أَزِيدُ وَلاَ أُنْقِصُ ، ثُمَّ انْصَرَفَ إِلَى بَعِيرِهِ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حِينَ وَلَّى :( إِنْ يَصْدُقْ ذُو الْعَقِيصَتَيْنِ يَدْخُلِ الْجَنَّةَ ). فَأَتَى إِلَى بَعِيرِهِ فَأَطْلَقَ عِقَالَهُ ثُمَّ خَرَجَ حَتَّى قَدِمَ عَلَى قَوْمِهِ فَاجْتَمَعُوا إِلَيْهِ ، فَكَانَ أَوَّلَ مَا تَكَلَّمَ أَنْ قَالَ : بِئْسَتِ اللاَّتُ وَالْعُزَّى. قَالُوا : مَهْ يَا ضِمَامُ اتَّقِ الْبَرَصَ وَاتَّقِ الْجُنُونَ وَاتَّقِ الْجُذَامَ. قَالَ : وَيْلَكُمْ ، إِنَّهُمَا وَاللَّهِ مَا يَضُرَّانِ وَلاَ يَنْفَعَانِ ، إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ رَسُولاً وَأَنْزَلَ عَلَيْهِ كِتَاباً اسْتَنْقَذَكُمْ بِهِ مِمَّا كُنْتُمْ فِيهِ ، وَإِنِّى أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ ، وَقَدْ جِئْتُكُمْ مِنْ عِنْدِهِ بِمَا أَمَرَكُمْ بِهِ وَنَهَاكُمْ عَنْهُ. قَالَ : فَوَاللَّهِ مَا أَمْسَى مِنْ ذَلِكَ الْيَوْمِ وَفِى حَاضِرِهِ رَجُلٌ وَلاَ امْرَأَةٌ إِلاَّ مُسْلِماً. قَالَ يَقُولُ ابْنُ عَبَّاسٍ : فَمَا سَمِعْنَا بِوَافِدِ قَوْمٍ كَانَ أَفْضَلَ مِنْ ضِمَامِ بْنِ ثَعْلَبَةَ.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.