Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Hz. Ali'nin Müslüman Oluşu

Hz. Ali'nin Müslüman Oluşu

Hz. Hatice’nin tereddütsüz iman edip Müslüman olması, Resûl-i Ekrem Efen­dimizi son derece memnun ettiği gibi, şevkini de artırdı. Artık yeryüzünde davasını tasdik ve kabul eden biri vardı.
Peygamber Efendimizin İslam’a davet ettiği ikinci insan, yine en yakınla­rından biri olan Hz. Ali idi. O, dört beş yaşından beri Efendimizin terbiyesi al­tında bulunuyordu ve o, eşsiz terbiyenin eseri olarak, akranlarına göre feraset ve ahlâk bakımından üstün bir seviyedeydi.
Bir gün, Resûl-i Ekrem Efendimizi, Hz. Hatice’yle namaz kılarken gördü. Hayran hayran seyredip namaz bitince, “Nedir bu?” diye sordu. Resûl-i Ek­rem, “Ey Ali! Bu, Allah’ın seçtiği, be­ğendiği din­dir. Ben seni, bir olan Allah’a iman etmeye davet eder, insana ne faydası ne de zararı dokunmayan Lât ve Uzzâ’ya tapmaktan sakın­dırırım” dedi.
Hz. Ali, bu teklif karşısında tatlı çocuk bakışlarını yere dikerek bir an du­rak­ladı. Sonra, “Benim şimdiye kadar görmediğim, işitmediğim bir şey bu! Ba­bam Ebû Tâlib’e danışmadan bir şey diyemem” diye konuştu.
Fakat Resûl-i Kibriya Efendimiz, henüz davasını açıkça ilan et­mek emrini almış değildi. Bu sebeple Hz. Ali’yi ikaz etti. “Ey Ali!” dedi. “Eğer söyledikle­rimi yaparsan yap; yok, eğer yapmayacak olursan, gördüğünü ve işittiğini gizli tut, kimseye bir şey söyleme!”[1]
Hz. Ali, bu ikaz üzerine, sırrını muhafaza edeceğine söz verdi. O geceyi dü­şü­nerek geçirdi. Şafak aydınlığıyla birlikte gönlüne de aydınlık doğdu. Re­sû­lul­lah’ın huzuruna vararak, “Allah beni yaratırken Ebû Tâlib’e sormadı ki ben de O’na ibadet etmek için gidip kendisine danışayım!” dedi ve Müslüman ol­du. “İlk Müslüman çocuk” şerefini kazanan Hz. Ali, o sırada on yaşında bu­lu­nuyordu.[2]
Tedbir, her zaman güzel bir harekettir; ama bir davanın yeni yeni yayıl­maya başladığı sırada çok daha güzeldir. İşte, Allah Resûlü, Hz. Ali’ye gördük­le­rini ve işittiklerini şimdilik kimseye anlatmama ve duyurmama ika­zında bu­lunmakla kâinatta da cârî olan tedbir, tedric ve hikmet kanununa ria­yet ede­rek, bizler için de bir ölçü veriyordu. Gerçekten, tedbire başvurma, za­man ve mekânın şartlarını göz önünde bulundurarak davasını yayma, Allah Resûlünün tebliğ hayatında mühim bir yer işgal eder.
İman safında yer almada, Hz. Hatice ve Hz. Ali’yi, Resûl-i Ekrem­’in oğul edindiği Zeyd b. Hârise (r.a.) takip etti.
Müslüman olduktan sonra Hz. Ali ile Hz. Zeyd’in Nebiyy-i Ekrem Efendi­mize gönülden bağlılıkları yeniden tazelendi ve güç kazandı. Artık Efendimiz­den ayrılmıyor, namaz ve ibadetlerini onunla birlikte ifa ediyorlardı.
Hz. Ali, zaman zaman Resûl-i Ekrem’le birlikte Kâbe’ye gider, ora­da namaz kılarlardı.
Ashaptan Afîfi Kindî, alışveriş maksadıyla geldiği Mekke’de, henüz iman et­memişken Pey­gam­be­ri­miz, Hz. Hatice ve Hz. Ali’yi namaz kılarken gör­müştü. Müslüman ol­duktan sonra, o hallerinden gıbtayla bahsederek şöyle de­miştir:
“Ben, o zaman iman edip de onların dördüncüsü olmayı ne kadar ister­dim!”[3]
Peygamber Efendimiz, davasını henüz umuma açıklamamış olmasına rağ­men, müşrikler onların Kâbe’de namaz kılmalarından, yaptıkları ibadetten farklı bir ibadet yapılmasından pek hoşlanmıyorlardı. Bu sebeple bir müd­det sonra Peygamber Efendimiz, Hz. Ali’yle namazlarını kırlarda, vadilerde eda et­meyi daha uygun buldular.

Annesi ile Babası, Hz. Ali’nin Peşinde!

Resûl-i Ekrem’i bir gölge gibi takip edip yalnız bırakmayan Hz. Ali’nin bu hali, anne ve babasının endişe ve telâşına sebep oldu. Bilhassa anne Fâtıma Hâ­tun, fazlasıyla korkuya kapıldı. Kocasına, “Dikkat et, oğlun Muhammed’le çok dolaşıyormuş; sakın ona bir şey­ler olmasın!” dedi.
Ebû Tâlib, anlayışlı bir insandı. Durumu bizzat Peygamber Efendimizden öğ­renmek istedi. Bunun için bir gün Resûl-i Ek­rem Efendimizle Hz. Ali’nin ar­kalarından gitti. Onları Mekke’nin bir vadisinde namaz kılarken buldu. Fahr-i Kâinat’a, “Ey kardeşimin oğ­lu!” dedi. “Bu din, ne dindir?”
Peygamber Efendimiz, “Ey amca! Bu din, Allah’ın dinidir. Meleklerin, pey­gamberlerin ve ceddimiz İbrahim’in dinidir. Allah, beni onunla bütün kulla­rına gönderdi” dedi; sonra da, “Ey amca! Doğru yola davet edeceklerimin ve bu davete koşması gerekenlerin başında sen varsın ve sen buna herkesten daha lâyıksın! Putlara tap­maktan vazgeç ve bir Allah’a iman et” diye teklifte bu­lun­du.
Bir an düşünceye dalan Ebû Tâlib sonunda, “Ben, eski dinimden ayrıla­mam! Fakat sen üzerinde bulunduğun din­de de­vam et! Allah’a yemin ederim ki ben sağ kaldıkça, yapmak istediğini tamamlayıncaya kadar kimse sana el uzatamaz, hoşlanmadığın bir şeyi sana eriştiremez!” diye konuştu; sonra da oğlu Ali’ye döndü ve “Oğulcağızım! Senin üzerinde bulunduğun bu din ne­dir?” diye sordu.
Hz. Ali, “Babacığım!” dedi. “Ben, Allah’a ve O’nun Resûlüne iman, onun Al­­lah’tan getirdiklerini de tasdik ettim. Ona uydum ve onunla birlikte namaz kıl­dım!”
Bunun üzerine Ebû Tâlib, “Ey oğlum! Amcan oğlunun di­nine sana da iste­ye­rek girmek yaraşır. O, seni ancak hayra davet eder. Ona itaat et!”[4]diye­rek hem Resûl-i Ekrem Efendimizi, hem de Hz. Ali’yi sevindirdi; sonra da ora­dan uzaklaştı.
Eve dönen Ebû Tâlib’e, zevcesi Fâtıma Hâtun, telâş ve şiddetle, “Nerede oğ­lun? Hizmetçim, Ciyad mevkiinde onu Muhammed’le birlikte namaz kılarken görmüş. Oğlunun dinini değiştirmesini uygun görüyor musun?” diye sordu.
Ebû Tâlib, “Sus! Vallahi, amcası oğluna arka çıkmak ve yardımcı olmak, el­bette herkesten çok ona düşer!” diyerek telâş ve endişeye mahal olmadığını ifa­de etti; sonra da, “Eğer nefsim, Ab­dül­mut­ta­lib’­in dinini bırakmak husu­sun­da ba­na itaat etmiş olsaydı, ben de Muhammed’e tâbi olurdum. Çünkü O halim­dir, emindir, tahir­dir”[5]diye ko­nuştu.

________________________________________________________________-

[1] İbn Kesir, Sîre, c. 1, s. 428.
[2] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 262.
[3] İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 18.
[4] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 264.
[5] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 264; İbn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 18; Taberî, Tarih, c. 2, s. 214.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget