Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Şakk-ı Kamer Mu'cizesi

Şakk-ı Kamer Mu'cizesi

Ku­reyşli müşrikler, Resûl-i Ekrem Efendimizin davasını tasdik eden birçok mucizeye şahit oldukları halde, yine de inat ve inkârlarından vazgeçip ona sa­dâkat ellerini uzatmıyorlardı. Gördükleri her mucizeye bir kulp takarak na­zarlarda küçük ve basit bir hadiseymiş gibi göstermek isteyerek, hem kendile­rini, hem de halkı aldatma yoluna gidiyorlardı. Zaman zaman da akıllarınca Resûl-i Ekrem’i güç durumda bırakmak niyetiyle kendilerince meydana gel­mesini mümkün görmedikleri isteklerde bulunuyorlardı. “Eğer, gerçekten Al­lah tarafından vazifelendirilmiş bir peygamber isen, şunu şunu yap, şunu şunu göster de görelim!” diyorlardı.
Bu isteklerde bulunurken maksatları iman etmek değildi; bilâkis, Kâinatın Efendisini güç durumda bırakmaktı. Fakat Cenab-ı Hak, müşriklere karşı sev­gili Resûlünü hiçbir zaman güç durumda bırakmıyor ve hiçbir zaman mua­ve­net ve muhafazasını üzerinden eksik etmiyordu!
Yine bir gün, ileri gelenlerinden Ebû Cehil, Velid b. Mu­ğîre gibilerin de içinde bulunduğu bir grup müşrik, Pey­gamber Efendimize gelerek, “Eğer sen, gerçekten söylediğin gibi Allah tarafından vazifelendirilmiş bir peygamber isen, bize Ay’ı ikiye ayır; öyle ki yarısı Ebû Kubeys dağı, diğer yarısı Ku­aykıan dağı üzerinde görülsün!” dediler.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Şayet bunu yaparsam iman eder misiniz?” diye sordu.
Onlar, “Evet, iman ederiz” dediler.
Davasında haklı ve doğru olduğunu göstermek için mucizeyi istemek, pey­gamberin vazifesidir; istenilen mucizeyi yaratan ise Cenab-ı Hak’tır.
Ay’ın bedir haliydi; yani en güzel göründüğü on dördüncü gecesiydi.
Kâinatın Efendisi, Allah’ın emir ve iradesi dairesinde hareket eden Ay’a şehâdet parmağıyla işaret etti.
Bu işaret-i Nebevî kâfi geldi ve Ay ikiye ayrıldı; öyle ki yarısı müşriklerin istedikleri gibi Ebû Kubeys dağı üzerinde, diğer yarısı ise Kuaykıan dağı üs­tünde iki parça halinde göründü!
Resûl-i Kibriya Efendimiz, orada bulunan halka, “Şahit olunuz! Şahit olu­nuz!”[1]diye seslendi.
Bu apaçık mucize karşısında da müşrikler, inat ve inkârlarından vazgeçme­diler; üstelik, “Bu da Ebû Kebşe’nin oğlunun bir sihridir”[2]diyerek asılsız bir te’vilde bulunup kendi kendilerini aldatma ve teselli etme yoluna saptılar. Gözleri önünde cereyan eden hadiseyi elbette inkâr edemezlerdi. İnkâr ede­me­dikleri için de, çıkar yol olarak “Si­hirdir” demek zorunda kalıyorlardı!

Etraftan Gelenlerin Aynı Hadiseyi Haber Vermeleri

Sırf Resûl-i Ekrem Efendimizin davasını tasdik etmemek için bu apaçık mu­cizeye “Sihirdir” diyen müşrikler, aralarında şöyle konuşmadan da edemedi­ler:
“Şayet Muhammed büyü yaptıysa, bu büyüsü bütün yeryüzünü kaplaya­maz ya! Etraftan gelecek olan yolculara so­ralım; bakalım onlar da gördükleri­mizi görmüşler mi?”[3]
Etraftan gelen yolculara sordular. Onlar da, aynısını gördüklerini itiraf etti­ler.
Bütün bunlara rağmen, ruhen ve kalben tefessüh etmiş, şirkle gönüllerini kirletmiş müşrikler, “İman ederiz” vaadinde bulundukları halde inanmadılar, ebedî sâadetin kaynağına koşmadılar; üstelik arkasından da şöyle dediler:
“Yetim-i Ebû Tâlib’in sihri semâya da tesir etti!”[4]
Müşriklerin, Peygamber Efendimizin bu parlak mucizesini inkâr etmeleri üzerine Cenab-ı Hak, inzal buyurduğu şu ayet-i kerimelerle hadisenin vuku bulduğunu bildirip, onlarınsa imansızlıkta, yalanda diretip durduklarını beyan etti:

“Kıyamet yaklaştı. Kamer [Ay] ikiye bölündü. Hâlâ bir mucize görseler, yüz çevirip şöyle derler:
“‘Bu, devam edegelen bir sihirdir!’
“Kıyameti ve mucizeyi inkâr ettiler, hevâlarına uydular. Hâlbuki, (Allah’ın vadettiği) her iş için bir hakikat vardır.”[5]

_______________________________________________________________________________
[1] Müslim, Sahih, c. 8, s. 132; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 1, s. 447.
[2] İbn Kesir, Tefsir, c. 4, s. 262.
[3] Tirmizî, a.g.e., c. 5, s. 398; Kadı İyaz, eş-Şifa, c. 1, s. 238; İbn Kesir, Tefsir, c. 4, s. 262.
[4] Kadı İyaz, a.g.e., c. 1, s. 238.
[5] Kamer, 1-3.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget