Haccac, Süleymoğullarının zenginlerindendi. Altın madenlerine sahipti. Hicret’in 7. yılında birkaç arkadaşıyla birlikte Mekke’ye gidiyordu. Gece bastırdığında korkunç bir durum ortaya çıktı. Gecenin dehşetinden yollarına devam edemediler. Orada konaklamak zorunda kaldılar. Arkadaşları Haccac’dan, emniyetleri için bir şeyler yapmasını istediler. Haccac ayağa kalktı, arkadaşlarının etrafında dönmeye başladı. Bir yandan da, “Selametle dönünceye kadar, kendim, arkadaşlarım ve hayvanlarımız hakkında şu vadide bulunan cinlerden Tanrı’ya sığınırım.” diyordu. Bu arada şöyle bir ses duydular:
“Ey cin ve insan topluluğu! Göklerin ve yerin köşe ve bucaklarından çıkmaya gücünüz yeterse, haydi çıkıp gidiniz. Ancak Cenâb-ı Hakk’ın ihsan edeceği bir kudretle çıkabilirsiniz.” (Rahmân Sûresi, 33.)
O geceyi dehşet içerisinde geçirdiler. Sabah olunca da yollarına devam ettiler. Mekke’ye vardıklarında bu hadiseyi müşriklere haber verdiler. Müşrikler Haccac’a, “Vallahi sen dininden döndün! Muhammed de bu sözün kendisine vahyedildiğini söylüyor.” dediler. Haccac bunu sadece kendisinin değil, kendisiyle birlikte bulunan arkadaşlarının da işittiğini söyledi. Sonra da Peygamberimizin nerede olduğunu sordu. Medine’de olduğunu öğrenince de vakit geçirmeden harekete geçti. Uzun bir yolculuktan sonra Medine’ye geldi, hemen Peygamberimizi buldu. Biraz sohbet ettikten sonra Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Resûlullah (a.s.m.) o sırada Hayber’i fethetmek için ordu hazırlıyordu. Bu orduya Hz. Haccac da katıldı.
Haccac’ın (r.a.) müşriklerden külliyetli miktarda alacağı vardı. Peygamberimize durumu bildirdi. “Müsaade ediniz de gidip borçlarımı toplayayım.” dedi. Resûlullah’ın izin vermesi üzerine Mekke’ye gitti. İşlerini rahat halledebilmek için, Müslüman olduğunu müşriklerden gizledi. Bu sayede bütün borçlarını kısa zamanda toplayıp Medine’ye döndü. Malının büyük bir kısmını zekât olarak verdi. Hayatı boyunca İslamiyet’e hizmet etmekten geri durmayan Hz. Haccac, Hz. Ömer’in hilafetinin ilk yıllarında Medine’de vefat etti.
Allah ondan razı olsun![1]
_______________________________________
[1]Üsdü’l-Gàbe, 1: 381; Tabakât, 4: 270-271.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.