Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

İcâze Âmme
“Umumî icazet” manasına icazetin üçüncü nevidir. Bir şeyhin ne rivayet edilecek icazete konu olan kitap veya hadisleri ne de onları rivayete izin verdiği şahıs veya şahısları açıklamaksızın eceztu ehle zemânî (zamanımda yaşayanlara icazet verdim), li-men edreke zemânî (zamanıma yetişenlere İcazet verdim), eceztu li'1-muslimîn (veya cemî'a'l-muslîmîn), (Müslüman olan herkese izin verdim), eceztu li-men kale lâ ilahe illallah (lâilâhe illallah diyen herkese icazet verdim) eceztu li-men yeşâ'u'l-îcâzete (isteyen herkese icazet verdim) gibi umumi bir ifadeyle verdiği icazettir. Bu icazet nevinin özelliği mucâzun lehin tayin edilmemiş oluşudur. Şahsın belli etmeden umumi olarak verilen icazetler alimler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Hatta icazeti esas itibariyle kabul edenler bile umumiyetle bu nevi icazette tereddüde düşmüşlerdir. Bunlara göre kısıtlayıcı bir vasıfla kayıtlı icazetler, kayıtlı olmayanlara nisbetle cevaza daha yakındır. 412 Öte yandan Ebu Abdillah b. Mende “la ilahe illallah diyen herkese” diyerek umumî bir icazet vermiş, el-Hatibu'l-Bağdâdî de bunu caiz görmüştür. Ayrıca Kadi Ebu't-Tayyib et-Taberi'nin nakline göre Ebu Abdillah b. Attâb, Ebu'1-Fadl Ahmed İbnu'l-Hasen b. Hayrûn, Ebu'l- Velid b. Ruşd, Ebu Tâhir es-silefî, Ebu-bekr b. Hayr el-İşbilî aha pek çok âlim umumi icazeti caiz görmüşlerdr. 413 İbnu's-Salâh, icâze âmmeyi caiz görmemiştir. Ona göre -pek azı müstesna- umumi icazeti caiz gören selef ve son devir alimlerinden bu icazet çeşidini kullanarak hadis rivayet edildiği ne duyulmuş ne de görülmüştür. Aslında icazet zayıflıktır. Hududu geniş tutulursa zayıflığı artar ve çekilmez hale gelir.414 el-Irâki ise aynı görüştedir ve umumi icazetle rivayeti bırakmanın ihtiyata uygun olacağını söylemiştir. Bazı âlimler icâze âmmeyi mutlak (icâze âmme mutlaka); ve mukayyed (icâze âmme mukayyetle) olarak iki kısma ayırmışlardır. Bunlardan birincisi izah edilen kayda tâbi tutulmayan umumî i-cazettir. İkincisi ise muhaddisin umumî tabiri biraz kısarak, bir şehir veya bölge yahut mezhep mensuplarına, yahutta filan şehrin ilim ehline veyahutta evvelce kendisinden okumuş olanlara diyerek bir kayıtlama yapıp verdiği icazettir. İbn Haceri'l-Askalânî mutlak icâze âmme ile hadis rivayet etmiştir. Bununla birlikte bu yolla hadis almayı zayıf addettiği şu sözlerinden anlaşılmaktadır: “Gerçi mutlak icâze âmmenin cevazına gelince, Kadî İyad, önce icâze âmmenin meçhul ve sayılamayan kişiler için vakıf kurmaya kıyas edildiğine; buna göre “falanın evladı için, fulanın kardeşleri için” kurulan vakfın caiz olduğuna işaret ettikten sonra şunları söyleyerek umumi icazetin caiz görülmesi tarafına meyletmiştir: “İcazeti sahih gören alimlerin eceztu li-men huve min talebeti'1-ilmi li-beledin keza (şu beldede ilim talebesi olanlara icazet verdim); eceztu talebete'1-ilmi bi-beledî keza (memleketimde bulunan talebelere icazet verdim); eceztu li-men kara’e aleyye kable hazâ (bundan önce bana hadis arzedenlere icazet verdim) gibi kayda bağlayıcı tabirlerle umumi icazetle hadis rivayetinin caiz olduğu görüşünde birleştiklerini sanmıyoruz. Kimsenin böyle bir icazetten men edildiğini de görmedim”.415 en-Nevevi’ye göre kaydı belirten herhangi bir vasıfla verilen icâze âmme mükayyedenin caiz olması ihtimali, mutlak icaze âmmeye nisbetle daha fazladır.

İcâze
Bk. İcazet.
Türkçede icaze de denilen icazet, sözlükte bir adamı bir yerden öteye savuşturmak, tarlayı yahut hayvanı suvarmak için su vermek manasındadır. Bu nesneyi reva ve akla uygun görmek, destur vermek, münasip tutmak, emri yerine getirmek, bir maddenin caiz olduğuna imza koymak, bir yerden geçip gitmek gibi muhtelif manalarda kullanılır. 424 İlimde icazet, arabm hayvan ve ekin suladıkları su manasına “cevzu'1-mâ” tabirinden alınmadır. Bir kimse diğerinden hayvanını veya tarlasını suvarmak için su isteyip de aldığında isteceztu fulânen fe-ecâzenî (falancadan su istedim; verdi) der.425 İlim talibinin âlime başvurup ondan ilim istemesi, âlimin de ona ilim aktarması bu manadan ıstılah olmuştur. Hadis Usulünde icazet, tahammülü'1-ilm veya tahammulu'l-hadîs denilen hadis rivayet metodlarından biridir. Semâ, arz (veya kıraat) den sonra üçüncü sırayı alır. İcazet semâ' ya da arz yani şeyhden işitme veya şeyhe sunma olmaksızın bir muhaddisin rivayet ettiği hadislerin tamamını veya bir kısmını talibin rivayet etmesine izin vermesi olarak tarif edilir. Açıklamak gerekirse kaide olarak tâlib denilen ravi, hadislerini rivayet etmek istediği şeyhe başvurarak onun şeyhlerinden rivayet etmiş olduğu hadislerin hepsini veya bir kısmını -mesela sadece kitabında yazılı olanlarını- rivayete izin ister. İcazetin sahih olması için konulmuş kaidelere riayet şartiyle şeyh, o ravinin rivayet hakkını istediği hadislerini rivayet etmesine izin verir. Böylece hadis tahammülü gerçekleşmiş olur. İcazet veren şeyhe mucîz, şeyhden icazet yoluyla rivayet edilen hadis ya da habere mucâz, şeyhinden icazet metoduyla hadis rivayet etmiş olan talibe ise mucâzun-leh adı verilir. İcazetin kaideleri dahilinde gerçekleşmesi için önce muciz denilen ve hadislerinin rivayet edilmesine izin veren şeyhin icazete konu olan hadisleri iyi bilmesi aranır. Bunun gibi mucâzun leh de ilim ehlinden olması gerekir; zira icazet, sema ile arzın altındadır ve sırf ilim ehline kolaylık olması bakımından ihtiyaca binaen verilmiş bir ruhsattır. Buna bağlı olarak İmam Mâlik, icazet veren şeyh ile hadislerini rivayete izin verdiği talibin ilim ve ehliyet sahibi olmalarını şart bile koşmuştur. İcazet eğer yazılı olarak verilmiş ise şeyhin bunu sözle de belirtmesi münasiptir. Yalnız yazılı olarak verilmiş olan icazet sahih ise de hem yazılı olarak, hem de sözle verilmiş olan icazetten daha aşağı derecededir. Hadisciler, Fakihler ve usul âlimlerinden bir grup icazet yoluyla hadis rivayetinin caiz sayılmasına karşı çıkmışlar; bu yolla rivayet edilen hadislerle amel etmenin caiz olmadığını ileri sürmüşlerdir. İbnu's-Salâh'ın kaydettiğine göre içlerinde el-Huseyn b. Muhammed, Ebu'l-Huseyn el-Mâverdî'nin de bulunduğu bir grup Şafiî âlim bu görüştedirler. İmâm Şafiî'den gelen iki rivayetten biri de bu doğrultudadır. Bu görüşte olanlar “icazet caiz olsa, ilim talebi uğruna yapılan bunca seyahatler batıl olurdu, demişlerdir. Muhaddislerden İbrahim b. İshak el-Harbi, Ebu'ş-Şeyh lakabiyle meşhur Abdullah b. Muhammed el-Isbehanî, Ebu Nasri'l-Vâilî gibi âlimler de aynı görüştedirler. Bunlara göre muhaddisin “benden rivayet etmene izin verdim” demesi, “sana şeriata göre caiz olmayan bir iş için izin verdim” manasına gelir. Oysa İslâm Şeriatı işitilmeyen bir haberin rivayetini mubah saymaz.” 426 Bazı rivayetlere göre icazet yoluyla rivayeti caiz görmeyenler arasında İmâm Şâfîî'den başka Ebu Hanîfe, Ebu Yusuf, İmam Mâlik de vardır. Hanefî bir âlim bu konuda şöyle diyor: “Bir başkasına benden işitmediğin hadisleri rivayet etmene izin verdim” diyen biri bir manada” benim ağzımdan yalan söylemene müsade ediyorum” demiş gibi olur.” 427İbn Hazm'a göre icazet bid'attir. Daha sonraki zahirîlere göre ise icazetle rivayet edilen hadisler mürsel veya mechûl ravilerden rivayet edilmiş hadisler mesabesindedir. Şu halde onlarla amel edilemez.428 Buna karşılık icazet yoluyla hadis rivayetini caiz, bu yolla rivayet edilen hadislerle amel etmenin mubah olduğu görüşünde olanlar da vardır. el-Hatîbu'1-Bağdâdî icazeti kabul edenlerin daha çok olduğunu söylemiştir. İbnu's-Salâh ise hadis alimlerinin çoğunlukla kabul ettikleri ve uygulamada esas aldıkları görüşün icazetin caiz olduğu görüşü olduğunu söylemiştir. 429 İcazet yoluyla hadis rivayetini caiz görenler Hz. Peygamber'in bir uygulamasını delil olarak alırlar. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.s) Abdullah b. Cahş'ı Nahle denilen yere göndermiş ve “Bize Kureyş'ten bir haber getirinceye kadar orada kal” demiş; haram ayda olduklarından savaş emri vermemiştir. Abdullah'a nereye gideceğini bildirmeden önce mühürlü bir yazı vererek “Adamlarınla beraber çık. İki gün gittikten sonra yazıyı aç, bak. Sana emrettiklerimi yap. Adamlarından kimseyi seninle gitmeye zorlama” buyurmuştur. Abdullah iki gün gittikten sonra Hz. Peygamber'in emirnamesini açmış; “Nahieye kadar gidip Kureyş hakkında bilgi edinerek kendi sine ulaştırmasını” emrettiğini öğrenmiştir. Mektubu okuyup emri öğrenince adamlarına” Hz. Peygamber'in emri baş üstüne... Ben O'nun emrini yerine getirmek üzere yola devam edeceğim. Şehit olmak isteyen benimle gelsin. Benimle gelmek istemeyen geri dönsün; çünkü Hz. Peygamber “İçinizden kimseye karşı zor kullanmaktan men etti” demiştir. Bu sözler üzerine adamlarının hepsi onunla birlikte yola devam etmişlerdir. 430Bu hadise bazı âlimlere göre icazete, bazılarına göre ise münâvele ile icazete delildir. El-Hatîbu'1-Bağdâdî'ye göre, el-Hasenu'l-Basri, Nâfi, İbn Şihâb ez-Zuhrî, Rebîa b. Abdirrahman, Yahya b. Saîd el-Ensârî, Katâde, Mekhûl, Ebân İbn Ebî Ayyaş, Eyyubu's-Sahtiyânî, Hişam b. Urve, Yahya b. Ebî Kesir, Mansûr İbnul-Mu'temir, Ubeydullah b. Ebî Ca'fer, Hayve b Sureyh, Şu'ayb b. Ebî Hamze, el-Evzaî, İbn Ebi Zi'b, Mâlik b. Enes, Sufyan es-Sevrî gibi mütekaddimîn, icazeti kabul eden ve icazetle rivayet edilen hadislerle amelin sahih olduğu görüşünde olan alimlerdendir. 431Bu görüşte olanlar Hz. Peygamberin tatbikatından ve sahabe ile mütekaddim âlimlerden misaller gösterirler. Konuyu uzatmamak için bunları vermekten vazgeçildi. Şu da var ki icazetten hoşlanmayanlar bu rivayet yolunun ilim elde etmek uğruna hiçbir meşakkate katlanmaksızın kolayca hadise konmak sayılacağı için itiraz ederler. Nitekim İmânı Mâlik'e bir âlimin birine bir kitap vererek “Bu benim kitabımdır. Onu al ve içindekileri benden rivayet et” demesini nasıl karşıladığı sorulunca “Ben bunu caiz görmüyorum. Yapanlar da hoşuma gitmiyor. Bu şekilde hadis almak isteyenler ancak kısa zamanda çok hadis elde etmek istiyorlar” demiştir. 432Onun bu sözleri ehil olmayan, ilim uğruna sıkıntıya girmeyen, meşakkate katlanmak ve ilme hizmet etmek istemeyen birine icazet yoluyla hadis rivayetinin yerinde olmadığını belirtmek üzere söylenmiştir. Bu yüzden O, böyle birine icazet vermek istemediği zaman “Biri Kiliseye hizmet etmeden papaz olmak sevdasında” der; ve bunu hadis talebi uğruna zorluk çekmeden, seyahat güçlüklerine katlanmadan ülkesinin fakihi, şehrinin muhaddisi olmak isteyenler için mesel olarak irad ederdi. 433 Lehinde veya aleyhinde neler söylenmiş olursa olsun, icazetin hadis rivayetini kolaylaştırdığına şüphe yoktur. Öte yandan aynı usulle hadis elde etmek imkanı hadis talebi uğruna yapılan meşakkatli yolculukları da geniş ölçüde azaltmıştır. İcazet çeşitlerine gelince, el-Hatîbu'l-Bağdâdî birbirlerine yakın olanları ayırmaksızm beş; İbnu's-Salâh ve ona tâbi olarak en-Nevevî yedi çeşit icazet izah ederler. 434 Bunların belli başlıları İbnu's-Salâh’ın tertibine göre, icâze li muayyen fî muayyen; icaze-li muayyen fî gayri muayyen; icâze âmme, icâze li'l-mechûl; icâze li'1-ma'dûm, icâze mâ lem yesma'hu'l-mucîz, icâzetu'l-mucâz. Üzerinde hayli söz edilmiş rivayet metotlarından icazet yoluyla alınmış hadislerin edasında kullanılan lafızlar değişiktir. Bir kısım alimler bu konuda icazet açıklamak kaydiyle haddesenâ icâzeten, ahberanâ icâzeten, enbe'enâ icâzeten gibi eda lafızlarını kullanmışlardır. İmam Evzâ'î misali kimi hadisciler de habberanâ gibi özel lafızlar kullanmayı tercih etmişlerdir

İ'câm
İ'câm, sözlükte ifal babından mastardır ve sözü fesahat ve beyanla söylemeyip tutuk konuşmak veya maksadı açıkça anlatamamak manasına gelir. Bu mana ile ilgili olarak yazıyı noktalamaya da i'câm denir ki, yanlış okuma ihtimalini nokta, hareke ve i'rab işaretleri koyarak bertaraf etmekten ibarettir. 407 Bu kısa açıklamadan anlaşılacağı üzere hadis usulünde i'câm, hadis metinlerinin yazılışında yanlışlığı ve karışıklığı önlemek için harflerin noktalanmasına denilmiştir. Hadis yazan katibin uymak zorunda olduğu kaideler arasında sayılmıştır. Ta ki bu kaideye riayetle aynı şekilde yazılan be, te, se, ye, hatta nun; cim, ha , hı,; dal, zel; ra, ze; sin, şın; ayn, ğayn; harflerinden herbiri benzeriyle karıştırılarak yanlış okumaya meydan verilmesin. Bilinen gerçektir ki, insan hafızası unutmaya mahkumdur, ilk unutkan kişi, ilk insan olan Hz. Adem'dir.408 Şu hale göre pek çok hususta olduğu gibi yazıda da hafızaya ibareleri doğru okumayı sağlayacak tedbirleri almak gerekir. Benzer harfleri birbirinden ayırt edecek şekilde noktalarını yerli yerine koymak bu tedbirler arasındadır ve i'camın doğuşuna yol açmıştır. Yine bilinen bir gerçektir ki yazıda düzgün noktalama yapılmayışı çok büyük hatalara yolaçmıştır. Öyle ki yerine göre bir nokta hatası “göz”ü “kör” etmiştir. Hadisleri yazan kâtip, lüzumlu yerlere nokta koymadığı takdirde bir mu'tezilî çıkar, hadiscinin “Şu'be ve Sufyândan rivayetini seb'atin ve seb'îne (77)” okur, hadiscilerle alay etmeye kalkışır. 409 Bu konuda meşhur rivayete göre Hz. Osmân Mısır valisi Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh'a yazdığı mektupta oraya tayin ettiği Muhammed b. Ebibekr hakkında “izâ câ'ekum fa'kbilûhu” diyerek yanlarına geldiğinde onu kabul etmelerini, ikramda bulunmalarını emretmiştir. Aksiliğe bakın ki, yazıda noktasız olan son kelime “fa'ktulûhu” (öldürün onu) şeklinde okunarak fitneye yol açmıştır. Söylendiğine göre Hz. İsa (a. s) hakkında İncil'in Arapça Tercümesinde “Sen, erkek eli değmemiş bir kadından dünyaya getirdiğim bir peygamberimsin” ibaresi feci bir nokta ve i'rab hatasiyle “ente buneyye veledtuke mine'l-betûl” - hâşâ- (sen betul bir hanımdan doğan benden olma oğlumsun) şeklinde küfre dönüştürülmüştür. 410 Bu tarihî ve Önemli misalleri artırmak mümkündür. Verilenler göstermektedir ki, bir arapça ibarenin doğru olarak okunabilmesi her şeyden önce yazılırken noktalanmasına; bunun yanısıra gerekli yerlerine i'rablarını gösteren harekeler konulmasına bağlıdır. Böyle bir işlem gelişigüzel bir ibare için gerekli olunca dinî hükümlerin Kur'ân-ı Kerim'den sonra ikinci kaynağı olan hadisler için daha da titizlikle uyulması gereken bir mecburiyet olmaktadır. İmam Evzâ’i’nin “yazılı metinleri harfleri noktalamak suretiyle yazmak o yazılı metinlerin nurudur” dediğine bakılırsa411, ilk hadis metinlerinin gerekli yerleri i'cam edilerek yazıldığı söylenebilir. Bazı muhaddisler i'cama rakş demişlerse de aralarında fark vardır. (Bk. rakş).

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget