Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Ölüm, rûhun bedene olan bağlılığının sona ermesi, rûhun, bedenden ayrılmasıdır. Ölüm, insanın bir hâlden, başka bir hâle dönmesidir. Bir evden, başka bir eve göç etmek gibidir. Kur'ân-ı kerîmde, Al-i İmrân sûresi 185. âyet-i kerîmesinde meâlen; "Her canlı ölümü tadacaktır." buyurulmaktadır. Bir şeyi tatmak, hayatta kalmak ile mümkündür. Ölüm ile hayat sona ermemekte, yeni bir hayat başlamaktadır. Bu hayat, kabir hayatıdır.
Herkes eceli gelince ölür. Hak teâlâ A'râf sûresi, 34. âyetinde meâlen; "Ecelleri geldiği zaman, onu bir saat ileri ve geri alamazlar." buyurdu. Kişinin doğmadan önce, ne kadar yaşayacağı takdir edilmiştir. Allahü teâlâ ölümü yarattı. Sonra diriliği yarattı. İnsanı hayatı boyunca dünyâda durdurur. Belli olan eceli gelinceye, rızkı tükeninceye ve ezelde takdir edilmiş olan amelleri bitinceye kadar yaşar.
Allahü teâlâ emrini nerede hükmettiyse; o kişi, malını, evlâdını ve ıyâlini, hepsini bırakıp kabre gider. Ölümü hangi memlekette ise, orada tecellî eder. Doğuda ölmesi takdir edilmiş olana, batıya giden yollar kapanır. Şöyle anlatılır: Azrâil aleyhisselâm Süleymân aleyhisselâmın yanına gelince, oturanlardan birine dikkat ile baktı. Adam, meleğin böyle sert bakışından korktu. Azrâil aleyhisselâm gidince, Süleymân aleyhisselâma yalvarıp, rüzgâra emretmesini, rüzgârın kendisini Hindistan'a götürmesini, Azrâil aleyhisselâmdan kurtarılmasını istedi. Azrâil aleyhisselâm, bir müddet sonra tekrar gelince, Süleymân aleyhisselâm o adamın yüzüne niçin sert baktığını sordu. Azrâil aleyhisselâm; "Bir saat sonra Hindistan şehirlerinden birinde, o kimsenin canını almak için emr olunmuştum. Onu senin yanında görünce, hayretimden dikkat ile baktım. Emre uyup oraya giderek canını aldım" dedi. Görülüyor ki, ezeldeki takdirin hâsıl olması için, adam, Azrâil aleyhisselâmdan korktu. Süleymân aleyhisselâm onun isteğini yerine getirdi. Ezeldeki takdir, sebepler zinciri ile yerine getirildi.

H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Ölümden sonraki ebedî hayat, öbür dünyâ. Dînimizde inanılması zarurî olan altı esastan biri. Âhıret gününün başlangıcı insanın öldüğü gündür. Kıyâmetin sonuna kadar devam eder. Son gün denilmesi, arkasından gece gelmediği veya dünyâdan sonra geldiği içindir. Buradaki gün, bildiğimiz gece-gündüz demek değildir. Bir vakit, bir zaman demektir. Öldükten sonra, tekrar dirilmeğe inanmak lâzımdır. Kemikler, etler çürüyüp toprak ve gaz olduktan sonra hepsi tekrar bir araya gelecek; rûhlar bedenlerine girip, herkes mezârdan kalkacaktır. Bunun için, bu zamana kıyâmet günü denir. Bunu inkâr edenler için hazret-i Ali; "Müslümanlar âhırete inanıyor. Kitapsız kâfirler inkâr ediyor. Tekrar dirilmek olmasaydı, inanmayanlar bir şey kazanmaz, müslümanlar da zarar etmezdi. Fakat kâfirlerin dediği olmayınca onlar sonsuz azâb çekeceklerdir" buyurdu.
Âhıret hayâtı bu dünyâ hayâtına benzemez. Âhıret işleri, akıl ile anlaşılamaz ve bulunamaz. Çünkü akıl, ancak bu dünyâ işlerini anlayabilecek şekilde yaratılmıştır. Bunda bile çok defâ yanılmakta, hatâya düşmektedir. Âhırette olacak işleri Allahü teâlâ peygamberleri ve kitapları vâsıtası ile insanlara haber vermektedir. Fen bilgilerinin ve aklın dışındaki âhıret işleri konusunda, insanın inanmaktan başka çâresi yoktur. Bu konuda akıl yürüten ve çeşitli düşünceler öne süren felsefecilerin de herhangi bir insandan farkı olmadığı gibi, sözlerinin de herhangi bir değeri yoktur. Bu sahada tek söz sâhibi peygamberlerdir (aleyhisselâm) ve onlar, âhıretteki işleri kâinattaki her şeyin yaratıcısı sonsuz kudret sâhibi Allahü teâlânın yapacağını haber vermişlerdir. Onların söyledikleri elbette doğrudur. Elbette hepsi olacaktır.
Aslı bozulmuş olan, hıristiyanlık ve İsrâiliyâtta mahşer hakkında bildirilenler, haham ve papazların uydurmalarından ibâret olup, bunların bir kıymeti yoktur. İslâmiyette bildirilenler ise, karşısında insanoğlunun aczinin gün geçtikçe büyüdüğü Kur'ân-ı kerîmden ve her sözü doğru olan son peygamber hazret-i Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sözlerinden alınmıştır. İslâm âlimlerinin Kur'ân-ı kerîmi ve hadîs-i şerîfleri açıklarken bildirdikleri gibi mahşerde sâlihlerin, iyilerin defteri sağ tarafından; fâsıkların, kötülerin arka veya sol tarafından verilecektir. İyi, kötü; büyük, küçük; gizli ve aşikâre yapılmış olan her şey, defterde bulunacaktır. Mahşerde, Allahü teâlânın dilediği her gizli şey meydana çıkacaktır. Meleklere; "Yerlerde, göklerde neler yaptınız?", peygamberlere; "Allahü teâlânın hükümlerini ve dîn-i ilâhîyi kullara nasıl bildirdiniz?", herkese de; "Peygamberlere nasıl uydunuz, sizlere bildirilen dinlerin esâsını nasıl yaptınız? Birbiriniz arasında bulunan hakları nasıl gözettiniz?" diye sorulacaktır. Mahşerde, îmânı olup, ameli ve ahlâkı güzel olanlara mükâfat ve ihsânlarda bulunulacak; kötü huylu, bozuk amelli olanlara da ağır cezâlar verilecektir.
Allahü teâlâ, adâleti ile, şirkten, küfürden başka, her günahı afv edecek, dilerse küçük günah için de azâb yapacaktır. Şirki, küfrü hiç affetmeyeceğini bildirmektedir. Kitaplı ve kitapsız kâfirler, yâni Muhammed aleyhisselâmın, bütün insanlara peygamber olduğuna inanmayanlar, O'nun bildirdiği ahkâmdan, yâni emir ve yasaklardan birisini bile beğenmeyenler, elbette Cehennem’e sokulacak, sonsuz azâb göreceklerdir.
Allahü teâlâ, akıllı, akılsız bütün insanları, çocukları, melekleri, cinleri, şeytanları, diğer hayvan ve kuşları, kısaca göklerde ve yerde, karada ve denizde ne kadar büyük ve küçük canlı var ise, hepsini Arasat meydanında (mahşerde) toplayıp haşredecektir. Herbiri dünyâda iken yaptıklarının hesâbını görecektir. Haksızlığa uğrayanlar, zulüm yapanlardan haklarını alacaklar, mîzân (terâzi) kurulup insanların sevâbları (iyilikleri) ve günahları (kötülükleri) tartılacak ve mîzânda sevâbları ağır gelenler Cennet’e, günahları ağır gelenler ise Cehennem’e gönderileceklerdir. Allahü teâlânın emri ile Cehennem üstünde Sırat köprüsü kurulacak, herkese bu köprüden geçmesi emrolunacaktır. Cennetlik olanlar, köprüden kolayca geçerek, Cennet’e gideceklerdir. Cehennemlik olanlar, sırattan Cehennem’e düşeceklerdir. Şefâat haktır. Tevbesiz ölen mü'minlerin küçük ve büyük günahlarının affedilmesi için peygamberler, velîler, sâlihler, melekler ve Allahü teâlânın izin verdiği kimseler şefâat edecek ve kabûl edilecektir. Mü'minler, ne kadar günahkâr olurlarsa olsunlar Cehennem’de ebedî kalmayacaklar, sonunda Cennet’e girecekler, îmânlarına hürmeten ebedî olarak Cennet’te kalacaklardır.

H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Allahü teâlâ insanlara dünyada ve âhırette lâzım olan şeyleri bildirmek için peygamberler gönderdi. Peygamberler; ümmetlerini Allahü teâlâya çağırmak, azgın, yanlış yoldan, kurtuluş yoluna çekmek, onların birbirlerini sevmelerini, yardımlaşmalarını, kardeşce yaşamalarını sağlamak için gönderilmişlerdir. Dâvetlerini kabul edenlere Cennet’i müjdelemişler, inanmayanları Cehennem azâbı ile korkutmşulardır. Onların hepsine inanmak; îmân etmenin Müslüman olmanın şartlarındandır. Peygamberlerin birine inanmayan, kabûl etmiyen hepsine inanmamış olur. Zîra bütün peygamberlerin bildirdikleri dinlerin aslı, temeli birdir. Başka başka değildir. Hep aynı iman ve itikad esaslarını bildirmişlerdir. Allahü teâlâya îmân etmeyi emir ve yasaklarına uymayı istemişlerdir.
Bunun için Allahü teâlânın peygamberleri ile gönderdiği bütün ilâhî dinlerdeki ortak îman esaslarını, buna bağlı olarak da dindeki bazı temel bilgileri geniş bir şekilde ele almayı arzu ettiğimizden, Peygamberler Târihi Ansiklopedisinin birinci cildine ek konular ilâve ettik. Bunlar harf sırasına göre verilecektir.

H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget