Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

1- Kendinden önceki dîni neshedip yeni bir din getiren resûllerdendir. “Hazret-i Âdem de resûl idi. Fakat kendinden evvel herhangi bir din hattâ insan olmadığı için, onun dîni herhangi bir dîni neshetmiş değildir.” 2- Hak dîne dâvet ettiği için kavmi tarafından ezâ ve cefâ gören ilk peygamberdir. 3- Ömrü çok uzun idi. O kadar yaşına ve pek çok eziyet ve cefâ görmüş olmasına rağmen kuvvetinden bir şey kaybetmemiş, dişi dökülmemiş ve saçları ağarmamış idi. 4- O zamanda yeryüzünde bulunan bütün kâfirler onun duâsı sebebiyle helâk oldu. 5- Kavmini hak dîne dâvet için, 950 sene çok ısrârlı bir şekilde, gizli ve âşikâre olarak, gece-gündüz çalıştı, gayret etti. Kavmi ise ona devamlı eziyet ettiler. 6- Mîsak ve vahiyde, Peygamber efendimizden sonra ikinci derecede kılındı. Nitekim, Ahzâb sûresinin 7. âyet-i kerîmesinde meâlen buyruldu ki: “...Husûsen bu ahd aldıklarımız içinde meşhûr ve ülü’l-azm olanları sen, Nûh, İbrâhim, Mûsâ ve Îsâ bin Meryem (aleyhimüsselâm). Biz bunlardan sağlam, yemînli, te’kidli bir ahd, söz aldık.” Nisâ sûresinin 163. âyet-i kerîmesinde de meâlen; “Ey Resûlüm! Nûh'a (aleyhisselâmve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik...” buyuruldu. 7- Allahü teâlâ ona gemi yapma ilmini ve san’atını verdi. Gemiyi suda yürütme imkanı verdi. 8- Yine Allahü teâlâ Nûh'u aleyhisselâm“Çok şükredici bir kul” olarak isimlendirdi. Ona tûfandan kurtuluş verdi ve bereketle ikrâmda bulundu.
Muhammed bin Kâ'b el-Kurazi (rahmetullahi aleyh); “Hûd sûresinin 48. âyet-i kerîmesindeki bereket ve selâmın içerisine kıyâmete kadar erkek ve kadın bütün mü’minler girmektedir. Onun zürriyeti devamlı kılındı” buyurmuştur. 9- Kıyâmet gününde Peygamber efendimizden sonra, kabrinden ilk kalkacak olan odur. 10- Devamlı olarak kavmini îmâna dâvet ederdi. Bununla beraber ibâdetten hiç geri durmaz, her gün yediyüz rekat namaz kılardı. Kur’an-ı kerîmde İsrâ sûresinin 3. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Ey Nûh ile beraber gemiye yüklediğimiz kimselerin zürriyeti! Doğrusu Nûh çok şükredici bir kul idi” buyruldu.
“Tefsîr-i Mazharî” de bu âyet-i kerîmenin tefsîrinde İbn-i Merdeveyh'in (rahmetullahi aleyh), Ebû Fâtıma'dan (rahmetullahi aleyh) bildirdiği bir hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Nûh aleyhisselâm, “Bismillâh” ve “Elhamdülillah” demeden, büyük olsun, küçük olsun herhangi bir iş yapmazdı. Bu sebeple Allahü teâlâ, onu; “Çok şükredici bir kul” olarak isimlendirdi.”
 İbn-i Cerîr ve Taberânî (rahmetullahi aleyhima) Sa'd bin Mes’ûd es-Sekafî'den (radıyallahü anh) şöyle rivâyet etmişlerdir: “Nûh aleyhisselâm bir şey yeyip içtiği veya bir elbise giydiğinde hep Allahü teâlâya hamdederdi. Bunun için; “Çok şükredici bir kul” olarak zikredilmiştir.
Âyet-i kerîmede, Allahü teâlâya şükretmeye teşvik vardır. Yâni siz, Hazret-i Nûh'a inanan kimselersiniz. Onun ve gemide onunla beraber taşınanların zürriyetisiniz. O hâlde siz de onlar gibi olunuz demektir.
Hazret-i Nûh her hâliyle Allahü teâlâya şükreden bir zât idi. Allahü teâlânın ihsân ettiği nîmetlere şükreder, hayrı ancak Allahü teâlâdan bilirdi.
Katâde (radıyallahü anh) buyurdu ki: “Nûh (aleyhisselâm) bir elbise giyse “Bismillâh”, onu çıkardığında ise, “Elhamdülillah” derdi.”
“Tefsîr-i Kurtubi”de büyük âlimlerden nakledilerek; “Nûh (aleyhisselâm) bir şey yerken “Bismillâh”, yedikten sonra ise “Elhamdülillah” derdi.” buyrulmaktadır.
İmrân bin Süleym’den (rahmetullahi aleyh) şöyle rivâyet edilmiştir; “Hazret-i Nûh'a “Çok şükredici bir kul” buyrulmasının sebebi şudur: O yemek yeyince; “Beni doyuran Allahü teâlâya hamdolsun. Dileseydi beni aç bırakırdı” derdi. Bir şey içtiğinde; “Bana su veren Allahü teâlâya hamdolsun. Dileseydi beni susuz bırakırdı” derdi. Bir şey giydiğinde; “Beni giydiren Allahü teâlâya hamdolsun. Dileseydi beni çıplak bırakırdı” derdi. Ayakkabısını giydiğinde; “Bana ayakkabıyı giydiren Allahü teâlâya hamdolsun. Dileseydi beni yalın ayak bırakırdı” derdi.
“Mir’ât-ı kâinat”ta diyor ki; “Hazret-i Nûh, devamlı sûrette Allahü teâlâya hamdeder, çok şükrederdi. Büyük abdest bozduğunda; “Bana eziyet veren şeyi benden çıkaran Allahü teâlâya hamdederim. O, çıkmamasını dileseydi, eziyet veren şey benden çıkmazdı” derdi. İftar edeceği zaman, elinde bulunan yiyeceği mü’minlerden ihtiyâcı olan varsa ona verir, kendisi açlığa sabrederdi.”
Nûh aleyhisselâmın en büyük husûsiyetlerinden olan şükür hakkında Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında verilen bilgi özetle şöyledir:


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Ravdat-üs-safâ” kitabında bildirildiğine göre, Hazret-i Nûh, tûfanın olduğu sene, tûfan son bulduktan, yeryüzünde hayat yeniden başladıktan ve evlâdı etrâfa dağıldıktan sonra vefât etti. Tûfandan sonra daha uzun seneler yaşadığı, hattâ, bu senelerin adedi hakkında muhtelif rivâyetlerin olduğu bildirilmiştir. En kuvvetli rivâyet, elli yaşında iken peygamber olduğudur. Peygamberliğinin 950 sene sürdüğü Kur’an-ı kerîmde açıkça bildirildi. Rivâyetlerin en kuvvetlisi tûfandan sonra, o sene vefât ettiğidir. Yâni bin sene ömür sürmüştür.
Hazret-i Nûh'un vefâtı yaklaştığında Cebrâil ve Azrâil (aleyhimesselâm) birlikte geldiler. Azrâil (aleyhisselâm),”Ey uzun ömürlü peygamber! Ömür olarak bu kadar hayat sürdün. Çok günler geçirdin. Sıkıntı ve meşakkat diyârı olan bu fânî âlemi nasıl buldun?” diye sordu. O da cevâbında buyurdu ki: “İki kapısı olan bir kervansaray gibi buldum. Bu kapının birinden içeri girdim. Diğerinden çıkıp gidiyorum. Ancak içeride az bir miktar kaldım.” Bundan sonra vefât edip, Kudüs'te Beyt-i Makdis'de defnedildi. Kabr-i şerîfinin Necef yâni Kûfe'de İmâm-ı Ali'nin (radıyallahü anh) kabrinin bitişiğinde olup, Hazret-i Âdem'in de orada bulunduğu rivâyet edilmiştir. Bu husûsta başka rivâyetler de vardır.
“Ravdat-üs-safâ” kitabında anlatıldığına göre, Ali bin Zeyd bin Cüd’ân, Yûsuf bin Mihran’dan (rahmetullahi aleyhima) o da Abdullah ibni Abbâs'dan (radıyallahü anhümâ) şöyle rivâyet etti: Havârîler, Îsâ'ya (aleyhisselâm) dediler ki; “Ey Allah'ın peygamberi! Allahü teâlâ sana, ölüleri diriltmek mûcizesini verdi.” Nûh'un (aleyhisselâm) gemisini görmüş, bize ondan bahsedecek birisini diriltseydin ne iyi olurdu. Bunun üzerine Îsâ (aleyhisselâm) onları, bir kum tepeciğinin yanına götürdü. Oradan bir avuç toprak alıp; “Buranın ne olduğunu bilir misiniz?” diye sordu. Onlar; “Allahü teâlâ ve resûlü daha iyi bilir” dediler. O zaman Îsâ (aleyhisselâm); “Burada Hazret-i Nûh'un oğlu Sam (rahmetullahi aleyh) vardır” buyurup, elindeki asâsı ile toprağa vurdu ve; “Allahü teâlânın izni ile kalk!” buyurdu. O böyle söyler söylemez orası açıldı ve Sam, başındaki toz toprağı silkerek ayağa kalktı. Gayet yaşlanmış, saçları ağarmıştı.
 Hazret-i Îsâ ona; “Sen bu hâlde mi vefât ettin?” diye sorunca; “Hayır, bilakis daha genç idim. Lâkin ben tekrar diriltilince kıyâmet kopuyor zannettim. Bunun heybetinden bir anda böyle yaşlandım. Saçım ağardı” dedi. Hazret-i Îsâ, Sam'a; “Nûh'un (aleyhisselâm) gemisinden bahset, haber ver” dedi. Sam da şöyle anlattı: “Geminin uzunluğu 1200 zrâ' (takriben 600 m.) genişliği 600 zrâ' (takriben 300 m.) idi. Gemi üç katlı idi. Birinci katta evcil ve vahşî hayvanlar, ikinci katta kuşlar üçüncü katta da mü’minler vardı. Birbirine hasım olan hayvanlar arasında Allahü teâlâ ülfet (dostluk) verdi. Böylece birbirlerine zararları dokunmadı.” Bu şekilde suâl ve cevaplardan sonra, Îsâ (aleyhisselâm); “Allahü teâlânın izniyle geri dön” buyurdu. Sam da tekrar vefât edip toprağa girdi.
Rivâyet edilir ki, Nûh (aleyhisselâm) ve gemide onunla beraber bulunanlar, devamlı suya baktıklarından dolayı gözleri karardı. Bu sebeple, gemiden çıktıkları âşûrâ günü gözlerine sürme çekmekle emrolundular.
Nitekim İbn-i Abbâsın (radıyallahü anh) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte meâlen buyuruldu ki: “Her kim Âşûrâ gününde ismidle sürmelenirse (ismid denilen husûsî kühl taşı ile gözüne sürme çekerse ve bunu kullanmaya devam ederse) ebediyyen göz ağrısı çekmez.” “Ramuz-ül-ehadis”in şerhi olan “Levâmiul-ukûl”de bu hadîs-i şerîfin şerhinde buyruluyor ki: İsmid, göze sürme çekilen mârûf, mâdenî bir taştır. Sürme çekilen taşlar içinde ismidin ayrı bir husûsiyeti vardır. Tirmizî (rahmetullahi aleyh), İbn-i Abbâs'ın (radıyallahü anh); “Sürmelendiğiniz şeylerin en hayırlısı ismiddir” dediğini rivâyet etmiştir. İsmide kühl-i İsfehânî de denir. Göz yaşını ve yaraları kurutur. Gözün sıhhatini korur, sinirlerini kuvvetlendirir. Gözün nûrunu artırır. Bilhassa yaşlılar ve çocuklar için çok faydalıdır.
Ebüşşeyh'in, “Ahlâk-un-nebî” kitabında, Hazret-i Âişe'nin şöyle naklettiği bildirilmektedir: “Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ismidi vardı. Uyuyacakları zaman onunla gözlerini üçer defâ sürmelerdi.”
Hazret-i Ali buyurdu ki: “İsmid ile sürmelenmeye iyi yapışınız. Çünkü o, kirpikleri kuvvetlendirir, göz çapağını giderir ve görmeyi netleştirir.”


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Çok ibâdet ederdi. Vakitleri sıkıntılı ve meşakkatli geçerdi. Buna rağmen her gün ve gecede yediyüz rekat namaz kılardı. Gâyet zâhid bir zât idi. Dünyâ ve dünyâlık ile hiç meşgûl olmazdı. Bin senelik ömründe, kıldan yapılmış çadır bir evde kaldı. Kendisine; “Ey Allah'ın peygamberi! Kendinize bir ev yapsanız” diye arzettiklerinde; “Nasıl olsa ya bu gün, ya yarın öleceğim. Kısa bir zaman için böyle şeylerle meşgûl olmaya değer mi?” buyururdu.
Dünyâ hayatının kısalığını, ömrü, faydasız, boş şeylere harcetmenin çok yanlış olduğunu bildirirdi. Her anının Allahü teâlâya ibâdet, O'nun dînine hizmet ve Onun zikri ile geçmesine çok dikkat ederdi. Hattâ vefâtında, Azrâil (aleyhisselâm) ona; “Ey Nûh (aleyhisselâm)! Dünyâyı nasıl buldun?” dedi. O da; “Kendisine bir ev yapılan ve bir kapısından girip diğer kapısından çıkan bir kimsenin hâli gibi gördüm” buyurdu.
İbn-ül-Verdi’nin (rahmetullahi aleyh) rivâyetine göre, Nûh (aleyhisselâm) kamıştan bir ev yapıyordu. Kendisine; “Keşke bundan değil de daha sağlam bir şeyden yapsaydınız” diye arzedilince; “Ölecek olan kimseye bu kadarı bile çoktur” buyurdu.
Bâzı kitaplarda şöyle yazmaktadır. Hazret-i Nûh'a; “Ey Allah'ın peygamberi! Ömrünüzü kerpiçten bir evde geçirecek yerde, niçin kara çadırı tercih ediyorsunuz?” denilince; “Ben, yarın vefât edip onu bırakacağım. Terk edeceğim bir şey için niye zahmet çekeyim?” buyururdu.
Nûh (aleyhisselâm), adedlerini (sayılarını), Allahü teâlânın bildiği peygamberler silsilesinin en üstünlerindendir. Asfiyânın yâni kalbi pak, hâli dürüst olanların önderi, hidâyet ve kurtuluş gemisinin kaptanı, tevhid denizinin yüzücüsü idi. Âlemin düzelmesinin sebebi, Âdem'in (aleyhisselâm) neslinin devamının vâsıtasıdır. Peygamberlerin dördüncüsü, peygamberlerden azm sâhiplerinin (ülül'azm denilen en yüksek altı peygamberin) ikincisidir. Cebrâil (aleyhisselâmAllahü teâlânın vahyi için Hazret-i Nûh'a elli defâ geldi.
Babası Lamek (rahmetullahi aleyh) Hazret-i Nûh daha kırk günlük iken, başka bir rivâyette, o, peygamber olduktan çok sonra vefât etti.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget