1- Fakir zengin ayırmamalı, fakirin dâvetinden imtinâ etmemelidir. Çünkü, Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) fakirlerin dâvetine giderdi. Bir gün Hasen bin Ali (radıyallahü anhümâ) fakirlerin bulunduğu bir yere vardı. Onlar bir ekmek çıkarmış yiyorlardı. Buyurun, ey Allah'ın Resûlünün torunu, beraber yiyelim dediler. Hayvandan indi. Oturup, onlarla beraber yedi ve; “Allahü teâlâ kibirlileri, gururluları sevmez” buyurdu. Yemekten sonra; “Peki yarın da ben sizi dâvet ediyorum, buyurunuz” dedi. Ertesi gün onlara güzel yemekler yaptı. Oturup yine beraberce yediler.
2- Misâfir, ev sâhibinin verdiği yemeği başına kakacağını bilirse, bir özür bulup dâvetine gitmemelidir. Bunun gibi, malında şüphe olduğunu bilirse, yâhut çağrıldığı yerde günah bir şey varsa, ipek halı, gümüş buhurdan, duvarda veya tavanda canlı resimleri varsa, yâhut şarkı söyleniyor, çalgı çalınıyorsa, yâhut birisi hokkabazlık yapıyorsa veya çirkin sözler söylüyorsa, kadınlar erkekleri görmeye geliyorsa, kadın erkek karışık oturuluyorsa böyle bir dâvete gitmek icâbetmez. Dâvet eden, bid’at sâhibi, fâsık ve zâlim ise, yâhut dâvetten maksadı gururlanmak ve desinler için ise gitmemelidir. Böyle bir yere gider de, kötü veya günah olan bir şey görür ve mâni olamazsa, oradan çıkması lâzım olur.
3- Yolun uzaklığı sebebi ile gitmemezlik etmemelidir. Hattâ, âdet olarak götürebileceği şeyi götürmelidir. Eski ümmetler arasında; bir mil uzağa gidip hastayı ziyâret eylemek, iki millik yere cenâze teşyii için gitmek, üç mil uzaktaki yere dâvet edilince kabûl etmek, dört millik yere, din kardeşini ziyâret için gitmek iyi âdetlerdendi.
4- Oruçlu ise de gitmeli, orada bulunmalıdır. Ev sâhibi üzülmeyecekse, ikrâm edilen güzel koku ve tatlı söze kanaat etmelidir. Oruçluya ikrâm böyle olur. Eğer oruçlu olmasına üzülecekse, (nâfile olan) orucunu açmalıdır. Çünkü bir müslümanın gönlünü yapmak, nâfile oruçtan daha üstündür. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle yapan, yâni orucunu açmayan bir kimseye; “Din kardeşin senin için hazırlık yapar, sen de oruçluyum dersen, günaha girersin.” buyurdu.
5- Dâvete giderken karnını doyurmak niyeti ile gitmemelidir. Peygamber efendimizin sünnetine uymaya niyet etmelidir. Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) “Çağrılıp da gitmeyen, yâni dâvete icâbet etmeyen, Allahü teâlâya ve Resûlüne âsî olmuş olur.” buyurduklarından olmamaya çalışmalıdır. Bunun için bâzı âlimler; “Dâvete icâbet vâcibdir” demişlerdir. Bir müslüman kardeşine iyilik etmek niyetiyle, dâvete icâbet etmelidir. Hadîs-i şerîfte; “Mü’mine ikrâm eden, Allahü teâlâya ikrâm etmiş olur.” buyruldu. Din kardeşini sevindirmeye niyet etmelidir. Hadis-i şerîfte; “Mü’mini sevindiren, Allahü teâlâyı sevindirmiş olur.” buyruldu. Ev sâhibini ziyârete niyet etmelidir. Çünkü din kardeşlerini ziyâret, Allahü teâlâya yaklaştıran sebeplerin büyüklerindendir. Fenâ huyludur, yâhut gururludur, çağırdık da gelmedi şeklinde hakkında söz söylemekten ve gıybete sebep olmaktan onları korumalıdır. Bu niyetlerin her biri için ayrı ayrı sevâb vardır. Bu gibi niyetlerle övülmek, Allahü teâlâya yakınlık sebeplerindendir. Din büyükleri, her hareket ve duruşlarında, din üzere olmaya niyet ederlerdi. Hattâ bir nefesleri bile boş geçmezdi.