Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Peygamberler; insanlığın helâki ve felâketi için değil, onların dünyâ ve âhıret saâdetlerine kavuşması için, Allahü teâlâ tarafından yol gösterici olarak vazifelendirilmiş, üstün yaratılışlı kimselerdir. Onlar, kavimlerinden gelen sıkıntılara katlanırlardı. Allahü teâlânın emirlerini bildirirken; câhillerin, soysuzların hücûmlarına uğrar, çok sıkıntı çekerlerdi. Nitekim, o büyüklerin en üstünü, seçilmişi, Allahü teâlânın sevgilisi olan Muhammed aleyhisselâm“Benim çektiğim eziyet gibi hiçbir peygamber eziyet görmedi.” buyurdu.
Bu derece sıkıntı çekmelerine rağmen, kavimlerine kötü duâ etmemişler, devamlı olarak onların hidâyeti ve kurtuluşu için çalışmışlar ve duâ etmişlerdir.
Lût aleyhisselâm kavminin dünyâ ve âhırette huzûra kavuşması için, onlara nasîhat etti. Allahü teâlânın geleceğini vâd buyurduğu azâbla korkuttu. Fakat kavmi onun sözlerini kabûl etmeyip, karşı çıkarak yalanladılar. Onunla alay edip; “Bizim işlediklerimiz, herkesin yaptığı ve atalarımızdan kalma âdetlerdir” diyerek hakîkate kulaklarını kapattılar.
Bütün nasîhatlerine ve korkutmalarına rağmen yola gelmeyen kavmi hakkında, Lût aleyhisselâm; “Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et. Rabbim! Beni ve âilemi bunların elinden kurtar” diye duâ etti. Lût aleyhisselâmın bu duâsı peygamberlik vazifesinin son noktasıydı.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


İbrâhim aleyhisselâmın, Nemrûd'un ateşinden kurtulmasından sonra, onunla beraber Şam'a gelen Lût aleyhisselâm; o zamana kadar hiç bir kavmin yapmadığı çirkin fiilleri, şeytanın vesvesesiyle işleyen azgın ve sapıtmış olan Sedûm bölgesi ahâlisine, peygamber olarak gönderildi. Kırk sene kadar süren peygamberliği müddetince, kavmine nasîhat edip bir olan Allahü teâlâya inanmalarını ve O'na ibâdet etmelerini, sapıklıklarından ve kötü işlerinden vazgeçmelerini istedi. Nâsîhat ile yola gelmeyen kavmini, Allahü teâlânın azâbıyla da korkuttu. Onlara, hidâyete ererler ve kurtulurlar ümidiyle mûcizeler de gösterdi. Bu mûcizelerin bâzıları şunlardır:
1- Bulutsuz havada yağmur yağdırması: Lût aleyhisselâm kavmini hak yola ve Allahü teâlâya îmân ve ibâdete dâvet etmek ve kötülüklerden sakındırmak için köylere giderdi. Bir bölgede ondan mûcize istediler ve; “Hakikaten peygamber isen bulutsuz havada yağmur yağdır” dediler. Bunun üzerine Lût aleyhisselâm duâ edip, Allahü teâlâdan bulutsuz havada yağmur yağdırmasını istedi. Allahü teâlâ, duâsının kabûl olduğunu ve eliyle havaya işâret etmesini vahy etti. Lût aleyhisselâm, aldığı emir üzerine eliyle semâya işâret eder etmez, yağmur yağmaya başladı. Fakat Hazret-i Lût'un peygamberliğine yine inanmadılar. Bulutsuz havada yağmur yağması mûcizesi, başta sevgili Peygamberimiz olmak üzere başka peygamberlerde de görülmüştür.
Aslında bulutlar insanlar için bir perdedir. Bulutları yaratan Allahü teâlâ, bulutsuz yağmur yağdırmaya da kâdirdir. Ancak, bulutları bir sebep olarak yaratmıştır. Hiç bir şeyi sebepsiz olarak yaratmamaktadır. Fakat, peygamberlerin, peygamberliklerini ispatlamaları için ve velî kulları için bâzı şeyleri sebepsiz olarak yaratmaktadır.
2- Ot bitmeyen dağda ot bitirmesi: Hazret-i Lût kavmini yaptıkları kötü işten (livâtadan) sakındırıyordu. Kavmi, onun bu sakındırmasına engel olmak, ondan intikâm almak istiyordu. Bunun için de, Lût aleyhisselâmın koyunlarının otlu yerde yayılmasına engel oluyorlardı. Beldelerinde otsuz bir dağ vardı. Hazret-i Lût'un koyunlarını o dağa sürmüşler, oradan çıkmamaları için gözcü koymuşlardı.
Lût aleyhisselâm, otsuz dağda ot bitirmesi için, cenâb-ı Hakk'a duâ etti. Allahü teâlâ peygamberinin duâsını kabûl buyurup, o zamana kadar hiç ot bitmeyen dağda yeşil otlar bitirdi. Lût aleyhisselâm yaşadığı müddetçe, o dağdan otlar eksik olmadı. Başka ilgi çekici bir taraf ise; Lût aleyhisselâmın koyunları, o otlardan yediği hâlde bir şey olmuyor, sapık ve azgın kavminin koyunları yediği zaman, ölüyordu.
3- Atılan taşların dokunmaması: Lût aleyhisselâmın kavmi onun dâvetini kabûl etmediği gibi, ona taş atarlardı. Bu taşların hiç birisi, Allahü teâlânın korumasıyla Hazret-i Lût'a değmezdi.
4- Taşların yumuşaması: Lût aleyhisselâm bir taş üzerinde yatsa, sünger gibi yumuşak olurdu.
Lût aleyhisselâmın kavmi, bir gün onu öldürmeye karar vermişti. Bu husûsu Allahü teâlâ ona vahy ile bildirip, bir dağa gitmesini emir buyurdu. Emr-i ilâhîye uyarak bir dağa gitti. Yolda çok yorulduğundan, bir yere yatıp uyumuştu. Kavminden yedi kişilik bir grup onun izini tâkip ederek buldular. Bir taş üzerinde uyuduğunu, üzerinde yatmış olduğu taşın sünger gibi yumuşak olduğunu, yattığı yerin çukurlaşmış olduğunu gördüler ve insâfa gelip îmân ettiler.
5- Uzak yerlerdeki işleri görüp haber vermesi: Uzak yerlerde olan hâdiseleri görüp haber vermek de, Lût aleyhisselâmın mûcizelerinden idi.
Bir gün Hazret-i Lût'a, kavminden olup, inanmayanlardan birisi geldi ve şöyle dedi: “Oğlum kayboldu, onun ayrılığına dayanamıyorum. Nerede olduğunu da bilmiyorum. Hakikaten peygamber isen, onun nerede olduğunu ve ne yaptığını bana haber ver.”
Bunun üzerine Hazret-i Lût, Allahü teâlâya duâ edip, o kimsenin istediği haberin bildirilmesini diledi. Allahü teâlâ Hazret-i Lût'un duâsını kabûl buyurdu. Lût aleyhisselâm ile o çocuk arasındaki çok uzak mesâfeyi açtı. Hazret-i Lût, o çocuğun nerede bulunduğunu, ne yaptığını ve çocuğun şeklini haber verdi. Hazret-i Lût'dan bu haberi alan kimse îmân etti.
6- Kumların ve çakıl taşlarının konuşması: Lût aleyhisselâm kavmini îmâna, ibâdete, dünyâ ve âhıret saâdetine dâvet ediyordu. Fakat kavmi onunla eğlenmekten ve alay etmekten hiç geri durmuyorlardı. Sonunda ufacık taşlar ve kumlar dile gelip, Lût aleyhisselâma şöyle dediler: “Kavminin îmân etmeyeceği sana göre kesin ise, Rabbine duâ et, onları yakmak için bizi ateş etsin, onları yakalım” dediler.
Lût aleyhisselâm da bu şekilde duâ edip, îmân etmeyenlerin hepsi ateşte pişirilmiş taşlarla helâk edildiler. Bu husûs Kur’an-ı kerîmde zikredilmektedir. Bu, Lût'un (aleyhisselâm) mûcizesidir.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


1- Putlara tapmak: Sedûm ahâlisi, kendilerini ve bütün kâinatı yaratan, zâtında ve sıfatlarında eşsiz ve benzersiz olan, Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeyi düşünmeyip, insanlara faydası olmayan taş parçalarına, putlara taparlar, onlara ibâdet ederlerdi. Hattâ, Sedûm bin Hârik adındaki kralları, putları için büyük ve süslü bir puthâne ile, putların üzerlerine konulabileceği yaldızlı kürsîler yaptırmıştı. Lût aleyhisselâmın, bir olan Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeye dâvet edip, Cehennem azâbı ile korkutmasına aldırış etmediler. Aksine ona karşı çıktılar, hattâ onu Sedûm'dan çıkarmaya kalkıştılar.
2- Livâta (erkeğin erkeğe yaklaşması): Lût kavminden önce hiç bir kavmin işlemediği bu çirkin ve iğrenç fiil hakkında, Kur’an-ı kerîmin Enbiyâ 74. âyetinde; “Habis iştir” buyuruldu.
Livâta, büyük günahların en büyüklerindendir. Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerîmin A’râf sûresi 80. âyetinde meâlen; “Sizden önce âlemlerden hiç birinin yapmadığı hayâsızlığı (livata) mı yapıyorsunuz” buyurarak çirkin bir fiil olduğunu bildirdi.
Helâk oluşlarının sebebi de, Ankebût sûresi 34. âyetinde meâlen; “Biz bu belde ahâlisi üzerine, fıskları sebebiyle gökten taş yağdıracağız.” şeklinde haber verildi.
Hûd sûresi 82 ve 83. âyet-i kerîmelerinde meâlen; “Onlara azâb emrimiz gelince, o memleketin üstünü altına getirdik ve üzerlerine arka arkaya ateşte pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık. Ki onlar, Rabbinin katında damgalanmışlardı. Bu taşlar, senin ümmetinin zâlimlerinden de uzak değildir.” buyruldu. O taşlar birbirini tâkip eden yağmur taneleri gibi olup, Cehennem’den çıkarılmış idi. Ayrıca, her taşın üstünde kimin üzerine, düşeceği yazılı idi.
Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn-i Mâce ve Beyhekî'nin, İbn-i Abbâs'dan (radıyallahü anh) rivâyet ettikleri hadîs-i şerîfte; “Lût kavminin yaptığı çirkin işi yapanı görürseniz, fâili (yapanı) de mefûlü (yapılan) de öldürünüz” buyuruldu.
Ahmed bin Hanbel'in, İbn-i Abbâs'dan rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) üç kere şöyle buyurdu: “Lût kavmi'nin işini (livâta) yapan, mel’ûndur.”
“Gurer-ül Ahbâr” kitabında, İmâm-ı Ahmed, Tirmizî, İbn-i Mâce ve Hâkim'in, Câbir bin Abdullah'tan (radıyallahü anh) bildirdikleri hadîs-i şerîfte de; “Benden sonra ümmetim hakkında en korktuğum şey, Lût kavminin yaptığını yapmalarıdır” buyruldu.
Ebû Dâvûd, Tayâlisî, Taberânî ve Beyhekî'nin, Ebû Mûsâ el-Eş'ârî'den rivâyet ettikleri hadis-i şerîfte; “Livâta yapan ile yapılanın ikisi de zinâ yapmış olur.” buyruldu.
Hâtib'in, Enes bin Mâlik'ten (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte ise; “Ümmetimden Lût kavminin amelini (livata) yaptığı hâlde ölen kimseyi, Allahü teâlâ onlarla (Lût kavmiyle birlikte) haşreder” buyruldu.
İbn-i Ömer'in (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte; “Lûtî olanlar (livata yapanlar), kıyâmet gününde, maymun ve domuz sûretinde haşr olunacaklardır” buyuruldu.
“Hüsn-üt-tenebbüh”de bildirilen İbn-i Ömer'in (radıyallahü anh) rivâyet ettiği, hadîs-i şerîfte; “Erkek, erkek ile livâta yaparken arş titrer, sallanır. Melekler de bu iğrenç işe muttalî olup, yâ Rabbî emretsen de, yeryüzü o ikisini ta’zir etse, gökyüzü onların üzerine taş yağdırsa derler. Allahü teâlâ; Ben hâlimim, acele etmem. Benden bir şey kaçmaz buyurur” buyruldu.
Arşın titremesi iki mânâda açıklanabilir. Birinci mânâ; bu iğrenç işler, Allahü teâlânın gadabına sebep olan işlerdir. Allahü teâlânın gadablanmasından dolayı, melekler yerlerinde duramaz olurlar. Meleklerin bu hareketleri sebebiyle arş sallanır. İkinci mânâ; Allahü teâlâ arşda bu çirkin işlerden rahatsız olacak şekilde idrâk yaratır. O da bu çirkin işlerden rahatsız olup titrer.
Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîflerinde; “Receb'in ilk Cumâ gecesini ihyâ edene, Allahü teâlâ kabir azâbı yapmaz. Duâlarını kabûl eder. Yalnız yedi kimseyi affetmez ve duâlarını kabûl etmez. Fâiz alan veya veren, müslümanları aşağı gören, anasına-babasına eziyet eden, karşı gelen evlâd, müslüman olan ve İslâmiyetin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın, şarkı ve çalgıcılığı san’at edinenler, livâta ve zinâ edenler, beş vakit namazı kılmayanlar” buyurdu.
Ebû Tâlib-i Mekkî “Kût'ul-kulûb” adlı eserinde şöyle nakleder: “Üç şeyden dolayı, Allahü teâlâ gadaba gelip arş titrer. Haksız yere adam öldürmek, erkeğin erkeğe ve kadının kadına gidip livâta yapmasıdır.”
Mücâhid (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: “Lûtî olan (livata yapan) kimse, tevbe edip bu pis fiilden vazgeçmedikçe, gökte ve yerde olan bütün sularla yıkansa, yine temizliği noksan olur.”
“Cevhere” kitabında diyor ki: “Gerek hayz (âdet) hâlinde, gerekse temiz iken, erkeğin, kadınına dübüründen yaklaşması haramdır. Büyük günahtır. Zevcesine böyle yapan mel’ûndur. Cinsi sapıklık denilen oğlan kirletmek (homoseksüellik) daha büyük günahtır. Buna livâta denir.”
Mâlik bin Dinâr buyuruyor ki: “Geçmiş ümmetlerden hiç birinde erkeğin erkeğe yaklaştığı işitilmedi. Ancak bu çirkin fiil, Lût kavmi arasında zuhûr etti. Onlara şeytan gelip bu fiili öğretti. İnsan tabîatına aykırı olan bu çirkin fiili yaptıkları için Allahü teâlânın gadabına uğradılar. Bu husûsta Allahü teâlâ, Şuarâ sûresi 165 ve 166. âyetinde meâlen; “Siz kadınlarınızı bırakıp da şehvetle erkeklere mi gidiyorsunuz? Muhakkak ki siz helâlden harama tecâvüz eden azgın bir kavimsiniz.” buyurdu.
Halbuki insan neslinin çoğalması için, erkeklere değil kadınlara yaklaşmak gerekir. Nikâhla olan bu evlilikten nesebi sahih kız ve oğullar meydana gelir. Allahü teâlâ insana şehveti bunun için vermiştir. Onun veriliş gâyesinden ve hikmetinden gâfil olarak hareket etmek, insanın cehâletinden ve azgınlığındandır.
Her dinde haram ve büyük günah olduğu bildirilen livâta, bugün sür’atle yayılan korkunç aids hastalığına sebep olmaktadır. Livâta eden insanda it uru ve aids hastalığı ortaya çıkmaktadır. 1985 yılında virüsü teşhis edilebilen bu hastalığın, domuz eti yiyenlerde görüldüğü de tespit edilmiştir. Hâlâ hastalığın tedâvisi yapılamadığı gibi belli bir ilacı da yoktur. Hastalık bilhassa livâta ve fuhşun yaygın olduğu cemiyetleri tehdit etmekte, Amerika ve Avrupa'da korkunç şekilde yayılmaktadır. Ayrıca insanlar arasında mânevî bir şâibe de bırakmaktadır.
3- Livâta ile öldürmek: Bu en çirkin fiil de, Lût kavminin helâk olmasına sebep olan fiillerdendir. Çok kötü bir iş ve en azgın bir zulümdür. Lût kavmi bir kimseyi öldürmek istedikleri zaman, ona livâta yapılmasını emrederler. Bu şekilde eziyet ettikten sonra öldürürlerdi.
4- Meclislerde açıktan livata yapmak veya şehvet verici fuhuş sözler söylemek: Lût kavmi yaptıkları çirkin fiilleri gizlemez ve alenî olarak yaparlardı. “Kitab-ül Arais”de; “Lût kavminin erkekleri, yollarda birbirleriyle livata yaparlardı” diye bildirilmektedir.
Ebû Nu'aym; İmâm-ı Ahmed'den, Meymûn bin Mihrân tarîki ile şöyle nakletti: “Bir kavim helâk olacağı zaman, onların meclislerinde münker, kötü ve mâsiyet işler yapılır.”
5- Kötü işler ve livâta yapmayanları ayıplamak: Lût kavmi, kötülüklerden ve fuhuş sözlerden sakınmadıkları gibi, bu işlerden sakınanları ayıplarlardı. Lût aleyhisselâm onları Hakk'a dâvet edip çirkin işlerden sakındırdığı zaman, kendi aralarında konuşup kararlaştırdılar ve Şuarâ sûresi 167. âyet-i kerîmede buyrulduğu gibi Lût'a (aleyhisselâm) gelerek; “Ey Lût! Bu sözlerden (bu dâvâdan) vaz geçmezsen, mutlakâ (memleketimizden) koğulacaksın” dediler.
6- Lût kavminin kötü ve çirkin işlerinden biri de, kadınlara arkalarından yaklaşmak idi. Beyhekî, İbn-i Ebî Şeybe, İbn-i Münzir ve İbn-i Ebî Hâtem şöyle naklettiler: “Ali (radıyallahü anh) minberde bulunduğu sırada; “Bana; bilmediklerinizi sorunuz” buyurdu. Orada bulunanlardan birisi; “Kadınlara arkalarından yaklaşılır mı?” diye sordu. Hazret-i Ali; “Sizden önce âlemlerden hiçbirinin yapmadığı çirkin işi mi (livata) yapıyorsunuz” (A’râf sûresi: 80) meâlindeki âyeti duymadınız mı?” buyurdu. Allahü teâlâ bu âyet-i kerîmede, kadınlara da arkalarından yaklaşmanın kötü bir iş olduğunu ve Lût kavminin bu işi yaptığını beyân buyurdu. Arkadan yaklaşmanın, erkeğin nikâhlı hanımına bile olsa, çirkin ve haram olduğunu bildirdi.
7- Yol kesmek: Lût kavmi yol kesici idiler. Zulüm yaparlardı. Kendi memleketlerine dışarıdan gelen yabancı kimselerin mallarını zorla alırlardı. Onları fuhuş yapmaya (livâtaya) zorlarlardı. Allahü teâlâ bu husûsu Ankebût sûresi 29. âyetinde haber verdi.
Kâdı Beydâvî hazretleri: “Yol kesiyorsunuz” meâlindeki âyet-i kerîmeyi, yoldan geçenlere saldırarak, onların mallarını almak ve kadınlara yüz çevirip erkeklere gitmekten dolayı, neslin yolunu kesmek mânâlarında tefsîr etmiştir.
8- Çakıl taşlarını yoldan geçenlere veya mecliste bulunanlara atmak: Lût kavminin kötü işlerinden birisi de çamurdan yapılmış ufak taşları, mecliste bulunanlara veya yoldan geçenlere atmalarıdır. Onlar yol üstünde otururlar, yanlarında çakıl taşı dolu bir çanak bulundururlar, yabancı birisi geçince ona taş atarlardı. Kimin taşı isâbet ederse, onunla livâta yapmaya o kimsenin daha lâyık olduğunu kabûl ederlerdi.
9- Koğuculuk (söz taşımak): Lût kavminin helâk olmasına sebep olan kötü işlerden birisi de söz taşımaktır. Nitekim Lût aleyhisselâmın karısı Vâhile, evlerine gelen misâfirleri kavmine haber verdiği için helâk olmuştur.
Beyhekî, İbn-i Asâkir, Ebü'l-Kâsım İsfehânî; Dehhâk'dan (rahmetullahi aleyh) şöyle rivâyet ettiler: “Tahrim sûresinin; “O iki kadın, kullarımızdan birer sâlih kulun (Nûh ile Lût peygamberin) nikâhları altında idiler. Böyle iken kocalarına hâinlik ettiler” meâlindeki 10. âyeti hakkında Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem“Onların hıyânetleri nemîme, koğuculuk idi” buyurdu.
10- Cimrilik: Lût kavmi vâcib olan hakları yerine getirmekte cimri idiler. Yolculara haklarını vermezlerdi. Sadakayı terk etmişlerdi.
11-Lût kavminin azgınlıklarından biri de, kendilerini başkalarından üstün görüp, insanlarla alay etmeleri idi. Hadîs-i kudsîde Allahü teâlâ buyurdu ki: “Kibriya, üstünlük ve âzamet bana mahsustur. Bu ikisinde bana ortak olanı Cehennem’e atarım, hiç acımam.” Hadîs-i şerîfte; “Kalbinde zerre kadar kibir (küfür) olan Cennet’e girmeyecektir” buyuruldu. Diğer bir hadîs-i şerîfte de; “Kıyâmet günü, dünyâdaki kibir sâhipleri, küçük karınca gibi zelîl ve hakîr olarak kabirden çıkarılacaktır. Karınca gibi, fakat insan şeklinde olacaklardır. Herkes bunları hakîr görecektir. Cehennem’in en derin ve azâbı en şiddetli olan bolis çukuruna sokulacaklardır. Buraya girenler kurtulmaktan me’yûs oldukları için, bolis denilmiştir. Ateş içinde gayb olacaklardır. Su istediklerinde kendilerine Cehennem’dekilerin irinleri verilecektir” buyuruldu.
Bir kimse ile alay etmek, ona gülmek, sözünü ve işlerini gülünç şekilde anlatmak, o kimsenin kırılmasına sebep olursa haramdır. Allahü teâlâ meâlen; “Ey Îmân edenler! Bir kavim, diğer bir kavimle alay etmesin. Olur ki (alay edilenler, Allah indinde) kendilerinden (yani alay edenlerden) daha hayırlıdır” (Hucurât sûresi: 11) buyurdu. Resûlullah efendimiz de (sallallahü aleyhi ve sellem“Bir kimseyi, tevbe etmiş olduğu bir günahtan dolayı gıybet eden kimse, o günaha müptelâ olmayınca ölmez”, bir defâ da; “İnsan benzerini yaptığı işe niçin güler?” buyurdu. Yine buyurdu ki: “Alay edene ve insanlara gülene, kıyâmet günü Cennet’in kapısını açarlar ve ona, gel gir derler. Yaklaşınca kapıyı kapatırlar. Dönünce yine bağırırlar, başka bir kapı açarlar. Sıkıntılı ve üzgün olarak bu kapıya gider, yaklaşınca kapı kapanır. Bu hâl o kadar devam eder ki, artık adama gel diye seslendikleri hâlde gidemez bir hâl alır.”
Alaya alma (istihzânın) haram olan şekli, onu küçümsemek ve ona eziyet vermek sûretiyle yapılandır. Sözüne, acayip hareketlerine, yazısına, işine, kılık ve kıyafetine, kusur ve noksanına gülmek gibi.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget