Peygamberler; insanlığın helâki ve felâketi için değil, onların dünyâ ve âhıret saâdetlerine kavuşması için, Allahü teâlâ tarafından yol gösterici olarak vazifelendirilmiş, üstün yaratılışlı kimselerdir. Onlar, kavimlerinden gelen sıkıntılara katlanırlardı. Allahü teâlânın emirlerini bildirirken; câhillerin, soysuzların hücûmlarına uğrar, çok sıkıntı çekerlerdi. Nitekim, o büyüklerin en üstünü, seçilmişi, Allahü teâlânın sevgilisi olan Muhammed aleyhisselâm; “Benim çektiğim eziyet gibi hiçbir peygamber eziyet görmedi.” buyurdu.
Bu derece sıkıntı çekmelerine rağmen, kavimlerine kötü duâ etmemişler, devamlı olarak onların hidâyeti ve kurtuluşu için çalışmışlar ve duâ etmişlerdir.
Lût aleyhisselâm kavminin dünyâ ve âhırette huzûra kavuşması için, onlara nasîhat etti. Allahü teâlânın geleceğini vâd buyurduğu azâbla korkuttu. Fakat kavmi onun sözlerini kabûl etmeyip, karşı çıkarak yalanladılar. Onunla alay edip; “Bizim işlediklerimiz, herkesin yaptığı ve atalarımızdan kalma âdetlerdir” diyerek hakîkate kulaklarını kapattılar.
Bütün nasîhatlerine ve korkutmalarına rağmen yola gelmeyen kavmi hakkında, Lût aleyhisselâm; “Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et. Rabbim! Beni ve âilemi bunların elinden kurtar” diye duâ etti. Lût aleyhisselâmın bu duâsı peygamberlik vazifesinin son noktasıydı.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.