Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Ya’kûb aleyhisselâmın, oniki oğlu vardı. Ya’kûb aleyhisselâmın lakabı İsrâil olduğu için, bu oğullarına ve onların soylarından gelenlere Benî İsrâil (İsrâiloğulları) denilmiştir.
Ya’kûb aleyhisselâmın, altısı ilk zevcesi ve dayısının kızı olan Leyâ'dan; dördü, câriyeleri bulunan Belhe ve Zülfâ'dan; Yûsuf ve Bünyamin de yine dayısının kızı ve ikinci hanımı olan Râhil'den doğmuşlardır.
Bunlar oniki erkek kardeş olup, sıra ile şunlardır:
1- Robîl: En büyük oğludur. Leyâ isimli ilk zevcesinden doğmuştur. Bunun soyundan gelenler, Filistin'in kuzeydoğu kısmında yerleşmişti. Remle yakınlarında kabri veya makâmı ziyâretgahtır.
2- Şem’ûn: Ya’kûb aleyhisselâmın, yaşça ikinci büyük oğludur. Kardeşleri Bünyamin, Yûsuf aleyhisselâm tarafından bir bahâne ile Mısır'da alıkonulunca, Mısır'da kalan o olduğu rivâyet edilmiştir. Şem’ûn'un neslinden gelenler de Lût gölünün batı sâhilinde yerleşmişlerdi.
3- Lâvî: Annesi Leyâ'dır. Hazret-i Mûsâ ve Hârun aleyhisselâm bunun neslinden gelmiştir. Arz-ı mukaddes sıbtlar (torunlar) arasında taksim edilince, Lâvî soyundan gelenlere ayrıca bir yer verilmeyip, diğer bölgelerin mahsullerinin onda biri veriliyordu.
4- Yehûda: Ya’kûb aleyhisselâmın sözünü dinlediği, Yûsuf aleyhisselâmdan sonra akılca en üstün olan oğludur. Leyâ'dan doğmuştur. Dâvûd aleyhisselâm, Benî İsrâil hükümdârları ve Îsâ aleyhisselâm bunun soyundan idi. Bunun neslinden gelenler; Filistin'de, Kudüs'ün güneyinde ve Lût gölünün batısında olan bölgede yerleşmişlerdir.
5- Zablûn (Yalün): Ya’kûb aleyhisselâmın ilk hanımındandır. Onun soyundan gelenler Taberîye gölü ile Akdeniz arasında olan bölgede yerleşmişlerdir.
6- Îsâhar: Bu da ilk zevcesi Leyâ'dan doğmuştur
7- Dân: Belhe isimli câriyeden doğmuştur. Onun neslinden gelenler; Filistin'in kuzeyindeki bölgede yerleşmişlerdir. Filistin'in kuzeyinde bu isimde bir kasaba da vardır.
8- Neftâli: Annesi Belhe'dir. Nesli, Ürdün vâdisinin batısında ve diğer kabîlelerin yerleştiği bölgenin daha kuzeyinde yerleşmişlerdir.
9- Âşir: Ya’kûb aleyhisselâmın Zülfâ adlı câriyesinden dünyâya gelmiştir.
10- Câd: Bunun da annesi Zülfâ'dır.
11- Yûsuf: Annesinin adı Râhil'dir. Râhil, yukarda da zikredildiği gibi, Ya’kûb aleyhisselâmın ikinci hanımı ve dayısının kızıdır. Hazret-i Yûsuf'un başından geçen kıssalar, Kur'ân-ı kerîm'in Yûsuf sûresinde geniş bir şekilde anlatılmıştır. Yûsuf aleyhisselâm, Ya’kûb aleyhisselâmın peygamber olarak vazifelendirilen oğludur. İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerin bir çoğu onun neslindendir. (Bkz. Yûsuf aleyhisselâm)
12- Bünyâmin: Ya’kûb aleyhisselâmın 12. ve en küçük oğludur. Hazret-i Yûsuf'un anadan da kardeşidir. Annesi Râhil, Bünyamin'in doğumundan kısa bir müddet sonra vefât etmiş idi.
Bünyamin'in çok evlâdı oldu. Ken’ân iline dönünce, onlara çok az bir toprak verildiği için Kudüs'e gittiler. Bâzı harplerde telef olmuşlarsa da sonra tekrar çoğalmışlardır. Kur'ân-ı kerîmde zikredilen Tâlut, Bünyamin'in neslindendir.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


İnsanın Allahü teâlâdan gelen belâ ve musîbetlere tahammül göstermesi, haramlardan sakınması ve nefsin kötü arzularını yapmaması demektir.
Sabır iki kısma ayrılır: Birincisi; günah işlememek için sabretmektir. Şeytan ile insanın kendi nefsi ve kötü arkadaşlar insanı günaha sürüklemeye çalışırlar. Bunları dinlemeyip sabretmek çok sevâbdır.
İkincisi; dertlerin, belâların acılarına sabredip, bağırıp çağırmamaktır. Bu şekilde sabretmek de çok kıymetlidir. Çok kimse de, sabır denilince bu sabrı anlar.
Sabır; büyüklüğü ve fazîleti sebebiyle Kur'ân-ı kerîmde yetmişten fazla yerde zikredildi. Sabredenlerin sevâblarının hesapsız verileceği bildirildi.
Sabrın fazîleti, üstünlüğü çok büyüktür. Bundan dolayı Allahü teâlâ sabrı çok azîz eyledi. Fakat herkese sabır nîmetini vermedi. Dostları ile çok az insanlara verdi. “İhyau ulumiddîn”deki hadîs-i şerîfte buyruldu ki; Allahü teâlâ buyurdu ki: “Ben kullarımdan herhangi birine, bedenine, malına veya evlâdına bir musîbet verdiğim vakit, onu güzel bir sabırla karşılarsa, kıyâmet günü onun için mîzân ve hesap kurmaktan hayâ ederim.” ve Allahü teâlâ Cebrâil aleyhisselâma; “Ey Cebrâil gözünden, görme nûrunu aldığım kimseye vereceğim sevâbı bilir misin? Ona kendimi (cemalimi) gösteririm.” buyurdu.”
5- Hidayete erdirilmişti: Yâni peygamberlik şerefi ihsân edilmişti. En’âm sûresi 84. âyetinde meâlen; “Ona (İbrâhim'e) İshak'ı (bir peygamber olarak ihsân ettik) ve (İshak'ın oğlu ve kendisinin torunu) Ya’kûb'u da ihsân ettik. (Onun zürriyetinden de böyle güzîde peygamberler getirdik) ve hepsini de hidâyete erdirdik. (Hepsine muvaffakiyet ve hak dîne kavuşmayı nasîb ettik. Din-i ilâhiyi tebliğe, insanları hak yola dâvet etmeye me’mûr kıldık)” buyruldu.
6- Seçkin ve hayırlı kimselerdendi: Ya’kûb aleyhisselâm her bakımdan zamanında bulunan insanların en üstünü ve seçilmişiydi. Kavmi arasında çok güzel işler yapan, insanlar hakkında dâimâ iyi düşünerek onların kurtulması için çırpınan bir kimse idi. Bu sebeple Allahü teâlânın nezdindeki yeri ve derecesi de yüksekti. Bu husûs Sâd sûresi 47. âyetinde meâlen; “Muhakkak ki onlar (İbrâhim, İshak ve Ya’kûb aleyhimüsselâm) bizim nezdimizde elbette ki seçilmişlerden ve hayırlılardandırlar” buyrularak bildirilmektedir.
7- Rüyâ Tabirini bilirdi: Oğlu Yûsuf aleyhisselâm ona rüyâsını anlattığı zaman, Ya’kûb aleyhisselâm; “Oğulcuğum rüyânı kardeşlerine anlatma, yoksa sana tuzak kurarlar. Zirâ şeytan insanın apaçık düşmanıdır. Rabbim seni böylece rüyândaki gibi seçecek, sana rüyâ tabirini öğretecek. Daha önce ataların İbrâhim ve İshak'a nîmetlerini tamamladığı gibi, sana ve Ya’kûb soyuna da tamamlayacaktır” (Yûsuf sûresi: 5) buyurmuştu. Nitekim oğlu Hazret-i Yûsuf'un rüyâsı, onun tabir ettiği gibi çıktı.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Kalbin, Allahü teâlâdan başkasıyla meşgûl olmaması; nefsin, kötülüklerinden temizlenmesi: bedenin, ibâdet ve tâatla meşgûl olup, günahlardan sakınmak sûretiyle süslenmesi demektir. Bu hal; kalbde, nefste ve bedende olup fesâdın zıddıdır.
Sâlih amel işlemek, mü’minin zâhirîni (bedenini) ve bâtınını (kalbini) süsleyen bir zînettir. İslâm âlimleri sâlih ameli iki kısma ayırmışlardır:
Birincisi; açık bir görünüşte olan sâlih ameldir. Dinimizin her emrettiği farzları, vâcibleri, sünnetleri, edebleri yerine getirmek ve haramlardan sakınmaktır. Allahü teâlânın mahlûklarından hiç birini incitmemek, hiç kimsenin malına ve canına dokunmamak sâlih ameldir.
İkincisi ise; bâtını ve mânevî sâlih ameldir. Zâhirî yâni dışı; kötü işlerden sakınmak ve emirleri yerli yerince yapmak sûretiyle süsledikten sonra kalbi ve nefsi, kötülüklerden, fenâ huy ve düşüncelerden arındırmak ve iyiliklerle donatmaktır. Kalbde hased, kin gibi kötülüklere yer vermemek, nefsin isteklerini terk etmek sâlih ameldir.
Sâlih amel işlemek sûretiyle, mü’minin dünyâda ve âhırette saâdete kavuşup, kurtuluşa ereceğini yüce Rabbimiz bildirmektedir. Bu dünyâda ve âhırette pişman olmamak için sâlih amel işlemelidir.
4- Bitmeyen, güzel bir sabra sâhipti. Oğulları, buğday almak için Mısır'a gittiler. Yûsuf aleyhisselâm, Mısır'da kardeşleri Bünyamin'i bir bahâne ile alıkoydu. Babalarına dönüp; “Bünyamin hırsızlık yaptı. Bu sebeple Mısır'da alıkonuldu” dediler. Bunun üzerine Ya’kûb'un (aleyhisselâm) oğullarına verdiği cevap, Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle bildirilmektedir: “Hayır, (aranızda kararlaştırdığınız bu işi) sizi nefisleriniz aldatıp süsleyerek kolay gösterdi. Artık bana düşen sabr-ı cemîldir” (Yûsuf sûresi: 83) diyerek, Allahü teâlâdan gelen musîbet ve belâlara sabr edeceğini bildirdi. Çünkü o, belâ ve musîbetlerin en şiddetlilerinin, Allahü teâlânın sevgili kullarına bilhassa peygamberlere gönderildiğini biliyordu.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget