Mûsâ aleyhisselâma gönderilen semâvî kitap olup, Mûsâ aleyhisselâmdan sonra tahrif edilmiş, aslı bozulmuştur. Mûsâ aleyhisselâm üç kere Tûr Dağı’na gitti. Birinci gidişinde, kendisine peygamberlik ve on levha hâlinde bâzı husûslar bildirildi. İkincisinde, Tevrât-ı şerîf nâzil oldu. Üçüncüsünde ise, Benî İsrâil'in günâhlarının affı için yalvarmaya gitti.
Tevrât, Mûsâ aleyhisselâma, İsrâiloğullarını Mısır'dan çıkardıktan sonra nâzil oldu. Allahü teâlâ, Fir’avn'u ve askerlerini helâk ettikten sonra, Mûsâ aleyhisselâma bir kitap vahyedeceğini vadetmişti. Mûsâ aleyhisselâmda, dünyâ ve âhırete âit hükümleri bildirecek olan böyle bir kitabın, kendisine vahyedileceğini İsrâiloğullarına müjdelemişti. İsrâiloğulları, Mısır'daki esâret hayatından kurtulduktan ve Fir’avn da ordusuyla birlikte helâk edildikten sonra, Mûsâ aleyhisselâmdan, müjdelediği kitabı getirmesini istediler. Mûsâ aleyhisselâmda Allahü teâlâya duâ edip, bu husûstaki Vâd-i ilâhîye kavuşmak istedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma, Zilkâde ayında otuz gün oruç tutmasını emir buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm otuz gün oruç tuttu. Bu müddete on gün daha ilâve edilip kırk güne tamamlandı. Bundan sonra Tûr Dağı’na çıktı ve orada, Tevrât, levhalar hâlinde inzâl edildi. Bir rivâyete göre ise, otuz günü tamamlayıp, bundan sonraki on gün içinde Tevrât nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle bildirildi: “Biz Mûsâ'ya otuz gece (oruç tutmasına karşılık kendisine Tevrât'ı vereceğimizi yahut kendisiyle konuşacağımızı) vâdettik. Sonra ona on gün daha ilâve ettik. (Zilhicce'nin ilk on gününü de oruçlu geçirdi.) Böylece ibâdet için Rabbinin tâyin ettiği vakit kırk geceye tamamlandı. Mûsâ, kardeşi Hârûn'a; Kavmim arasında benim halîfem olarak bulun. İşlerinde düzeltilmesi icâbedenleri ıslâh eyle! Fesâd çıkaranlara uyma! dedi.” (A’râf sûresi: 142)
Tevrât, Mûsâ aleyhisselâma büyük levhalar hâlinde nâzil oldu. Yedi veya on levha idi. Bu husûs, Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle bildirildi: “Biz, Mûsâ için Tevrât'ın levhalarında her şeyden mev'ızaya (nasihatlere) ve din hükümlerinin tafsiline (açıklamasına) âit her şeyi yazdık. Sonra, bunları azîmetle (kuvvetle benimseyip) al. Kavmine de o hükümlerin ahsenini, en sevâblısını tutmalarını emret. Size fâsıkların yurdunu göstereceğim. (Fir’avn’ın ve kavminin harâb olan yurdunu, Mısır'ın enkazını, yahut Âd ve Semûd kavimlerinin darmadağın olmuş yurtlarını göstereceğim ki, bundan ibret alın. Siz de fâsıklardan olmayın dedik.) (A’râf sûresi: 145).
Bu âyet-i kerîmenin tefsîrinde müfessirler şöyle demişlerdir; “Tevrât'ın levhalarında her şeyden yazdık” buyrulmasından murâd; din ve dünyâ işlerinde, İsrâiloğulları için lâzım olan her şey demektir. Tevrât’da; emir, nehiy, helâl, haram ve dînin hükümleri, dünyâ işleri ile ilgili her şeyin tafsîlâtı vardı. Nitekim her şeyin tafsîlâtının yazıldığı bildirildi.
Tevrât'ın hükümlerinde hasen ve ahsen şeylerin bulunduğuna dâir, bu âyet-i kerîmede işâret vardır. Fahreddîn-i Râzî'nin beyânına göre; kısas ve zâlimin zulmünü affetmek gibi ameller, ahsendir. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma; kavmine, Tevrât’da beyân olunan ahkamın, hasen olanlarıyla amel etmek câiz ise de, ahseniyle (daha fazîletlisi ile) amel etmenin daha fazîletli olduğunu bildirmesini, emretmesini buyurdu. Veya ahsenden murâd; farz ve vâcibler olup, bunlarla amel etmek daha fazîletli yâni daha güzeldir. Hasenden murâd ise, nâfileler ve mendublardır. Bir de ahsenden murâd, azîmetle amel etmek; hasenden murâd ise, rûhsatlarla amel etmektir. Azîmetle amel, rûhsatla amel etmekten elbette daha efdâldir.
Tevrât-ı şerîf, gâyet büyük ve âyetleri çok olduğundan, sâdece Mûsâ, Yûşa’, Üzeyr ve Îsâ aleyhimüsselâm ezberlemiştir. Başka ezberleyen olmadığı rivâyet edilmiştir. İsrâiloğulları, Mûsâ aleyhisselâma indirilen Tevrât'ı zamanla değiştirdiler. Nihâyet hahamlar, aslını tamâmen tahrif edip, kendi yazdıkları şeylere Tevrât'tır dediler. Bu husûsta, Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyruldu: “Yahudiler içinde okuma-yazma bilmeyenler vardır ki, Tevrât'ı anlamaz câhillerdir. Ancak bir takım kuruntu yığını uydurmalar düzer, sâdece şüphe ve zanda bulunurlar. Artık büyük azâb o kimseleredir ki, Tevrât'ı (muharref olan kitabı) kendi elleriyle yazarlar da sonra biraz para almak için; “Bu Allah tarafındandır derler. Ellerinin yazdıkları yüzünden büyük azâb onlara; kazanmakta oldukları günâh yüzünden yazıklar olsun onlara.” (Bakara sûresi: 78-79)
Yahudilerin mukaddes saydıkları kitapları, Tanah ve Talmud olmak üzere ikiye ayrılır: Birincisi, yazılı emirleri, ikincisi ise sözlü emirleri ihtivâ eder.
Tanah, yahudilerin yazılı dîni metinleridir. Hıristiyanlar buna, Ahd-i atîk ismini verirler. Yahudiler, Tanah'ı üç kısma ayırmışlardır: 1- Tora, yâni Tevrât, 2- Neviîm yâni peygamberler, 3- Ketuvîm, yâni kitaplar.
Tanah ismini, bu üç kısmın, İbrânice baş harflerini birleştirerek meydana getirmişler. Neviîm iki kısımdır. İlk peygamberler altı kitap, son peygamberler onbeş kitaptır. Ketuvîm yâni kitaplar ise, yahudilere göre onbir, hıristiyanlara göre onbeş kitaptır.
Yahudiler, Tevrât ismini verdikleri beş kitabın kelime kelime Allahü teâlâ tarafından, Mûsâ aleyhisselâma indirildiğine inanmaktadırlar. Bu beş kitap, Tekvin, Huruc, Levililer, Sayılar ve Tesniye'dir. Tesniye'de, Mûsâ aleyhisselâmın ölümü, ihtiyârlığı, yaşı ve defnedildiği ve yahudilerin ona yas tuttukları yazılıdır. (Tesniye bâb: 34). Bu ahvâl, Mûsâ aleyhisselâm vefât ettikten sonra, Mûsâ aleyhisselâma vahyolundu dedikleri kitapta nasıl bildirilmiştir? Bu misâl, Tesniye'nin Mûsâ aleyhisselâm tarafından bildirilmediğinin ve Allahü teâlâ tarafından kelime kelime vahyolunmadığının açık delillerindendir.
Bir yahudi din adamı olan, H. Hirsch Graetzni, (History of the Jews) kitabındaki beyânına göre, yahudiler, kendi cemâatlerinin Tevrât'ın emirlerine tam ittibâ edebilmelerini te’min için Yetmişler Meclisi'ni kurdular. Bu meclisin reîsine, Baş Kâhin dediler. Yahudi gençlerine, mekteplerde dinlerini öğreten, Tevrât'ı açıklayan yahudi din adamlarına Yazıcılar denilir. Bunların, Tevrât'a yaptıkları açıklamaların, ilâvelerin bir kısmı, sonradan yazdıkları Tevrât'lara karıştırılmıştır. İncillerde geçen yazıcılar işte bunlardır. Bunların bir diğer vazifesi de, yahudilerin Tevrât'a ittibâ etmelerini, uymalarını sağlamaktır.
Bugün Tevrât dedikleri kitabın, Allahü teâlâ tarafından Mûsâ aleyhisselâma gönderilen hakîkî Tevrât olmadığı şüphesizdir. En eski Tevrât nüshası ile, Mûsâ aleyhisselâm arasında ikibin sene vardır. Mûsâ aleyhisselâm, Tevrât'ın Tâbût-i sekine'ye, Yâni Ahid Sandığı'na konularak muhâfaza edilmesini ümmetinin âlimlerinden istemişti. Süleymân aleyhisselâm Mescid-i Aksâ'yı binâ edince, ahid sandığını buraya koymuş ve sandığı açtırmıştır. Sandık açılınca, içerisinde Evâmir-i Aşere, yâni on emirin yazılı olduğu iki levha çıkmıştır.
Prof. Elliot Friedman'a göre, bu günkü Tevrât, Mûsâ aleyhisselâmdan birkaç asır sonra yaşayan beş haham tarafından kaleme alınmış ve Azrâ bunları tek tek toplayarak, Ahd-i Atîk'in asıl nüshası olduğu iddiâsı ile çoğalttırmıştır. Târih profesörü Friedman, kaleme aldığı eserinde, daha sonra şu ifâdelere yer vermiştir:
Günümüzde, Tevrât'ın üç nüshası mevcût: Yahudiler ve Protestanların kabûl ettikleri İbranîce nüsha, katolik ve Ortodoksların kabûl ettikleri Yunanca nüsha ve Sâmirîlerce kabûl edilen Sâmirî dilinde yazılmış nüsha. Bunlar Tevrât'ın en eski ve en itimatlı nüshaları olarak bilinmelerine rağmen, gerek aynı nüshanın içinde ve gerekse nüshalar arasında çok konularda tezâtlar vardır. Hiçbir ilâhî dinde bulunmayan, insanlara zulüm telkinleri, peygamberlerden bâzılarına karşı çok çirkin ve makâmlarına yakışmayacak isnatlar vardır. Hakîkî Tevrât’da ise tezâtların varlığından söz edilemez.
Talmud: Yahudilerin Tevrât’dan sonraki kutsal kitaplarıdır. Yahudilerin sözlü emirlerinin toplandığı kitaptır. İki kısımdan meydana gelmiştir. Bunlar Mişna ve Gamara'dır.
Mişna: İbranîce tekrar demektir. Sözlü emirlerin, sistemli bir şekilde kanun hâlinde getirilmiş ilk hâlidir. Yahudi îtikâdına göre, Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma, Tûr Dağı’nda Tevrât kitabını (yazılı kanun) hâlinde verdiği gibi, bâzı ilimleri yâni (sözlü kanunları) da ilham etti. Mûsâ aleyhisselâm bu ilimleri Hârûn, Yuşa ve Eliazar'a (aleyhimüsselâm) bildirdi. Bunlar da, kendilerinden sonra gelen peygamberlere bildirdiler.
Bu bilgiler, nesilden nesile, yâni hahamlardan hahamlara rivâyet edildi. Miladdan önce 538 ve miladdan sonra 70 yıllarında çeşitli Mişnalar yazıldı. Bunlara yahudilerin âdetleri, kanun müesseseleri, hahamların bir mevzudaki tartışmaları ve şahsî görüşleri de karıştırıldı. Böylece Mişnalar, hahamların indî görüş ve tartışmalarını ifâde eden kitaplar hâline geldi.
Yahudi hahamlarından Akiba, bunları topladı ve kısımlara ayırdı. Talebesi, Haham Meir, bunlara ilâveler yaparak basitleştirdi. Daha sonraki hahamlar bu rivâyetlerinin, telifi ve toplanması için çeşitli usûller ve şartlar koydular. Böylece pek çok rivâyetler ve kitaplar zuhûr etti. Nihâyet bunlar, Mukaddes Yehuda'ya (Judah Hunesi'ye) ulaştı. Yehuda, bu karışıklıklara son vermek için, miladın ikinci asrında bu kitapların en sağlam kabûl edilenini yazdı. Yehuda, mevcût nüshalardan, bilhassa Meir'in yazdığı nüshadan istifâde ederek, kırk yılda bir kitap vücûda getirdi. Bu kitap, diğerlerini içinde toplayan, en son ve meşhûr Mişna oldu.
Mişna'nın yazılmasına iştirâk eden, fikirleri Mişna'da yazılı olan, miladî birinci ve ikinci asırda yaşayan yahudi hahamlara Tannaim yâni muallim derler. Yehuda en son muallimlerdendir. Hâkim diye de tabir olunurlar. Gamara'nın toplanmasına iştirâk eden hahamlara Amoraim yâni izâhçılar derler. Bunlar muallimlerin fikirlerinin yanlışını çıkaramaz, ancak izâh edebilirler. Miladdan sonra altıncı ve yedinci asırlarda, Talmud'a şerh ve ilâve yapanlara Saboraim yâni akıllılar, veya tartışanlar denildi. Talmud'u şerh ve tefsîr eden hahamlardan, yahudi konsillerinin başkanı olanlarına Geonim denilir ki, fetva veren demektir. Konsil başkanı olmayanlara ise Posekim yâni karar verenler, ayırıcılar derler.
Yehuda'dan sonra gelen hahamlar, Mişna'ya ilâve ve şerhler yapmışlardır. Mişna'nın lisânı, kendisinde Yunanca ve Latince'nin te’siri görülen yeni İbranîce'dir. (Neo Hebrew)
Mişna'nın yazılmasından maksat, yazılı emir kabûl edilen, Tevrât'ın tamamlayıcısı olan, sözlü emirleri tanıtmaktır. Yehuda'nın yazdığı, Mişna'ya almadığı ve diğer hahamların yazdığı Mişna'lardaki malûmatlar sonradan toplandı. Bunlara ilâveler yâni Tosefta denildi.
Mişna, Tevrâtlarından daha basit olup, kelime ve cümle yapısı ondan çok farklıdır. Emirler, umûmî kâideler şeklinde bildirilmiştir. Dikkat çekici misâller verilmiştir. Vâkî olmuş hâdiselere bâzan rastlanılır. Emirler beyân edilirken, kaynak olarak Tevrâtlarının âyetleri verilir. Mişna, 6 kısımdan müteşekkildir: 1- Zeraim (Tohumlar), 2- Moed (Belli günler. Bayram ve oruç günleri gibi), 3- Naşim (Kadınlar), 4- Nezikin (Zararlar), 5- Kedoşim (Mukaddes şeyler), 6- Teheradır (Tâhâret, temizlik). Bunlar altmışüç risaleye, risaleler de cümlelere taksim edilmiştir.
Yahudilerin, Filistin ve Bâbil'de iki mühim dinî mektepleri vardı. Bu mekteplerde, Amoraim (izahçılar) denilen hahamlar, Mişna'nın mânâsını açıklamağa, tezâtları düzeltmeğe, örf ve âdetlere dayanarak verilen hükümlere, kaynak aramağa, olmuş veya olmamış, yâni teorik mes’eleler üzerinde hükümler vermeğe çalıştılar. Bâbil'deki hahamların yaptıkları şerhlere (Bâbil Gamarası) denildi. Bu Gamara, Mişna ile berâber yazıldı. Meydana gelen kitaba Bâbil Talmud’u denildi. Kudüs'teki hahamların yapdıkları şerhlere de, Kudüs Gamara’sı denildi. Bu Gamara da Mişna ile yazıldı. Meydana gelen bu kitaba Kudüs Talmud'u denildi.
Filistin Gamara’sı, bir rivâyete göre miladî üçüncü asırda tamamlandı.
Bâbil Gamarası miladın dördüncü asrında başladı ve altıncı asrında tamamlandı.
Daha sonra Kudüs ve Bâbil şerhleri tefrik edilmeksizin, Mişna bir Gamara'ya Talmud tabir edildi. Bâbil Talmud’u, Kudüs Talmudu'nun üç misli daha uzundur. Yahudiler, Bâbil Talmudu'nu Kudüs Talmudu'ndan daha üstün tutarlar. Mişna'nın bir-iki cümlesi, bâzan Talmud'da on sahife anlatıldı. Talmud'un anlaşılması, Mişna'dan daha zordur. Her yahudi din eğitiminin üçte birini Tevrât, üçte birini Mişna, üçte birini de, Talmud'a ayırmak mecbûriyetindedir. Hahamlar, Talmud'da, bir kimse kötü bir şeye niyet etse, onu yapmasa bile günâhkâr olacağını bildirmişlerdir. Onlara göre, hahamların nehy ettiği bir şeyi yapmağa niyet eden kişi, necis, pis olur. Bu îtikâdların (inançların) kaynağı olan Talmud'a müslümanlar Ebül-Encas (Necasetlerin babası) demiştir. (Hebrew Literature, sahife: 17) Yahudiler, Talmud'a inanmayan, onu kabûl etmeyeni, yahudi saymazlar. Bunun için yahudiler sâdece Tevrât'ı kabûl eden ve ona bağlanan Karaim yahudilerini yahudi kabûl etmezler.
Yahudi din adamları, Kudüs ve Bâbil Talmudları arasında büyük farklar, tezâtlar olduğunu îtirâf etmekten sakınırlar.
Bâbil Talmud’u ilk defâ miladî 1520-1522 de, Kudüs Talmud’u ise, 1523 senesinde Venedik'te basıldı. Bâbil Talmud’u, Almanca ve ingilizceye, Kudüs Talmud’u da, Fransızcaya tercüme edilmiştir.
Bâbil Talmudu'nun % 30'unu, Kudüs Talmudu'nun da % 15'ini hikayeler ve kıssalar teşkil eder. Bu hikayeler Hagada derler. Yahudi edebiyatının esasını bu hikayeler teşkil eder. Mekteplerinde bunları okuturlar.
Hıristiyanlar, Talmud'a düşman olup, ona şiddetle hücûm etmektedirler. Fransa, Polonya ve İngiltere gibi hıristiyan beldelerinde, Talmudlar toplattırılmış ve yakılmıştır. Yahudilerin evlerinde bile Talmud bulundurmaları yasak edilmiştir. Talmud hükümlerini açıklayan en mühim kişiler, Yahudi dönmeleri Nicolas Donin ile Pablo Christiani'dir. Pablo Christiani, miladî onüçüncü asırda, Fransa ve İspanya'da yaşamıştır. 1263 senesinde İspanya'nın Barcelona şehrinde yapılan münazarada hahamlar, Talmud'un katı prensiplerini ve yazılarını müdâfadan âciz kalmışlardır.
“El-Kenz-ül-Mersüd fî Kavaid-it-Talmud” kitabının beyânına göre, Talmud'da; Îsâ aleyhisselâmın Cehennem’in derinliklerinde, zift ve ateş arasında olduğu, hazret-i Meryem'in asker Pandira ile zina ettiği, kiliselerin pislik olduğu, papazların kelblere benzediği, hıristiyanların öldürülmesi lâzım olduğu gibi hususlar yazılıdır.
1520'de papanın izni ile Bâbil Talmud’u, üç sene sonra da Kudüs Talmud’u basılmış, bundan otuz yıl sonra yahudiler için felâketler zuhûr etmiştir. 9 Eylül 1553'te Roma'da ele geçirilen bütün Talmud nüshaları yakılmıştır. Bu hal, diğer İtalya şehirlerinde de tatbik edilmiştir. 1554 senesinde Talmud ve diğer İbranîce kitaplara sansür konulmuştur. 1563'te Papa, Talmud kelimesinin kullanılmasını dahî yasak etmiştir.
1578-1581 seneleri arasında Talmud, Basel şehrinde yeniden basılmıştır. Bu baskıda bâzı risaleler çıkarılmış, hıristiyanlığı kötüleyen birçok cümleler kaldırılmış, birçok kelimeler de değiştirilmiştir. Bu târihten sonra, papalar yine Talmudları toplatmışlardır.
Endülüs Emevî sultânlarından ikinci Hakem, haham Joseph Ben Mases'a emrederek, Talmud'u Arapça'ya tercüme ettirmiştir. Okunduktan sonra bu tercümeye “Keseye konan pislik” ismi verilmiştir.
Karaim yahudileri, Talmud'u reddetmiş ve bunu bid’at kabûl etmişlerdi.
Talmud, müneccimliğin insan hayatına hükmeden bir ilim olduğunu bildirmektedir. Talmud; “Güneş tutulması, milletler için kötü bir alâmettir” demektedir. (Evil-Sing) Ay tutulmasının ise, yahudiler için kötü bir alâmet olduğu yazılıdır. Talmud, sihir ve kehanetlerle doludur. Birçok şeyleri, ifritlere (Demons) bağlamışlardır. Haham Rav Hunr; “Her birimizin sağında onbin, solunda onbin ifrit bulunur” demektedir. Haham Rabba ise; “Havradaki vâz sırasında zuhûr eden izdiham, ifritler sebebi iledir. Elbiselerin eskimesi, ifritlerin sürtünmelerindendir. Ayakların kırılması yine ifritler sebebi iledir” demektedir. Talmud'da, şeytanların öküzlerin boynuzlarında raks ettikleri, şeytanın, Tevrât okuyanlara zarar veremeyeceği, Cehennem ateşinin yahudilerin günâhkârlarını yakmayacağı yazılıdır.
Yine Talmud'da, yahudilerin günâhkârlarının oniki ay Cehennem’de yanacağı, kıyâmeti inkâr edenlerin ve diğer milletlerden olan günâhkârların elim bir azâb içinde ebedî olarak kalacakları, orada vücutlarının kurtlarının ölmeyeceği ve ateşlerinin sönmeyeceği yazılıdır.
Yine bâzı hahamlar Talmud'da, rûh cesedden ayrıldıktan sonra hesap olmadığını, günâhlardan cesedin mesul olduğunu, rûhun cesedden mesul olmasının mümkün olmadığını yazmışlardır. Başka bir haham da yine Talmud'da buna îtirâz etmiştir.
Talmud'da; “Hahamlardan bâzıları, insan ve karpuz yaratmağa kâdirdir” diye yazılıdır. Bir hahamın, bir kadını dişi merkep hâline getirdiği, üzerine bindiği, onunla çarşıya gittiği, sonra da başka bir hahamın, onu eski hâline çevirdiği Talmud'un rivâyetlerindendir. Talmud'da, hahamların harikulade işleri, yılanlar, kurbağalar, kuşlar ve balıklara âit pek çok efsane ve kıssaları yazılıdır. Yine Talmud'un beyânına göre, ormanda bir yırtıcı hayvan olup, Rum kayseri bunu görmek istemiş, bu hayvan Roma'ya 400 mil yaklaşınca kükremiş ve Roma şehrinin duvarları yıkılmıştır. Yine Talmud'un beyânına göre, ormanda bir yaşında bir öküz, Tûr Dağı kadar imiş. Çok büyük olduğundan, bunları kurtarmak Nûh aleyhisselâma çok zor gelmiş ve bunlardan sâdece birini boynuzlarından gemiye bağlamış. O zamanın Bashan (Bolan) beldesi Mâliki Avc, vücûdu çok büyük olduğu için gemiye binememiş, o da öküzün sırtına binmiş. Bu melik Avc, dünyâ kadınlarından biri ile evlenen bir melekten doğan Amâlikalılardan imiş. Ayağı 40 mil uzunluğunda imiş. Akıl ve mantığın aslâ kabûl edemiyeceği daha nice safsatalar...
Yine Talmud'un bildirdiğine göre, Titus mâbede girmiş, kılıcını çekerek mâbedin perdesini parçalamış ve perdeden kan akmış, onu cezâlandırmak için bir sivrisinek gönderilmiş ve beynine girmiş. Titus'un beyninde sinek güvercin gibi oluncaya kadar büyümüş. Titus ölünce kafası açılmış, sivrisineğin bakırdan bir ağzı ve demirden ayakları olduğu görülmüş imiş.
Talmud'da yahudilerin bekledikleri Mesih için, “Mesih yahudi olmayanları, harb arabalarının tekerlekleri altında ezecektir. Büyük harb olacak ve insanların üçte ikisi ölecektir. Yahudiler, gâlib olacak, mağlûb olanların silâhlarını, yedi sene yakacak olarak kullanacaklardır.
Diğer milletler, yahudilere itâat edeceklerdir. Mesih, hıristiyanları kabûl etmeyecek ve onları tamâmen imhâ edecektir. Bütün milletlerin hazîneleri yahudilerin ellerine geçecek, yahudiler çok zenginleşecekler. Hıristiyanlar yok edilince, diğer milletlerin gözleri açılacak, onlar da yahudi olacaklardır. Böylece yahudiler dünyâya hâkim olacak, dünyânın hiç bir yerinde yahudi olmayan kimse kalmayacaktır” demektedir.