ZÜLKİFL ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Peygamberliği ihtilaflı olup, âlimlerin ekserisi peygamber olduğunu söylemişlerdir. Evlâ olan (kuvvetli olan) kavil de budur. İsmi husûsunda da ihtilaf olunmuştur. Zülkifl, lakabı olduğu husûsu tercih edilmiş ve tefsîrlerde bu lakapla anılmasına dâir değişik sebepler gösterilmiştir. Elyesa’ aleyhisselâmın amcasının oğludur. Ondan sonra, İsrâiloğullarına Mûsâ aleyhisselâmın dînini tebliğ etmiştir. Elyesa’ aleyhisselâmdan sonra; kızmadan, sabır göstererek, dînin emirlerini İsrâiloğullarına bildirmeyi üzerine aldığı, kefil olduğu için Zülkifl denilmiştir. Arapça'da; (zü) sâhip, (kifl) de kefalet (kefillik) mânâsınadır. Bu iki kelime birleştirilerek kefil olan, kefalet sâhibi mânâsında. Zülkifl denilmiştir. Asıl ismi (Bişr) olarak bildirilmiştir.
Zülkifl lakabının verilişi husûsunda, kaynaklarda geçen belli başlı sebepler şunlardır:
1- Zamânındaki peygamberlerin amellerini işlediği ve kat kat sevâba kavuştuğu için Zülkifl denmiştir.
2- İbn-i Abbâs'dan şöyle rivâyet edilmiştir: “Allahü teâlâ, İsrâiloğulları peygamberlerinden birine, nübüvvetin yanında bir de mülk ve saltanat verdi. Bu peygamberin eceli gelip, vefâtı yaklaşınca, Allahü teâlâ rûhunu kabzedeceğini vahiyle bildirdi. “Mülkümü, İsrâiloğullarından gece sabaha kadar namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hükmedecek birine ver” buyurdu. Bu peygamber, kendisine verilen emri, İsrâiloğullarına bildirdi. Aralarından bir genç kalkıp; “Bu işe ben kefil olurum, üzerime alırım” dedi. Peygamber, o gence; “Bu kavim içinde senden daha büyükleri var, sen otur” dedi. Sonra ikinci defâ aynı teklifi yaptı, yine o genç kefil olurum dedi. Üçüncü defâ aynı teklif tekrarlanınca; cevap veren yine o genç oldu. Bunun üzerine bu teklifi yapan peygamber, onu yerine kefil bırakıp, mülkünü verdi. Bu genç, Bişr idi.
İblis ona hased edip, aldığı bu vazifeyi yaptırmamak için çeşitli hîlelere başvurdu. Fakat o, bu hîlelere aldanmadı. Aldığı vazifeyi eksiksiz yerine getirdi. Bu sebeple kefalet sâhibi mânâsına Zülkifl lakabı verildi. Bu hâlinden dolayı şükretti; Allahü teâlâ da ona peygamberlik verdi.
3- Mücâhid hazretlerinden şöyle rivâyet edilmiştir: “Elyesa’ aleyhisselâm ihtiyârlayıp vefâtı yaklaşınca şöyle dedi: “Ben hayatta iken yerime bir halîfe tâyin edeyim. Bakalım, nasıl idâre edecek” dedi. İsrâiloğullarını toplayıp; “Şu üç şartla, halîfem olmayı kim kabûl eder? Gece namaz kılacak, gündüz oruç tutacak ve insanlar arasında kızmadan hüküm verecek” dedi. Bu teklifi, genç olmasına rağmen Zülkifl aleyhisselâm kabûl etmiştir. Zülkifl denmesi de, bu işin kefaletini üzerine aldığındandır. Hazret-i Ali'den de böyle bir rivâyet yapılmıştır. İbn-i Abbâs'dan da (radıyallahü anh) şöyle rivâyet edilmiştir: “Şeytan, onun bu işine mâni olmak için, üst üste üç gün hîle yapmak istedi. Fakat o, iblisin hîlesine aldanmayıp, aldığı vazifeye devam etti. Bunun üzerine iblis ona; “Sen benim hîlelerime aldanmadın. Allah seni benden korudu” dedi. Bu sebepten dolayı ona, kefilliğini yerine getiren, sözünde duran mânâsında Zülkifl denmiştir.”
4- Bir başka rivâyete göre, İsrâiloğullarına gönderilen çok sayıda peygamberi, onlar tarafından şehîd edilmekten koruduğu, onlara kefillik yaptığı için “Zülkifl” denmiştir.
5- Bâzı rivâyetlere göre de, her gün yüz rekat namaz kılan sâlih bir kimsenin amelini yapmayı tekeffül edip üzerine aldığından, Zülkifl lakabı ile anılmıştır. Bâzıları, bu lakapla anılması, Elyesa’ aleyhisselâmın din işlerine âit vasiyet ve nasîhatlerini, İsrâiloğullarına bildirmeyi ve onları Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmak için rehberlik yapmayı üzerine aldığı içindir dediler. Bir rivâyete göre de, peygamber olmadan önce, Şam meliklerinden birinin yakını idi. O melik, İsrâiloğullarına düşman olup, onlarla savaşmak için dâimâ asker gönderirdi. Bir defâsında yine asker gönderip, âlimlerden ve sâlihlerden yüz kişiyi esir ettirmişti. Sonra bunları îdâm etmeye karar verince; Zülkifl aleyhisselâm, melike; “Akşam yaklaştı, bunları bu gece bana emânet olarak teslim et, sabahleyin getirip sana teslim etmeyi tekeffül ediyorum, kefil oluyorum” dedi. Düşmanları çok, kalbleri kırık olan bu esirleri alıp evine götürdü. Zincirlerini çözüp, hepsine yemek yedirdi ve serbest bırakılmalarını sağladı. Bu işi ihlâs ile yâni Allahü teâlânın rızâsı için yaptığından, melikin zararından da kurtuldu. Melik bir şey diyemedi. Bu hâdiseden dolayı ona, İsrâiloğulları arasında “Zülkifl” denildi.
İmâm-ı Gazâlî hazretleri, İhyau ulûmiddîn kitabında şöyle buyurdu: Abdullah bin Mübârek'e (rahmetullahi aleyh); Güzel ahlâkı bize kısa ve öz olarak anlatır mısın? diyenlere; “Güzel ahlâk; gazâb etmemek, kızmayı terk etmektir” buyurdu. Peygamberlerden biri, kendine tâbi olanlara; “Kızmamak üzere bana söz veren; derece bakımından benimle olduğu gibi, sonunda da benim halîfem olur” dedi. Gencin biri; “Bunu ben kabûl ediyorum, kimseye kızmayacağım ve bu işi en iyi bir şekilde yerine getireceğim” dedi. Nihâyet bu işi gerçekleştirip, o peygamberin yerine geçti. Bu genç, Zülkifl adındaki peygamberdir. Kızmamaya söz verdiği yâni bu işin kefaleti altına girdiği; sonra da sözünde durduğu için, ona Zülkifl denildi. Vehb bin Münebbih; “Küfrün dört direği vardır. Bunlar; gadab (kızmak), şehvet, saldırganlık ve tamâdır” buyurdu.
Zülkifl aleyhisselâmdan, Kur'ân-ı kerîmde bahsedilmiş olup, meâlen şöyledir: “(Yâ Muhammed!) İsmâil'i, İdris ve Zülkifl'i de yâd et. (Onların yüksek ve pek mükemmel hâllerini hatırla!) Hepsi de sabredenlerden idiler. (Mükellef oldukları vazifelerinde, Allahü teâlânın emirlerine uymakta ve müptela oldukları birtakım sıkıntı ve meşakkatlere karşı tam bir metanetle sabır ve sebât gösterdiler ve bunun mükafatına kavuştular.) ve onları da rahmetimiz içine (peygamberlik vermek yahut âhıret nîmetlerine kavuşturmak sûretiyle) aldık. Şüphe yok ki, onlar sâlihlerden idiler. (Çünkü onlar, nübüvvet ve kerâmet sâhibi oldukları için, fıtraten tam bir iyiliğe sâhip idiler. Rızay-ı ilâhîye uygun amelleri yapıyorlardı.)” (Enbiyâ sûresi: 85-86) “Biz onları rahmetimiz içine aldık” buyrulan âyet-i kerîmede geçen rahmet; nübüvvet yâni peygamberlik veya bütün iyi ve hayırlı işleri yapmak mânâsında tefsîr edilmiştir.
Sâd sûresi 48. âyet-i kerîmede de meâlen şöyle buyruldu: (Yâ Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı ve Zülkifl'i yâd et! (Onların da pek mükemmel olan hâllerini kavmine anlat. Dîn-i ilâhî yolunda ne kadar çalıştıkları, bu uğurdaki fedâkarlıkları, gösterdikleri sabır ve sebât düşünülsün.) Ve (onların) hepsi de hayırlılardandı. (Onların hepsi hayır ve kemâl dereceler ile tam muttasıf idiler. Allah indinde seçilmiş mübârek kullardan idiler.) Tefsîr-i Kebîr’de şöyle buyruldu: “Âlimler bu âyet-i kerîmeden, peygamberlerin mâsun ve masum olduklarına delil getirmişlerdir. Çünkü Allahü teâlâ peygamberlerin mutlak olarak ahyârdan (çok hayırlı) olduklarına hükmeylemiştir. Bu hayırlılık, onların fiillerine ve sıfatlarına da şamildir.”
Zülkifl aleyhisselâm da, Mûsâ aleyhisselâmın şeriatı ile amel ediyordu. Tevrât-ı şerîfi okuyup, insanlara emir ve hükümlerini bildirmekteydi. Tebliğ vazifesini hakkıyla yerine getirdi. Şam beldelerinden bir beldede vefât ettiği rivâyet edilmiştir.