Şefkât ve Merhamet
Allahü teâlânın yarattıklarına acımak, insanların dert, keder ve üzüntüleriyle yakından ilgilenmektir. Şefkât ve merhamet; karşılıksız yardım etmek, acımak ve sevgi göstermektir. Şefkât ve merhametin kaynağı ilâhîdir. Yâni Allahü teâlânın Rahmân ve Rahim sıfatlarından doğmaktadır. İnsanın, merhamete muhtâç olan varlıklara şefkât göstermesi ve yardım etmesi davranışların en güzellerindendir.
İnsanlar, toplu olarak yaşamak mecbûriyetindedir. Bunun için de, birbirlerinin şefkât ve merhametlerine ihtiyaçları vardır. Bir annenin çocuğunu şefkâtle kucağına alması, doktorun hastalarını tedavi etmek için gayret göstermesi, öğretmenin öğrencilerine kızmadan, usanmadan ilim öğretmesi, sâhip oldukları şefkât ve merhamet duygularından kaynaklanmaktadır. Çünkü sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) hadîs-i şerîflerinde; “Merhamet etmeyene, merhamet edilmez” ve “İnsanlara acımayan kimseye Allahü teâlâ da merhamet etmez” buyurdular.
Allahü teâlâ, Tevbe sûresi 128. âyetinde, Peygamberimizin şefkât ve merhametini methederek; “Size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız, O'na çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düşkündür.” buyurdu.
Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün, elinde bir dirhem ile yiyecek satın almak için çarşıya giderken, hizmetçi bir kızın ağladığını gördü ve; “Kızım niçin böyle ağlıyorsun?” buyurdu. Kız; “Bir yahudinin hizmetçisiyim. Bana bir dirhem verdi. Yarım dirhem ile bir şişe ve yarım dirhem ile de yağ satın al dedi. Bunları alıp gidiyordum. Elimden düştü. Hem şişe kırıldı, hem de yağ gitti. Şimdi ne yapacağımı şaşırdım” dedi. Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) elinde bulunan bir dirhemini verdi ve; “Bununla şişe ve yağ al. Evine götür” buyurdu. Kızcağız; “Eve geç kaldığım için yahudinin beni döveceğinden korkuyorum” deyince, sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Korkma! Seninle beraber gelir, sana bir şey yapmamasını söylerim” buyurdu. Beraberce eve gelip kapıyı çaldılar. Yahudi kapıyı açıp, Resûlullah efendimizi karşısında görünce şaşırıp kaldı. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), yahudiye olanları anlatıp, kızcağıza bir şey yapmaması için şefâat buyurdu. Yahudi, Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) ayaklarına kapanıp; “Binlerce insanın baş tâcı olan, binlerce arslanın emrini yapmak için beklediği ey koca Peygamber! Bir hizmetçi kız için benim gibi bir miskinin kapısını şereflendirdin. Yâ Resûlallah! Bu kızı senin şerefine âzâd ettim. Bana îmânı, İslâm'ı öğret, huzûrunda müslüman olayım” dedi.
Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ona müslümanlığı öğretti. Yahudi, Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu. Evine girip çoluk-çocuğuna da anlattı, âilece müslüman oldular. Bunların hepsi, Resûlullah efendimizin güzel ahlâkı, şefkât ve merhameti bereketi ile oldu.
4- Yahyâ aleyhisselâm günâhlardan temiz kılınmıştı. Bu husûsta da Meryem sûresi 13. âyetinin devamında meâlen; “Ve biz ona (Yahyâ aleyhisselâma) bir nezahet (günahlardan temiz kıldık veya büyük bir tâat ve ihlâs) verdik” buyruldu.
Bu âyet-i kerîmedeki zekât (nezahet) kelimesi müfessirlerce çeşitli mânâlarda tefsîr edilmiştir.
Birincisi; her türlü mânevî pislikten ve günâhlardan temiz olmak ve korunmak şeklinde tefsîr etmişlerdir.
İkincisi; Yahyâ aleyhisselâmın, sâlih ameller işlemek sûretiyle en yüksek dereceye ulaşmasıdır. Zâten doğuştan ma'sûn ve mâsûm olan Yahyâ aleyhisselâm, çocukluğundan îtibâren, Allahü teâlânın rızâsına kavuşturucu sâlih amel işlerdi. Vaktini boşa geçirmez, Tevrât'ı okumak, ezberlemek, hükümlerini öğrenmek ve yerine getirmekle meşgûl olurdu. Allahü teâlâ, Yahyâ aleyhisselâmı bu vasıfla zikretti. Böylece medh ve övgünün en yüksek derecesinde olduğuna ve onun yüksek şerefine işâret buyurmuştur.
Üçüncüsü; Allahü teâlâ tarafından anne ve babasına ihsân edilen bir sadaka, ihsân ve atiyye mânâsınadır. Allahü teâlâ, Zekeriyyâ aleyhisselâmın duâsını kabûl ve ihtiyâr hâlinde iken Yahyâ aleyhisselâmı ona ihsân buyurduğunu bu şekilde bildirmiştir.
5- Yahyâ aleyhisselâm, takvâ sâhibi kimselerdendi. Meryem sûresi 13. âyetinin devamında meâlen; “...O takvâ sâhibi idi. (Yaratılıştan mâsûm ve itâatkar olup, haram ve lüzumsuz şeylerden sakınırdı. Hayatı boyunca hiç hatâ, günâh işlemedi ve günâh işlemeyi hatırına bile getirmedi)” buyruldu.
Bu âyet-i kerîme, Yahyâ aleyhisselâmın takvâdaki yâni Allahü teâlâdan korkmaktaki derecesinin üstünlüğünü göstermektedir. Yahyâ aleyhisselâmın üstün vasıflarından olan takvâyı, İslâm âlimleri şu şekilde bildirmişlerdir: