Yahyâ aleyhisselâmın bir çok üstün husûsiyetleri Kur'ân-ı kerîmde bildirilmiştir. Bu husûsiyetleri şunlardır:
1- Ondan önce “Yahyâ” ismiyle isimlendirilen olmamış ve ismi Allahü teâlâ tarafından bildirilmişti. Bu husûs Meryem sûresi 7. âyetinde meâlen şöyle bildîrildi: “(Allahü teâlâ, Zekeriyyâ aleyhisselâmın duâsını kabûl edip) buyurdu ki: Ey Zekeriyyâ! Biz seni Yahyâ isminde bir oğulla müjdeleriz. Ondan önce bu isimle kimseyi tesmiye kılmadık. (Bu adı kimseye vermedik).
Allahü teâlânın, onun doğumundan önce ismini bildirmesi, Yahyâ aleyhisselâma mahsus bir husûsiyettir ve onun cenâb-ı Hak indindeki derecesinin yüksekliğine işârettir. Yahyâ aleyhisselâmdan önce hiç bir kimsenin ismi, Allahü teâlâ tarafından doğmadan önce bildirilmemiştir. Ve Yahyâ ismi ondan önce başka kimseye verilmemiştir.
Yahyâ aleyhisselâma, doğumundan hattâ ana rahmine düşmeden önce, Yahyâ isminin verilmesinin hikmetlerini Fahreddîn-i Razî hazretleri şu şekilde izâh etmiştir.
Birincisi; Yahyâ aleyhisselâm, kuru ağaç mesabesindeki ihtiyâr babadan ve acuze anneden meydana geleceği için bu isim verilmiştir.
İkincisi; çocuk yaşından îtibâren kalbi îmânla, ibâdet ve tâatla ihya olunduğu için bu isim verilmiştir. Çünkü Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde itâatkâr olan kimseleri, hayy (diri); asi, günâhkâr kimseleri meyyit (ölü) olarak isimlendirmiştir. Nitekim En’âm sûresi 122. âyetinde meâlen; “Küfür sebebiyle ölü (gibi) iken (imanla) kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken önünü aydınlatıp bir nûr verdiğimiz kimsenin hâli; karanlıklarda kalıp, (yol bulup) çıkamayan kimsenin durumu gibi midir?” buyrularak kâfirlerin ve isyânkârların ölü olduğunu ve Enfâl sûresi 24. âyetinde meâlen; “Ey îmân edenler! Allah ve Resûlü sizi, size hayat verecek şeye (yani din ilimlerine, zirâ ilim, kalbin hayatı, cehalet ise ölümdür, yahut sizi âhırette sonsuz nîmete kavuşturacak îtikâd ve amellere) dâvet ettiği zaman icâbet edin” buyrulmak sûretiyle de insanın îmân ve itâatle ihyâ olunacağına işâret buyurmuştur.
Üçüncüsü; Allahü teâlâ, onu tâat ve ibâdetle dirilttiği için bu isim verilmiştir. Yahyâ aleyhisselâm, çocukluğundan îtibâren hiç günâh işlememişti. İbn-i Abbâs'dan (radıyallahü anh) gelen rivâyette Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Âdemoğlundan hiç kimse yoktur ki, ya hatâ yapmış veya tasarlamış olmasın. Yalnız Zekeriyyâ'nın (aleyhisselâm) oğlu Yahyâ'dan (aleyhisselâm) hatâ sâdır olmamıştır.”
Dördüncüsü; Yahyâ aleyhisselâm, İsrâiloğulları tarafından şehîd edildi. Şehidler, Allahü teâlânın indinde diridir. Bu sebeple, Allahü teâlâ ona Yahyâ ismini vermiştir.
Beşincisi; Allahü teâlâ, dînini onunla ihyâ edeceği için, Yahyâ diye isimlendirmiştir.
Çocuğa isim koymanın üzerinde peygamber efendimiz çok durmuştur. İslâm âlimleri eserlerinde buyuruyorlar ki: Ana-babanın evlâdı üzerinde hakları olduğu gibi, evlâdın da ana-baba üzerinde hakları vardır. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki: “Hepiniz bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evlerinizde ve emirleriniz altında olanları Cehennem’den korumalısınız! Onlara müslümanlığı öğretmelisiniz! Öğretmezseniz mesul olacaksınız.”
Çocuk doğduğu zaman sağ kulağına ezân, sol kulağına ikâmet okumalı ve çocuğun sâlih ve sâlihalardan olması için duâ etmelidir. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) “Kimin çocuğu dünyâya gelirse sağ kulağına ezân, sol kulağına ikâmet okusun” buyurdu. Bu hadîs-i şerîfi İmâm-ı Gazâlî (rahmetullahi aleyh) İhya adlı meşhûr eserinde bildirmiştir.
Çocuğun sağ kulağına ezân, sol kulağına ikâmet okuduktan sonra, onun hakkında hayır duâda bulunmak da ona karşı vazifelerden ve Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) önemli sünnetlerindendir. Zirâ Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem), yeni doğan bir çocuk getirildiğinde; “Yâ Rabbî! Bunu sâlih kullarından eyle! Bunu müslüman olarak büyütüp yetiştir” diye duâ buyurmuştur.
Yeni doğan bir çocuğa güzel bir isim koymak da ona karşı en önemli vazifelerdendir. Zirâ kıyâmet günü herkes ismiyle çağrılacaktır.
Ebû Dâvûd ve İbn-i Hibbân'ın bildirdiği hadîs-i şerîfte; “Kıyâmet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Onun için güzel isimler alınız” buyruldu. Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Erkek ve kızın atası üzerindeki hakkı güzel ad koymaktır.” Erkek çocuğu doğduğu zaman, sevgili Peygamberimizin isimlerinden birini koymaya gayret etmelidir. Bu husûsta da Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) “Bir kimsenin üç oğlu olur da, birine benim ismimi vermezse bana cefâ etmiş olur” buyurdu.
Dürr-ül-Muhtar beşinci cilt, ikiyüzaltmışsekizinci sahifede buyruluyor ki: Çocuklarına; Abdullah, Abdurrahmân, Muhammed, Ahmed... gibi, isimleri koyanları Allahü teâlâ sever. Allahü teâlânın Alî, Raşid, Kebîr, Bedî' gibi isimlerini, insanlara yakışan mânâ ile ad koymak câizdir. Fakat câhiller bu isimlerin mânâlarını bilmez. Söylemesinde yanlışlık yapar. Netîcede günâha, hattâ küfre sebep olur. Meselâ Abdülaziz yerine Abdüluzeyz diyen kâfir olur.
Çocuğa, bir insan ismine veya başka varlıkların ismine izafeten (filanın kulu) mânâsına gelen isimler verilmemelidir. Çünkü insan yalnız Allahü teâlânın kuludur. Ebû Hüreyre'nin (radıyallahü anh) bildirdiği hadîs-i şerîfte; “Sizden biriniz, kulum, kadın kulum demesin. Hepiniz Allahü teâlânın âciz zayıf kullarısınız. Kadınlarınızın hepsi Allahü teâlânın kadın kullarıdır. Kölem, câriyem, fetam, fetâtım desin” buyruldu.
Çocuğa peygamberlerin ve meleklerin isimlerini vermelidir. Ancak bu isimler konulunca, çocuğa ismini söyleyerek lânet etmek, sövmek, küçülterek söylemek câiz değildir. Çünkü bundan aşağılama ve ihânet mânâsı çıkabilir. İsmi, Muhammed olan çocuğa hürmet edilir. Bir hadîs-i şerîfte; “İsmini Muhammed verdiğiniz çocuğa karşı hürmetli olun. Mecliste ona yer verin, ona karşı asık suratlı olmayın” buyruldu. Bunun sebebi, o kimse ile Resûlullah'ın isimlerinin aynı olmasındandır. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğuna Muhammed ismini verip, sonra ona lânet etmeği, sövmeği, çirkin hitaplarda bulunmağı men etmiştir.
Tirmizî ve İbn-i Mace bildiriyor; Abdullah bin Ömer (radıyallahü anhümâ) buyurdu ki: “Hazret-i Ömer'in bir kızının adı Âsiye yâni isyân edici mânasında idi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu değiştirdi. Cemile yaptı.” Bunlar gibi, daha bir çok insanın yer ve sokak ismini değiştirerek müslümana yakışan isimler taktığını Ebû Dâvûd bildirmektedir.
Bir gün yanına bir adam geldi. İsmi “Esrâm” idi. Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ona; “İsmin nedir?” buyurdu, O kimsede; “İsmim Esrâm'dır” dedi. Bunun üzerine; “Bu iyi bir isim değildir. Sen Zûr'a'sın” buyurdu. Esrâm, kesmek demektir. Zûr'a ise ekinden bir parçadır. Peygamber efendimiz; “Sen kesilmiş değil, yerle bitişik olan ekinden bir parçasın” demek istemişlerdir.
2- Yahyâ aleyhisselâma, Allahü teâlâ tarafından küçük yaşından îtibâren Tevrât'ı anlama kâbiliyet ve hikmeti verilmişti. Bu husûs Meryem sûresi 12. âyetinde meâlen şöyle bildirildi: “(Allahü teâlâ buyurdu ki; Biz Zekeriyyâ'ya Yahyâ'yı ihsân ettik ve şöyle dedik:) “Ey Yahyâ! Kitabı (Tevrât'ı) kuvvetle tut ve biz ona (Yahyâ aleyhisselâma) daha çocuk iken (rivayete göre henüz üç yaşındayken) hikmet verdik. (Tevrât'ı ve fıkhî hükümlerini anlama kâbiliyeti verdik.)
3- Kendisine, Allahü teâlâ tarafından rahmet ve şefkât verilmişti. Nitekim bu husûs Meryem sûresi 13. âyetinde meâlen şöyle zikr edildi; “Ve ona (Hazret-i Yahyâ'ya) tarafımızdan bir rahmet, bereket ve kalb yumuşaklığı verdik.”
Fahreddîn-i Razî hazretleri, bu âyet-i kerîmede merhamet, şefkât ve kalb yumuşaklığı mânâsında kullanılan Hannân kelimesini birkaç şekilde tefsîr etmiştir.
Evvela; Allahü teâlânın, Yahyâ aleyhisselâma hikmet vermek ve günâhlardan korumak sûretiyle merhamet edip acımasıdır.
Sonra; Allahü teâlânın, Yahyâ aleyhisselâmı babasına ihtiyârlığında ihsân ederek onun duâsını makbûl tutup rahmet ve merhamet etmesidir.
Bir de; Yahyâ aleyhisselâmın, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını tebliğ etmek ve doğru yolu göstermek sûretiyle, ümmetine rahmet olarak gönderildiği mânâsınadır.
Kısaca Yahyâ aleyhisselâm, başkalarının kurtuluşuna sebep olduğu için veya başkalarına karşı yumuşak huylu, şefkat ve merhamet sâhibi olduğundan medh edilmiştir.
Kur'ân-ı kerîmde, Yahyâ aleyhisselâma Allahü teâlâ tarafından ihsân edilen şefkât ve merhameti, İslâm âlimleri şöyle bildirmişlerdir:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.