Bunlar 22 risale olup, 14'ü Paulos'a, 3 tanesi Yuhannâ'ya, 2 tanesi Petrus'a, bir tanesi Ya’kûb'a ve bir tanesi Yehuda'ya aittir. Bunlara, Hazret-i Îsâ'yı kurban edilmiş bir kuzu olarak tasvir eden Yuhannâ'nın vahyi risalesi de ilave edilir. Dört İncîl’in tamamlayıcısı ve ekleri denilen bu risalelere nazar edilirse, bunların da gerek birbirleri ile, gerekse İncîller ile çok fazla tenakuzları vardır. Bunlardan bâzıları şunlardır:
1- Resûllerin İşleri'nin 9. bâbının 7. âyetinde; “Onunla beraber yolculuk eden adamların, nutku tutulup durdular. Sesi işitiyorlar. Fakat kimseyi görmüyorlardı” demektedirler.
22. bâbının 9. âyetinde ise; “Benimle beraber olanlar gerçi nûru gördüler. Fakat bana söz söyleyenin sesini işitmediler” demektedir.
26. bâbda ise, sesin işitilip işitilmediği husûsu hiç bir şey söylenmeyerek kapalı geçilmiştir.
2- Aynı kitabın 9. bâbının 6. âyetinde; “Rab ona dedi ki: Kalk şehre gir, ne yapman icâb ediyorsa sana söylenecek” demektedir.
22. bâbın 10. âyetinde; “Rab bana; Kalk Şam'a git, orada ne yapılması lâzım geleceği sana söylenir dedi” demektedir.
26. bâbının 16. 17. ve 18. âyetlerinde ise; “Kalk ve ayakta dur! Çünkü hem gördüğün şeylerde, hem sana göstereceğim şeylerde, seni hizmetçi ve şâhid tâyin etmek için sana göründüm. Seni, kendilerine göndereceğim kavimden ve milletlerden kurtaracağım. Tâ ki, onların gözlerini açıp kendilerini karanlıktan nûra ve şeytanın tasallutundan (sataşmasından) Allah'a döndüresin ve bana îmân etmeye ve günâhların bağışlanmasına ve mukaddesler arasında nasîbe nâil olsunlar” diye yazılıdır.
Bunlardan şu netîceye varılır: 9. ve 22. bâbdaki âyetlerde, onun yapacakları, şehre vardıktan sonra, kendisine beyân edileceği söylenmiş iken, 26. bâbdaki âyetlere göre, sesi işittiği yerde ne yapacağı kendisine söylenmiştir.
3-26. bâbın 14. âyetinde; “Nûrun görünmesinde biz hepimiz yere düştük” demektedir. Halbuki, 9. bâbın 7. âyetine göre, onunla beraber bulunanların nutku tutulur, ses çıkaramaz olurlar. 22. bâbında ise, susmak, nutku tutulmak diye bir şeyden bahsedilmemiştir.
Paulos'un, Korintoslulara yazdığı 1. mektubun 10. bâbının 1. ve sonraki âyetlerinde; “Ecdadımız bulutun altında idiler. Denizden geçtiler. Bulutta ve denizde Mûsâ tarafından vaftiz oldular. Siz onların bâzıları gibi putperest olmayasınız ve zina etmeyesiniz. Nitekim onlardan bâzıları zina edip bir günde yirmiüçbini birden öldü” demektedir. Ahd-i atik’te Adetler (sayılar) kitabının 25. bâbının 1. ve sonraki âyetlerinde; “İsrâiloğulları zina etmeye başladı. Cenâb-ı Hak taûn hastalığını musallat eyledi. Taûndan ölen yirmidörtbin kişi idi” denilmektedir. Ölenlerin miktarı arasında 1000 kadar bir fark göründüğünden, ikisinden birisi elbette yanlıştır.
Yine Resûllerin İşleri'nin 7. bâbının 14. âyetinde; “Yûsuf (aleyhisselâm) adam gönderip babası Ya’kûb ile bütün akrabâsı, yetmişbeş kişiyi Mısır'a dâvet etti, çağırdı” demektedir. Bu ibarede Yûsuf aleyhisselâmın Mısır'da olan iki oğlu ile kendisi, bu yetmişbeş kişiye dâhil değildir. Zikredilen adet, sâdece Ya’kûb aleyhisselâmın aşiretinin sayısını bildirmektedir.
Halbuki Tekvîn'in 46. bâbının 27. âyetinde ise; “Ya’kûb oğullarından olup, Mısır'a gelenlerin adedi yetmiş kişi idi” demektedir. Resûllerin İşleri kitabının ibaresinin yanlış olduğu meydandadır.
İşte hıristiyanlık akidesinin (inancının) temel kitabı olan dört İncîl’in ve risalelerin hâli budur.
Müslümanların kendisine sarıldıkları, (kendisine uymaları sebebi ile dünyâ ve âhıret saâdetine kavuştukları) Kur'ân-ı kerîm ise, Allahü teâlânın; “Kur'ân-ı kerîmi biz indirdik ve yine onu biz hıfz edeceğiz” meâlindeki Hicr sûresinin 9. âyetinin mânâ-i şerîfi mucibince, hicret-i nebeviyyeden zamanımıza kadar, çeşitli milletlere mensup müslümanların ellerinde bulunduğu hâlde, bir noktası dahî fazla veya eksik olmayarak, Allahü teâlânın ilâhî hıfzı ile mahfûz olduğu, herkes tarafından tasdik edilmiştir.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.