Kaynak eserlerde zikredildiğine göre, Hazret-i Îsâ doğduğu sırada, Filistin’deki yahudi kralı çocukları öldürtüyordu. Bu sebeple, Hazret-i Meryem, oğlu Îsâ aleyhisselâmı alarak Mısır'a gitti. Orada oniki sene kaldılar. Mısır'a gitmeleri husûsunda daha değişik rivâyetler de vardır.
Bu husûsta Mü’minun sûresinin 50. âyet-i kerîmesinde meâlen buyruldu ki: “Biz, Meryem oğlu Îsâ'yı (aleyhisselâm, beşikte iken konuşmasıyla) ve annesini (herhangi bir erkekle, temas olmadan bir oğlan doğurmasıyla) kudretimize delâlet eden bir âyet (alamet) kıldık ve o ikisini, oturaklı (sabit, geniş, üzerinde oturmaya çok müsait) akarsuları bulunan yüksek bir mekânda barındırdık.”
Âyet-i kerîmede bildirilen mekânın Mısır olduğu haber verilmiş, Dımeşk (Şam) ve başka yerler olduğu husûsunda da çeşitli rivâyetler gelmiştir.
Hazret-i Meryem'in, oğlu Hazret-i Îsâ ile birlikte Mısır'a hicret etmesine sebep olarak şu rivâyet de zikredilmiştir: Hazret-i Îsâ'nın doğduğu gece gökyüzünde büyük bir yıldız görünmüş ve İran şahı bu hâdiseden korkarak kâhinlere sormuştu. Onlar da; “Bu, yeryüzünde büyük bir doğumun olduğuna işârettir” cevâbını vermişlerdi. Böylece şah, dört bir yana elçiler gönderip, bu durumu (doğumu) anlamalarını emretti. Onlara altın ve mücevherden çeşitli hediyeler verip, etrâfa yolladı. Şam kıtasına geldiklerinde, oranın hükümdârı, geliş sebeplerini sordu. Durumu ona anlattılar. O zamanı (yani yıldızın gökte göründüğü zamanı) sordu. Hükümdâr ve adamları cevap olarak hazret-i Îsâ'nın o saatte Beyt-i Lahm'de doğduğunu ve daha sonra beşikte iken konuşması mûcizesinin her tarafta duyulduğunu söylediler. Bunun üzerine Şam hükümdârı, elçileri, yanlarındaki hediyelerle Hazret-i Meryem'in yanına gönderdi. Tanıdık bir adamını da yanlarına katıp; “Bunlar onun yanından ayrılınca, sen çocuğu öldürürsün” dedi. Hediyelerle birlikte Hazret-i Meryem'e geldiklerinde, Hazret-i Meryem'e nidâ gelip; “Şam hükümdârının elçileri, senin çocuğunu öldürmek için geldiler” dendi.
Bunun üzerine Hazret-i Meryem, Hazret-i Îsâ'yı yüklenip, onu Mısır'a götürdü. Hazret-i Îsâ, oniki yaşına ulaşıncaya kadar orada ikâmet ettiler. Bu küçük yaşta, kendisinden kerâmetler ve fevkalâde hâller zâhir oldu. Bunlardan biri şu idi ki; evinde kaldıkları ağanın bir şeyi kaybolmuştu. Bu evde, fakirler, zayıflar, düşkünler muhtâçlar kalırdı. Ağa, kaybolan bu malı, parayı kimin aldığını anlayamadı. Hazret-i Meryem'e bu hâdise çok ağır geldi. Orada kalan diğer insanlar da çok üzüldü. Ev sâhibinin canı çok sıkılmıştı. Bu işi siz yaptınız diyerek oradakileri azarladı. Îsâ aleyhisselâm bu hâli görünce, duruma müdahale etti. O sırada orada biri kör, biri kötürüm iki kişi vardı. Hazret-i Îsâ, kör adama seslenip; “Hadi, şu kötürümü al ve ayağa kalk” dedi. “Ben bunu yapamam” diye cevap verince; “Hadi, hadi. Evin şurasındaki delikten, ikiniz parayı alırken yaptığın gibi yap” buyurdu. O böyle deyince, körle kötürüm onu tasdik ettiler ve aldıkları parayı getirdiler. Îsâ aleyhisselâm, insanların gözünde büyüdü. Halbuki yaşı daha pek küçük idi.
Hazret-i Îsâ'nın Mısır'da kaldığı oniki sene içinde kendisinde görülen, fevkalâde hâllerden biri de şudur: Ağanın oğlu, çocuklarının sadakası olarak insanlara ziyâfet tertip etmişti. İnsanlar toplanıp, yemeğe başlayınca, onlara içecek bir şey de vermek istemişti. Küplerin yanına gelince bir şey bulamadı. Canı sıkılıp mahcub oldu. Îsâ aleyhisselâm bu hâlini görünce, kalktı yanına geldi ve elini küpün ağzına sürdü. Böyle yapar yapmaz küplerin hepsi pek güzel şerbetler ile doluverdi. Oradaki insanlar, parmaklarını ısırırcasına hayrette kaldılar ve ona tâzim ettiler. Kendisine ve annesine pek çok mal ve para arz ettiler. Onlar ise kabûl etmediler.
Hazret-i Meryem, oğlu Hazret-i Îsâ ile birlikte oniki sene Mısır'da kaldı. Sonra tekrar Kudüs'e gelerek Nâsıra şehrine yerleştiler.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.