Allah katında peygamberlikten sonra en yüksek mertebedir. Peygamberlerden sonra, derecesi en yüksek olan şehidlerdir. Şehidler, Allahü teâlânın sevgili kullarıdır. Cennet’te, onlar için sonsuz nîmetler hazırlanmıştır. Îmânla ölen ve Cennet’e giren bir kimse, dünyâya tekrar gelmek istemez. Fakat şehidler böyle değildir. Onlar, tekrar dirilmeyi ve tekrar şehîd olmayı arzularlar. Bu arzuları, şehidlik mertebesinin Cennet nîmetlerinden daha tatlı, daha zevkli olmasındandır. Şehidlerin, Cennet nîmetlerine kavuştukları vakit; “Ey Rabbimiz! Biz senin yolunda tekrar şehîd olmak için dünyâya döndürülüp öldürülmeyi isliyoruz” diyerek, Allahü teâlâya yalvaracaklarını, Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) haber vermektedir.
Şehidlerin, kul borçlarından başka bütün günâhları af olunur. Kul borçlarını da, Allahü teâlâ kıyâmette, hak sâhibine Cennet nîmetlerini ihsân ederek helâlleştirecektir. Allah yolunda savaşırken, hudut boylarında nöbet tutarken ölenlere, kıyâmete kadar bu ibâdetlerinin sevâbı verilir. Şehidlerin bedeni çürümez, kabirlerinde diridirler. Her biri, kıyâmette yetmiş kişiye şefâat eder. Suda boğularak şehîd olana, karada şehîd olanın iki misli sevâb verilir. Hattâ kul borçları da affedilir. Havada şehîd olanlar da böyledir.
Müslümanları, asırlarca harb meydanlarında zaferden zafere koşturan biricik arzu, âhırette şehidlere verilecek sonsuz nîmetlere îmân etmeleri ve bunlara kavuşmak emelidir. Dünyânın fânîliğine, âhırette ise Cennet’in ve nîmetlerinin sonsuzluğuna yakın derecede îmân edenler, şehîd olmaktan büyük bir haz, zevk duymuşlardır. Harp meydanlarında kahramanca dövüşen ve düşmandan yılmayan müslüman askerler, şehîd olmak arzusu ile yanıp tutuşmuşlar ve aslâ düşmandan yüz çevirmemişlerdir. Halbuki dünyâ zevklerine aşırı derecede düşkün olanlar ve âhırete inanmayanlar, güçlü gördükleri düşmanları karşısında tutunamayıp, harp meydanını terk etmişlerdir. Durum, bu gün de böyledir.
Ancak mü’min olanlar şehîd olur. Allah'a ve O'nun dînine inanmayanlara, âhırette şehidlik muâmelesi yapılmaz. Şehidler dünyâda ve âhırette, durumlarına göre muâmele görürler. Tam şehîd olan ve dünyâ şehidi olan, öldükleri vakit üzerinde bulunan kanlı elbiseleri ile gömülür ve yıkanmazlar. Allahü teâlânın huzûruna, harpte yaralanıp şehîd oldukları andaki durumları ile gelirler. Yaralarından akan kan, misk-ü amber gibi kokar.
Şehid olarak ölmeyi istemek, kâmil îmâna sâhip olmanın alâmetidir. Onun için, her müslüman şehîd olarak ölmek için duâ eder. Peygamber efendimiz, şehidliğin fazîletlerini, üstünlüklerini Eshâbına haber verince, bütün Eshâb-ı kirâm şehîd olmak istemişler, namazlarından sonra, şehîd olmak için duâ etmişlerdir. Bu husûsta duâsı meşhûr olan Eshâb-ı kirâm çoktur. Bunlardan Abdullah bin Cahş'ın duâsı pek meşhûrdur.
Üç türlü şehîd vardır:
1- Tam şehîd: Cünüp, hayz olmayan, akıl ve bâliğ bir müslüman, zulüm ile haksız olarak, vurucu veya kesici vâsıtalarla öldürülünce ve harpte din ve vatan düşmanları ile Allah için harb ederken düşman tarafından; sulhta asîler, yol kesiciler, şehir eşkıyaları, gece hırsız tarafından, herhangi bir vâsıta ile öldürülünce, hemen ölürlerse veya müslümanların ve ehl-i zimmîlerin canlarını, mallarını korumak için, bunlarla olan çarpışma yerinde bulunan ölü üzerinde yara, kan akması gibi öldürülme alâmetleri görülürse veya şehirde öldürülmüş bulunup, kâtili bilinir ve kısas yapılması lâzım gelirse, bunlara tam şehîd denir. Tam şehid, dünyâda yıkanmaz. Kefene sarılmaz. Kefen miktarından fazla olan elbisesi soyulup çamaşırı ile defnolunur. Cenâze namazı, Hanefîde kılınır. Şafiî mezhebinde kılınmaz. Âhırette de şehîd sevâbına kavuşulur.
2- Dünyâ şehîdi: Allah rızâsı için cihâd etmeye, savaşmaya niyet etmeyip, dünyâ kazancı için harb eden, yalnız dünyâ şehidi olur. Bunlara dünyâda şehîd muâmelesi yapılır. Kanlı elbiseleri ile gömülür, yıkanmazlar. Fakat, âhırette hakîkî şehidlere vâd edilen mükafatlara kavuşamazlar, çünkü niyetleri bozuktur. Cennet’teki nîmetler, Allahü teâlânın râzı olduğu kimseler için hazırlanmıştır.
3- Âhıret şehîdi: Allah için olan cihâdın hazırlığı esnâsında tâlimlerde ölürse, zulüm ile öldürülünce veya cihâdda ve eşkıya, asi, yol kesici, gece hırsızla vuruşmada yaralanınca, hemen ölmez, bir namaz vakti çıkıncaya kadar aklı başında kalır veya başka yere götürülüp, orada ölürse yalnız âhıret şehidi olurlar. Dünyâda yıkanır ve kefenlenirler. Had, tazir, kısas cezâları ile öldürülenler, kurşuna dizilenler, îdâm edilenler ve hayvan tarafından öldürülenler yıkanırlar. Boğularak, yanarak, garib, kimsesiz olarak, duvar ve enkaz altında kalarak ölenler, ishalden, taundan, sârî (bulaşıcı) hastalıklardan, lohusalıkta, sara hastalığında, Cumâ gecesinde ve gününde, din bilgilerini öğrenmekte, öğretmekte ve yaymakta iken ölenler ve âşık olup, aşkını, iffetini, nâmusunu saklarken ölenler, zulüm ve hapis olunup ölenler, Allah rızâsı için müezzinlik yapanlar, dîne uygun ticârette bulunanlar, helâl kazanıp çoluk-çocuğuna din bilgisi öğretmek ve ibâdet yapmaları için çalışanlar (ve fıkıh kitaplarında daha geniş olarak izâh edilen şeyleri yapanlar) ölünce âhıret şehidi olurlar.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.