Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Dört İncîl arasında görülen tenâkuz ve ihtilaflar

Dört İncîl arasında görülen tenâkuz ve ihtilaflar || Peygamberler Ansiklopedisi || Hadis Kütüphanesi

Mevcût İncîllerde görülen yanlışlıklar, tenakuzlar ve tahrifler, hesap edilemeyecek kadar çoktur. Bunlardan bir çoğu İzhar-ül-hak kitabında anlatılmıştır. Ayrıca, Alman müsteşriklerinden Joizer, Davis, Miel, Kepler, Maçe, Bred Schneider, Griesbach Huge, Lesinag, Herder Straus, Haus, Tobian, Thyl, Cari Butter ve daha nice araştırmacının yazdıkları ve hâlâ yazıp da neşretmekte oldukları kitaplarda, bu husûsta ayrıntılı ve pek çok malûmat olup, bunlardan bâzıları şöyledir:
Îsâ’nın (sallallahü ala nebiyyina ve aleyhi ve sellem) nesebi hakkında, Matta ve Luka İncîlleri arasındaki ihtilaf büyüktür.
Matta İncîl’inde, Îsâ aleyhisselâmın babaları olarak, İbrâhim aleyhisselâmdan hazret-i Îsâ'ya gelinceye kadar olan nesli bildirmek üzere yazılı isimler şunlardır: “İbrâhim, İshak, Ya’kûb, Yehuda, Fâris, Hasron, İram, Âminadab, Nahşon, Salmon, Buaz, Obid, Yessî, Dâvûd, Süleymân, Rehbeam, Abiya, Asâ, Yehaşafat, Yorâm, Uzziyâ, Yotam, Ahaz, Hazkiyâ, Manessî, Amon, Yûşiya, Yekonya, Şaltoil, Zerubâbel, Abihûd, Elyakim, Azor, Sadok, Ahim, Eliud, Eliazer, Mattan, Ya’kûb, Yûsuf.”
Luka İncîl’inin 3. bâbının 23 ve sonraki âyetlerinde ise; “Târuh, İbrâhim, İshak, Ya’kûb, Yehuda, Fâris, Hasron, Aram, Âminadab, Nahşon, Salmon, Buaz, Obid, Yessî, Dâvûd, Nâtan, Mattasa, Mînân, Milya, Elyakîm, Yonan, Yûsuf, Yehuda, Şem’ûn, Lavî, Metsad, Yorîm, Eliazâr, Yusâ, Eyr, Elmodam, Kosam, Addi, Melkî, Neyrî, Şaltoil, Zerubâbel, Risa, Yuhannâ, Yehuda, Yûsuf, Şemî, Mattasiya, Mahat, Nâcay, Heslî, Nahum, Amos, Metasiya, Yûsuf, Yannâ, Melki, Lavi, Metsat, Heli, Yûsuf olarak yazılıdır.
1- Matta'ya göre, Hazret-i Îsâ'nın babası denilen Yûsuf, Ya’kûb'un oğludur. Luka'ya göre ise, Heli'nin oğludur. Matta, Hazret-i Îsâ'ya yakın olup, Luka da Petrus'un talebelerindendir. Bunların ikisi de, kendilerine yakın olan bir zâtı, inceleyerek, araştıracak kimselerdir. Böyle olduğu hâlde, Hazret-i Îsâ'nın dedesi dedikleri kimseyi tahkîk edip, doğrusunu yazamazlar ise, yazdıkları diğer rivâyetlerin doğruluğuna, nasıl itimat edilir, bunlara kim inanır?
2- Matta, Dâvûd aleyhisselâmın oğlu Süleymân aleyhisselâmdır diyerek hakîkati bildiriyor. Luka'ya göre ise, Dâvûd aleyhisselâmın oğlu Süleymân aleyhisselâm değil, Nâtan'dır.
3- Matta, Şaltoil, Yekonya'nın oğludur, diyor. Luka ise Neyrî'nin oğludur, diyor. Matta'da, Zerubâbel'in oğlunun adı Abihud, Luka'da ise, Risa'dır. Şuna da çok hayret edilir ki, sefer-i ûlanın yâni birinci târihlerin 3. bâbının 19. âyetinde, Zerubâbel'in oğullarının isimleri; Meşullam ve Hananye olarak yazılıdır. İçlerinde Abihûd ve Risa yoktur.
4- Matta'nın 1. bâbının 17. âyetine göre, İbrâhim aleyhisselâmdan Yûsuf-i Neccâr'a kadar Îsâ aleyhisselâma atfedilen dedelerin sayısı 42 batındır. Halbuki yukarıda yazılı isimler sayıldığı zaman, yalnız 40 kişi vardır. Luka’nın beyânına göre ise, bu adet 55 kişiye ulaşır.
Hıristiyan âlimleri, İncîllerin ilk ortaya çıkmasından zamanımıza kadar, bu husûsta şaşkınlık içinde kaldılar. Bâzıları bu ihtilafları, hiç bir akl-ı selimin kabûl edemeyeceği zayıf deliller ile tevil ettiler. Bundan dolayı Ekhârn, Kîser, Haysî, Ghabuth, Wither, Fursen ve başkaları gibi araştırmacılar; “Bu İncîllerde, mânâ ihtilafı çoktur” diyerek, bu hakîkati îtirâf etmişlerdir. Doğru olan da budur. Zirâ her mevzuda ihtilaf ve yanlışlıklar olduğu gibi, burada da mevcûttur.
Îsâ aleyhisselâm babasız dünyâya gelmiştir. Fakat yahudiler, ona -haşa-veled-i zina diye iftirâlarında ısrâr ederlerken, hıristiyanların baba tarafından kendisine bir nesep ispat etmeleri ve hazret-i Îsâ'nın, babası olmayan Yûsuf'u onun babası kabûl etmeleri, pek şaşılacak bir gaflet ve tenakuzdur. Kur'ân-ı kerîmde, Îsâ aleyhisselâm için, vârid olan âyet-i kerîmelerde; “Îsâ ibni Meryem, yâni Meryem'in oğlu Îsâ” tabiri geçmektedir. Kur'ân-ı kerîmde Îsâ aleyhisselâmın babasının olmadığı açıkça bildirilmiştir.
5- Markos'un 1. bâbının 6. âyetinde; Yahyâ'nın, çekirge ve yaban balı yediğini yazmaktadır. Matta ise, 11. bâbının 18. âyetinde, Yahyâ'nın yemediğini ve içmediğini yazmaktadır. Söyledikleri birbirine tam terstir.
6- Yuhannâ İncîl’inin 5. bâbının 31. âyetinde, Îsâ aleyhisselâm der ki: “Eğer ben, kendi nefsim için şehâdet edersem, şehâdetim doğru olmaz.” 3. bâbının 11. âyetinde yine, Îsâ aleyhisselâm der ki: “Biz bildiğimizi söyler ve gördüğümüze şehâdet ederiz.” Bu iki cümle arasında tenakuz muhakkaktır.
7- Matta İncîl’inin 10. bâbının 27. âyetinde; “Benim size karanlıkta söylediğimi siz aydınlıkta söyleyin ve kulağınıza söylediğimi damlarda bağırın” demektedir. Luka'nın 12. bâbının 3. âyetinde ise; “Karanlıkta söylediğiniz her şey, aydınlıkta işitilir. Gizli olarak kulağa söylediğiniz şeyler damlar üzerinde îlân edilir” demektedir. Görülüyor ki, söz, tek bir kaynaktan alınmış, fakat sonradan tahrif edilmiş, değiştirilmiştir.
8- Petrus'un, Îsâ aleyhisselâmı tanıdığını inkâr etmesi husûsunda, İncîllerin arasında pek çok ihtilaflar vardır. Matta İncîl’inin 26. bâbının, 69 ve daha sonraki âyetlerinde diyor ki: “Petrus dışarıda, avluda otururken, yanına bir câriye (hizmetçi kız) gelip; “Sen de Celîleli Îsâ ile beraber idin” dedi. Fakat o herkesin önünde inkâr edip; “Senin söylediğin kimseyi ben bilmem” dedi. Avlu kapısına çıkınca, bir başka hizmetçi kız onu görüp, orada bulunanlara; “Bu Nâsıralı Îsâ ile beraber idi” dedi. O da; “Ben o adamı bilmem” diye yemîn ederek, tekrar inkâr etti. Biraz sonra orada duranlar gelip, Petrus'a; “Gerçek sen de onlardansın. Çünkü söyleyişin de seni bildiriyor” dediler. O zaman Petrus lânet ve yemîn ederek başlayıp; “Ben o adamı bilmiyorum” dedi. O anda horoz öttü. Petrus da Îsâ'nın; “Horoz ötmeden önce üç kere beni inkâr edeceksin” dediğini hatırladı ve dışarı çıkıp acı acı ağladı.
Markos İncîl’inin 14. bâbının 66 ve 72. âyetleri arasında ise; “Petrus aşağıda, avluda iken baş kâhinin câriyelerinden biri gelip, Petrus'u ısınırken gördü ve ona bakıp; “Sen de Nâsıralı Îsâ ile beraber idin” dedi. Fakat o inkâr edip; “Senin söylediğini ben bilmiyorum ve anlamam” dedi ve hariçteki dehlize çıktı ve horoz öttü. Câriye ise, yine onu gördü ve orada duranlara; “Bu da onlardandır” demeye başladı. Fakat, o yine inkâr etti. Biraz sonra tekrar orada duranlar Petrus'a; “Gerçekten sen onlardansın. Zirâ sen Celîlelisin” dediler. O ise, lânetle; “Dediğiniz adamı tanımıyorum” diye yemîn etmeye başladı ve horoz ikinci defâ öttü. Petrus, Îsâ'nın; “Horoz ötmeden evvel üç kere beni inkâr edeceksin” dediğini hatırladı ve ağlamaya başladı demektedir.
Luka İncîl’inin, 22. bâbının 55, âyeti ve devamında diyor ki: Avlunun ortasında ateş yakıp oturdukları zaman, Petrus da aralarında idi. Bir câriye (hizmetçi kız) onu ateş yanında görünce, ona dikkat ile bakıp; “Bu da onunla beraber idi” dedi. Fakat o, inkâr edip; “Ey kadın! Ben onu tanımam” dedi. Biraz sonra başka birisi onu görüp; “Sen de onlardansın” dedi. Fakat Petrus; “Ey adam! Değilim!” dedi. Bir saat kadar sonra bir başkası; “Gerçekten bu adam onunla beraber idi. Zirâ Celîlelidir” diye ısrâr etti. Fakat Petrus; “Ey adam! Senin söylediğini bilmem” dedi. Henüz söz söylemekte iken horoz öttü ve rab (Îsâ aleyhisselâm) dönüp Petrus'a baktı. Petrus, rabbin kendisine; “Bugün horoz ötmeden önce sen beni üç kere inkâr edeceksin” dediğini hatırladı ve dışarı çıkıp acı acı ağladı.
Yuhannâ İncîl’inin 18. bâbının 25. ve daha sonraki âyetlerinde ise; Petrus orada durup ısınırken, ona hitâben; “Sen de onun şakirdlerinden değil misin?” dediler. O inkâr edip; “Değilim” dedi. Petrus'un kulağını kesmiş olduğu adamın akrabâlarından ve baş kâhinin hizmetçilerinden biri; “Ben seni bahçede onunla beraber görmedim mi?” dedi. Petrus yine inkâr etti ve hemen horoz öttü” demektedir. Bu dört çeşit rivâyette ne gibi ihtilaflar olduğu akıl sâhiplerine açıktır.
9- Luka İncîl’inin 22. bâbının 36. âyetinde diyor ki: Hazret-i Îsâ, yakalanacağı gün havârîlere hitâben; “Kesesi olan onu alsın ve torbası olan yanına alsın ve olmayan esvabını satsın ve kılıç satın alsın” dedi. 38. âyetinde de şöyle diyor: Havârîler hazret-i Îsâ'ya; “İşte burada iki kılıç var” dediler. Îsâ’da onlara; “Kifayet eder” dedi. 49, 50, 51 ve 52. âyetlerinde; Onun etrâfında olanlar vâki olacakları görünce: “Yâ rab! Kılıçla vuralım mı?” dediler. Hattâ onlardan biri baş kâhinin hizmetçisine vurup sağ kulağını kesti. Îsâ cevap verip; “Bırakın bu kadar yetişir” dedi ve onun kulağına dokunup şifâ verdi demektedir. Halbuki diğer üç İncîl’de kılıç satın almak ve sonra hizmetçinin kesilen kulağına şifâ vermek gibi kısımlar yoktur.
10- Matta İncîl’inin 26. bâbının 51 ve daha sonraki âyetlerinde; O esnada Îsâ ile beraber olanlardan, şakirdlerden birisi kılıcını çekti ve baş kâhinin hizmetçisine vurup, kulağını düşürdü. O zaman Îsâ ona dedi ki: “Kılıcını yerine koy! Çünkü kılıç çekenler, kılıç ile helâk olur. Yoksa ben Babama ricâ etsem, şimdi bana oniki alaydan ziyâde melekler göndermesi mümkün değil mi zannedersiniz? Fakat böyle olması gerektir diye yazılanları o vakit nasıl yerine gelirdi?” demektedir. Halbuki diğer İncîllerde bu mânevî askerlerden meleklerden hiç bir şey yoktur.
11- Matta, Yehûdâ'nın intihar etmesi kıssasını, İncîl’inin 27. bâbının 3 ve daha sonraki âyetlerinde; O zaman Îsâ'yı haber veren Yehuda, katle hüküm olunduğunu görünce pişman olup, almış olduğu 30 gümüşü baş kâhinlere ve ihtiyârlara geri getirip; “Ben suçsuz bir kimseyi ele vermekle günâh işledim” dedi. Fakat onlar; “Bundan bize ne? Onu sen düşün” dediler. Yehûdâ, gümüşleri mabedin içine atıp gitti ve varıp kendisini astı. Baş kâhinler gümüşleri alıp; “Bunu mabedin hazînesine koymak câiz değildir. Çünkü kan bahâsıdır” dediler. Müşavere ettikten sonra, yabancılara mezârlık olmak üzere, onunla çömlekçinin tarlasını satın aldılar. Bunun için bu tarlaya, bugüne kadar “Kan tarlası” denildi demektedir.
Luka ise, Petrus’tan naklederek Resûllerin İşleri risalesinin 1. bâbının, 18. âyetinde; “Yehuda fısk (Îsâ aleyhisselâmı haber verme günâhı) ücreti ile tarla edindi. Başaşağı düşüp ortadan çatladı. Bütün barsakları döküldü. Bunu bütün Orşilim'de (Kudüs'de) oturanlar bilir. Hattâ o tarlaya onların lisânında Haki yâni kan tarlası denilir” demektedir. Bu iki rivâyet, iki şekilde birbirine uymamaktadır:
Birincisi: Matta'nın rivâyetine göre, Yehuda pişman olup, aldığı gümüşleri geri vermiş ve kâhinler onunla tarla satın almışlardır. Luka’nın rivâyetine göre ise, o gümüş ile kendisi bir tarla sâhibi olmuştur.
İkincisi: Matta'nın rivâyetine göre, Yehuda kendini asmış, intihar etmiştir. Luka'nın rivâyetine göre ise, baş aşağı düşmüş ve karnı parçalanmıştır.
Dört İncîl’in bir çok mes’elelerde bir diğerine zıd ve muhalif olmasından başka, her İncîl’in içinde de birbirinden ayrı ve birbirini nakzeden nice mes’eleler de vardır. Buna misâl olarak;
1- Matta İncîl’inde yazdığına göre, Îsâ aleyhisselâm, oniki havârîyi, ilk defâ, dîne dâvet için vazifelendirip gönderdiğinde, putperest tâifelerin ve Sâmirîlerin şehirlerine gitmekten ve onlarla buluşmaktan men etti. (Matta; Bâb 19, âyet 5)
Dağdaki vâzında da, şakirdlerine, mukaddes şeyleri köpeklere vermekten ve İncîllerini hınzırlara atmaktan men etti. (Matta; Bâb 7, âyet 6) Yine aynı Matta İncîl’inde, bu emrin tam tersi emredilmektedir. 8 ve 21. bâblarında, yahudilerin yerine putperestlerin dîne dâvet edilmesini istemekte ve yahudilerin îmânsızlıklarından da şikayet edilmektedir. 24. bâbın 14. âyeti ile diğer yerlerinde, İncîl, yeryüzünde bulunan kavimlerin, milletlerin hepsine ulaştırılmadıkça, tebliğ edilmedikçe, dünyânın sonunun gelmeyeceği îlân edilmektedir. 28. bâbında ve başka yerde yalnız bir tek vaftiz ile, hiç bir fark gözetmeksizin başkalarının hıristiyanlığa kabûl edilmesi havârîlere tembih edilmektedir.
2- Yine Matta İncîl’inin 26. bâbının, 26. âyetinde ve Luka İncîl’inin 22. bâbının 19 ve 20. âyetlerinde ve Markos'un 14. bâbında anlatılan işâ-i rabbanî, kıssası birbiriyle karşılaştırılırsa, görülür ki, birisi yatsıdan önce, birisi yatsıdan sonra olduğunu ve bu üç İncîl de, sofrada şarap bulunduğunu zikrederler. Yuhannâ İncîl’inin 6. bâbında bu vakânın zuhura geldiğini ve bunun sâdece ekmek olduğunu nakletmekle beraber, şaraptan aslâ bahsetmez.
Halbuki, hıristiyanlığın îtikâd ve ibâdet esaslarından biri de işâ-i rabbânî yemek ve bundaki ekmeğin Îsâ aleyhisselâmın eti ve şarabın da kanı olduğuna inanmaktadır. Yuhannâ'nın bu gibi îtikâd esaslarındaki dikkat ve ihtimamı, diğerlerinden daha fazla olduğu âşikâr olduğu hâlde, şarabı zikretmemesi, bu itikatlarının bir hurafe olduğunu da açıkça göstermektedir.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget