Hıristiyan din adamlarının ileri gelenlerinden, Dr. Morton Scott Enslin; Christian Beginnings kitabının ikinci kısım 187. sayfasında diyor ki: İsevîlik, yahudilerin yaşadıkları yer olan Filistin'den, putperest milletlerin memleketlerine yayıldı. Bu yayılma, birçok değişmelere sebep oldu. İsevîler, Mûsâ aleyhisselâmın şeriatinden uzaklaştılar. Îsâ aleyhisselâmın tebliğ ettiği din bilgilerini, putperestlerin kabûl edebilecekleri hâle getirdiler. Böylece tutarsız, akıl ve mantığın dışında bir din meydana geldi.
Roma imparatorluğunda birkaç çeşit putperest cemâat vardı. Bu cemâatler, îtikâd (inanç) îtibârı ile, birbirinden çok farklı idi. Fakat, hepsi inançlarında şu dört husûsa yer vermişti.
1- Hepsi, kurtarıcı bir tanrıya inanıyor ve onun ölümünü, insanların günâhları için keffâret ve ona inananlar için kurtuluş kabûl ediyorlardı.
2- Hepsinde, o dîne girmek için, bir giriş âyini vardı. Bu âyinle o dîne kabûl edilen kimsenin, kötülüklerden temizlenmiş olduğuna inanılıyordu.
3- Hepsinde, tanrı ile mânevî olarak birleşmek, bütünleşmek inancı vardı. Bu bütünleşme, sembolik olarak o din mensupları tarafından, tanrının etini yemek ve kanını içmek şeklinde icra edilirdi.
4- Hepsinde, âhıret inancı vardı ve Cennet’i isterlerdi. Orada rahat edeceklerinden emîn idiler.
Encyclopedia Americana’da, sacrifice (kurban) kelimesinde diyor ki: Eski Yunanda, gök tanrısı olympus adına thusiai ve sphagia denilen, kurban âyinleri yapılırdı. Thusiai, her zaman gündüz olur ve tercihen sabahleyin yapılırdı. Kurban edilen hayvanların belli kısımları, biftek olarak bomos denilen taş üzerinde yakılırdı. Hayvanın geri kalan kısımlarını, yüksek bir taşın etrâfında toplanan kimseler yerdi. Ayin, müzik ve dans ile sona ererdi.
Sphagia denilen kurban âyini ise, gece yapılırdı. Bu âyinde etin yakılması için kullanılan taşa eschara denilirdi.
Yunanca olan bu âyin isimleri Latince'de sâdece sacrifice kelimesi ile ifâde edildi. Kurbanların yakıldığı taş olan bomos ve etrâfında toplanılarak kurbanın yenildiği taş olan eschara kelimeleri için altars kelimesi kullanılırdı.”
Hıristiyanlık dîninde icra edilen işâ-i rabbanî veya ehvaristiya kurban âyininde, ekmek ve şarabın konulduğu ve etrâfında cemâatin toplandığı taşa da, altar denilirdi. Bu âyinde de, müzik bulunur. Mukaddes olan ekmek, kırılınca, kurban icra edilmiş, ekmek, şaraba batırılıp yenilince de, tanrı ile mânevî olarak birleşildiği zannedilirdi. Yunanlılarda thusiai ve sphagia âyinleri ile, hıristiyanlıkdaki işâ-i rabbanî âyini arasındaki benzerlik açıkça görülmektedir.
Îsâ aleyhisselâmın, kurtarıcı tanrı olarak kabûlü, çarmıha gerildi denilmesi, kurban olarak telakkî edilmesi, yukarıda zikrettiğimiz Yunan putperest cemâatlerinin hıristiyanlığa etkilerinin bir sonucu olduğunda hiç şüphe bırakmamaktadır.
Dr. Morton Scott Enslin, vaftiz ve işâ-i rabbânî âyinleri ile hıristiyanlığın, Romalılar zamanındaki putperest fırkalardan birisi hâline geldiğini îtirâf ederek, aynı kitabının ikinci kısmının 190. sayfasında; “Miladın ikinci asrına doğru hıristiyanlık, bozuk dinlerden birisi hâline gelmişti” demektedir.
Lord Raglan, The Origins of Religions (Dinlerin Aslı) isimli kitabında, Roma imparatorluğu zamanındaki dîni cemâatlerin âyinlerini ele almakta, bu âyinleri, şimdiki hıristiyan âyinlerinin aslı olarak görmektedir. Raglan diyor ki: “Târih öncesi devirlerde, genç bir adamı, kutsal kurban olarak seçmek ve onu bir sene boyunca imtiyazlı kişi kabûl ederek her arzusunu yerine getirmek ve sene sonunda belli bir âyin tertip ederek, o kimseyi kurban edip, etini yemek, kanını içmek âdeti, dinden haberi olmayan bâzı kavimlerde var idi. Kurban edilen kimsenin, etinden ve kanından tarlalara da serpilir, böylece toprağın bereketli olacağına inanılırdı. Kurbanlık seçilen kimsenin, kendi kavminin dîni lideri ile anlaşarak, yerine başka birisinin kurban edilmesi de olurdu. Başka bir kimse kurban edildikten sonra, asıl kurban edilmesi lâzım olan kişi, tekrar bir sene boyunca, yine imtiyazlı ve kutsal oluyor ve her arzusu yerine getiriliyordu. Senenin sonunda, yerine, yine başka bir kimse kurban ediliyordu. Böylece, devamlı olarak kutsal sayılan ve her arzusu yerine getirilen imtiyazlı kişiler zuhûr etti. Bu ilk devamlı kutsal kişiler, kavimleri tarafından kral veya yaşayan tanrı olarak telakkî edilmeye başlandılar. Bu kutsal kişilerin insanlıklarının yâni bedenlerinin ayrı bir şahsiyet ilâhlıklarının ayrı bir şahsiyet olduğu kabûl edilirdi. İlâhın, tanrının bu kimselere hulûlü yâni vücutlarına girip yerleşmiş olduğu, bu kavimlerce kabûl edilirdi. Bir müddet sonra, kavimleri, kutsal kabûl ettikleri bu kimselere, tanrı veya tanrının oğlu diyerek tapınmaya başladılar.
Önce âyin, sonra bu âyini izâh için mitolojik hikayeler uydurulmuştur. (Eski çağdaki putperestlerde veya çeşitli milletlerde, tanrıların, yarı tanrıların ve kahramanların efsanevî hikayelerine mitoloji denir.) Hayalî tanrıların ölmesi veya dirilmesi ile kendilerinin kurtulacağı zan olunurdu.
Kurtarıcı tanrıya inanan kavimlerin âyinlerinin en mühimi, kişinin tanrı ile birleştiğine ve bütünleştiğine inandıkları, sembolik et yeme ve içki içme âyinleridir. Kurtarıcı tanrı inancı, bir müddet sonra güneş tanrısı inancı ile birleştirildi. Her bir kurtarıcı tanrının, kış başlangıcında doğduğuna inanıldı. Kış başlangıcı ise, Julian takvimine göre 25 Aralıktır. Hıristiyanlar da, Bizans kralı Konstantin zamanında Îsâ aleyhisselâmı kurtarıcı bir tanrı yaparak, bu târihte doğduğunu kabûl ettiler ve bu geceyi milat ve noel olarak her sene kutlamaya başladılar.
Edward Carpenter, çeşitli kurtarıcı tanrı hikayeleri, meselâ, Yunanlıların Dioysus'u, Romalıların Hercules'i, Perslerin Mithra'sı, Mısırlıların Amonra, Oziris ve İzis'leri kuzey Şamillerin Baâl'ı, Asur ve Bâbillilerin Temmuz'u ile hıristiyanların Îsâ aleyhisselâmın hayat hikayesi diye inandıkları şeyler arasındaki benzerliklere dikkati çekmektedir. Şöyle ki:
1- Hepsi, noel yâni 25 Aralık veya buna yakın bir günde doğmuştur.
2- Hepsi, bâkire annelerden doğmuştur.
3- Hepsi, bir mağara veya yeraltında bir mahzende doğmuştur.
4- Hepsi, insanlar için meşakkatlere katlanmışlardır.
5- Hepsi, nûrlandırıcı, iyileştirici, kurtarıcı ve şefâat edici gibi isimler almışlardır.
6- Hepsi, karanlık güçler tarafından mağlûb edilmişlerdir.
7- Hepsi, Cehennem’e yahut arz küresinin diğer tarafına inmişlerdir.
8- Hepsi, yeniden dirilmiş ve insanların Cennet’e girmelerine öncülük etmişlerdir.
9- Hepsi, insanlar ile irtibat kuran azizler seçmişler ve vaftiz âyini ile cemâat kabûl eden, dinler tesis etmişlerdir.
10- Hepsi, kurban yemekleri yenilerek anılmışlardır.”
Newyork Üniversitesi târih profesörü olan Waelance Ferguson diyor ki: “Hıristiyanların yortuları, putperest yortuları ile aynı târihlere rastlar. Meselâ, noel târihi, İran ve Roma'da güneş tanrısı Mithra'nın doğum târihi idi. Ayrıca bu târih çok eskiden beri putperest dünyâsında önemli bir yortu günü idi.”
Mitoloji kahramanları üzerinde çalışmalarını The Heros (Kahramanlar) isimli kitabında toplayan Lord Raglan, hikayelerde gördüğü hâdiseleri 22 madde hâlinde sıralamış ve hangi mitoloji kahramanının hayat hikayesinde bunlardan kaç tanesinin geçtiğini tespit etmiştir. Bu maddelerden onbeş tanesinin Îsâ aleyhisselâmı anlatan, bugünkü hıristiyanlıkta bulunduğunu da, maddeler hâlinde bildirmiştir.
Meşhûr felsefeci ve târihçi Winwood Reade diyor ki: Hıristiyan âlemi, putperest âlemine hâkim olunca, putperest âlemi de, hıristiyanlığı bozdu. Oziris ve Apollo masalları, Îsâ aleyhisselâma atfedildi. Yahudilerin inandıkları ve Îsâ aleyhisselâmın tebliğ ettiği, tevhid yâni tek Allah'a îmân yerine, (Brahmânizm'de de bulunan ve) Mısırlıların ihdas ettikleri ve Eflatun tarafından felsefeye sokulan, teslis (trinity) yâni üç tanrı inancı aldı. “Bana iyi demeyin, iyi bir tanedir. O da Allah'tır” diyen bir zâtın kendisi, bizzat Allah yerine konuldu veya birin, üçte biri denildi.” Bütün bunlar gösteriyor ki, hıristiyanlık, Îsâ aleyhisselâmın tebliğ ettiği ve Mûsâ aleyhisselâmın şeriatını ıslâh eden nasrânîlik değildir. Îsâ aleyhisselâmın ismi arkasına sığınmış, putperestliğin karıştırıldığı, akıl ve mantığın kabûl edemeyeceği bir dindir.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.