Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin doğmasına iki ay kadar zaman vardı. Bu sırada Fil vak’ası meydana geldi. İnsanların her taraftan akın akın gelip Kâbe'yi ziyâret etmesine engel olmak isteyen Yemen valisi Ebrehe, Bizans İmparatorunun da yardımı ile San'a da büyük bir kilise yaptırdı. İnsanların bu kiliseyi ziyâret etmelerini istedi. Araplar ise eskiden beri Kâbe'yi ziyâret ettiklerinden, Ebrehe'nin yaptırdığı kiliseye hiç îtibâr etmediler. Hakaret gözüyle baktılar. Hattâ içlerinden biri kiliseyi kirletti. Bu hâdiseye kızan Ebrehe, Kâbe'yi yıkmaya karar verdi ve bu maksatla büyük bir ordu hazırlayıp Mekke üzerine yürüdü. Ebrehe'nin ordusu Mekke'ye yaklaşınca, Kureyş'in mallarını yağma etmeye başlamışlar, Abdülmuttalîb'e âit ikiyüz deveye de el koymuşlardı. Abdülmuttalîb, Ebrehe'ye gidip develerini istedi. Ebrehe; “Ben sizin mukaddes Kâbe'nizi yıkmaya geldim. Sen onu korumak istemiyorsun da develerini mi istiyorsun?” dedi. Abdülmuttalîb; “Ben develerin sâhibiyim. Kâbe'nin elbette sâhibi vardır. Onu, O korur” dedi. Ebrehe; “Bana karşı onu koruyacak yoktur!” dedi ve Abdülmuttalîb'e develerini verip gönderdi. Sonra Kâbe'ye doğru ordusuna hareket emrini verdi. Ebrehe'nin ordusunda, önde yürütülen ve böylece zafere kavuşulacağına inanılan “Mahmud” adında bir fil vardı. Ebrehe, Kâbe'ye yönelince, bu fil yere çöktü ve yürümez oldu. Hâlbuki Yemen'e çevrilince, koşarak gidiyordu. Böylece, Mekke'ye yaklaşıp hücûma gücü yetmeyen Ebrehe'nin ordusu, üzerine, Allahü teâlâ, Ebâbil yâni Dağ Kırlangıcı denilen kuşlardan bir sürü gönderdi. Bu kuşların her biri, biri ağzında ikisi de ayaklarında olmak üzere nohut veya mercimek büyüklüğünde üçer taş taşıyorlardı. Bunları Ebrehe'nin ordusu üzerine bıraktılar. Taşlar, askerleri, başlarından îtibâren dikine delip geçiyordu. Taşa hedef olan her asker, derhal ölüyordu. Âyet-i kerîmede de bildirildiği gibi, ordu, yenilmiş ekin yaprağı gibi oldu. Bu durumu gören Ebrehe, telâşlanarak kaçmak istedi. Fakat kaçamadı. Taşlara asıl hedef o idi. Ve ona da isabet etmişti. Kaçtıkça, etleri parça parça dökülerek öldü. Bu vak’a, Kur'ân-ı kerîmin Fil sûresinde meâlen şöyle bildirilmiştir:
(Ey Resûlüm! Kâbe'yi tahrip etmek isteyen) fil sâhiplerine (fillerle teçhiz edilmiş Ebrehe ordusuna), Rabbinin nasıl muâmele ettiğini görmedin mi? Onların (Kâbe-i muazzamayı tahrip etmek şeklindeki) hîlelerini, boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine, sürüler hâlinde kuşlar gönderdi. O kuşların her biri onların üzerine, çamurdan yapılmış ve ateşte pişirilmiş taş atarlardı. Nihâyet Allahü teâlâ onları, güve yemiş ekin yaprağı gibi, yok ediverdi. (Kurtlar tarafından kemirilip, doğranan yenik ekin yaprakları hâline getiriverdi.)


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Server-i Âlem (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin, mübârek nûru, annesine geçtiği zaman kurtlar, kuşlar birbirlerine; “Kâinatın Efendisi'nin dünyâyı teşrîfleri yaklaştı. O, yeryüzünün emîni, zamanın güneşidir” diyerek müjde verdiler. O gece, Kâbe'deki bütün putlar yüz üstü düştü. O zamanlar Mekke-i mükerremede kıtlık vardı. Senelerdir yağmur yağmamıştı. Ağaçlarda yeşil bir yaprak yoktu, mahsulden eser görünmez olmuştu. İnsanlar sıkıntı içine düşmüş, ne yapacaklarını bilemez hâle gelmişlerdi. Sevgili Peygamberimizin mübârek nûru, hazret-i Abdullah’tan hazret-i Âmine'ye geçtikten sonra o kadar yağmur yağdı, o kadar mahsul oldu ki, o seneye bolluk senesi diye isim verdiler.
Âmine vâlidemiz hâmile iken, kocası Abdullah ticâret için Şam'a gitmişti. Dönüşünde hastalandı. Medîne'ye gelince dayıları Neccâroğullarının yanında onsekiz veya yirmibeş yaşında iken vefât etti. Bu haber Mekke'de duyulunca koca şehir üzüntüye gark oldu. Eshâb-ı kirâmdan Abdullah ibni Abbâs (radıyallahü anh) şöyle bildirmiştir; Peygamber efendimizin babası Abdullah, oğlu doğmadan vefât edince melekler; “Ey Rabbimiz, Resûlün yetim kaldı” dediler. Allahü teâlâ; “O'nun koruyucusu ve yardımcısı benim” buyurdu.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


İki cihânın efendisi olan peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın nûrunu alnında taşıyan Abdullah, doğduğunda, kitap ehli birbirine; “Âhır zaman peygamberinin babası Mekke'de dünyâya geldi” diye haber verdiler. İsrâiloğullarının yanlarında yünden örülme bir cübbe var idi ki, bu cübbe Yahyâ aleyhisselâmın olup, şehîd olduğu zaman üzerinde bulunuyordu ve mübârek kanı bu cübbeye bulaşmış idi. Kitaplarında da; “Ne zaman bu kan tazelenir damlamaya başlarsa, âhır zaman peygamberinin babası dünyâya gelir” yazıyordu. İşte ehl-i kitap bu alâmeti görerek, Abdullah'ın doğduğunu anladılar. Lâkin kıskanıp nice defâlar öldürmeye kastettilerse de, Allahü teâlâ Abdullah'ı alnındaki nûrun bereketiyle korudu. Abdullah büluğ çağına eriştiğinde, gerek güzel ahlâkı ile gerekse yakışıklılığı ile insanlar arasında mümtaz bir şahıs oldu.
Uzaktan yakından herkes, ona kızlarını vermek için yarışa girdiler. Nice hükümdârlar Abdülmuttalîb'e gelerek kızlarını oğluna alması için teklifte bulundular ve bunun için her fedâkârlığa katlanacaklarını bildirdiler. Fakat Abdülmuttalîb her birini uygun lisân ile red ederdi. Abdullah, onsekiz yaşına girdiğinde güzelliği dillere destan oldu. Alnındaki nûr, güneş gibi parlar, gören kızların ister istemez gönlü ona akardı. Güzelliği ve şöhreti Mısır'a kadar yayılmıştı. İki yüze yakın kız onunla evlenmek için Mekke'ye kadar gelip, evlenme teklif etmişlerdi. Abdülmuttalîb ise oğluna; zamanın en kibar, asîl, güzel, İbrâhim aleyhisselâmdan beri uydukları Hanif dînine bağlı müslüman bir kız arıyordu.
Kitaplarında bildirilen âhır zaman peygamberinin, kendi kavimlerinden olmayacağını anlayan İsrâiloğulları, çekememezlik yüzünden, Abdullah'ı öldürmeye and içtiler. Bu iş için silâhlı yetmiş kişiyi Mekke'ye gönderdiler. Bir fırsatını bulup, o anı beklemeye başladılar. Nihâyet Abdullah'ın kıra çıktığı bir gün, kimsenin görmediğini zannettikleri bir sırada kılıçlarını çekip, üzerine hücûm ettiler. O gün, hikmet-i ilâhî, Abdullah'ın akrabâlarından Vehb bin Abd-i Menaf da, bir kaç arkadaşı ile ava çıkmıştı. Bunlar, Abdullah'ın üzerine atılan İsrâiloğullarını gördüler. Akrabâlık gayretiyle Abdullah'ı kurtarmak için yardım etmeye karar verdiler. Fakat karşıdakiler çok kalabalıktı. Bu çarpışmada mağlûb olacakları belli idi. Nihâyet, nasîhat yolunu seçmeyi uygun buldular. Onlara doğru yaklaştıkları zaman, bu âlemde hiç kimseye benzemeyen, yağız atlara binmiş, eli kılıçlı pek çok kimsenin gaybdan yıldırım gibi yetiştiğini, tekbir sesleri ile İsrâiloğullarına saldırdığını ve hepsini kılıçtan geçirerek kaybolduğunu gördüler. Vehb, bu hâl karşısında şaştı ve Abdullah'ın nasıl korunduğunu ve Allahü teâlâ katındaki kıymetini anladı. Eve gelince, durumu hanımına anlattı. Her ikisi de kızlarının dengi olan yiğidin, Abdullah olduğunu kabûl edip, Âmine'yi ona vermek için karara vardılar.
Abdülmuttalîb de, Benî Zühre kabîlesinin büyüğü Vehb'in kızı Âmine'nin hüsnü cemâlini, iffet ve hayâsını, dînine bağlılığını işitmişti. Soy bakımından da akrabâ idiler ve bir kaç bâtın yukarıda bileşiyorlardı. Oğlu Abdullah'a bu kızı almak için Vehb'in evine gitti. Abdülmuttalîb; Vehb'in kızını oğlu Abdullah'a isteyince, Vehb; “Ey amcaoğlu! Biz bu teklifi sizden önce aldık” dedi ve daha önce şâhid olduğu hâdiseyi anlattı. Sonra şunu da ilave etti. “Âmine'nin annesi bir rüyâ gördü. Anlattığına göre evimize bir nûr girmiş, aydınlığı yeri ve gökleri tutmuş. Ben de bu gece rüyâmda, dedemiz İbrâhim aleyhisselâmı gördüm. Bana; “Abdülmuttalîb’in oğlu Abdullah'la, kızın Âmine'nin nikâhlarını ben kıydım. Sen de onu kabûl et!” dedi. Bugün sabahtan beri bu rüyânın tesiri altındayım. Acabâ ne zaman gelecekler, diye merâk ediyordum.” Bu sözleri duyan Abdülmuttalîb'in dilinden “Allahü ekber! Allahü ekber!” sesleri dökülmüştü. Nihâyet onsekiz yaşında bulunan oğlu Abdullah'ı, ondört yaşındaki Vehb'in kızı Âmine ile evlendirdi. Âmine ile Abdullah'ın evlenmeleri husûsunda başka rivâyetler de vardır.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget