Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Mescid-i Nebî inşâ edildikten sonra, namaz vakitlerinde, vaktin girdiğini belirtecek ve müslümanları câmiye dâvet edecek bir usûl yoktu. Sâdece; “Essalâtü Câmi'a" denilirdi.
Resûlullah efendimiz, bir gün Eshâbıyla istişâre ederek, namaz vakitlerinde, mü’minlerin câmiye nasıl dâvet edilmesi gerektiğini sordular. Kimisi, namaz vakitlerini bildirmek için, nasârâ gibi, nâkûs yâni çan çalalım; kimisi, yahudiler gibi boru çalınsın dediler. Kimisi de; "Namaz vakti ateş yakıp yukarı kaldıralım" diye fikirlerini söylediler. Resûlullah efendimiz, hiç birini kabûl etmedi.
Abdullah bin Zeyd bin Sa’lebe (radıyallahü anh) ve hazret-i Ömer, rüyâda ezân okunmasını gördüler. Hazret-i Abdullah, sevgili Peygamberimize gelip rüyâsını şöyle anlattı;
"Yeşil bir şal ve peştemal bağlamış, eline çan almış bir kişi gördüm. Ona; "Elindeki çanı satar mısın?" diye sordum. Bana; "Ne yapacaksın?" dedi. "Namaz vakitlerini bildirmek için çalacağım" deyince, o zât; "Ben sana daha hayırlısını öğreteyim" dedi ve kıbleye dönerek yüksek sesle; "Allahü ekber, Allahü ekber..." diye okumaya başladı. Bitirdikten sonra da; "Namaza kalkacağın zaman da" deyip, ezânı tekrar etti ve sonuna doğru, "Kad kâmet-is-salatü" cümlesini ilave etti."
Bunun üzerine, Resûlullah efendimiz“Rüyâ haktır. O kelimeleri Bilâl'e öğret, okusun!" buyurdular. Buna ezân ismi verildi.
Hazret-i Bilâl de, Mescid-i şerîfin yakınında bulunan yüksek bir dama çıkarak, ilk ezânı, öğretilen kelimelerle okudu.
Hazret-i Ömer, ezân sesini işitince, koşa koşa Resûlullah efendimizin huzûruna geldi. Hazret-i Bilâl'ın söylediği kelimeleri aynen rüyâsında gördüğünü arz etti. O gece, Eshâb-ı kirâmdan bir kısmı da aynı rüyâyı görmüşlerdi. İşte bu sırada, Cumâ sûresi 9. âyet-i kerîmesi nâzil olup, vahiy ile de bildirilmiş oldu.
Bilâl-i Habeşî, bir gün sabah namazı vaktinde sevgili Peygamberimizin kapısı önünde; "Es-salâtü hayrun minennevm" diye iki defâ seslenmişti. Bunu Peygamber efendimiz beğendi. “Bilâl, bu ne güzel söz! Sabah ezânını okurken bunu da söyle" buyurdular. Böylece sabah ezânında bu söz de söylenmeye başlandı.
Peygamberimizin vefâtına kadar müezzinlik yapan Bilâl-i Habeşî'nin (radıyallahü anh); sesi gür, çok güzel ve pek tesirliydi. O, ezân okumaya başlayınca, herkes büyük bir aşk ve vecd içinde dinleyip, kendinden geçerdi. Ezân okurken herkesi ağlatırdı.
Eshâb-ı kirâmın (radıyallahü anhüm), birbirlerini namaz vakitlerinde câmiye ezân-ı şerîf ile dâvet etmeleri, Medîneli müşrikler ile yahudilerin pek tuhafına gitti. Ezân okunurken alay ve eğlenceye alırlardı. Onların bu maskaralıklarına karşı, Allahü teâlâKur'ân-ı kerîmde meâlen; “Onlar, namaza ezân ile dâvette bulunduğunuz zaman, onu oyun ve eğlence edinirler. Bu da, onların aklı ermez bir kavim olmalarındandır" buyurdu. (Mâide sûresi: 58)


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Server-i âlem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz ile hazret-i Ebû Bekr, hicret ettiklerinde çocuklarını Mekke'de bırakmışlardı. Hazret-i Hadîce vâlidemizin vefâtından bir sene sonra Hazret-i Âişe ile Mekke'de nişânlanmışlardı. İmâm-ı Buhârî’nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, hazret-i Âişe buyurdu ki: Resûlullah efendimiz bana; “Ey Âişe! Sen, bana iki kere rüyâmda gösterilmiştin. Gâlibâ ben, yeşil ipekli bir kumaş parçasında senin resmini görmüştüm de bana; “Bu resmin sâhibi müstakbel zevcendir" denilmişti" buyurdu. Bu rüyâdan sonra Peygamber efendimizle hazret-i Âişe vâlidemiz nişânlanmışlardı. Fakat, düğün hemen yapılmamıştı. Bunu, hazret-i Âişe vâlidemiz şöyle anlattılar:
"Resûlullah Medîne'ye hicret ettiği zaman, bizi ve kızlarını Mekke'de bırakmıştı. Medîne'yi şereflendirince, âzâdlı kölesi Zeyd bin Hârise ile Ebû Râfî'i, iki deve ve ihtiyaçları olabilecek şeyleri satın almak üzere 500 dirhem harçlıkla bize gönderdi. Babam da, Abdullah bin Üreykıt'ı iki-üç deve ile onların yanına katıp, annemi, beni ve kız kardeşim Esmâ'yı develere bindirerek göndermesini, kardeşim Abdullah'a mektup yazarak emretti. Ben, annem Ümmü Rûmân ve Resûlullah'ın kerîmelerinden Hazret-i Zeyneb, hep birlikte yola çıktık. Kubeyd mevkîine vardığımızda, Zeyd, 500 dirhemle üç deve daha satın aldı. Kâfileye Talha bin Ubeydullah da katıldı. Minâ mevkîinden Beyd denilen yere ulaştığımız zaman, benim devem kaçtı. Ben, mahmilin içindeydim. Annem de yanımdaydı. Annem; "Eyvah kızcağızım, eyvâh gelinciğim!" diyerek çırpınıyordu. Allahü teâlâ, devemize sükûnet verdi ve bizi kurtardı. Nihâyet Medîne'ye geldik. Ben, babamın ev halkı ile birlikte indim."
Resûlullah efendimizin ev halkı, odalarının önünde indi. Hazret-i Âişe vâlidemiz, babası hazret-i Ebû Bekr'in evinde bir müddet ikâmet buyurdular. Ebû Bekr (radıyallahü anh), bir gün Server-i âlem efendimize; "Yâ Resûlallah! Ehlinle evlenmekten seni alıkoyan nedir?" diye sordu. Resûlullah“Mehirdir" buyurdu. Hazret-i Ebû Bekr, Resûlullah'a mehr parası gönderdi. Bunun üzerine hazret-i Âişe vâlidemizin düğünü oldu. O zaman Peygamber efendimiz ellibeş yaşında idiler. Hazret-i Âişe vâlidemiz, çok zekî ve kâbiliyetli olup, hâdiseleri ânında şiir hâlinde söyleyebilirlerdi. Öğrendiği ve ezberlediği bir şeyi kat’îyyen unutmazdı. Çok akıllı, zekî, âlime, edîbe, afîfe ve sâliha idi. Hafızası pek kuvvetli olduğu için, Eshâb-ı kirâm, bir çok şeyleri ondan sorup öğrenirdi. Âyet-i kerîme ile medh edildi.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Peygamber efendimiz, Cumâ günleri mesciddeki Hannâne isminde bir hurma kütüğüne dayanarak, hutbe îrâd ederlerdi. Sonradan üç basamaklı bir minber yaptırdılar. Resûlullah efendimiz ve Eshâb-ı kirâm (radıyallahü anhüm) bir Cumâ günü Mescid-i Nebî’de toplanmışlardı. Efendimiz, hutbe için yeni minbere çıktıklarında, eskiden dayandığı kuru hurma kütüğü, herkesin duyacağı kadar, hâmile deve ağlayışını andıran bir sesle ağlamaya ve inlemeye başladı. Bütün Eshâb-ı kirâm, hayret ederek bu sesi dinlediler. Fakat, ses bir türlü kesilmiyordu. Bunun üzerine Âlemlerin efendisi minberden indiler ve mübârek elleri ile kütüğü okşadılar. O anda, ağlama ve inleme kesildi. Kuru hurma kütüğünün, Peygamberimize olan bu muhabbetini ve aşkını gören Sahâbîler, göz yaşlarını tutamadılar.
Bu hâdise ile ilgili hazret-i Enes bin Mâlik; "Mescid bile onun sesinden sarsıldı", İbn-i Ebî Vedâ'a da (radıyallahü anh); "Hurma kütüğü, çatlayıp yerinden oynadı. Resûlullah efendimiz gelip mübârek elini üzerine koydu da ondan sonra sustu" demişlerdir. Peygamber efendimiz“Nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, eğer onu okşamasaydım, bana karşı hasret ve hüznünden dolayı kıyâmete kadar böyle ağlayacaktı" buyurdular. Sonra Resûlullah'ın emri ile hurma kütüğü gömüldü. Başka bir rivâyette şöyle bildirildi: Resûl aleyhisselâm kuru hurma kütüğüne dönüp; “İstersen seni bulunduğun bahçeye vereyim. Tekrar dal budak sal ve eski hâline gel. İstersen seni Cennet’e dikeyim de Allahü teâlânın dostları meyvenden yesin" buyurdu. Resûlullah efendimiz, ona kulak verip şöyle dediğini duydular: "Beni Cennet’e dik ve benden Allahü teâlânın dostları yesin ve eskiyip çürümeyeceğim bir yerde olayım." Ağacın bu konuşmasını, Peygamber efendimizin yanında bulunanlar da duydu. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz, ona; “İstediğini yapacağım" diye mukabelede bulundu. Sonra Eshâbına dönüp; “Dâr-ı bekâyı, dâr-ı fenâya (bu dünyâya) tercih etti" buyurdular.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget