Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Hicretin beşinci senesinde, Mustalıkoğullarının reîsi Hâris bin Ebî Dırâr, Peygamber efendimizle çarpışmak için pek çok adam toplamıştı. Onları silâhlandırarak, Medîne üzerine yürüyecekti. Bu haber, sevgili Peygamberimize ulaşınca, hemen yediyüz kişilik bir birlik ile Mustalıkoğullarına karşı sefere çıkıldı. Müreysî kuyusu başında karargâh kuruldu. Önce Mustalıkoğulları İslâm’a dâvet edildi. Kabûl etmeyerek, ok atıp savaşı başlattılar. Resûlullah efendimizin; “Hep birlikte aniden hücûma geçiniz" emrini yerine getiren Eshâb-ı kirâm, Mustalıkoğullarından on kişiyi öldürdü. Kabîle reîsi kaçarak canını kurtarmış, fakat, kızı Berre ve kabîlesinden 600 kişi esir düşmüştü. Ganîmetler paylaştırıldı. Berre, Peygamber efendimizin huzûruna çıkıp; "Hissesine düştüğüm sâhibimle, dokuz altın karşılığında hürriyete kavuşmam için anlaştım. Bana yardım ediniz!" dedi. Peygamber efendimiz, merhamet buyurarak, onun bu arzusunu yerine getirip satın aldı. Sonra âzâd edip, hürriyetine kavuşturdu. Sevgili Peygamberimizin, İslâm’ı tebliği ile müslüman oldu. Onun müslüman olmasına son derece sevinen Âlemlerin efendisi, mükâfat olarak nikâhıyla şereflendirdi. Bunu gören Eshâb-ı kirâmın (radıyallahü anhüm) hepsi de; "Biz, Resûlullah'ın âilesi olan annemizin, akrabâsını hizmetçi olarak kullanmaktan hayâ ederiz" dediler ve esirlerini âzâd ettiler. Bu nikâh yüzlerce esirin âzâd olmasına sebep oldu. Sevgili Peygamberimiz, mübârek zevcesinin Berre ismini, Cüveyriyye (radıyallahü anhâ) olarak değiştirdi. Hazret-i Cüveyriyye vâlidemiz için, hazret-i Âişe vâlidemiz; "Ben, Cüveyriyye'den daha hayırlı, daha bereketli bir kadın görmedim" derdi.
İslâm ordusu zaferle, nûrlu Medîne'nin yolunu tutarken, etrâftaki müşrik kabîlelerin gözleri korkmuş, müslümanlara saldırmaya cesâret etmenin ne kadar tehlikeli olduğunu anlamışlardı.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


İçki içmeyi haram kılan âyet-i kerîme de, hicretin dördüncü yılında indi. Uhud gazâsında yaralanıp sonra vefât eden hazret-i Ümmü Seleme'nin kocası, geriye bir kaç tane çocuk bırakmıştı. Ümmü Seleme (radıyallahü anhâ) vâlidemiz, yaşlı hâli ile güç durumda kalmıştı. Sevgili Peygamberimiz, ona çok acıyıp merhamet buyurarak nikâhına almakla şereflendirdi.
Yine bu yılda Zâtürrika' gazâsı yapılarak, etrâftaki müşrik kabîleler sindirildi.
Hazret-i Osman'ın, Peygamber efendimizin kızı hazret-i Rukayye'den olma altı yaşındaki oğlu Abdullah, vefât etti. Âlemlerin efendisi, torununun namazını kıldırdı ve bizzat kabre koydu. Çok üzülmüşlerdi, mübârek gözyaşları kabre döküldü. Mezâr taşını, mübârek elleriyle diktiler ve; Allahü teâlâ, kullarından merhametli ve yufka yürekli olanlara rahmet eder” buyurdular.
Hazret-i Ali'nin annesi Fâtıma binti Esed (radıyallahü anhâ) da bu yılda vefât etti. Buna, sevgili Peygamberimiz çok üzülüp; “Bugün annem vefât etti!" buyurdu. Sevgili Peygamberimiz, dedesi Abdülmuttalîb'in vefâtından sonra, onun yanında büyümüştü. Peygamberliğini bildirdiğinde ise hemen müslüman olmakla şereflenmişti. Bu sebeple, Kâinatın sultânı, onu anne yerinde tutar, çok hürmet gösterirdi. Ona olan merhametinden, üzerindeki mübârek gömleğini çıkarıp kefen olarak sarılmasını emretti. Cenâze namazını kıldırdıktan sonra, yetmişbin meleğin namazda hazır olduğunu bildirdi. Kabre kadar gidip içine indiler. Kabir hayatının rahat ve hoş olması için, kabrin köşelerine doğru genişletir gibi işâret yaptıktan sonra kabre uzandılar. Kabirden çıktığında, mübârek gözleri yaşla dolmuş ve mübârek gözyaşları kabre dökülmüştü. Aman yâ Rabbî! Bu ne merhametti?...ve bu ne kadar talihli bir hanımefendi idi? ... Hazret-i Ömer dahî dayanamamış; "Canım sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Hiç bir kimseye yapmadığınızı, bu hanıma yaptınız!" diye suâl edince, vefâlıların en vefâlısı olan sevgili Peygamberimiz“Ebû Tâlib'den sonra bu hanımcağız kadar bana iyiliği dokunan bir kimse olmamıştır. O benim annemdi. Kendi çocukları aç dururken en önce benim karnımı doyururdu. Kendi çocuklarının üstleri başları tozlu topraklı dururken, o, önce benim saçımı tarar ve gül yağları ile yağlardı. O, benim annemdi.
Ona, Cennet elbiselerinden giydirilmesi için, gömleğimi kefen olarak giydirdim. Kabir hayatının kendisine mülayim ve kolay gelmesi için kabirde yanına uzandım. CebrâilAllahü teâlâ tarafından; “Bu hanım cennetliktir" diyerek bana haber verdi" buyurdular. Bundan sonra Fâtıma binti Esed vâlidemiz için, şöyle duâ ettiler: Allahü teâlâ seni mağfiret etsin, bağışlasın, seni mükâfatlandırsın! Ey annem! Allahü teâlâ sana rahmet eylesin. Kendin aç iken beni doyurdun. Kendin giymez, bana giydirir, yemez, bana yedirirdin. Dirilten de, öldüren de Allahü teâlâdır. O dâimâ diridir. O ölmez. Allah'ım! Annem Fâtıma binti Esed'i affeyle, bağışla! Ona hüccetini bildir. Kabrini genişlet. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah'ım! Ben peygamberin ve geçmiş peygamberlerin hakkı için, bu duâmı kabûl buyur."
Bunların arkasından, Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin mübârek hanımefendilerinden hazret-i Zeyneb binti Huzeyme otuz yaşında olduğu hâlde vefât etti. Yine bu sene Hazret-i Ali ile Hazret-i Fâtıma'nın ikinci çocukları hazret-i Hüseyin doğdu.
Yine bu yılda, Mekkeli müşrikler, Ebû Süfyân kumandasında ikibin askerle, İslâmın yayılmasını önlemek için Bedr'e hareket etti. Âlemlerin efendisi, binbeşyüz kahraman Eshâbıyla, onlardan önce Bedr'e geldiler. Mücâhidlerin kendilerinden önce Bedr'e geldiğini öğrenen müşriklerin kalblerine korku düştü. Ancak Merrazzahrân'a kadar ilerleyebildiler. Kahraman İslâm askeri ile karşılaşmaya cesâret edemediler, geri Mekke'ye döndüler. Resûl-i ekrem efendimiz, şanlı Eshâbıyla, müşrikleri sekiz gün Bedr'de beklediler. Sonra Medîne'ye hareket ettiler.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Uhud gazâsından sonra, hicretin dördüncü senesinde, Nâdiroğulları ismindeki yahudi kabîlesi, sevgili Peygamberimize suikast tertip ettiler. Bunu, Cebrâil aleyhisselâm Peygamber efendimize haber verdi, suikast netîcesiz kaldı. Bunun üzerine Âlemlerin efendisi, andlaşmayı bozan bu yahudi kabîlesine, Muhammed bin Mesleme'yi (radıyallahü anh) gönderdi ve; “Nâdiroğulları yahudilerine git! Onlara Resûlullah beni size; yurdumdan çıkıp gidiniz! Burada benimle birlikte oturmayınız! Siz, bana bir suikast plân kurdunuz. Size on gün süre tanıyorum. Bu müddetten sonra buralarda sizden kim görülürse boynu vurulacak, emrini bildirmek üzere gönderdi, de!" buyurdu. Muhammed bin Mesleme hazretleri bu emri bildirince, korkularından yol hazırlığına başladılar. Fakat münâfıkların başı Abdullah bin Übeyy, onlara; "Sakın kalenizden çıkmayınız. Mallarınızı ve yurdunuzu terkedip gitmeyiniz. Adamlarımdan ikibin kişi ile size yardıma geliyoruz." diyerek haber gönderdi.
Bunun üzerine Kâinatın sultânı efendimiz, Eshâb-ı kirâmıyla, Medîne'ye dört km. uzaklıkta bulunan Nâdiroğulları kalesine yürüdüler. Sancağı hazret-i Ali taşıyordu. Kale kuşatılıp, muhâsara başladı. Daha önce Eshâb-ı kirâma meydan okuyan yahudiler, kaleden çıkmaya cesâret edemediler. Münâfıkların yardımı da ulaşmadı. Eshâb-ı kirâm, kaleyi kontrol altına alıp kuş uçurtmuyordu. Yirmi günden ziyâde süren muhâsara sonunda, yahudiler teslim bayrağını çektiler. Bütün silâhlarını, altın ve gümüşlerini müslümanlara terk ederek bir kısmı Şam'a, bir kısmı da Hayber'e sürüldü. Böylece Medîne'de yahudilerden sâdece Kureyzâoğulları kaldı.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget