Uhud gazâsından sonra, hicretin dördüncü senesinde, Nâdiroğulları ismindeki yahudi kabîlesi, sevgili Peygamberimize suikast tertip ettiler. Bunu, Cebrâil aleyhisselâm Peygamber efendimize haber verdi, suikast netîcesiz kaldı. Bunun üzerine Âlemlerin efendisi, andlaşmayı bozan bu yahudi kabîlesine, Muhammed bin Mesleme'yi (radıyallahü anh) gönderdi ve; “Nâdiroğulları yahudilerine git! Onlara Resûlullah beni size; yurdumdan çıkıp gidiniz! Burada benimle birlikte oturmayınız! Siz, bana bir suikast plân kurdunuz. Size on gün süre tanıyorum. Bu müddetten sonra buralarda sizden kim görülürse boynu vurulacak, emrini bildirmek üzere gönderdi, de!" buyurdu. Muhammed bin Mesleme hazretleri bu emri bildirince, korkularından yol hazırlığına başladılar. Fakat münâfıkların başı Abdullah bin Übeyy, onlara; "Sakın kalenizden çıkmayınız. Mallarınızı ve yurdunuzu terkedip gitmeyiniz. Adamlarımdan ikibin kişi ile size yardıma geliyoruz." diyerek haber gönderdi.
Bunun üzerine Kâinatın sultânı efendimiz, Eshâb-ı kirâmıyla, Medîne'ye dört km. uzaklıkta bulunan Nâdiroğulları kalesine yürüdüler. Sancağı hazret-i Ali taşıyordu. Kale kuşatılıp, muhâsara başladı. Daha önce Eshâb-ı kirâma meydan okuyan yahudiler, kaleden çıkmaya cesâret edemediler. Münâfıkların yardımı da ulaşmadı. Eshâb-ı kirâm, kaleyi kontrol altına alıp kuş uçurtmuyordu. Yirmi günden ziyâde süren muhâsara sonunda, yahudiler teslim bayrağını çektiler. Bütün silâhlarını, altın ve gümüşlerini müslümanlara terk ederek bir kısmı Şam'a, bir kısmı da Hayber'e sürüldü. Böylece Medîne'de yahudilerden sâdece Kureyzâoğulları kaldı.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.