Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Tuzak...

Tuzak... || Peygamberler Ansiklopedisi || Hadis Kütüphanesi

Server-i kâinat aleyhi efdâlüssalevât efendimiz, yirmi güne yakın düşmanı bekledi. Tebük'te Eshâb-ı kirâmıyla nice sohbetler edip, gönüllerini nûr deryâsı ile yıkadı. Mübârek kalbinden fışkıran feyz ve bereketleri onların kalblerine akıttı. Yaptığı benzeri bulunmaz sohbetlerinden birinde buyurdu ki: “İnsanların en iyisini ve şereflisini size haber vereyim mi?" Eshâb-ı kirâm; "Veriniz, yâ Resûlallah!" dediler. Bunun üzerine; “İnsanların hayırlısı, atının veya devesinin sırtında, yâhud iki ayağı üzerinde, son nefesine kadar Allahü teâlânın yolunda çalışan kimsedir. İnsanların kötüsü de, Allahü teâlânın Kitabını okuyup ondan hiç faydalanamayan azgın kimsedir" buyurdu.
Şehîdlik hakkında soran bir kimseye de; “Varlığımı yed-i kudretinde bulunduran Allahü teâlâya yemîn ederim ki, şehidler, kıyâmet günü, kılıçları boyunlarında asılı olarak gelecekler. Nûrdan minberlerin üzerine oturacaklardır" buyurdular.
Tebük'ten Medîne'ye dönmek için hazırlıklar yapıldığı bir sıra, açlıktan dayanılamayacak hâle gelen sahâbîler, durumlarını Peygamber efendimize arzettiler. Resûlullah efendimiz onların arta kalan yemeklerini bir deri yaygı üzerine toplattı. Bunlar küçük bir tencereyi zor doldurdu. Server-i âlem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, abdestini tazeleyip iki rekat namaz kıldı. Mübârek ellerini açıp, yiyeceklerin bereketli olması için duâ eylediler. Sonra Eshâbına, kaplarını getirmelerini emrettiler. Koca orduda hiç bir kap boş bırakılmayacak şekilde dolduruldu. Ayrıca, bütün mücâhidler doyuncaya kadar yedikleri hâlde, sofradaki yiyeceklerin hiç eksilmediği görüldü.
Mücâhidler, Tebük'ten ayrılıp Medîne'nin yolunu tutmuşlardı. Bir gece münâfıklar, ilerdeki dar geçitte sevgili Peygamberimize tuzak kurup öldürmek üzere aralarında anlaştılar ve pusuda beklemeğe başladılar. Peygamber efendimizin devesinin yularını Ammâr bin Yâser hazretleri çekiyor, arkasında da hazret-i Huzeyfe bin Yemân geliyordu. Münâfıkların anlaşıp, sû-i kast tertip ettiklerini Cebrâil aleyhisselâm, haber verdi. Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz oraya yaklaşınca, bu münâfık grubu yüzlerini maskeleyerek hücûma geçtiler. Hazret-i Huzeyfe; "Ey Allahü teâlânın düşmanları!" diyerek elindeki sopa ile münâfıklara ve hayvanlarına vurmağa başladı. Bu bağırıp çağırmadan korkan oniki münâfık, derhal askerin arasına karıştılar. Resûlullah efendimiz, onların isimlerini hazret-i Huzeyfe'ye bildirdi ve başkalarına söylememesini tenbih etti. Hâdiseyi işiterek huzûra gelen Üseyd bin Hudayr hazretleri, Peygamber efendimize; "Canım sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Onları bana bildir de başlarını size getireyim!" diyerek çok yalvardı. Fakat Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem müsâde etmedi.
Nihâyet sevgili Peygamberimiz ve kahraman Eshâbı, Bizanslıların gözünü korkutmuş ve mukâvemetlerini kırmış olarak nûrlu Medîne’ye yaklaşmışlardı. Kâinatın sultânı, Medîne'ye çok yakın olan Zî-Evân denilen yerde, Eshâbına konaklamalarını emretti. Sahâbîler dinlenirken birkaç münâfık, sevgili Peygamberimize gelip, Mescid-i Dırâr'a teşrîf etmesini istedi.
Mescid-i Dırâr, Kubâ'da bulunuyordu. Resûlullah efendimizin, Medîne'ye hicreti esnâsında Kubâ'da yaptırdığı ilk mescidin karşısına münâfıklar tarafından yapılmıştı. Sevgili Peygamberimiz, Eshâbıyla Tebük'e giderken, münâfıklar huzûra gelip; "Yâ Resûlallah! Yeni bir mescid yaptık, teşrîf edip bize bir namaz kıldırır mısınız?" diyerek dâvet etmişler, fakat sefer hâlinde olan Âlemlerin efendisi, nasîb olursa Tebük'ten dönüşte uğrayabileceklerini buyurmuşlardı.
Münâfıkların maksadı; müslüman cemâati bölmek, kendi emellerine alet etmek, fitne çıkararak onları birbirlerine düşürmekti. Hattâ, Bizans askerlerini Medîne'ye dâvet edip, bu mescide depo ettikleri silâhlarla onlara yardım edeceklerdi. Peygamber efendimizin orada namaz kılmasını sağlamakla, Mescid-i Dırâr'ın mukaddes bir yer olduğu intibâı hâsıl olacaktı. Böylece müslümanlar, orada namaz kılmak için birbirleriyle yarış edecek ve güyâ münâfıkların ağına düşeceklerdi!...
Server-i âlem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, münâfıkların bu dâvetini kabûl buyurmuş, gitmeğe karar vermişti. Allahü teâlâ Tevbe sûresi 107-108. âyet-i kerîmelerini göndererek işin iç yüzünü bildirdi. Bunun üzerine Âlemlerin efendisi, Mâlik bin Duhşüm ile Âsım bin Adîy'e (radıyallahü anhüm); “Şu, halkı zâlim olan mescide gidiniz. Onu yıkınız, yakınız" buyurdular. Onlar akşam ile yatsı arasında gidip, binâyı ateşe verdiler. Sonra da yıkıp yerle bir ettiler. Münâfıklardan hiç ses çıkmadı.
Peygamber efendimizin ve şanlı Eshâbının gelmekte olduğunu işiten Medîneliler, derhal toparlanıp büyük bir heyecanla karşılamaya çıktılar... Sevgili Peygamberimizin Tebük seferi dönüşünden iki ay sonra, münâfıkların başı Abdullah bin Übeyy öldü. Bundan sonra münâfıkların birlikleri bozulup dağıldılar.
Böylece, sâdece münâfıkların değil, Arabistan'da müşriklerin ve yahudilerin de başları ezilmiş, İslâm’a karşı durma, engelleme faaliyetleri söndürülmüş oldu.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget