Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Muhammed Aleyhisselâmın yüksek ahlâkı

Muhammed Aleyhisselâmın yüksek ahlâkı || Peygamberler Ansiklopedisi || Hadis Kütüphanesi

Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine sallallahü aleyhi ve sellem verdiği iyilikleri, ihsânları sayarak, O'nun mübârek kalbini okşarken, kendisine güzel huylar verdiğini de saymakta, meâlen; “Sen, güzel huylu olarak yaratıldın" buyurmaktadır. İkrime (radıyallahü anh) buyuruyor ki: "Abdullah ibni Abbâs'dan işittim: Bu âyet-i kerîmede, "Huluk-ı azîm" yâni güzel huylar, Kur'ân-ı kerîmin bildirdiği ahlâktır. Âyet-i kerîmede meâlen; “Sen Huluk-ı azîm üzeresin" (Kalem sûresi: 4) buyuruldu. Huluk-ı azîm; Allahü teâlâ ile sır, gizli şeyleri bulunmak, insanlar ile de güzel huylu olmak demektir. Çok kimselerin İslâm dînine girmesine, Resûlullah'ın güzel ahlâkı sebeb oldu.
Sözleri gâyet tatlı olup gönülleri alır, rûhları cezbederdi. Aklı o kadar çoktu ki, Arabistan yarımadasında, sert, inâdçı insanlar arasında gelip, çok güzel idâre ederek ve cefâlarına sabrederek, onları yumuşaklığa ve itâata getirdi. Çoğu, dinlerini bırakıp müslüman oldu ve dîn-i İslâm yolunda, babalarına ve oğullarına karşı harb etti. O'nun uğrunda mallarını, yurtlarını fedâ edip, kanlarını akıttı. Halbuki böyle şeylere alışık değildiler. Güzel huyu, yumuşaklığı, affı, sabrı, ihsânı, ikrâmı o kadar çoktu ki, herkesi hayran bırakırdı. Görenler ve işitenler seve seve müslüman olurdu. Hiç bir hareketinde, hiç bir işinde, hiçbir sözünde, hiç bir zaman, hiç bir çirkinlik, hiç bir kusur görülmemiştir. Kendisi için kimseye gücenmediği hâlde, din düşmanlarına, dîne dil ve el uzatanlara karşı sert ve şiddetli idi.
Muhammed aleyhisselâmın binlerce mûcizesi göründü, bunu; dost-düşman herkes söyledi. Bu mûcizelerin en kıymetlisi, edebli ve güzel huylu olması idi. Ebû Sa’îd-i Hudrî hazretleri buyurdu ki: "Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, hayvana ot verirdi. Deveyi bağlardı. Evini süpürürdü. Koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının söküğünü diker, çamaşırını yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yerdi. Hizmetçisi el değirmeni çekerken yorulunca, ona yardım ederdi. Pazardan öte-beri alıp, torba içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selâm verirdi. Bunlarla mûsâfeha etmek için, mübârek elini önce uzatırdı. Köleyi, efendiyi, beyi, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağırılan yere giderdi. Önüne konulan şeyi, az olsa da, hafif, aşağı görmezdi. Akşamdan sabaha ve sabahtan akşama yemek bırakmazdı. Güzel huylu idi. İyilik etmesini sever, herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü olup, söylerken gülmezdi. Üzüntülü görünürdü. Fakat, çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi. Fakat, alçak tabîatlı değildi. Heybetli olup, saygı ve korku hâsıl ederdi. Fakat, kaba değildi. Nâzik ve cömert idi. Fakat, isrâf etmez, faydasız yere bir şey vermez, herkese acırdı. Mübârek başı hep önüne eğik idi. Kimseden bir şey beklemezdi. Saâdet, huzûr isteyen, O'nun gibi olmalıdır."
Enes bin Mâlik (radıyallahü anh) buyuruyor ki: "Resûlullah'a on sene hizmet ettim, bir kere üf demedi. Şunu niçin böyle yaptın, bunu niçin yapmadın buyurmadı."
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh); "Bir gazada, kâfirlerin yok olması için duâ buyurmasını söyledik; “Ben, lânet etmek için, insanların azâb çekmesi için gönderilmedim. Ben, herkese iyilik etmek ve insanların huzûra kavuşması için gönderildim" buyurdu." Allahü teâlâ, Enbiyâ sûresinin 107. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Seni, âlemlere rahmet, iyilik için gönderdik" buyuruyor.
Ebû Sa’îd-i Hudrî (radıyallahü anh) buyurdu ki: "Resûlullah'ın hayâsı, bâkire İslâm kızlarının hayâlarından daha çoktu."
Enes bin Mâlik (radıyallahü anh) diyor ki: "Resûlullah, bir kimse ile mûsâfeha edince, o kimse elini çekmedikçe, mübârek elini ondan ayırmazdı. O kimse, yüzünü çevirmedikçe, mübârek yüzünü ondan çevirmezdi. Bir kimsenin yanında otururken, iki diz üzerinde oturur, ona saygı olmak için mübârek bacağını dikip oturmazdı.”
Câbir bin Sümre (radıyallahü anh) diyor ki: "Resûlullah az konuşurdu. Lüzumlu olduğu zaman veya bir şey sorulunca söylerdi." Bundan anlaşılıyor ki, her müslümanın mâlaya'nî faydasız şey söylemeyip, susması lâzımdır. Mübârek sözlerinde tertîl ve tersîl vardı. Yâni, gâyet açık ve düzenli konuşur ve kolay anlaşılırdı.
Enes bin Mâlik (radıyallahü anh) buyuruyor ki: "Resûl aleyhisselâm hasta ziyâretinde bulunur, cenâze arkasında yürür, çağrılan yere giderdi. Eşeğe de binerdi. Resûl aleyhisselâmı Hayber gazâsında gördüm. Yuları bir ip olan eşek üzerinde idi. Resûl aleyhisselâm, sabah namazından çıkınca, Medîne çocukları ve işçileri su dolu kablarını önüne getirirler, mübârek parmağını içine sokmasını isterler, kış ve soğuk su olsa da, isteklerini geri çevirmez, gönüllerini hoş ederdi." Yine Enes (radıyallahü anh) diyor ki: "Bir küçük kız, Resûl aleyhisselâmın elini tutup bir iş için götürseydi, birlikte gider, müşkülünü hâllederdi."
Câbir (radıyallahü anh) diyor ki: "Resûl aleyhisselâmdan bir şey istenip de yok dediği işitilmedi."
Enes bin Mâlik (radıyallahü anh) buyuruyor ki: "Resûl aleyhisselâm ile birlikte gidiyordum. Üzerinde bürd-i Necrânî vardı. Yâni Yemen kumaşından bir palto vardı. Arkadan bir köylü gelip, yakasından öyle çekti ki, paltonun yakası mübârek boynunu çizdi ve izi kaldı. Resûl aleyhisselâm, adamın bu hâline güldü ve ona bir şey verilmesi için emir buyurdu."
Resûl aleyhisselâmın komşusu, bir ihtiyâr kadın vardı. Kızını, Resûl aleyhisselâma gönderdi. "Namaz kılmak için örtünecek bir elbisem yok. Bana, namazda örtünecek bir elbise gönder" diye yalvardı. Resûl aleyhisselâmın o ânda başka elbisesi yoktu. Mübârek arkasındaki antâriyi çıkarıp, o kadına gönderdi. Namaz vakti gelince, elbisesiz mescide gidemedi. Eshâb-ı kirâm, bu hâli işitince, Resûl aleyhisselâm o kadar cömertlik yapıyor ki, gömleksiz kalıp, mescide cemâate gelemiyor. Biz de her şeyimizi fakirlere dağıtalım dediler. Allahü teâlâ, hemen İsrâ sûresinin 29. âyet-i kerîmesini gönderdi. Önce Habîbine; “Hasislik etme, birsey vermemezlik yapma" buyurup, sonra da; “Sıkıntıya düşecek ve namazı kaçırarak, üzülecek kadar da dağıtma! Sadakada vasat davran" buyurdu. O gün, namazdan sonra, hazret-i Ali, Resûlullah'ın yanına gelip; "Yâ Resûlallah! Bugün, çoluk-çocuğuma nafaka yapmak için sekiz dirhem gümüş ödünç almıştım. Bunun yarısını size vereyim. Kendinize antâri (elbise) alınız" dedi. Resûl aleyhisselâm çarşıya çıkıp, iki dirhem ile bir antâri satın aldı. Geri kalan iki dirhem ile yiyecek almaya giderken bir âmânın oturduğunu gördü; "Allah rızâsı için ve Cennet elbiselerine kavuşmak için, bana kim bir gömlek verir?" diyordu. Almış olduğu antâriyi, ona verdi. Âmâ, antâriyi eline alınca, misk gibi güzel koku duydu. Bunun, Resûl aleyhisselâmın mübârek elinden geldiğini anladı. Çünkü Resûl aleyhisselâmın bir kere giydiği her şey, eskiyip dağılsa bile, her parçası misk gibi güzel kokardı. Âmâ duâ ederek; "Yâ Rabbî! Bu gömlek hürmetine, benim gözlerimi aç" dedi, iki gözü hemen açıldı ve Resûl aleyhisselâmın ayaklarına kapandı. Resûl aleyhisselâm oradan ayrıldı. Bir dirhem ile bir antâri satın aldı. Bir dirhem ile yiyecek almaya giderken, bir hizmetçi kızın ağladığını görüp; “Kızım, niçin böyle ağlıyorsun?" buyurdu. "Bir yahudinin hizetçisiyim. Bana bir dirhem verdi. Yarım dirhem ile bir şişe ve yarım dirhem ile de yağ satın al dedi. Bunları alıp gidiyordum. Elimden düştü. Hem şişe, hem de yağ gitti. Şimdi ne yapacağımı şaşırdım" dedi. Resûl aleyhisselâm, son dirhemini kıza verdi. “Bununla şişe ve yağ al, evine götür" buyurdu. Kızcağız; "Eve geç kaldığım için yahudinin beni döğeceğinden korkuyorum" deyince; “Korkma! Seninle birlikte gelir, sana bir şey yapmamasını söylerim" buyurdu. Eve gelip kapıyı çaldılar. Yahudi kapıyı açıp, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemi görünce, şaşırıp kaldı. Yahudiye, olan biteni anlatıp, kıza bir şey yapmaması için şefâat buyurdu. Yahudi, Resûlullah'ın ayaklarına kapanıp; "Binlerce insanın baş tâcı olan, binlerce aslanın, emrini yapmak için beklediği ey büyük Peygamber! Bir hizmetçi kız için, benim gibi bir miskinin kapısını şereflendirdin. Yâ Resûlallah! Bu kızı senin şerefine âzâd ettim. Bana îmânı, İslâm’ı öğret. Huzûrunda müslüman olayım" dedi. Resûl aleyhisselâm, ona müslümanlığı öğretti. Müslüman oldu. Evine girdi. Çoluğuna-çocuğuna anlattı. Hepsi müslüman oldu. Bunlar, hep Resûlullah'ın güzel huylarının bereketi ile oldu. Resûl aleyhisselâmın güzel huyları pek çoktur. Her müslümanın bunları öğrenmesi ve bunlar gibi ahlâklanması lâzımdır. Böylece, dünyâda ve âhırette felâketlerden, sıkıntılardan kurtulmak ve o iki cihân efendisinin şefâatine kavuşmak nasîb olur.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget