Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Kurtar beni yâ Resûlallah!...

Kurtar beni yâ Resûlallah!... || Peygamberler Ansiklopedisi || Hadis Kütüphanesi

İslâm ordusunun, gece-gündüz savaşa hazır durumda beklediğini ve her an saldırabileceklerini anlayan küffâr ordusunun kalbine korku düştü. Andlaşmaktan başka çıkar yol olmadığını görerek, acele bir elçi heyeti seçtiler. Süheyl bin Amr başkanlığında seçilen bu heyete; "Bu sene Mekke'ye girmemeleri şartıyla andlaşma yapın" denildi.
Sevgili Peygamberimiz, Kureyş elçilerini kabûl buyurdu. Elçilerin ilk istekleri, hapsedilmiş adamlarının bırakılması oldu. Âlemlerin efendisi de; “Mekke'de tutukladığınız Eshâbımı bırakmadığınız müddetçe, bu adamlarınızı salıvermem!" buyurdular. Süheyl; "Doğrusu bize, çok adâletli ve insâflı davrandınız" diyerek, Mekke'de tutuklanan hazret-i Osman'ı ve daha önce hapsettikleri on kadar Eshâbın serbest bırakılmasını sağladı. Bundan sonra, baskın sırasında yakalanıp hapsedilen müşrikler serbest bırakıldı.
Uzun konuşmalardan sonra, andlaşmaya varıldı. Sıra yazılmasına gelmişti. Hazret-i Ali kâtip olarak seçildi. Sulh-nâmeyi yazmak üzere kâğıt, divit hazırlandı. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Habîbullah efendimiz hazret-i Ali'ye; “Yaz" buyurdu. “Bismillâhirrahmânirrahîm!" Buna Süheyl derhal îtirâz edip; "Yemîn ederim ki, ben Rahmân sözünün ne demek olduğunu bilmiyorum. Böyle yazma; Bismike Allahümme diye yaz! Yoksa barışa yanaşmam!" dedi. Peygamber efendimiz, barışın yapılmasında çok büyük hikmetler görüyordu. Su sebeple; “Bismike Allahümme de güzeldir" buyurdular ve hazret-i Ali'ye böyle yazmasını emrettiler. Yazıldıktan sonra, Peygamber efendimiz“Bu, Muhammed Resûlullah'ın, Süheyl bin Amr ile üzerinde anlaştıkları ve sulh oldukları, şartlarını taraflarca yerine getirmek üzere imzâladığı maddelerdir" buyurduğunda, Süheyl'in, hazret-i Ali'nin etini tuttuğu görüldü ve Peygamber efendimize dönüp; "Yemîn ederiz ki, biz senin Resûlullah olduğunu kabûl etseydik, sana karşı gelmez, Kâbe'yi ziyâret etmene engel olmazdık. Bu sebeple, Resûlullah yerine, Abdullah'ın oğlu Muhammed yaz!" dedi. Peygamber efendimiz, onu da kabûl buyurarak; “Vallahi siz, beni yalanlasanız da, ben yine hiç şüphesiz Allahü teâlânın resûlüyüm. İsmimi ve babamın ismini yazdırmak, benim peygamberliğimi gidermez ki. Yâ Ali! Onu sil, Muhammed bin Abdullah yaz" buyurdular.
Resûlullah kelimesinin silinmesine, Eshâb-ı kirâmdan hiç birinin gönlü râzı olmadı. Bir anda her şeyi unutup; "Yâ Ali! Muhammed Resûlullah yaz, aksi hâlde, bu müşriklerle aramızı ancak kılıç hâlleder!.." dediler. Peygamber efendimiz, Eshâbının bu gayretlerine memnun oldular, fakat mübârek elleriyle susmalarını işâret buyurdular. Hazret-i Ali'ye, silinmesini emir buyurunca, o; "Canım sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Senin bu mübârek sıfatını silmeye elim varmıyor!..." diyerek özür diledi. Sevgili Peygamberimiz orayı göstermesini istedi. Gösterince elinden alıp, kendi mübârek parmağı ile silerek Abdullah'ın oğlu yazdırdı. Sonra, maddeler yazılmaya başlandı.
1- Andlaşma on yıl geçerli olacak, bu zaman içinde iki taraf birbiriyle harb etmeyecek.
2- Müslümanlar bu sene Kâbe'yi ziyâret etmeyecek. Ancak bir sene sonra ziyâret edebilecekler.
3- Kâbe'yi ziyârete gelen müslümanlar, üç gün kalacaklar ve yanlarında yolcu silâhından başka silâh bulundurmayacaklar.
4- Müslümanlar Kâbe'yi tavâf ederken, Mekkeli müşrikler Kâbe'den dışarı çıkıp onların serbestçe tavâf yapmalarını sağlayacaklar.
5- Kureyşlilerden müslüman olan bir kimse, velîsinden izinsiz Medîne'ye giderse, iade edilecek, Müslümanlardan biri Kureyş tarafına geçerek, Mekke'ye giderse iâde edilmeyecektir. Hazret-i Ömer bu madde için; "Yâ Resûlallah! Bu şartı da kabûl edecek misin?" diye sorunca; sevgili Peygamberimiz gülümseyerek; “Evet. Bizden onlara gidecek olanları Allahü teâlâ bizden uzak etsin!" buyurdular.
6- Eshâbdan biri, hac veya umre yapmak niyetiyle Mekke'ye gelse, canı ve malı emniyette olacak.
7- Müşriklerden biri, Şam'a, Mısır'a veya başka yere giderken Medîne'ye uğrarsa, onun da canı, malı emniyette olacak.
8- Diğer Arab kabîleleri, istedikleri tarafın himâyesine girebilecekler. Müslümanlar veya müşriklerle birleşmekte serbest olacaklardı.
Sıra andlaşmanın imzâlanmasına gelmişti. O sırada ayaklarındaki zincirleri sürükleye sürükleye İslâm ordusuna doğru bir kimsenin gelmekte olduğu görüldü. Yaklaştı, yaklaştı; "Beni kurtarın!..." diyerek bağırdı. Bu sesi işiten Kureyş heyeti reîsi, derhal yerinden fırladı. Eline aldığı dikenli ağaç dalını, onun başına yüzüne vurmaya başladı. O, bütün gayretini toplayarak kendini Resûlullah efendimizin mübârek dizleri dibine attı ve; "Kurtar beni yâ Resûlallah!" diye yalvardı. Bu, Mekke'de müslümanlıkla şereflendiği için, babası tarafından zincire vurulmuş bir müslümandı. Her gün ağır işkenceler edilir, putlara tapmaya zorlanrdı. Müşriklerin, Hudeybiye'ye gitmesinden faydalanarak, zincirlerini koparmış, kimseye görünmeden Mekke'den çıkıp, müslümanların arasına kendini atmıştı. Hidayete eren bu mübârek kimse, müşrik heyetinin reîsi Süheyl'in oğlu Ebû Cendel hazretleriydi. Süheyl, Peygamber efendimize, oğlu Ebû Cendel'i (radıyallahü anh) göstererek; "Biraz önce yazdığımız andlaşma gereğince, bana iâde edeceğin ilk adam budur!" dedi. Peygamber efendimiz ve sahâbîler çok müteessir olmuşlardı. Herkes, Resûlullah efendimizin ne cevap vereceğini merâkla bekliyorlardı. Bir tarafta sulh-nâme, bir tarafta işkence altında bulunan bir sahâbî... Âlemlerin efendisi, Süheyl'e; “Biz, bu sulh-nâmeyi daha imzâlamadık!" buyurdu. Süheyl; "Yâ Muhammed! Andlaşmanın maddelerini, oğlum daha buraya gelmeden önce yazıp bitirmiştik. Eğer oğlumu iâde etmezsen, ben de hiç bir zaman sulh-nâmenin altını imzâlamam!" diye inâd etti. Peygamber efendimiz“Onu benim hatırım için andlaşmanın dışında tut" buyurdu ise de müşrikler bunu kabûl etmediler. Süheyl bin Amr, oğlunu çeke çeke götürürken, Ebû Cendel; "Yâ Resûlallah!. Ey müslüman kardeşlerim!... Müslüman olmakla şereflenip size ilticâ ettiğim hâlde, beni müşriklere mi teslim ediyorsunuz. Bana her gün dayanılmaz işkencelerin yapılmasını mı revâ görüyorsunuz? Yâ Resûlallah! Dinimden döndürsünler diye mi beni iâde ediyorsunuz?!..." diye feryâd ediyordu. Bu içler acısı yalvarışa dayanmak çok zordu. Gönülleri yaralanan sahâbîler, ağlamaya başladılar. Merhamet deryâsı, sevgili Peygamberimizin de mübârek gözleri dolmuştu. Süheyl'in yanına varıp; “Gel etme! Onu bana bağışla!" diye ricâ etti. Fakat Süheyl; "İmkansız bağışlamam!" diye cevap verdi. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz“Ey Ebû Cendel! Biraz daha sabret! Sana yapılanlara katlan! Bunların mükâfatını Allahü teâlâdan dile. Allahü teâlâ, sana ve senin gibi zayıf ve kimsesiz müslümanlara muhakkak bir genişlik, bir çıkar yol ihsân edecektir" buyurarak tesellî eyledi ve; “Verdiğimiz sözde durmamak bize yaraşmaz" buyurdu.
Bu içler acısı hâdiseye, heyetteki müşrikler bile dayanamamış ve; "Ey Muhammed! Ebû Cendel'i senin hatırın için biz himâyemize alıyoruz. Ona, Süheyl'in işkence yapmasına meydan vermeyeceğiz!" demişlerdi. Bundan sonra Resûlullah efendimiz ve Eshâb-ı kirâm biraz rahatladılar. (Süheyl bin Amr, Mekke'nin fethinden sonra müslüman olup Eshâb-ı kirâmdan oldu.)
Sulh-nâme iki sûret yazılıp, taraflarca imzâlandı. Müşrikler karargâhlarına döndüler. Müslümanların aleyhlerinde gibi görünen bu maddeler için, Kureyş heyeti çok sevinçli idi. Aksine bu sulh-nâme büyük bir zaferdi ve bu maddeler müslümanların lehine idi. Her şeyden önce, müslümanların bir devlet olduğunu kabûl ediyorlardı. Mekke'den bir müşrik, ticâret veya başka bir şey için Şam'a, Mısır'a giderken Medîne'ye uğrasa, canı malı emniyette olacaktı. Böylece müşrikler müslümanların yaşayışlarını yakından görecek, İslâmın adâleti, Eshâbın birbirlerine olan güzel davranışları karşısında hayran kalacak ve İslâmiyeti seveceklerdi. Netîcede müslüman olup sahâbilerin safları arasına katılacaklardı.
On sene devam etmesi gereken bu andlaşma ile, müslümanlar çoğalacaklar, güçleneceklerdi. İslâmiyet her tarafa yayılacaktı.
Ancak; "Kureyşlilerden biri, müslüman olup Medîne'ye sığınmak isterse, iâde olunacak" maddesi için, Peygamber efendimiz müteessir olmuşlar ve; Allahü teâlâ, onlar için, elbette bir genişlik, bir çıkar yol yaratacaktır" buyurmuşlardı…
Artık müşriklerle yapılacak bir iş kalmamıştı. Resûl-i ekremsallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, Eshâb-ı kirâma; “Kalkınız! Kurbanlarınızı kesiniz. Başlarınızı tıraş ettikten sonra ihrâmdan çıkınız" buyurdular. Peygamber efendimiz, herkesten önce kurbanını kesti. Sonra kendisini berberi Hırâş bin Ümeyye hazretleri tıraş etti. Eshâb-ı kirâm, o mübârek saçları daha yere düşmeden havada kapıştılar ve bereketlenmek için sakladılar. Sahâbîler de kurbanlarını kesip, bir kısmı saçlarını kazıttı, bir kısmı kısalttırdı.
Hudeybiye'de yirmi gün kadar kalınmıştı. Peygamber efendimiz arkadaşları ile birlikte Medîne'ye dönmek üzere hareket ettiler. Yolda Allahü teâlâPeygamber efendimize Fetih sûresini vahyederek, nîmetini ve yardımlarını tamamlayacağını müjdeledi.
Kâinatın sultânı sallallahü aleyhi ve sellem, muzaffer olarak nûrlu Medîne'yi teşrîf ettiği günlerde, Kureyş'in Sakîf kabîlesinden Ebû Basîr, müslüman olmakla şereflenmişti. Müşriklerin arasında yaşayamayacağını anlayan Ebû Basîr (radıyallahü anh), yaya olarak Medîne'ye geldi. Hudeybiye andlaşmasının gereği olarak da Medîne'den ayrılıp, Kızıldeniz sahilindeki Îs denilen yere yerleşti. Burası, Kureyş müşriklerinin Şam'a gittikleri ticâret yolu üzerinde bulunuyordu. Bundan sonra, Kureyş'ten müslüman olanlar Mekke'yi terkedip, Medîne'ye değil, Îs'e, Ebû Basîr'in (radıyallahü anh) yanına gittiler. Bunlardan ilki Ebû Cendel hazretleriydi. Artık bunun arkası devam etti. Elli kişi, yüz kişi, ikiyüz, üçyüz kişi oldular. Kureyş kervanı Şam'a giderken buradan geçmek mecbûriyetinde kalıyorlardı. Ebû Basîr hazretleri yanındaki müslümanlarla, buradan geçen müşrikleri yakalıyor ve müslüman olmalarını istiyorlardı. Müslüman olmayanlarla çarpışıp, onları güç durumda bırakıyorlardı.
Mekkeli müşrikler, artık Şam ticâret yollarının kesildiğini görüp, Medîne'ye bir heyet gönderdiler. Hudeybiye sulh-nâmesinin, "Kureyşlilerden müslüman olan bir kimse velîsinden izinsiz Medîne'ye giderse iâde edilecek!..." maddesinin kaldırılması için yalvardılar. Peygamber efendimiz merhamet buyurup, onların bu isteklerini kabûl ettiler. Böylece Kureyşlilerin Şam ticâret yolları açılmış oldu. Müslümanlar da sabretmelerinin karşılığında Medîne'ye Peygamber efendimizin yanına geldiler.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget