Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 10- KADER HAKKINDA BİR BAB

80) ... Abdullah İbni Mesud (radıyallahü anh)’den :Şöyle demiştir : Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize (insanın yaratılışından) haber verdi. O, daima doğru söyleyen ve (Rabbi tarafından) kendisine doğru bilgiler vahiy edilen zattır. Buyurdu ki :

(Şüphesiz, biriniz (yaratılırken) asıl maddesi anasının karnında toplanır. (=yaratılmaya elverişli bir hale gelir). Sonra bir o kadar (40 günlük) süre içinde bu madde, kan pıhtısı haline dönüşür. Bundan sonra da o kadar zaman zarfında mudğa (= bir çiğnem et) olur. Daha sonra Allah ona bir melek gönderir de (tekamül eden mudğa için şu) dört kelimeyi yazması emrolunur : Allah, meleğe : - Onun amelini, ecelini, rızkını, şaki veya said olduğunu yaz- der. (= Meleğe bu malumatı verip yazdırır).

Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki : Gerçekten sizden bir kişi Cennet ehlinin işlediği (iyi) şeyleri işler. Hatta kendisi ile Cennet arasında yalnız bir arşın mesafe kalır. Bu esnada (Meleğin, ana karnında yazdığı) yazı gelir: o kişiyi önler. Bu kere o şahıs Cehennem ehlinin işlediğini işlemeye başlar ve Cehenneme girer. Sizden bir (başka) kişi de Cehennemlik olanların işlediği (fenalıkları) işler. Hatta kendisi ile Cehennem arasında bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada (Meleğin yazdığı) kitabı gelir onu önler. Bu defa da o kişi Cennetlik olanların (hayır) işlerini yapar ve Cennete girer. )

81) ... İbnü’d Deylemi (radıyallahü anh)’den gelen rivâyete göre kendisi şöyle demiştir:

Kader konusunda bir şey (şüphe) benim içime girdi. Ben bunun, dinimi ve durumumu bozmasından korktum. Bunun üzerine Ubey bin Kab (radıyallahü anh)’e vardım ve (Ey Ebel Münzir! Bu Kader meselesi hakkında gerçekten bir şey (şüphe) kalbime girdi. Ben de dinim ve halimden korktum. Kader meselesi ile ilgili aydınlatıcı bir şeyler bana söyle. Senin sözlerinden istifade ettirmesini Allah’tan umarım. ) dedim. Ubey (radıyallahü anh) :

( Eğer Allah, sahip olduğu göklerin halkını ve yer (küresin)in halkını tazip etseydi onlara zulüm etmiş olmadan azab vermiş olurdu. Eğer onlara merhamet etseydi Allah’ın rahmeti, onlar için kendilerinin işledikleri amellerinin karşılığından daha hayırlı olurdu ve eğer senin uhud dağı kadar altının veya Uhud dağı kadar (malın) olup hepsini Allah yolunda harcasaydın sen kadere inanmadıkça ve senin başına gelmiş olan şeylerin gelmemesinin imkansızlığını ve başına gelmemiş olan bir şeyin gelmesinin imkansız olduğunu bilmedikçe, harcadığın hayratın kabul edilmiş olmazdı. Şayet bu itikaddan başka bir inanç üzerinde ölürsen muhakkak Cehenneme gireceğini bilmedikçe bu hayratı yapmış olsaydın bile kabul edilmezdi. Kardeşim Abdullah İbni Mesud’a varıp ona (da Kader meselesini sormanda senin için mahzur yok ), dedi

(İbnü’d Deylemi diyor ki) : Bunun üzerine ben Abdullah İbni Mesud (radıyallahü anh)’a vardım. Ona sordum. O da Ubeyy bin Kab’ın söylediklerinin benzerini anlattı ve ( Huzeyfe (radıyallahü anh)’e gitmen fena olmaz) dedi. Bundan sonra Huzeyfe (radıyallahü anh)‘in yanına gidip (bu meseleyi) ona sordum. Kendisi de Ubeyy ve İbni Mesud (radıyallahü anh)’in sözlerine benzer sözler söyledi ve: ( Zeyd bin Sabit’e git ona sor. ) dedi. Bunun üzerine Zeyd (radıyallahü anh)’e vardım. Ona da sordum. Zeyd (radıyallahü anh) : Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim. Şöyle buyurdu :

( Eğer Allah, sahip olduğu göklerin halkını ve yer (küresin)in halkını tazib etseydi onlara zulüm etmiş olmadan azab vermiş olurdu. Eğer onlara merhamet etseydi Allah’ın rahmeti onlar için kendilerinin işledikleri amellerinin karşılığında daha hayırlı olurdu ve eğer senin Uhud kadar altın veya Uhud dağı kadar altının olup hepsini Allah yolunda harcasaydın, sen Kader’in hepsine inanmadıkça ve senin başına gelmiş olan şeylerin gelmemesinin imkansızlığını ve başına gelmemiş olan şeylerin gelmesinin imkansız olduğunu bilmedikçe (inanıp kabul etmedikçe); keza anlatılan bu itikaddan başka bir akide üzerinde ölürsen şüphesiz cehenneme gireceğini kesinlikle kabullenerek bilmedikçe (yaptığın harcama) senden kabul edilmezdi. )

82) ... Ali (radıyallahü anh)’den: Şöyle söylediği rivâyet edilmiştir: Biz (bir defa Bakiül Garkad kabristanında bir cenaze dolayısı ile) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında oturuyorduk. O’nun elinde bir asa –dal parçası- vardı. Asası ile yere vurdu. Sonra başını kaldırdı ve buyurdu ki :

( Sizden hiçbir kimse yoktur ki, onun Cennetteki veya Cehennemdeki yeri takdir ve tesbit edilmemiş olsun! (Şaki veya Said olduğunu belirtmemiş olsun!) ) Bunun üzerine O’na (bir sahabi tarafından) denildi ki:

- Ya Resûlüllah! Öyle ise amel ve ibadetleri bırakıp Cenab-ı Hakk’ın takdirine dayanmıyalım mı? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cevaben :

( Hayır. Çalışınız ve (amelleri bırakıp) kadere dayanmayınız. Çünkü herkes ne için yaratıldı ise o iş için kendisine kolaylık sağlanmış oluyor. (Kişi said ise ona, saadet ehline ait amellerin ifası kolaylaştırılır. Şaki ise şakavet ehlinin işleri kolaylaştırılır) ) buyurdu ve şu (mealdeki) ayetleri okudu :

= Ama kim (Allah yolunda malını) verir. Allah’tan korkar, o güzel kelimeyi (La ilahe illallah sözünü) tasdik eder ise muhakkak biz onu (Allah’ın rızasına uygun) en kolay yola muvafık kılarız. Fakat kim cimrilik eder (=Allah hakkını ödemez), Allah’ın yardımına ihtiyaç duymaz (kendisini müstağni sayar) ve en güzel sözü (Tevhid kelimesini) inkar eder ise biz de onu en şiddetli (Cehenneme götürücü) yola hazırlarız. ) (Leyl 5-10)

83) ... Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den:şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

( Kuvvetli mümin zayıf müminden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir. Her ikisinde de hayır vardır. Sana menfati olan şeylere düşkün ol. Allah’tan da yardım dile ve (faydalı şeyleri istemek, Allah’tan da yardım dilemek hususunda) gevşeklik etme. Eğer (hoşlanmadığın) bir şey sana isabet ederse (başına gelirse) ben şunu isteseydim, bunu yapsaydım (bu iş başıma gelmezdi) söyleme ve lakin :(Allah (böyle) takdir buyurdu ve dilediğini yapar. ) demelisin. Çünkü Lev (=şunu yapsaydım, böyle olsaydı kelimesi) şeytan (vesvesesine ve) işine yol açar. (= kader’e karşı gelmek güşüncesini kalbe sokar. )

84) ... Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre kendisi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu söylemiştir :

( Adem ve Mûsâ (Aleyhisselam) münakaşa ettiler. Mûsâ (Aleyhisselam) Adem (Aleyhisselam)’a :

- Ya Adem! Sen babamızsın. İşlediğin günahla bizi zarara soktun ve bizi Cennetten çıkarttın, dedi. Adem (Aleyhisselam) da Ona :

- Ya Mûsâ! Allah, insanlar içinden seni seçip kelamını sana verdi. Senin için Tevrat’ı eliyle yazdı. Allah’ın, beni yaratmadan 40 yıl önce hakkımda takdir buyurmuş olduğu bir şey (günah) üzerinde sen beni kınıyor musun? dedi.

Böylece Adem, Mûsâ’yı yendi. Böylece Adem, Mûsâ’yı yendi. Böylece Adem, Mûsâ’yı yendi. (Bu cümleyi 3 defa tekrarladı. )

85) ... Ali (radıyallahü anh)’den Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), şöyle buyurdu, dediği rivâyet olunmuştur.

(Kul, (şu) dört şeye inanmadıkça iman etmiş olmaz. Allah’ın varlığına, birliğine, ortağının olmadığına, şüphesiz benim, Allah’ın Resulu olduğuma, öldükten sonra dirilmeye ve kader’e (iman etmesi gerekir. ) )

86) ... Hazret-i Âişe (radıyallahü anh)’dan, rivâyet edildiğine göre kendisi şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ensar’dan erginlik çağına ermiyen bir erkek çocuğun cenazesine davet edildi. Ben de :

( Ya Resûlüllah! ne mutlu buna. Hiç bir kötülük (günah) işlemedi, günah işleme çağına ermedi. (Onun için bu çocuk) Cennet kuşlarından bir kuştur. ) dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

( Ya Âişe! Şu söylediğin sözden başka şey (yani susmak) daha uygun olur. Şüphesiz Allah Cennet için bir kısım insanlar yarattı. Onları babalarının bellerinde iken Cennet için yarattı. Cehennem için de bazı insanları yarattı. Onları babalarının bellerinde iken Cehennem için yarattı. )

87) ... Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den, şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Kureyş kabilesine mensup müşrikler gelip Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile kader konusunda mücadele ve çekişmeye giriştiler. (Müşrikler kaderi inkar ediyorlardı. ) Bu hadise üzerine şu (iki) ayet indi:

(O gün ki mücrimler yüzleri üzerine (Cehennem) ateşi içinde sürükleneceklerdir. (Ve onlara) :Tadın Cehennemin (şiddetli) dokunuşunu! (denecektir. ) Şüphesiz her şeyi bir kader ile yarattık. ) Kamer, 48,49

88) ... Ebû Müleyke (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre kendisi Âişe (radıyallahü anha)’ya giderek kader konusunda ona bir şeyler anlattı Âişe : Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim buyurdular ki :

( Kim kader meselesine ait az bir konuşma (bile) yaparsa Ahiret günü bu konuşmasından sorumlu tutulur. Ve kim bu konuda hiç konuşmaz ise niçin konuşmadı diye sorguya çekilmez. )

89) ...

90) ... Şuayb (radıyallahü anh)’den, babası Muhammed b. Abdillah (radıyallahü anh)’ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Ashâbı Kiram (radıyallahü anh), kader meselesini tartışırken; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların yanına aniden geldi. Tartıştıklarını anlayınca öfkesinden (mübarek) yüzünde nar tanesi yarılmış gibi kıpkırmızı oldu. Biraz sonra onlara dedi ki :

( Bununla mı emrolundunuz veya bunun için mi yaratıldınız? Kuran'ın bir kısım ayetlerini diğer bir kısım ayetlerle vuruşturuyorsunuz. Sizden önceki ümmetler ancak bu tip (lüzumsuz) tartışma ile helak oldular. ) Ravi (Muhammed) dedi ki : (Babam) Abdullah bin Amr şöyle söyledi :

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in (bazı) meclislerinden nefsimin beni geri bıraktığını beğenirdim. Hele bu meclisten beni geri bıraktığını çok beğendim. )

91) ... (Abdullah) İbni Ömer (radıyallahü anh)’den : şöyle dediği rivâyet edilmiştir : Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(İslam dininde ) hastalığın (kendiliğinden) bulaşması yok, kuşlarda uğursuzluk yok, baykuş ve Ükey’in (öymesi veya evin damına konmasının) uğursuzluğu da yoktur. ) buyurdu. Bir Arabi ayağa kalkarak :

“Ya Resûlüllah! Sen, (hastalığın bulaşması yoktur, buyurdun, ama) uyuz olan bir devenin deve sürüsünün tümünü uyuz ettiğini gördün mü (buna ne dersin)? ” dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

( İşte, O (onların uyuz edilmeleri), kaderdir. (Yoksa) kim ilk deveyi uyuz etti?) buyurdu.

92) ... Şabi (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre kendisi şöyle demiştir :

Adiy bin Hatim Kufe’ye geldiği zaman Kufe halkının fıkıhçılarından bir grupla yanına vardık ve ona : Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğim hadisleri bize naklet, dedik. Kendisi de dedi ki: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e vardım. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) , bana :

( Ey Hatim oğlu Adiy! Müslüman ol ki selamete eresin. ) buyurdu. Ben de O’na :

( İslam nedir? ) diye sordum. Kendileri :

( (İslam) Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim şüphesiz Allah’ın Resulü olduğuma şehadet etmen ve kader’in hayrine, şerrine, tatlısına, acısına, tümü ile iman etmendir.), dedi.

93) ... Ebû Mûsâ el-Eşari (radıyallahü anh)’den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), şöyle buyurdu, dediği mervidir:

( Kalbin durumu, bomboş arazide rüzgarların döndürdüğü kuşun yeleği haline benzer. )

94) ... Cabir (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre kendisi şöyle demiştir: Ensar’dan bir adam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek :

Ya Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim bir cariyem vardır. Ben ondan azil ediyorum? (Bu hareketim CÂİZ mi?), diye sordu. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Ona :(Cariyen için takdir edilmiş olan şey (çocuk) kendisine gelecektir. ) dedi. Bundan bir süre sonra Ensari zat, Resûl-i Ekrem’e geldi ve :O cariyem hamile oldu! dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki :

( Bir nefis için takdir edilmiş olan şey mutlaka olur. )

95) ... Sevban (radıyallahü anh)’den, Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir:

( Birr (=hayır, iyilik, ihsan)den başka bir şey ömrü arttırmaz ve dua’dan başka bir şey kader’i geri döndürmez. Şüphesiz adam, işlediği günah yüzünden de rızkından mahrum kılınır. )

96) ... Süraka bin Cüşüm (radıyallahü anh)’den, rivâyet edildiğine göre kendisi şöyle demiştir :Ben Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’e dedim ki :

- Ya Resûlüllah! Amel, kaderleri çizen kalemin yazdığı mukadderatın cümlesinde mi ki artık kalem onun işini tamamlamış ve kurumuştur? yoksa amel (için geçmişte bir kader oluşu bahis konusu olmayıp kişinin) istikbalde takınacağı tavra göre mi (tahakkuk eder)Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

( Amel, kader ile tesbit edilmiş olan mukadderattan olup kalemin yazıp kuruduğu hususlar içindedir. Herkes ne için yaratıldı ise ona müyesser kılınır. )

97) ... Cabir bin Abdillah (radıyallahü anh)’den : Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) , şöyle buyurdu: dediği rivâyet edilmiştir.

( Bu ümmetin Mecusileri Allah’ın kaderlerini tekzib edenlerdir. Hastalanırlarsa onları ziyaret etmeyiniz, ölürler ise cenazelerinde bulunmayınız ve onlara rastlarsanız onlara selam veriniz. )

١٠ - باب فِي الْقَدَرِ

٨٠ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، وَمُحَمَّدُ بْنُ فُضَيْلٍ، وَأَبُو مُعَاوِيَةَ ح وَحَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مَيْمُونٍ الرَّقِّيُّ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، وَمُحَمَّدُ بْنُ عُبَيْدٍ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ زَيْدِ بْنِ وَهْبٍ، قَالَ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْعُودٍ حَدَّثَنَا رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَهُوَ الصَّادِقُ الْمَصْدُوقُ قَالَ ‏( يُجْمَعُ خَلْقُ أَحَدِكُمْ فِي بَطْنِ أُمِّهِ أَرْبَعِينَ يَوْمًا ثُمَّ يَكُونُ عَلَقَةً مِثْلَ ذَلِكَ ثُمَّ يَكُونُ مُضْغَةً مِثْلَ ذَلِكَ ثُمَّ يَبْعَثُ اللَّهُ إِلَيْهِ الْمَلَكَ فَيُؤْمَرُ بِأَرْبَعِ كَلِمَاتٍ فَيَقُولُ اكْتُبْ عَمَلَهُ وَأَجَلَهُ وَرِزْقَهُ وَشَقِيٌّ أَمْ سَعِيدٌ ‏.‏ فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ إِنَّ أَحَدَكُمْ لَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ الْجَنَّةِ حَتَّى مَا يَكُونُ بَيْنَهُ وَبَيْنَهَا إِلاَّ ذِرَاعٌ فَيَسْبِقُ عَلَيْهِ الْكِتَابُ فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ النَّارِ فَيَدْخُلُهَا وَإِنَّ أَحَدَكُمْ لَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ النَّارِ حَتَّى مَا يَكُونُ بَيْنَهُ وَبَيْنَهَا إِلاَّ ذِرَاعٌ فَيَسْبِقُ عَلَيْهِ الْكِتَابُ فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَيَدْخُلُهَا ‏)‏.‏

٨١ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ سُلَيْمَانَ، قَالَ سَمِعْتُ أَبَا سِنَانٍ، عَنْ وَهْبِ بْنِ خَالِدٍ الْحِمْصِيِّ، عَنِ ابْنِ الدَّيْلَمِيِّ، قَالَ وَقَعَ فِي نَفْسِي شَىْءٌ مِنْ هَذَا الْقَدَرِ خَشِيتُ أَنْ يُفْسِدَ عَلَىَّ دِينِي وَأَمْرِي فَأَتَيْتُ أُبَىَّ بْنَ كَعْبٍ فَقَلْتُ أَبَا الْمُنْذِرِ إِنَّهُ قَدْ وَقَعَ فِي قَلْبِي شَىْءٌ مِنْ هَذَا الْقَدَرِ فَخَشِيتُ عَلَى دِينِي وَأَمْرِي فَحَدِّثْنِي مِنْ ذَلِكَ بِشَىْءٍ لَعَلَّ اللَّهَ أَنْ يَنْفَعَنِي بِهِ ‏.‏ فَقَالَ لَوْ أَنَّ اللَّهَ عَذَّبَ أَهْلَ سَمَوَاتِهِ وَأَهْلَ أَرْضِهِ لَعَذَّبَهُمْ وَهُوَ غَيْرُ ظَالِمٍ لَهُمْ وَلَوْ رَحِمَهُمْ لَكَانَتْ رَحْمَتُهُ خَيْرًا لَهُمْ مِنْ أَعْمَالِهِمْ ‏.‏ وَلَوْ كَانَ لَكَ مِثْلُ جَبَلِ أُحُدٍ ذَهَبًا أَوْ مِثْلُ جَبَلِ أُحُدٍ تُنْفِقُهُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ مَا قُبِلَ مِنْكَ حَتَّى تُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ ‏.‏ فَتَعْلَمَ أَنَّ مَا أَصَابَكَ لَمْ يَكُنْ لِيُخْطِئَكَ وَأَنَّ مَا أَخْطَأَكَ لَمْ يَكُنْ لِيُصِيبَكَ ‏.‏ وَأَنَّكَ إِنْ مُتَّ عَلَى غَيْرِ هَذَا دَخَلْتَ النَّارَ وَلاَ عَلَيْكَ أَنْ تَأْتِيَ أَخِي عَبْدَ اللَّهِ بْنَ مَسْعُودٍ فَتَسْأَلَهُ ‏.‏ فَأَتَيْتُ عَبْدَ اللَّهِ فَسَأَلْتُهُ فَذَكَرَ مِثْلَ مَا قَالَ أُبَىٌّ وَقَالَ لِي وَلاَ عَلَيْكَ أَنْ تَأْتِيَ حُذَيْفَةَ ‏.‏ فَأَتَيْتُ حُذَيْفَةَ فَسَأَلْتُهُ فَقَالَ مِثْلَ مَا قَالاَ وَقَالَ ائْتِ زَيْدَ بْنَ ثَابِتٍ فَاسْأَلْهُ ‏.‏ فَأَتَيْتُ زَيْدَ بْنَ ثَابِتٍ فَسَأَلْتُهُ فَقَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَقُولُ ‏( لَوْ أَنَّ اللَّهَ عَذَّبَ أَهْلَ سَمَوَاتِهِ وَأَهْلَ أَرْضِهِ لَعَذَّبَهُمْ وَهُوَ غَيْرُ ظَالِمٍ لَهُمْ وَلَوْ رَحِمَهُمْ لَكَانَتْ رَحْمَتُهُ خَيْرًا لَهُمْ مِنْ أَعْمَالِهِمْ وَلَوْ كَانَ لَكَ مِثْلُ أُحُدٍ ذَهَبًا أَوْ مِثْلُ جَبَلِ أُحُدٍ ذَهَبًا تُنْفِقُهُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ مَا قَبِلَهُ مِنْكَ حَتَّى تُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ كُلِّهِ فَتَعْلَمَ أَنَّ مَا أَصَابَكَ لَمْ يَكُنْ لِيُخْطِئَكَ وَمَا أَخْطَأَكَ لَمْ يَكُنْ لِيُصِيبَكَ وَأَنَّكَ إِنْ مُتَّ عَلَى غَيْرِ هَذَا دَخَلْتَ النَّارَ ‏)‏.‏

٨٢ - حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، ح وَحَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، وَوَكِيعٌ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ سَعْدِ بْنِ عُبَيْدَةَ، عَنْ أَبِي عَبْدِ الرَّحْمَنِ السُّلَمِيِّ، عَنْ عَلِيٍّ، قَالَ كُنَّا جُلُوسًا عِنْدَ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَبِيَدِهِ عُودٌ فَنَكَتَ فِي الأَرْضِ ثُمَّ رَفَعَ رَأْسَهُ فَقَالَ ‏( مَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ وَقَدْ كُتِبَ مَقْعَدُهُ مِنَ الْجَنَّةِ وَمَقْعَدُهُ مِنَ النَّارِ ‏)‏.‏ قِيلَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَفَلاَ نَتَّكِلُ قَالَ ‏( لاَ اعْمَلُوا وَلاَ تَتَّكِلُوا فَكُلٌّ مُيَسَّرٌ لِمَا خُلِقَ لَهُ ‏)‏.‏ ثُمَّ قَرَأَ {فَأَمَّا مَنْ أَعْطَى وَاتَّقَى * وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى * فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى * وَأَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنَى * وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى * فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى}‏ ‏.‏

٨٣ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، وَعَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ الطَّنَافِسِيُّ، قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ إِدْرِيسَ، عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ عُثْمَانَ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ يَحْيَى بْنِ حَبَّانَ، عَنِ الأَعْرَجِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( الْمُؤْمِنُ الْقَوِيُّ خَيْرٌ وَأَحَبُّ إِلَى اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِ الضَّعِيفِ وَفِي كُلٍّ خَيْرٌ احْرِصْ عَلَى مَا يَنْفَعُكَ وَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ وَلاَ تَعْجِزْ فَإِنْ أَصَابَكَ شَىْءٌ فَلاَ تَقُلْ لَوْ أَنِّي فَعَلْتُ كَذَا وَكَذَا ‏.‏ وَلَكِنْ قُلْ قَدَّرَ اللَّهُ وَمَا شَاءَ فَعَلَ فَإِنَّ ‏( لَوْ ‏( تَفْتَحُ عَمَلَ الشَّيْطَانِ ‏)‏.‏

٨٤ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، وَيَعْقُوبُ بْنُ حُمَيْدِ بْنِ كَاسِبٍ، قَالاَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنْ عَمْرِو بْنِ دِينَارٍ، سَمِعَ طَاوُسًا، يَقُولُ سَمِعْتُ أَبَا هُرَيْرَةَ، يُخْبِرُ عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( احْتَجَّ آدَمُ وَمُوسَى فَقَالَ لَهُ مُوسَى يَا آدَمُ أَنْتَ أَبُونَا خَيَّبْتَنَا وَأَخْرَجْتَنَا مِنَ الْجَنَّةِ بِذَنْبِكَ ‏.‏ فَقَالَ لَهُ آدَمُ يَا مُوسَى اصْطَفَاكَ اللَّهُ بِكَلاَمِهِ وَخَطَّ لَكَ التَّوْرَاةَ بِيَدِهِ أَتَلُومُنِي عَلَى أَمْرٍ قَدَّرَهُ اللَّهُ عَلَىَّ قَبْلَ أَنْ يَخْلُقَنِي بِأَرْبَعِينَ سَنَةً فَحَجَّ آدَمُ مُوسَى فَحَجَّ آدَمُ مُوسَى فَحَجَّ آدَمُ مُوسَى ‏)‏.‏ ثَلاَثًا ‏.‏

٨٥ - حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَامِرِ بْنِ زُرَارَةَ، حَدَّثَنَا شَرِيكٌ، عَنْ مَنْصُورٍ، عَنْ رِبْعِيٍّ، عَنْ عَلِيٍّ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( لاَ يُؤْمِنُ عَبْدٌ حَتَّى يُؤْمِنَ بِأَرْبَعٍ بِاللَّهِ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَأَنِّي رَسُولُ اللَّهِ وَبِالْبَعْثِ بَعْدَ الْمَوْتِ وَالْقَدَرِ ‏)‏.‏

٨٦ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، وَعَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، قَالاَ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، حَدَّثَنَا طَلْحَةُ بْنُ يَحْيَى بْنِ طَلْحَةَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ، عَنْ عَمَّتِهِ، عَائِشَةَ بِنْتِ طَلْحَةَ عَنْ عَائِشَةَ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ، قَالَتْ دُعِيَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِلَى جِنَازَةِ غُلاَمٍ مِنَ الأَنْصَارِ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ طُوبَى لِهَذَا عُصْفُورٌ مِنْ عَصَافِيرِ الْجَنَّةِ لَمْ يَعْمَلِ السُّوءَ وَلَمْ يُدْرِكْهُ ‏.‏ قَالَ ‏( أَوَ غَيْرُ ذَلِكَ يَا عَائِشَةُ إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ لِلْجَنَّةِ أَهْلاً خَلَقَهُمْ لَهَا وَهُمْ فِي أَصْلاَبِ آبَائِهِمْ وَخَلَقَ لِلنَّارِ أَهْلاً خَلَقَهُمْ لَهَا وَهُمْ فِي أَصْلاَبِ آبَائِهِمْ ‏)‏.‏

٨٧ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، وَعَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، قَالاَ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ الثَّوْرِيُّ، عَنْ زِيَادِ بْنِ إِسْمَاعِيلَ الْمَخْزُومِيِّ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَبَّادِ بْنِ جَعْفَرٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ جَاءَ مُشْرِكُو قُرَيْشٍ يُخَاصِمُونَ النَّبِيَّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي الْقَدَرِ فَنَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ {يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ * إِنَّا كُلَّ شَىْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ ‏}‏ ‏.‏

٨٨ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، قَالَ حَدَّثَنَا مَالِكُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ عُثْمَانَ، مَوْلَى أَبِي بَكْرٍ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي مُلَيْكَةَ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّهُ دَخَلَ عَلَى عَائِشَةَ فَذَكَرَ لَهَا شَيْئًا مِنَ الْقَدَرِ فَقَالَتْ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَقُولُ ‏( مَنْ تَكَلَّمَ فِي شَىْءٍ مِنَ الْقَدَرِ سُئِلَ عَنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمَنْ لَمْ يَتَكَلَّمْ فِيهِ لَمْ يُسْأَلْ عَنْهُ ‏)‏.‏

٨٩ - قَالَ أَبُو الْحَسَنِ الْقَطَّانُ حَدَّثَنَاهُ خَازِمُ بْنُ يَحْيَى، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ شَيْبَانَ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ عُثْمَانَ، فَذَكَرَ نَحْوَهُ ‏.‏

٩٠ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، حَدَّثَنَا دَاوُدُ بْنُ أَبِي هِنْدٍ، عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ، قَالَ خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ عَلَى أَصْحَابِهِ وَهُمْ يَخْتَصِمُونَ فِي الْقَدَرِ فَكَأَنَّمَا يُفْقَأُ فِي وَجْهِهِ حَبُّ الرُّمَّانِ مِنَ الْغَضَبِ فَقَالَ ‏( بِهَذَا أُمِرْتُمْ أَوْ لِهَذَا خُلِقْتُمْ تَضْرِبُونَ الْقُرْآنَ بَعْضَهُ بِبَعْضٍ ‏.‏ بِهَذَا هَلَكَتِ الأُمَمُ قَبْلَكُمْ ‏)‏.‏ قَالَ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرٍو مَا غَبَطْتُ نَفْسِي بِمَجْلِسٍ تَخَلَّفْتُ فِيهِ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ مَا غَبَطْتُ نَفْسِي بِذَلِكَ الْمَجْلِسِ وَتَخَلُّفِي عَنْهُ.‏

٩١ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، وَعَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، قَالاَ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ أَبِي حَيَّةَ أَبُو جَنَابٍ الْكَلْبِيُّ، عَنْ أَبِيهِ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( لاَ عَدْوَى وَلاَ طِيَرَةَ وَلاَ هَامَةَ ‏)‏.‏ فَقَامَ إِلَيْهِ رَجُلٌ أَعْرَابِيٌّ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَرَأَيْتَ الْبَعِيرَ يَكُونُ بِهِ الْجَرَبُ فَيُجْرِبُ الإِبِلَ كُلَّهَا قَالَ ‏( ذَلِكُمُ الْقَدَرُ فَمَنْ أَجْرَبَ الأَوَّلَ ‏)‏.‏

٩٢ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ عِيسَى الْجَرَّارُ، عَنْ عَبْدِ الأَعْلَى بْنِ أَبِي الْمُسَاوِرِ، عَنِ الشَّعْبِيِّ، قَالَ لَمَّا قَدِمَ عَدِيُّ بْنُ حَاتِمٍ الْكُوفَةَ أَتَيْنَاهُ فِي نَفَرٍ مِنْ فُقَهَاءِ أَهْلِ الْكُوفَةِ ‏.‏ فَقُلْنَا لَهُ حَدِّثْنَا مَا سَمِعْتَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏ فَقَالَ أَتَيْتُ النَّبِيَّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَقَالَ ‏( يَا عَدِيَّ بْنَ حَاتِمٍ أَسْلِمْ تَسْلَمْ ‏)‏.‏ قُلْتُ وَمَا الإِسْلاَمُ فَقَالَ ‏( تَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنِّي رَسُولُ اللَّهِ وَتُؤْمِنُ بِالأَقْدَارِ كُلِّهَا خَيْرِهَا وَشَرِّهَا حُلْوِهَا وَمُرِّهَا ‏)‏.‏

٩٣ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ، حَدَّثَنَا أَسْبَاطُ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ، عَنْ يَزِيدَ الرَّقَاشِيِّ، عَنْ غُنَيْمِ بْنِ قَيْسٍ، عَنْ أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيِّ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( مَثَلُ الْقَلْبِ مَثَلُ الرِّيشَةِ تُقَلِّبُهَا الرِّيَاحُ بِفَلاَةٍ ‏)‏.‏

٩٤ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا خَالِي، يَعْلَى عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ سَالِمِ بْنِ أَبِي الْجَعْدِ، عَنْ جَابِرٍ، قَالَ جَاءَ رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ إِلَى النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ لِي جَارِيَةً أَعْزِلُ عَنْهَا قَالَ ‏( سَيَأْتِيهَا مَا قُدِّرَ لَهَا ‏)‏.‏ فَأَتَاهُ بَعْدَ ذَلِكَ فَقَالَ قَدْ حَمَلَتِ الْجَارِيَةُ ‏.‏ فَقَالَ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( مَا قُدِّرَ لِنَفْسٍ شَىْءٌ إِلاَّ هِيَ كَائِنَةٌ ‏)‏.‏

٩٥ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، عَنْ سُفْيَانَ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عِيسَى، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي الْجَعْدِ، عَنْ ثَوْبَانَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( لاَ يَزِيدُ فِي الْعُمْرِ إِلاَّ الْبِرُّ وَلاَ يَرُدُّ الْقَدَرَ إِلاَّ الدُّعَاءُ وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيُحْرَمُ الرِّزْقَ لِلْخَطِيئَةِ يَعْمَلُهَا ‏)‏.‏

٩٦ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنَا عَطَاءُ بْنُ مُسْلِمٍ الْخَفَّافُ، حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ، عَنْ مُجَاهِدٍ، عَنْ سُرَاقَةَ بْنِ جُعْشُمٍ، قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ الْعَمَلُ فِيمَا جَفَّ بِهِ الْقَلَمُ وَجَرَتْ بِهِ الْمَقَادِيرُ أَوْ فِي أَمْرٍ مُسْتَقْبَلٍ قَالَ ‏( بَلْ فِيمَا جَفَّ بِهِ الْقَلَمُ وَجَرَتْ بِهِ الْمَقَادِيرُ وَكُلٌّ مُيَسَّرٌ لِمَا خُلِقَ لَهُ ‏)‏.‏

٩٧ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُصَفَّى الْحِمْصِيُّ، حَدَّثَنَا بَقِيَّةُ بْنُ الْوَلِيدِ، عَنِ الأَوْزَاعِيِّ، عَنِ ابْنِ جُرَيْجٍ، عَنْ أَبِي الزُّبَيْرِ، عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( إِنَّ مَجُوسَ هَذِهِ الأُمَّةِ الْمُكَذِّبُونَ بِأَقْدَارِ اللَّهِ إِنْ مَرِضُوا فَلاَ تَعُودُوهُمْ وَإِنْ مَاتُوا فَلاَ تَشْهَدُوهُمْ وَإِنْ لَقِيتُمُوهُمْ فَلاَ تُسَلِّمُوا عَلَيْهِمْ ‏)‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 9- ÎMAN BÂBI

59) ... Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki ;

(İman altmış veya yetmiş küsür bab (bölüm)dür. Bu derecelerin en aşağısı , yoldan zahmet verecekleri şeyi uzaklaştırmak –gidermek- ve en yüksek mertebesi la ilahe illallah demektir. Haya de imandan bir şubedir. )

60) ...

61) ... Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir adamın , kardeşini haya dolayısı ile kınadığını işitti. Resûlüllah buyurdu ki ;

(Gerçekten haya imandan bir şubedir. )

62) ... Abdullah (radıyallahü anh)’den; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir;

(Kalbinde hardal zerresi ağırlığınca kibir bulunan kimse cennete girmiyecek ve kalbinde, hardal tanesi ağırlığınca iman bulunan kimse (ebedi) ateşe girmeyecektir. )

63) ... Ebû Said-i Hudri (radıyallahü anh)’den yapılan rivâyete göre kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den yapılan rivâyete göre kandisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu söylemiştir ;

(Allahü teâlâ , kıyamet günü müminleri cehennem ateşinden kurtarınca ve onlar güvenç içine girince birinizin, dünyada iken hakkını almak uğrunda arkadaşı ile yaptığı çekişmeden daha şiddetli bir tarzda müminler ateşe atılmış olan (din) kardeşleri için Rableri ile mücadeleye girişirler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki; Müminler diyecekler ki (Ey Rabbimiz! Kardeşlerimiz bizlerle namaz kılarlar, beraberimizde oruç tutarlar ve bizimle beraber hac ederlerdi. Sonra sen onları ateşe ithal ettin. )

(Cevaben) Allah buyuracak ki; (Gidin onlardan tanıdıklarınızı (Cehennemden) çıkarınız) Müminler, bunun üzerine onlara varacaklar ve yüzlerinden onları tanıyacaklar. Çünkü ateş onların yüzlerini (yaptıkları secde sayesinde) yakmıyacaktır. Onların bir kısmı aşık kemiklerine, bir kısmı da bacaklarına kadar ateş içinde tutuşmuş vaziyettedir. Bunları çıkaracaklar sonra (Ey Rabbimiz! Bize emrettiğiniz adamları (tanıyabildiklerimizi) çıkardık. ) Diyecekler. Sonra Allah (Teala) buyuracak ki (Kalbinde bir dinar ağırlığınca iman olanları çıkarınız. Sonra kalbinde yarım dinar ağırlığınca, onları mütekip de kalblerinde hardal tanesi ağırlığında iman olanları çıkarınız. )

Ebû Saidi Hudri dedi ki; Kim bunu doğrulamazsa bu ayeti okusun ;

(Şüphe yok ki Allah (Teala) zerre miktarı zulum etmez. Eğer zerre kadar bir iyilik olursa onun ecrini kat kat artırır ve kendi katından da büyük mükafat ihsan eder. ) (Nisa , 40)

64) ... Cündüp b. Abdillah (radıyallahü anh)’den yapılan rivâyete göre kendisi şöyle söylemiştir ;

(Biz erginlik çağına ermek üzere birer genç iken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber idik. Biz Kuran’ı Kerimi öğrenmeden önce imanı öğrendik. Ondan sonra Kuran’ı öğrendik. Kuran sayesindede imanımız fazlalaştı. )

65) ... (Abdullah) İbni Abbâs (radıyallahü anh)’dan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki ;

(Bu ümmetten iki sınıf vardır ki Müslümanlıkta onlar için nasip (pay) yoktur. Bu zümreler Mürciye ve Kaderiye (mezheplerine mensup) olanlardır. )

66) ... Ömer İbni Hattab (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre kendisi söylemiş ki; Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında oturuyorduk. Elbisesi bembeyaz , saçı simsiyah bir zat aniden yanımıza geliverdi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor , bizden de hiç kimse kendisini tanımıyordu. Ömer (radıyallahü anh) demiş ki ;Bu yabancı zat , hemen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerinide uylukları üzerine koydu. Sonra dedi ki ;

-(Ya Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)! İslam nedir?) , Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

-(İslam, Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim , Allah’ın Resulu olduğuna şehadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekat vermek , Ramazan orucunu tutmak ve Kabe’yi hac etmektir. ) Buyurdu. Soru soran zat ;

-“Doğru söyledin”, dedi. Ömer (radıyallahü anh) dedi ki ;

“Biz buna hayret ettik. (Çünkü) hem soruyor hem doğruluyordu. ” Sonra bu zat ;

- Ya Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) İman nedir? Dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

-(İman, Allah’a , O’nun meleklerine, peygamberlerine, kitablarına, ahiret gününe ve kadere –hayrına ve şerrine inanmaktır. ) Buyurdu.

Soru sahibi ;

-Doğru söyledin , dedi. Ömer (radıyallahü anh) dedi ki ;

“Biz buna şaştık. (Zira) hem soruyor hem de tasdik ediyordu. ”

Soru soran zat daha sonra ;

-“Ya Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) İhsan nedir? ” diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

-((İhsan), Allah’a , Onu görüyorsun gibi ibadet etmendir. Çünkü gerçekten sen onu göremiyorsun da O, muhakkak seni görüyor.) Buyurdu.

Soru sahibi (bu defa) ;

- Kıyamet ne zaman (kopacak)? Dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

-(Soru sorulan (adam) soru soran (kişi)den (bu hususta) daha bilgili değildir. ) Buyurdu. O zat ;

- O halde kıyametin alametleri nelerdir? Dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

-(Cariyenin kendi sahibini doğurması (Veki, dedi ki; yani Arab olmayan kadının Arab çocuğu doğurması) ve yalın ayak, çıplak, yoksul, küçükbaş hayvanların çoban (bedevi)larının yüksek bina yapmak (hususun)da birbiriyle yarıştıklarını görmendir. ) Buyurdu.

(Hadisin ikinci derecedeki ravisi Abdullah bin Ömer (radıyallahü anh) dedi ki , bir süre sonra ilk ravi (ömer bin Hattab (radıyallahü anh) şöyle dedi ;

Üç gün sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana rastladı ve ;

-((Ya Ömer ) O (soruları soran) zatın kim olduğunu biliyormusun?) Dedi . Ben ;

- Allah ve Resulu bilir, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

-(O Cibril’dir. Size dininizin meselelerini öğretmeye geldi. ) Buyurdu.

67) ... Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den; Demiştir ki; Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) halk(ın yararlanması) için açık bir yere çıktıydı. Bir adam O’na gelerek ;

-Ya Resûlüllah ! İman nedir? Diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

-(İman; Allah’a , Meleklerine , Kitablarına, Peygamberlerine, Allah’a kavuşmaya inanman, bir de son dirilmeye inanmandır. ) Buyurdu . Adam;

-Ya Resûlüllah! İslam nedir? Diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

-(İslam; Allah’a ibadet etmen, O’na hiçbir şeyi ortak etmemen farz namazı dosdoğru kılman, farz kılınan zekatı eda etmen ve Ramazan orucunu tutmandır. ) cevabını verdi. Adam ;

-Ya Resûlüllah! İhsan nedir? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

-(İhsan; Allah’a onu görüyorsun gibi ibadet etmendir. Çünkü sen O’nu görmüyorsun da O, şüphesiz seni görür. ) buyurdu. Adam ;

- Ya Resûlüllah! Kıyamet ne zaman kopacaktır? sorusunu sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

-Bu hususta sorulan, sorandan daha bilgili değildir. Ve lakin ben sana kıyametin alametlerinden haber vereyim ;

Cariye, kendi sahabesini doğurduğu zaman işte kıyametin alametlerinden birisi budur. (Kim oldukları belirsiz) koyun çobanları yüksek bina yapmakta yekdiğeri ile yarıştığı zaman işte bu da kıyametin alametlerindendir. Kıyametin kopma zamanı Allah’dan başka kimsenin bilmediği beş şeye dahildir. ) buyurduktan sonra şu ayeti (Lokman suresinin 34. ayeti) okudu ;

(Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne varsa O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır. )

68) Ali b. Ebi Talib (radıyallahü anh)’den; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir ;

(İman; Kalb ile tasdik, dil ile (kelime-i şehadet-i söylemek sureti ile) ikrar ve (namaz , oruç, zekat, hac gibi) organlar ile amel etmektir. )

Ravilerden Ebus Salt dedi ki; Eğer bu sened bir deli üzerinde olunmuş olsaydı deli şifa bulurdu.

69) ... Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)’den; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir :

(Sizin hiç biriniz kendi nefsi için arzuladığını (din) kardeşi için de –yahut buyurdu ki komşusu için de- istemedikçe (tam) iman etmiş olmaz. )

70) ... Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)’den:Şöyle dediği mervidir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki :

(Hiç biriniz, ben kendisine evladından, babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça (tam) iman etmiş olamaz. )

71) ... Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den: şöyle dediği rivâyet edilmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki:

(Nefsim, kudret elinde olan Allah’a kasem ederim ki siz iman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (kamil) iman etmiş olmazsınız. Size bir şey göstereyim mi: (öyle bir şey ki) onu yaptığınız zaman yek diğerinizi seversiniz? Selamlaşmayı aranızda yayınız. )

72) ... Abdullah (İbni Mesud) (radıyallahü anh)’den : Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir :

( Müslümana sövmek fısktır ve onunla çarpışmak küfürdür. )

73) ... Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)’den :Şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki :

(Her kim ki, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan, tam bir ihlas ile O’nun birliğine inanmak, O’na ibadet etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı (gereği gibi) vermek hali üzerinde dünyadan ayrılırsa. Allah (Teala) kendisinden razı iken ölmüş olur. )

Enes dedi ki : O (din)de Resullerin getirmiş oldukları ve Rableri tarafından tebliğ eyledikleri Allah’ın dinidir. (Öyleki) Henüz hadisler çoğalmamış, uydurma hadisler yaygınlaşıp sahih hadislere karışmamış ve kişiler ulu orta arzularına göre rivâyetlere girişmemişlerdi.

Kuran-ı Kerim’in son inen sure (Tevbe)sinde bu hadisi tesdik ve teyid eden ayetler vardır. Allah buyuruyor ki:

( Eğer (o müşrikler ) tevbe eder, (Enes dedi ki: Tevbeden murad, putları ve bunlara tapmayı bırakmaktır. ) namazı dosdoğru kılar ve zekatlarını öderlerse...) Bu ayetin, hadis’te zikredilmeyen devamında mealen ( Kendilerini serbest bırakın. Gerçekten Allah Gafur’dur. Rahim’dir. ) buyuruluyor. ) (Tevbe 5) ve başka bir ayette buyurdu ki:

( Artık (o putperestler) eğer tevbe ederler, namazı dosdoğru eda ederler ve zekatı verirlerse, dinde kardeşleriniz olurlar. ) (Tevbe 11)

74) ...

75) ... Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den: Şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki :

(Şüphesiz, Allah’tan başka ibadete müstehak ilah olmadığına ve gerçekten benim, Allah’ın Resulü olduğuma şahadet (dilleri ile ikrar) edip namazı dosdoğru ve zakatı gerektiği şekilde ifa edinceye kadar insanlar ile savaşmam bana emredildi. )

76) ... Muaz bin Cebel (radıyallahü anh)’den :Şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki :

( Şüphesiz Allah’tan başka ibadete mustahak ilah olmadığına ve gerçekten benim, Allah’ın Resulü olduğuma şehadet edip namazı dosdoğru ve zakatı gerektiği şekilde ifa edinceye kadar insanlar ile savaşmam bana emredildi. )

77) ... İbni Abbâs ve Cabir bin Abdillah (radıyallahü anh)’dan:şöyle söylediği rivâyet edilmiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki :

(Ümmetimden iki sınıf vardır ki, onlar için İslam’da nasip yoktur. Bu sınıflar Mürciye ve Kaderiye (mezheplerine mensup) olanlardır. )

78) ... Ebû Hureyre ve İbni Abbâs (radıyallahü anh)’dan:şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

( İman fazlalaşır ve eksilir. )

79) ... Ebud Derda (radıyallahü anh)’den :şöyle dediği rivâyet edilmiştir :

( İman ziyadeleşir ve noksanlaşır. )

٩ - باب فِي الإِيمَانِ

٥٩ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ الطَّنَافِسِيُّ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنْ سُهَيْلِ بْنِ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( الإِيمَانُ بِضْعٌ وَسِتُّونَ أَوْ سَبْعُونَ بَابًا أَدْنَاهَا إِمَاطَةُ الأَذَى عَنِ الطَّرِيقِ وَأَرْفَعُهَا قَوْلُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ الإِيمَانِ ‏)‏.‏

٦٠ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا أَبُو خَالِدٍ الأَحْمَرُ، عَنِ ابْنِ عَجْلاَنَ، ح وَحَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ رَافِعٍ، حَدَّثَنَا جَرِيرٌ، عَنْ سُهَيْلٍ، جَمِيعًا عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ نَحْوَهُ ‏.‏

٦١ - حَدَّثَنَا سَهْلُ بْنُ أَبِي سَهْلٍ، وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يَزِيدَ، قَالاَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ سَالِمٍ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ سَمِعَ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ رَجُلاً يَعِظُ أَخَاهُ فِي الْحَيَاءِ فَقَالَ ‏( إِنَّ الْحَيَاءَ شُعْبَةٌ مِنَ الإِيمَانِ ‏)‏.‏

٦٢ - حَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُسْهِرٍ، عَنِ الأَعْمَشِ، ح وَحَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مَيْمُونٍ الرَّقِّيُّ، حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ مَسْلَمَةَ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ، عَنْ عَلْقَمَةَ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ كِبْرٍ وَلاَ يَدْخُلُ النَّارَ مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ ‏)‏.‏

٦٣ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ، أَنْبَأَنَا مَعْمَرٌ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( إِذَا خَلَّصَ اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ مِنَ النَّارِ وَأَمِنُوا فَمَا مُجَادَلَةُ أَحَدِكُمْ لِصَاحِبِهِ فِي الْحَقِّ يَكُونُ لَهُ فِي الدُّنْيَا أَشَدَّ مُجَادَلَةً مِنَ الْمُؤْمِنِينَ لِرَبِّهِمْ فِي إِخْوَانِهِمُ الَّذِينَ أُدْخِلُوا النَّارَ ‏.‏ قَالَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِخْوَانُنَا كَانُوا يُصَلُّونَ مَعَنَا وَيَصُومُونَ مَعَنَا وَيَحُجُّونَ مَعَنَا فَأَدْخَلْتَهُمُ النَّارَ ‏.‏ فَيَقُولُ اذْهَبُوا فَأَخْرِجُوا مَنْ عَرَفْتُمْ مِنْهُمْ فَيَأْتُونَهُمْ فَيَعْرِفُونَهُمْ بِصُوَرِهِمْ لاَ تَأْكُلُ النَّارُ صُوَرَهُمْ فَمِنْهُمْ مَنْ أَخَذَتْهُ النَّارُ إِلَى أَنْصَافِ سَاقَيْهِ وَمِنْهُمْ مَنْ أَخَذَتْهُ إِلَى كَعْبَيْهِ فَيُخْرِجُونَهُمْ فَيَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرَجْنَا مَنْ قَدْ أَمَرْتَنَا ‏.‏ ثُمَّ يَقُولُ أَخْرِجُوا مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ وَزْنُ دِينَارٍ مِنَ الإِيمَانِ ثُمَّ مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ وَزْنُ نِصْفِ دِينَارٍ ثُمَّ مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ ‏)‏.‏ قَالَ أَبُو سَعِيدٍ فَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْ هَذَا فَلْيَقْرَأْ {إِنَّ اللَّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِنْ لَدُنْهُ أَجْرًا عَظِيمًا}‏ ‏.‏

٦٤ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ نَجِيحٍ، - وَكَانَ ثِقَةً - عَنْ أَبِي عِمْرَانَ الْجَوْنِيِّ، عَنْ جُنْدُبِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَنَحْنُ فِتْيَانٌ حَزَاوِرَةٌ فَتَعَلَّمْنَا الإِيمَانَ قَبْلَ أَنْ نَتَعَلَّمَ الْقُرْآنَ ثُمَّ تَعَلَّمْنَا الْقُرْآنَ فَازْدَدْنَا بِهِ إِيمَانًا ‏)‏.‏

٦٥ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ فُضَيْلٍ، حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ نِزَارٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عِكْرِمَةَ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( صِنْفَانِ مِنْ هَذِهِ الأُمَّةِ لَيْسَ لَهُمَا فِي الإِسْلاَمِ نَصِيبٌ الْمُرْجِئَةُ وَالْقَدَرِيَّةُ ‏)‏.‏

٦٦ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، عَنْ كَهْمَسِ بْنِ الْحَسَنِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بُرَيْدَةَ، عَنْ يَحْيَى بْنِ يَعْمَرَ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، عَنْ عُمَرَ، قَالَ كُنَّا جُلُوسًا عِنْدَ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَجَاءَ رَجُلٌ شَدِيدُ بَيَاضِ الثِّيَابِ شَدِيدُ سَوَادِ شَعَرِ الرَّأْسِ لاَ يُرَى عَلَيْهِ أَثَرُ السَّفَرِ وَلاَ يَعْرِفُهُ مِنَّا أَحَدٌ ‏.‏ قَالَ فَجَلَسَ إِلَى النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَأَسْنَدَ رُكْبَتَهُ إِلَى رُكْبَتِهِ وَوَضَعَ يَدَيْهِ عَلَى فَخِذَيْهِ ‏.‏ ثُمَّ قَالَ يَا مُحَمَّدُ مَا الإِسْلاَمُ قَالَ ‏( شَهَادَةُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنِّي رَسُولُ اللَّهِ وَإِقَامُ الصَّلاَةِ وَإِيتَاءُ الزَّكَاةِ وَصَوْمُ رَمَضَانَ وَحَجُّ الْبَيْتِ ‏)‏.‏ قَالَ صَدَقْتَ ‏.‏ فَعَجِبْنَا مِنْهُ يَسْأَلُهُ وَيُصَدِّقُهُ ‏.‏ ثُمَّ قَالَ يَا مُحَمَّدُ مَا الإِيمَانُ قَالَ ‏( أَنْ تُؤْمِنَ بِاللَّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَكُتُبِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ ‏)‏.‏ قَالَ صَدَقْتَ ‏.‏ فَعَجِبْنَا مِنْهُ يَسْأَلُهُ وَيُصَدِّقُهُ ‏.‏ ثُمَّ قَالَ يَا مُحَمَّدُ مَا الإِحْسَانُ قَالَ ‏( أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنَّكَ إِنْ لاَ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ ‏)‏.‏ قَالَ فَمَتَى السَّاعَةُ قَالَ ‏( مَا الْمَسْئُولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ السَّائِلِ ‏)‏.‏ قَالَ فَمَا أَمَارَتُهَا قَالَ ‏( أَنْ تَلِدَ الأَمَةُ رَبَّتَهَا ‏)‏.‏ قَالَ وَكِيعٌ يَعْنِي تَلِدُ الْعَجَمُ الْعَرَبَ ‏( وَأَنْ تَرَى الْحُفَاةَ الْعُرَاةَ الْعَالَةَ رِعَاءَ الشَّاءِ يَتَطَاوَلُونَ فِي الْبِنَاءِ ‏)‏.‏ قَالَ ثُمَّ قَالَ فَلَقِيَنِي النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ بَعْدَ ثَلاَثٍ فَقَالَ ‏( أَتَدْرِي مَنِ الرَّجُلُ ‏)‏.‏ قُلْتُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ ‏.‏ قَالَ ‏( ذَاكَ جِبْرِيلُ أَتَاكُمْ يُعَلِّمُكُمْ مَعَالِمَ دِينِكُمْ ‏)‏.‏

٦٧ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ ابْنُ عُلَيَّةَ، عَنْ أَبِي حَيَّانَ، عَنْ أَبِي زُرْعَةَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَوْمًا بَارِزًا لِلنَّاسِ ‏.‏ فَأَتَاهُ رَجُلٌ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا الإِيمَانُ قَالَ ‏( أَنْ تُؤْمِنَ بِاللَّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَلِقَائِهِ وَتُؤْمِنَ بِالْبَعْثِ الآخِرِ ‏)‏.‏ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا الإِسْلاَمُ قَالَ ‏( أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ وَلاَ تُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَتُقِيمَ الصَّلاَةَ الْمَكْتُوبَةَ وَتُؤْتِيَ الزَّكَاةَ الْمَفْرُوضَةَ وَتَصُومَ رَمَضَانَ ‏)‏.‏ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا الإِحْسَانُ قَالَ ‏( أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنَّكَ إِنْ لاَ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ ‏)‏.‏ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَتَى السَّاعَةُ قَالَ ‏( مَا الْمَسْئُولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ السَّائِلِ وَلَكِنْ سَأُحَدِّثُكَ عَنْ أَشْرَاطِهَا إِذَا وَلَدَتِ الأَمَةُ رَبَّتَهَا فَذَلِكَ مِنْ أَشْرَاطِهَا وَإِذَا تَطَاوَلَ رِعَاءُ الْغَنَمِ فِي الْبُنْيَانِ فَذَلِكَ مِنْ أَشْرَاطِهَا فِي خَمْسٍ لاَ يَعْلَمُهُنَّ إِلاَّ اللَّهُ ‏)‏.‏ فَتَلاَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ {إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَىِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ‏}‏ ‏.‏

٦٨ - حَدَّثَنَا سَهْلُ بْنُ أَبِي سَهْلٍ، وَمُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ، قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ السَّلاَمِ بْنُ صَالِحٍ أَبُو الصَّلْتِ الْهَرَوِيُّ، حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُوسَى الرِّضَا، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( الإِيمَانُ مَعْرِفَةٌ بِالْقَلْبِ وَقَوْلٌ بِاللِّسَانِ وَعَمَلٌ بِالأَرْكَانِ ‏)‏.‏ قَالَ أَبُو الصَّلْتِ لَوْ قُرِئَ هَذَا الإِسْنَادُ عَلَى مَجْنُونٍ لَبَرَأَ ‏.‏

٦٩ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، وَمُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى، قَالاَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ، قَالَ سَمِعْتُ قَتَادَةَ، يُحَدِّثُ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ - أَوْ قَالَ لِجَارِهِ - مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ ‏)‏.‏

٧٠ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، وَمُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى، قَالاَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ، قَالَ سَمِعْتُ قَتَادَةَ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَلَدِهِ وَوَالِدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ ‏)‏.‏

٧١ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، وَأَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لاَ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلاَ تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا أَوَلاَ أَدُلُّكُمْ عَلَى شَىْءٍ إِذَا فَعَلْتُمُوهُ تَحَابَبْتُمْ أَفْشُوا السَّلاَمَ بَيْنَكُمْ ‏)‏.‏

٧٢ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ، حَدَّثَنَا عَفَّانُ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ، عَنِ الأَعْمَشِ، ح وَحَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنَا عِيسَى بْنُ يُونُسَ، حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ، عَنْ أَبِي وَائِلٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( سِبَابُ الْمُسْلِمِ فُسُوقٌ وَقِتَالُهُ كُفْرٌ ‏)‏.‏

٧٣ - حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ الْجَهْضَمِيُّ، حَدَّثَنَا أَبُو أَحْمَدَ، حَدَّثَنَا أَبُو جَعْفَرٍ الرَّازِيُّ، عَنِ الرَّبِيعِ بْنِ أَنَسٍ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( مَنْ فَارَقَ الدُّنْيَا عَلَى الإِخْلاَصِ لِلَّهِ وَحْدَهُ وَعِبَادَتِهِ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَإِقَامِ الصَّلاَةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ مَاتَ وَاللَّهُ عَنْهُ رَاضٍ ‏)‏.‏ قَالَ أَنَسٌ وَهُوَ دِينُ اللَّهِ الَّذِي جَاءَتْ بِهِ الرُّسُلُ وَبَلَّغُوهُ عَنْ رَبِّهِمْ قَبْلَ هَرْجِ الأَحَادِيثِ وَاخْتِلاَفِ الأَهْوَاءِ وَتَصْدِيقُ ذَلِكَ فِي كِتَابِ اللَّهِ فِي آخِرِ مَا نَزَلَ يَقُولُ اللَّهُ {فَإِنْ تَابُوا}‏ قَالَ خَلَعُوا الأَوْثَانَ وَعِبَادَتَهَا {وَأَقَامُوا الصَّلاَةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ}‏ وَقَالَ فِي آيَةٍ أُخْرَى ‏{فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلاَةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ}

٧٤ - حَدَّثَنَا أَبُو حَاتِمٍ، حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى الْعَبْسِيُّ، حَدَّثَنَا أَبُو جَعْفَرٍ الرَّازِيُّ، عَنِ الرَّبِيعِ بْنِ أَنَسٍ، مِثْلَهُ ‏.‏

٧٥ - حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ الأَزْهَرِ، حَدَّثَنَا أَبُو النَّضْرِ، حَدَّثَنَا أَبُو جَعْفَرٍ، عَنْ يُونُسَ، عَنِ الْحَسَنِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنِّي رَسُولُ اللَّهِ وَيُقِيمُوا الصَّلاَةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ ‏)‏.‏

٧٦ - حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ الأَزْهَرِ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْحَمِيدِ بْنُ بَهْرَامَ، عَنْ شَهْرِ بْنِ حَوْشَبٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ غَنْمٍ، عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنِّي رَسُولُ اللَّهِ وَيُقِيمُوا الصَّلاَةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ ‏)‏.‏

٧٧ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ الرَّازِيُّ، أَنْبَأَنَا يُونُسُ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ اللَّيْثِيُّ، حَدَّثَنَا نِزَارُ بْنُ حَيَّانَ، عَنْ عِكْرِمَةَ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، وَعَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ، قَالاَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( صِنْفَانِ مِنْ أُمَّتِي لَيْسَ لَهُمَا فِي الإِسْلاَمِ نَصِيبٌ أَهْلُ الإِرْجَاءِ وَأَهْلُ الْقَدَرِ ‏)‏.‏

٧٨ - حَدَّثَنَا أَبُو عُثْمَانَ الْبُخَارِيُّ، سَعِيدُ بْنُ سَعْدٍ قَالَ حَدَّثَنَا الْهَيْثَمُ بْنُ خَارِجَةَ، حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ، - يَعْنِي ابْنَ عَيَّاشٍ - عَنْ عَبْدِ الْوَهَّابِ بْنِ مُجَاهِدٍ، عَنْ مُجَاهِدٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، وَابْنِ، عَبَّاسٍ قَالاَ الإِيمَانُ يَزِيدُ وَيَنْقُصُ ‏.‏

٧٩ - حَدَّثَنَا أَبُو عُثْمَانَ الْبُخَارِيُّ، حَدَّثَنَا الْهَيْثَمُ، حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ، عَنْ جَرِيرِ بْنِ عُثْمَانَ، عَنِ الْحَارِثِ، - أَظُنُّهُ - عَنْ مُجَاهِدٍ، عَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ، قَالَ الإِيمَانُ يَزْدَادُ وَيَنْقُصُ ‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 8- REY VE KIYAS (IN BİR KISMIN) DAN KAÇINMANIN BEYAN BÂBI

54) ... Abdullah b. Amr b. El-Asra (radıyallahü anh)’den, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in (veda haccında) şöyle dediği rivâyet edilmiştir;

(Allahü teâlâ, ilmi insanlar(ın göğüslerin)den sökmek (silmek) suretiyle almaz. Lakin alimlerin ruhlarını kabzetmek suretiyle alır. Neticede hiçbir alim bırakmayınca halk bir takım cahilleri (alimlerin yerinde) reis edinirler. Onlara (dini sorular) sorulur. Onlar da bilmeden fetva verirler ve böylece hem kendileri dalalete giderler hem de halkı dalalete düşürürler. )

55) ... Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir ;

((Bir alimin verdiği ) yanlış fetva yüzünden hataya düşen kişiye günah yoktur. Bütün vebal, yalnız fetva veren (alim)in boynundadır. )

56) ... Abdullah b. Amr (radıyallahü anh)’den; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle dediği rivâyet edilmiştir;

(Dini ilim(lerin aslı) üçtür. Bunlar (ve bunları bilebilmek için bilinmesi gerekli ilimler ile bunlardan çıkarılan ilimler)in ötesinde kalan ilimler(in bilinmesi) fazla (zaruri değil)dir.)

(Bu üç ilim) muhkem ayet(ler), sabit sünnet ve adil fariza (miras payı ) ile ilgili ilimlerdir.

57) ... Muaz b. Cebel (radıyallahü anh)’den; şöyle dediği rivâyet edilmiştir;Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni Yemen’e (Vali olarak) gönderdiği zaman buyurdular ki:

(Sakın, bildiğin (şer’i kaynaklar) dan başka bir şeyle hüküm verme ve meseleleri hal etme. Eğer bir müşkülün olursa onu aydınlığa kavuşturuncaya kadar veya mesele hakkında bana mektup yazınca (ve cevap alınca)ya kadar dur (bekle). )

58) ... Abdullah b. Amr b. el-Asra’nın şöyle dediği rivâyet edilmiştir; Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim buyurdular ki ;

(Beni İsrail’in işi mutedil olarak devam ediyordu. Nihayet muhtelif milletlerden aldıkları esir kadınlardan doğma nesil türedi ve bu nesil rey (=kişisel arzu) ile hüküm vermeye başlayınca kendileri dalalete gittiler ve Beni İsrail’i dalalete götürdüler, onların işleri anormale dönüştü . )

٨ - باب اجْتِنَابِ الرَّأْىِ وَالْقِيَاسِ

٥٤ - حَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ، مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلاَءِ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ إِدْرِيسَ، وَعَبْدَةُ، وَأَبُو مُعَاوِيَةَ وَعَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ بِشْرٍ ح وَحَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُسْهِرٍ، وَمَالِكُ بْنُ أَنَسٍ، وَحَفْصُ بْنُ مَيْسَرَةَ، وَشُعَيْبُ بْنُ إِسْحَاقَ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( إِنَّ اللَّهَ لاَ يَقْبِضُ الْعِلْمَ انْتِزَاعًا يَنْتَزِعُهُ مِنَ النَّاسِ وَلَكِنْ يَقْبِضُ الْعِلْمَ بِقَبْضِ الْعُلَمَاءِ فَإِذَا لَمْ يُبْقِ عَالِمًا اتَّخَذَ النَّاسُ رُءُوسًا جُهَّالاً فَسُئِلُوا فَأَفْتَوْا بِغَيْرِ عِلْمٍ فَضَلُّوا وَأَضَلُّوا ‏)‏.‏

٥٥ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يَزِيدَ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي أَيُّوبَ، حَدَّثَنِي أَبُو هَانِئٍ، حُمَيْدُ بْنُ هَانِئٍ الْخَوْلاَنِيُّ عَنْ أَبِي عُثْمَانَ، مُسْلِمِ بْنِ يَسَارٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( مَنْ أُفْتِيَ بِفُتْيَا غَيْرَ ثَبَتٍ فَإِنَّمَا إِثْمُهُ عَلَى مَنْ أَفْتَاهُ ‏)‏.‏

٥٦ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلاَءِ الْهَمْدَانِيُّ، حَدَّثَنِي رِشْدِينُ بْنُ سَعْدٍ، وَجَعْفَرُ بْنُ عَوْنٍ، عَنِ ابْنِ أَنْعُمٍ، - هُوَ الإِفْرِيقِيُّ - عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ رَافِعٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( الْعِلْمُ ثَلاَثَةٌ فَمَا وَرَاءَ ذَلِكَ فَهُوَ فَضْلٌ آيَةٌ مُحْكَمَةٌ أَوْ سُنَّةٌ قَائِمَةٌ أَوْ فَرِيضَةٌ عَادِلَةٌ ‏)‏.‏

٥٧ - حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ حَمَّادٍ، سَجَّادَةُ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ الأَمَوِيُّ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سَعِيدِ بْنِ حَسَّانَ، عَنْ عُبَادَةَ بْنِ نُسَىٍّ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ غَنْمٍ، حَدَّثَنَا مُعَاذُ بْنُ جَبَلٍ، قَالَ لَمَّا بَعَثَنِي رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِلَى الْيَمَنِ قَالَ ‏( لاَ تَقْضِيَنَّ وَلاَ تَفْصِلَنَّ إِلاَّ بِمَا تَعْلَمُ فَإِنْ أَشْكَلَ عَلَيْكَ أَمْرٌ فَقِفْ حَتَّى تُبَيِّنَهُ أَوْ تَكْتُبَ إِلَىَّ فِيهِ ‏)‏.‏

٥٨ - حَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي الرِّجَالِ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَمْرٍو الأَوْزَاعِيِّ، عَنْ عَبْدَةَ بْنِ أَبِي لُبَابَةَ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ، قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَقُولُ ‏( لَمْ يَزَلْ أَمْرُ بَنِي إِسْرَائِيلَ مُعْتَدِلاً حَتَّى نَشَأَ فِيهِمُ الْمُوَلَّدُونَ أَبْنَاءُ سَبَايَا الأُمَمِ فَقَالُوا بِالرَّأْىِ فَضَلُّوا وَأَضَلُّوا ‏)‏.‏


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget